Ana Cristina Barragán'ın "The Ivy"si Venedik Ufuklar Bölümünü Sallayacak: Çocukluk Travmalarının Bedensel İzleri

Haber Merkezi

02 September 2025, 13:18 tarihinde yayınlandı

Ekvadorlu Yönetmen Ana Cristina Barragán'dan Venedik'te Yeni Bir Başyapıt: "Hiedra" (The Ivy) ve Çocukluk Yaraları

Ekvador sinemasının dikkat çeken sesi Ana Cristina Barragán, üçüncü uzun metrajlı filmi "Hiedra" (The Ivy) ile 3 Eylül'de Venedik Film Festivali'nin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünde dünya prömiyerini yapmaya hazırlanıyor. Yönetmen, "Alba" ve "Octopus Skin" gibi önceki kişisel filmlerinde olduğu gibi, yine genç karakterlerin iç dünyasına odaklanarak, aidiyetsizlik ve geçmişin gölgeleri temalarını derinlemesine işliyor. Festivalde dikkat çeken diğer bir yapım da Yunanistan'dan Evi Kalogiropoulou'nun ilk uzun metrajlı filmi "Gorgonà" oldu. Eleştirmenler Haftası bölümünde dünya prömiyerini yapan "Gorgonà", geleceğin erkek egemen, distopik bir dünyasında kadın gücünü merkeze alan türler arası benzersiz bir yapımdı. Evi Kalogiropoulou'nun "Gorgonà" filmi hakkında daha fazla bilgi için Nexushaber.com'daki ilgili içeriğimize göz atabilirsiniz. Bu yıl Venedik, aynı zamanda Endonezyalı ödüllü yönetmen Kamila Andini'nin yeni projesi "Four Seasons in Java" gibi önemli eserlere de ev sahipliği yaptı. Bu yılki Venedik Film Festivali, sinema dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olarak, Cannes ve Berlin'le birlikte 'Büyük Üçlü' festivaller arasında yer alarak Oscar yarışının da önemli bir başlangıç noktası haline geliyor. Yönetmenliğini 'The Holdovers', 'Election' ve 'Sideways' gibi başarılı filmlerin arkasındaki isim Alexander Payne'in üstlendiği jüriye ev sahipliği yapan festivalde, Amanda Seyfried'ın başrolünde yer aldığı 'The Testament of Ann Lee' filmi 15 dakikalık aralıksız alkış alarak festival rekoru kırdı. Ayrıca Dwayne 'The Rock' Johnson'ın dramatik rol arayışının bir göstergesi olan 'The Smashing Machine' filmi de büyük yankı uyandırdı.

Amanda Seyfried ve 'The Testament of Ann Lee': Venedik'te Rekor Kıran Bir Müzikal Drama

Venedik Film Festivali'nde en uzun süre alkışlanan yapım unvanını elde eden 'The Testament of Ann Lee', başrolünde Amanda Seyfried'ı ve kardeşi William Lee rolünde Lewis Pullman'ı bir araya getiriyor. Kadroda ayrıca Thomasin McKenzie, Stacy Martin, Tim Blake Nelson, Christopher Abbott ve Matthew Beard gibi isimler bulunuyor. Yönetmen Mona Fastvold ve senarist Brady Corbet'in imzasını taşıyan bu epik müzikal drama, 18. yüzyılın az sayıdaki kadın dini liderlerinden biri olan Ann Lee'nin hayatının spekülatif bir yeniden anlatımı niteliğinde. Film, İngiltere, Manchester'da doğan ve dini baskılarla yüzleşen Lee'nin, 1776'da küçük bir grup takipçisiyle ABD'ye göç ederek cinsiyet eşitliği, faydacı tasarım, coşkulu şarkı söyleme ve bekarlığıyla bilinen bir ütopik toplum kurmasını detaylandırıyor.

Yönetmen Mona Fastvold da bu projeye olan tutkusunu ve kadın temsiliyetine verdiği önemi vurgulayarak, "Ann Lee'nin görkemli ve harika bir anlatımı hak ettiğini düşündüm. Erkek ikonlarla ilgili kaç tane destansı hikaye izledik? Neden böyle bir kadın hakkında bir hikaye görmeyelim?" ifadelerini kullandı. Seyfried ise rolünü "aydınlatıcı ve inanılmaz derecede terapötik" olarak tanımlarken, "Daha önce hiç bu şekilde serbest bırakılmadım. İnanılmazdı ama bir lideri oynamak da zordu" dedi. Seyfried, filmin prömiyerinin ardından aldığı 15 dakikalık aralıksız alkış tufanı karşısında gözyaşlarına hakim olamayarak büyük bir duygu yoğunluğu yaşadı. Bu süre, festivalde şu ana kadar 'Frankenstein' filminin rekorunu kırarak en uzun alkış alan yapım unvanını elde etti.

Film tam anlamıyla bir müzikal olmasa da, Amanda Seyfried'ın filmde şarkı söylediği sahneler bulunuyor. Müziği, geçen yılın Gümüş Aslan ödüllü 'The Brutalist' filminin Oscar ödüllü bestecisi Daniel Blumberg tarafından yapıldı. Seyfried, şarkı söyleme deneyimini "Bazıları şarkı söylememek gibiydi. Öyle bir şey yok! Şarkıyı geri almak mı? Anti-şarkı mı? Çoğu melodik sesler yerine hayvan sesleriydi. Ve kendini dinlemekten çok farklıydı," ifadeleriyle anlattı. 'Mamma Mia 2'den bu yana ilk kez bu kadar farklı bir tarzda şarkı söylediğini belirten Seyfried, bir şarkı için "ihtiyaçlarımı, kulağımı, Amanda'nın ihtiyaçlarını bırakmam gerektiğini, tutkuyu, hamlığı, kederi ve umutsuzluğu barındıran sesi bulmak" için çok deneme yaptığını açıkladı.

Shakerlar Kimdir? Kısa Bir Bakış

  • Köken: 18. yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkan, dini zulümden kaçarak ABD'ye göç eden bir Hıristiyan mezhebi.
  • İnançlar: Coşkulu şarkı ve hareketlerle ibadet etmeleri, cinsiyet eşitliğini savunmaları, faydacı tasarımları ve bekarlığı benimsemeleriyle bilinirler.
  • Yaşam Tarzı: Kendi kendine yeten, komünal yaşam tarzını benimsemiş ve basitliği yücelten bir topluluktu.

Shaker Hareketi ve Günümüzdeki Yankıları

Shaker'lar, İngiltere'den göç ederek başlangıçta New York'a yerleşen, ibadetleri sırasında gösterdikleri coşkulu davranışlar, bekarlık (iffet) pratiği ve komünal yaşam tarzlarıyla bilinen dini bir gruptu. Oldukça katı bir yaşam felsefesine sahip olan bu hareketin, neslin devamını sağlamayan çileci yaşam tarzı nedeniyle zamanla azaldığı biliniyor. Günümüzde ise bu büyük hareketten geriye sadece üç üye kalmış durumda. Film, bu az bilinen ve tarihsel olarak önemli figürün hayatına ışık tutarak, izleyicilere hem dini tarihin bir kesitini sunuyor hem de modern toplumun bu tür inanışlara bakış açısını sorgulatıyor.

15 Dakikalık Alkış: Bir Filmin Başarısının Tek Göstergesi mi?

Her ne kadar Venedik gibi festivallerde uzun süreli ayakta alkışlar, filmin kalitesinin ve yaratacağı etkinin güçlü bir göstergesi olarak kabul edilse de, bu durumun her zaman mutlak bir başarı garantisi olmadığını belirtmek gerekir. Festival atmosferinin getirdiği yoğun duygusal ortam, filmin yapımcıları ve potansiyel alıcıların bulunduğu kalabalık gibi faktörler, alkışın süresini etkileyebilir. Yine de 'The Testament of Ann Lee' için bu durum, filmin güçlü bir başlangıç yaptığının ve önümüzdeki ödül sezonunda adından söz ettireceğinin önemli bir işareti olarak kabul ediliyor.

Dwayne 'The Rock' Johnson'dan Kariyer Değişimi: 'The Smashing Machine'

Aksiyon filmleriyle tanınan Dwayne 'The Rock' Johnson'ın 'The Smashing Machine' ile dramatik bir role soyunması, Hollywood'un belirli bir kategoriye hapsetme eğilimine karşı bir duruş olarak yorumlandı. Johnson, UFC Ağır Sıklet Şampiyonu Mark Kerr'i canlandırdığı filmde, Kerr'in ringdeki zaferlerinin yanı sıra, ağrı kesici bağımlılığı ve o zamanki eşi Dawn Staples (Emily Blunt) ile çalkantılı ilişkisini ele alarak biyografik bir derinlik sunuyor. Johnson'ın bu rol için kapsamlı makyaj ve protezlerle neredeyse tanınmaz hale gelmesi, karakterine olan bağlılığını gösteriyor. Johnson, festivaldeki açıklamalarında uzun zamandır bu tür bir rol arayışında olduğunu belirterek, "Hollywood'da, hepimizin bildiği gibi, her şey gişe başarısı etrafında dönüyor. Gişenin peşinden koşarsınız ve bu durum sizi belirli bir kategoriye ve köşeye itebilir. Bu sizin kulvarınızdır ve Hollywood sizden bunu yapmanızı ister," sözleriyle sektördeki baskılara dikkat çekti. Emily Blunt ve Benny Safdie gibi isimlerin kendisini bu yöne teşvik ettiğini belirten Johnson, "Gerçekten kendi hayallerimi mi yaşıyorum, yoksa başkalarınınkini mi?" sorusunu sorduğunu aktardı. Bu büyüleyici hikayenin perdeye taşınması, sektörün alışılagelmiş finansman modellerine meydan okuyan büyük zorlukları da beraberinde getirdi.

Barragán'ın İmza Temaları: Aile, Ergenlik ve Uyumsuzluk

Barragán, filmlerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu vurguluyor. "Her üç film de aile ve ergenlik temalarını ele alıyor. Her biri, utangaçlıkları, sosyal arka planları, yalnızlıkları veya terk edilmişlikleri nedeniyle çevrelerindeki dünyaya tam olarak uymayan karakterleri takip ediyor," diyerek Ekvador'da çektiği yapımlarının ortak paydasını açıklıyor.

"The Ivy", çok farklı arka planlardan gelen 30 yaşındaki Azucena ve ergenlik çağındaki Julio'nun hikayesini anlatıyor. Bir yetimhanede yaşayan Julio'ya anlaşılmaz nedenlerle yaklaşan Azucena'nın bu tavrı, ikisinin de beklemediği, sessiz bir yakınlaşmaya yol açıyor.

“'The Ivy' ile bir kez daha çocukluk yaralarını keşfetmeye çekildim – ama bu kez beden aracılığıyla, bu erken izlerin fiziksel olarak nasıl ortaya çıktığını ele alarak.”

Yönetmen, özellikle terk edilme temasının bedende nasıl iz bıraktığına ve travma sonrası stresin istismar deneyimlerinden sonra nasıl kalıcı olabileceğine odaklanıyor. Bu yaklaşım, sadece psikolojik bir inceleme sunmakla kalmıyor, aynı zamanda izleyiciyi insan ruhunun kırılganlığı ve direnci üzerine düşünmeye sevk ediyor. Barragán, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde oluşan ve hayat boyu bizimle kalan yaraların kendisini her zaman büyülediğini belirtiyor.

'Hiedra' Adının Ardındaki Anlam: Zehirli Güzellik ve Yenilenme

Filmin ismi, Barragán'ın karakterlerine benzetmekten keyif aldığı sarmaşık bitkisinden geliyor. "Sarmaşık, plansızca büyüyen, bazen istenmeyen ve hafif zehirli olabilen, ancak inkar edilemez derecede güzel, yenilenme yeteneğine sahip, adeta ölümsüz bir bitki," diyerek bu seçimin arkasındaki sembolizmi açıklıyor. Bu metafor, Barragán'ın filmlerindeki karakterlerin karmaşık doğasını, hem kırılganlıklarını hem de içlerindeki yaşam gücünü ustaca yansıtıyor. Asidik enerjisiyle çekici gelen bu sembol, yönetmenin ifade etmek istediği duygusal ağırlığı taşıyor.

Bağımsız Sinemada Oyuncu Seçimi ve Gerçekçilik: Profesyonel Olmayan Oyuncularla Çalışmak

"The Ivy", Simone Bucio (Azucena rolünde) dışında büyük ölçüde non-profesyonel oyunculardan oluşuyor; Julio karakterini canlandıran Francis Eddú Llumiquinga buna en iyi örnek. Barragán, profesyonel olmayan oyuncularla çalışmanın hikayeye kattığı 'ham ve hipnotize edici' enerjiye dikkat çekiyor. "Eddú ve diğer gençler, kendi içlerinde belirli bir derinlik ve yaşam deneyimi taşıyan doğal aktörler. Bunu jestlerinde, yüzlerinde, bir alanı doldurma biçimlerinde görebilirsiniz."

Bu yaklaşım, bir yandan hikayeye otantik bir dokunuş katarken, diğer yandan yönetmenlik açısından özel bir çaba gerektiriyor. Barragán ve ekibi, çekimlerden önce yaklaşık beş ay süren bir atölye çalışmasıyla oyuncuları hazırlamış. Bu süreçte güven inşa etmek, doğaçlama egzersizleri yapmak ve karakterler arasındaki ilişkileri keşfetmek ön planda tutulmuş. Bu tür bir çalışma, bağımsız sinemada sıkça tercih edilse de, oyuncuların performans tutarlılığını sağlamak ve hikayeyi istikrarlı bir şekilde ilerletmek adına riskleri de beraberinde getirebilir. Ancak Barragán'ın önceki filmlerindeki başarısı, bu metodun potansiyelini kanıtlıyor.

Uluslararası Ortak Yapım ve Ödüller

"The Ivy", Botón Films (Ekvador), BHD Films (Meksika), Ciné-Sud Promotion (Fransa) ve Guspira Films (İspanya) gibi uluslararası ortak yapımcıların desteğiyle hayata geçirildi. Projenin gelişimine yardımcı olan ve başlangıçta başrolü oynamayı planlayan Meksikalı oyuncu Karla Souza, daha sonra projeden ayrılarak filmin yapımcılarından biri olarak görev aldı.

Bağımsız sinema projeleri için uluslararası iş birlikleri kritik bir rol oynamaktadır. Örneğin, Evi Kalogiropoulou'nun "Gorgonà" filmi de Yunanistan'dan Amanda Livanou liderliğindeki Neda Film başta olmak üzere, Blue Monday Productions, Kidam, Blonde gibi önemli uluslararası ve yerel şirketlerin ortak yapımcılığında hayata geçirildi. Benzer şekilde, Kamila Andini'nin "Four Seasons in Java" projesi de Hollanda, Norveç, Fransa, Almanya ve Singapur gibi birçok ülkeden ortak yapımcı ve çeşitli fonların desteğiyle hayata geçirilmişti. Yönetmen Mona Fastvold ve senarist Brady Corbet, Venedik Film Festivali'ndeki basın toplantısında, 'The Testament of Ann Lee' gibi niş bir konuya sahip bir filmi finanse etmenin ne kadar güç olduğunu açıkça dile getirdi. Corbet, "Bir Shaker müzikali fikrini satmak, tahmin edebileceğiniz gibi, hiç de kolay bir iş değildi" sözleriyle sektördeki zorluklara dikkat çekti. Filmin 10 milyon dolarlık bütçesini bir araya getiren yapımcı Andrew Morrison ise, "Elbette daha kolay projeler var" diyerek bu cesur adımın altını çizdi. Kore sinemasının dünyaca ünlü yönetmeni Park Chan-wook'un son filmi 'No Other Choice'un yapım sürecinin tam 20 yıl sonra, finansal engeller aşılarak hayata geçebilmesi gibi çarpıcı hikayeler de, sinema dünyasının bütçe denklemlerinin ne denli karmaşık olabileceğini ve büyük isimlerin bile finansal zorluklarla karşılaşabileceğini göstermesi açısından dikkat çekiyor. Günümüz küresel film endüstrisinde, artan yapım maliyetleri ve ekonomik baskılar göz önüne alındığında, bağımsız yapımcılar için uluslararası ortak yapımlar ve farklı finansman kaynaklarına erişim giderek bir zorunluluk haline gelmektedir. Bu durum, filmlerin uluslararası alanda daha geniş kitlelere ulaşması ve hayata geçirilebilmesi için kritik bir öneme sahiptir.

Film, şimdiden önemli başarılara imza attı. Toronto Film Festivali'nin ardından yönetmen, filmini senaryosunu geliştirdiği San Sebastian Film Festivali'ne götürecek. Ayrıca Cinélatino Toulouse Films in Progress 2025'te Özel Ciné+ Ödülü ve CCAS Ödülü'nü kazandı. Filmin dünya satışlarını ise Bendita Film Sales yürütüyor.

Çinli Yönetmen Jia Zhangke: Venedik Masterclass ve Sinemanın Geleceği

Venedik Film Festivali, sinema dünyasının önde gelen isimlerini ağırlamaya devam ederken, Çinli usta yönetmen Jia Zhangke de düzenlediği kapsamlı masterclass ile festivalin en çok konuşulan figürlerinden biri oldu. Kariyer yolculuğundan dağıtımcılık deneyimlerine, sinemanın teknolojiyle evriminden yapay zekanın geleceğine kadar pek çok konuya değinen Zhangke, dinleyicilere sadece bir yönetmenin değil, aynı zamanda bir vizyonerin perspektifini sundu.

Bir Yönetmenin Evrimi: Venedik'ten Dünya Sahnesine Jia Zhangke

Jia Zhangke'nin Venedik ile olan bağı, ikinci uzun metrajlı filmi "Platform" ile ilk kez katıldığı 2000 yılına dayanıyor. Ardından 2006'da "Still Life" ile Altın Aslan ödülünü kazanarak adını uluslararası alanda duyuran yönetmen, zamanla sadece kamera arkasında değil, Çin film endüstrisinin farklı katmanlarında da aktif rol almaya başladı. Zhangke, bu masterclass'ta yönetmenlik koltuğunun ötesindeki genişleyen rolünden samimiyetle bahsetti.

Unknown Pleasures Pictures: Çin'i Dünya Sinemasına Açan Kapı

2025'in başlarında deneyimli dağıtımcı Tian Qi ile birlikte Unknown Pleasures Pictures şirketini kuran Jia Zhangke, uluslararası sanat filmlerini Çin pazarıyla buluşturmayı hedefliyor. Dağıtım alanında herhangi bir geçmişi olmadığını belirten Zhangke, bu girişimin hem kişisel bir tutkudan hem de bir gereklilikten doğduğunu ifade etti:

"Dağıtım konusunda bilgim veya tecrübem yok ama ben de bir film hayranıyım. Çin'de 80.000'den fazla ekran var. Onları doldurmak için daha fazla harika filme ihtiyacımız var. Farklı kültürlerden eserleri Çinli izleyicilere ulaştırmak çok önemli, çünkü sinema evrensel bir kültürdür. Sadece kendi filmlerimize odaklanmamalı, dünyanın dört bir yanındaki insanların duygularını da paylaşmalıyız."

Bu vizyon doğrultusunda şirket, Apichatpong Weerasethakul'un "Memoria" filminin dünya çapında en yüksek gişe hasılatını elde ettiği Çin'de başarılı bir dağıtım gerçekleştirdi. Bunu takiben Paola Cortellesi'nin İtalyan yapımı hiti "There's Still Tomorrow" ve Charlie Chaplin'in "The Gold Rush" filminin 4K restore edilmiş versiyonunu sekiz farklı Çin şehrinde gösterime soktular. Zhangke, "1980'lerden beri Çin'de sessiz filmler pek gösterilmiyordu. Genç izleyicilerin 'Altına Hücum'dan 100 yıl sonra Chaplin'i yeniden görmesi çok anlamlıydı" sözleriyle bu kültürel köprünün önemini vurguladı.

Uluslararası Sanat Sinemasının Çin Pazarındaki Yükselişi ve Küresel Endüstri Dinamikleri

Jia Zhangke'nin dağıtımcılık girişimi, Çin'in devasa pazarının sadece gişe filmleriyle değil, aynı zamanda daha niş ve sanatsal yapımlarla da buluşma potansiyelini gözler önüne seriyor. Bu durum, hem Batılı sanat filmleri için yeni bir kapı aralıyor hem de Çinli izleyicilerin dünya sinemasına erişimini zenginleştiriyor. Ancak bu süreçte, kültürel farklılıkların ve yerel sansür mekanizmalarının uluslararası eserlerin içeriğini nasıl etkileyebileceği, sektördeki önemli tartışma konularından biri olmaya devam ediyor. Jia'nın vizyonu, bu engellere rağmen küresel kültürel alışverişin önemini vurguluyor.

Bu bağlamda, küresel sinema endüstrisindeki finansal zorluklar ve uluslararası işbirlikleri de dikkat çekiyor. Örneğin, Kore sinemasının usta ismi Park Chan-wook'un 'No Other Choice' filmi için tam 20 yıl finansman arayışı içinde beklemesi, büyük isimlerin bile bütçe denklemlerinin karmaşıklığıyla yüzleştiğini gösteriyor. Benzer şekilde, Arjantinli yönetmen Luis Ortega da Venedik Film Festivali'nde bir sonraki iddialı projesi 'Magnetized' için aktif olarak finansman arayışlarını sürdürüyor. Bu durum, Venedik Film Festivali'nin sadece büyük bütçeli yapımlara değil, aynı zamanda bağımsız ve sanat filmlerine de kapılarını açtığının önemli bir göstergesidir.

Bu yılki 82. Venedik Film Festivali'nin dünya prömiyerleri arasında, sinemaseverlerin heyecanla beklediği birçok iddialı yapım da yer aldı. Müzik dünyasının efsanevi isimlerinden Marianne Faithfull'ın yaşamına odaklanan 'Broken English' belgeseli, BAFTA adayı Iain Forsyth ve Jane Pollard yönetmenliğinde öne çıkarken; festivalin Altın Aslan yarışmasında Oscar ödüllü Macar yönetmen László Nemes'in 'Orphan' filmi ve Ildikó Enyedi'nin 'Silent Friend' adlı yapımı da dikkat çekti. Yorgos Lanthimos'un Emma Stone ve Jesse Plemons'ı bir araya getiren 'Bugonia'sı, Noah Baumbach'ın Hollywood'un iç yüzünü anlatan 'Jay Kelly'si, Guillermo del Toro'nun 'Frankenstein'ı ve İtalyan sinemasının usta ismi Paolo Sorrentino'nun festivalin resmi açılışını yapan 'La Grazia'sı gibi filmler, festivalin güçlü programının sadece birkaç örneğini oluşturdu. Festival, bu çeşitlilikle büyük bütçeli yapımların yanı sıra bağımsız ve sanatsal filmlere de kapılarını açarak sinema dünyasına geniş bir perspektif sundu.

İtalyan sinemasının uluslararasılaşma çabaları kapsamında, İtalyan yapım ve dağıtım şirketi PiperFilm ile Fransa'nın Playtime şirketi güçlerini birleştirerek Piperplay'i kurdu. Bu oluşum, pan-Avrupa bağımsız grubu Vuelta'nın bir parçası olarak Films Boutique, Be for Films ve Global Constellation gibi önemli yapıları bünyesinde barındırarak Avrupa'nın yeteneklerine küresel sahnede büyüme fırsatı sunmayı hedefliyor. Bu konsolidasyonlar, finansman ve dağıtım ağlarını genişletirken, bağımsız seslerin çeşitliliğini koruma konusunda yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bu stratejik birleşme ve İtalyan sinemasının uluslararası atılımı hakkında daha fazla bilgiye PiperFilm Playtime Piperplay haberimizden ulaşabilirsiniz.

Küresel sinema pazarındaki etik ve finansal dinamikler de gündemdeki yerini koruyor. Son dönemde sanat filmleri dağıtıcısı Mubi'nin finansal ortaklıkları üzerinden yaşanan etik kriz, özellikle Sequoia Capital'ın İsrail istihbarat birimleriyle bağlantılı bir savunma teknolojileri şirketine yaptığı yatırım nedeniyle Filistin yanlısı sanatçıların tepkisiyle karşılaştı. Mubi CEO'su Efe Cakarel'in "Etik Fonlama ve Yatırım Politikası" ve "Sanatçı Danışma Konseyi" kurma taahhütlerine rağmen, bu tartışma kültürel kurumların ticari ilişkileri ile sanatsal ve etik değerler arasındaki dengeyi sorgulatıyor. Mubi'nin bu krizle ilgili detaylı tartışmaları buradan okuyabilirsiniz.

Bu küresel piyasa dinamiklerine paralel olarak, Hindistan eğlence pazarı da Universal Music India ile Maddock Films arasındaki stratejik ortaklık ve Amazon MX Player'ın dijital platformlardaki rekabetiyle dikkat çekiyor. Hindistan'ın dinamik eğlence pazarı ve bu alandaki son gelişmeler hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz. Ayrıca, Fransız televizyon sektöründe bağımsız yapımcılar ve dağıtımcılar, uluslararası ortak yapımların önemini vurgulayarak küresel dağıtım ağlarına ulaşmaya çalışıyor. Fransız yapımlarının küresel yükselişi ve sektör zorlukları hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz. Çocuk ve gençlik programları satışında Paris merkezli Madgic Distribution'ın küresel başarıları da, bu dinamik pazarın küresel erişim potansiyelini bir kez daha kanıtlıyor. Çocuk ve gençlik içerikleri pazarındaki bu küresel başarıları hakkında daha fazla bilgi için Madgic Distribution küresel piyasayı fethetti içeriğimizi ziyaret edebilirsiniz.

Unknown Pleasures Pictures Tarafından Dağıtılan Öne Çıkan Filmler

  • Memoria (Yönetmen: Apichatpong Weerasethakul) - Dünya çapında en yüksek gişe hasılatını Çin'de elde etti.
  • There's Still Tomorrow (Yönetmen: Paola Cortellesi) - İtalyan yapımı bir gişe hiti.
  • The Gold Rush (Yönetmen: Charlie Chaplin) - 4K restore edilmiş versiyonu Çin'in sekiz şehrinde gösterildi.

Pingyao Uluslararası Film Festivali: Genç Yeteneklere Köprü

Jia Zhangke'nin sinema dünyasına katkıları sadece filmleri ve dağıtımcılıkla sınırlı değil. Dokuzuncu edisyonuna yaklaşan Pingyao Uluslararası Film Festivali'nin kurucusu olarak da aktif rol oynuyor. "Kişisel güç sınırlıdır ama bir festival bir platformdur" diyen yönetmen, festivalin genç yönetmenlerin izleyiciler, eleştirmenler ve sektör tarafından keşfedilmesine olanak sağladığını belirtti. Her yıl Pingyao'da gösterilen filmlerin neredeyse yarısının daha sonra Çin'de dağıtım anlaşması yapması, festivalin sektördeki güçlü etkisini gözler önüne seriyor.

Teknolojinin Şekillendirdiği Bir Filmografi: Dijitalleşmeden Gerçeğe

Zhangke, kendi filmografisini ele alırken, kariyerinin her aşamasının teknolojik ve sosyal değişimlerle nasıl şekillendiğini anlattı. "Platform" filminin ablasının deneyimlerinden yola çıkan son derece kişisel bir yapım olduğunu, ancak kurgu aşamasında 1980'lerin Çin'indeki siyasi ve ekonomik dönüşümlerin daha büyük güçlerini fark ettiğini dile getirdi. "Still Life" filminde ise, Üç Boğaz Barajı projesinin yarattığı şaşırtıcı hızı yakalamak için uzay gemisi gibi uçup giden bir bina gibi sürreal imgelere yer verdi.

Dijital sinemayı benimsemesini de detaylandıran yönetmen, "In Public" (2001) ve "The Condition of Dogs" gibi kısa filmlerle başladığı bu serüveni, "Unknown Pleasures" (2002) ve "The World" (2004) ile tamamen dijitalleşmeye taşıdı. "Teknolojideki her değişim yeni fırsatlar getirir" diyen Jia, dijital kameralarla gerçek mekanlarda daha özgürce çekim yapabildiklerini, oyuncuları daha yakından takip edebildiklerini ve filmlerle mümkün olmayan sürekli performansları yakalayabildiklerini vurguladı.

Yapay Zeka ve Sinemanın Geleceği: Bir Auteurün Perspektifi

Jia Zhangke, yakın zamanda bir Çin şirketiyle işbirliği yaparak yapay zeka (AI) destekli beş dakikalık bir kısa filmle bu yeni teknolojiyi denedi. Deneyimlerini şu metaforla özetledi:

"Yapay zeka evde satranç oynamak gibi hissettirirken, kamerayla çekim yapmak dışarıda dağa tırmanmak gibi. Farklı yönetmenler farklı araçları seçecek ama ben hala kameraya ve gerçek dünyaya çekiliyorum."

Yapay Zeka ve Sinemanın Geleceği: Sektörel Tartışmalar ve Etik Krizler

Jia Zhangke'nin yapay zekaya olan temkinli yaklaşımı, sektördeki genel tartışmaları özetliyor. AI, senaryo yazımından görüntü oluşturmaya, kurgudan görsel efektlere kadar birçok alanda büyük potansiyel sunarken, sinemanın özündeki insan dokunuşunun, spontane anların ve yönetmenin eşsiz vizyonunun yerini alıp alamayacağı merak konusu. Telif hakları, veri gizliliği ve yapay zeka tarafından üretilen içeriğin "sanat" olarak kabul edilip edilmeyeceği gibi etik ve felsefi sorular, sinema dünyasının önümüzdeki yıllarda çözmesi gereken önemli başlıklardan bazıları. Jia Zhangke'nin bu konudaki masterclass detayları ve Çin film pazarındaki yenilikler hakkında daha fazla bilgiye Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz.

Yapay zekanın yanı sıra, Hollywood'daki sendikal haklar ve çalışma koşulları da sektörün geleceğini şekillendiren önemli konular arasında. Koreli usta yönetmen Park Chan-wook, 2023 Yazarlar Birliği (WGA) grevi sırasında kuralları ihlal ettiği iddiasıyla sendikadan ihraç edilmesiyle gündeme geldi. Park bu iddiaları reddederken, senaryo ortağı Don McKellar, WGA'nın kararını 'kasten antidemokratik' olarak nitelendirdi. Bu olay, uluslararası alanda tanınan sanatçıların Hollywood'un sendikal kuralları karşısındaki konumunu ve küresel projelerin karmaşık doğasını sorgulatıyor.

Ayrıca, Hollywood'un efsanevi isimlerinden Julia Roberts da Venedik Film Festivali'nin gündemindeydi. Yeni filmi “After the Hunt” ile katıldığı festivalde, #MeToo hareketi ve iptal kültürü üzerine yaptığı çıkarımlar basın toplantısında hararetli tartışmalara yol açtı. Roberts'ın canlandırdığı saygın bir üniversite profesörünün, mentisi tarafından arkadaşı ve meslektaşına yönelik 'sınırı aştığı' suçlamasıyla yüzleştiği gerilim türündeki bu film, bazı eleştirmenlerin 'feminist hareketin altını oyup oymadığı' sorularını beraberinde getirdi. Roberts, bu tartışmalar üzerine 'insanlık olarak konuşma sanatını kaybediyoruz' sözleriyle diyaloğun önemine vurgu yaptı. Julia Roberts'ın filmi ve tartışmalar hakkında daha fazla bilgi edinin.

Sanat ve siyaset arasındaki gerilim de Venedik Film Festivali'nin gündemindeydi. Gazze'deki trajik olayları konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' filmi ve festivalin bu konudaki diplomatik duruşları, sanatın toplumsal olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği konusunda önemli tartışmaları beraberinde getiriyor. Jüri başkanı Alexander Payne'in siyasi görüşlerini açıklamaktan kaçınması ve festival başkanı Alberto Barbera'nın sanatçı özgürlüğünü vurgulaması, bu hassas dengenin altını çizdi. Bu gerilimli atmosfer ve detaylı tartışmalar için daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Gelecek Projeler ve Genç Sinemacılara İlham Veren Sözler

Gelecek planları sorulduğunda Jia, "Mountains May Depart" (2015), "Ash Is Purest White" (2018) ve geçen yılki "Caught by the Tides" ile uzun soluklu dramalar döngüsünü kapattığını ve güncel hayatın anlıklarına geri dönmek istediğini açıkladı. "'Caught by the Tides'tan sonra bugünü filme almaya geri döneceğim" diyen yönetmen, bu sonbahar veya kış yeni bir anlatı filminin çekimlerine başlamayı umduğunu ekledi. Ayrıca, piroteknik çalışmalarıyla tanınan sanatçı Cai Guo-Qiang hakkında, yapay zeka tarafından yaratılmış "AI Cai" adlı bir karşılığı da içerecek bir belgesel üzerinde çalıştığını belirtti.

Çin'deki genç sinemacılar üzerindeki baskıları kabul eden Jia, onlara azimli olmalarını öğütledi. "Bazen hayranlarımın çok fazla iş yaptığımı düşündüğünden endişeleniyorum – dağıtım, festivaller, platformlar – ama hepsi filmle ilgili" dedi. Sözlerini şöyle noktaladı:

"Bir olasılık gördüğünüzde, başkasını beklemeyin. Yapın. Küçük çabalar bile bir etki yaratabilir."

Motivasyonunu kaybettiği anlarda ilham verici filmlere döndüğünü de itiraf eden yönetmen, "Vazgeçmek istediğimde 'Roma' gibi bir film izlerim ve tutkum yeniden alevlenir. İyi filmler, bunu neden yaptığımızı bize hatırlatır" dedi.

Jia Zhangke'nin Venedik'teki masterclass'ı, sadece bir yönetmenin kariyerine değil, aynı zamanda küresel sinemanın geleceğine dair kapsamlı bir bakış açısı sunarak, sektördeki yenilikçi düşüncelere ve kültürel alışverişe ışık tuttu.

Ana Cristina Barragán, "The Ivy" ile bağımsız sinemanın sınırlarını zorlamaya devam ediyor ve izleyiciyi insan deneyiminin derinliklerine çekmeye hazırlanıyor. Venedik'teki prömiyeri, filmin uluslararası alandaki yolculuğunun sadece başlangıcı olacak. Bu yılki Venedik Film Festivali, Barragán'ın filmi gibi dikkat çekici yapımların yanı sıra, sinema dünyasına damga vuran birçok olaya ve önemli prömiyerlere de ev sahipliği yaptı. Özellikle sinema dünyasının en özel ve gizemli figürlerinden biri olan 92 yaşındaki efsanevi aktris Kim Novak, festivalde Yaşam Boyu Başarı Altın Aslanı ile onurlandırıldı. Alfred Hitchcock'un başyapıtı 'Vertigo'daki unutulmaz performansıyla akıllara kazınan Novak'ın, 1960'ların ortalarından bu yana ilk kez kamusal bir etkinlikte boy göstermesi ve sahneye çıkışı, festivalde uzun süren içten bir alkış tufanıyla karşılandı. Ödül töreninde Oscar ödüllü yönetmen Guillermo del Toro da Novak'a yönelik duygu yüklü bir övgü konuşması yaparak onun 'kırılganlığı, gücü ve gizemi aynı anda yansıtabilme yeteneğini' vurguladı. Hollywood efsanesi Kim Novak'ın Venedik'teki bu muhteşem dönüşü ve yaşam boyu başarı ödülü hakkında daha fazla bilgi için Nexushaber.com'daki ilgili içeriğimize göz atabilirsiniz. Çin sinemasının Gümüş Aslan ödüllü isimlerinden Cai Shangjun, "The Sun Rises on Us All" adlı yeni filmiyle ana yarışma bölümünde yer alırken; Shu Qi, neredeyse otuz yıllık oyunculuk kariyerinin ardından ilk yönetmenlik denemesi olan 'Girl' ile rekabet bölümünde dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Oscar ödüllü yönetmen Charlie Kaufman'ın psikolojik derinlikleri işleyen yeni kısa filmi “How to Shoot a Ghost” da 1 Eylül’de yarışma dışı özel bir gösterimle büyük ilgi gördü. Kore sinemasının usta ismi Park Chan-wook'un son filmi 'No Other Choice' ise Yazarlar Birliği (WGA) grevi kurallarını ihlal ettiği yönündeki iddialarla gündeme geldi. Ayrıca, Julia Roberts'ın yeni filmi “After the Hunt” ile katıldığı basın toplantısında #MeToo hareketi ve iptal kültürü üzerine yaptığı açıklamalar da hararetli tartışmalara neden oldu. Francis Ford Coppola'nın Werner Herzog'a Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etmesi ve Gazze'deki trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi dünya prömiyerleri de festivalin zengin gündemini oluşturdu. Venedik Film Festivali, bağımsız ve sanat filmlerine kapılarını açarken, küresel sinema dinamiklerini de etkilemeye devam etti.

Alan Ritchson: Batman Dedikodularına Son Nokta ve DC Evreni'ndeki Potansiyel Gelecek

Hollywood'un yükselen aksiyon yıldızlarından Alan Ritchson'ın adı, James Gunn'ın kendisinin hayranı olduğunu belirtmesiyle alevlenen Batman dedikodularıyla sıkça anılıyordu. Ritchson, popüler dizisi 'Reacher'dan sonra neredeyse tamamen diyalogsuz bir aksiyon-gerilim filmi olan 'Motor City' ile 82. Venedik Film Festivali'nde dünya prömiyerini yapmasıyla da büyük ses getirdi. Ritchson, bu söylentilere Venedik'te açıklık getirdi: 'İnsanları yanıltmak istemem. Batman hakkında bazı konuşmalar oldu. Ama Batman'in geleceğimde olacağını kesinlikle düşünmüyorum.' Bu net ifadeye rağmen, DC Evreni ile ilgili umutları tamamen söndürmediğini belirterek, 'DC ile geleceğimde bir şeylerin olduğuna inanıyorum ve bunun doğru kalmasını isterim' dedi. Bu açıklama, hayranlarını farklı bir DC projesi için heyecanlandırmayı başardı.

Eleştirel Bakış: Batman Rolü ve DC Evreni'nin Yeni Yolu

James Gunn ve Peter Safran'ın liderliğindeki yeni DC Evreni (DCU), kapsamlı bir yeniden yapılanma sürecinden geçiyor. Bu süreçte ikonik karakterler için yeni oyuncu arayışları doğal olarak birçok spekülasyonu beraberinde getiriyor. Alan Ritchson'ın Batman için fiziksel uygunluğu ve 'Reacher'daki sert karakter portrayalı, hayranlar arasında bu dedikoduları güçlendirse de, yeni DCU'nun hangi yöne gideceği ve Batman'in nasıl bir portreyle ekrana yansıtılacağı henüz belirsizliğini koruyor. Ritchson'ın açıklaması, stüdyonun rol için farklı bir vizyonu olabileceğini veya aktörün kendi kariyer yolculuğunda başka DC karakterlerine yönelebileceğini düşündürüyor. Bu durum, hem stüdyonun stratejisinin ne kadar gizli yürütüldüğünü hem de bir karakterin sadece fiziksel özellikleriyle değil, aynı zamanda aktörün genel kariyer çizgisi ve 'tipi' ile de nasıl eşleştiğinin önemini gösteriyor. Batman gibi efsanevi bir karakterin oyuncu seçimi, her zaman büyük tartışmalara yol açmıştır ve Ritchson'ın net tavrı, spekülasyonları dizginlemeye yönelik profesyonel bir yaklaşım sunmaktadır.

Alan Ritchson'ın 'Motor City' ile diyalogsuz aksiyon sinemasına getirdiği yeni soluk ve DC Evreni ile ilgili potansiyel gelecek projeleri, kariyerindeki önemli dönüm noktalarını işaret ediyor. 'Motor City'nin Venedik ve Toronto'da nasıl karşılanacağı ve Ritchson'ın DCU'daki olası rolü, sinema ve çizgi roman dünyasının gündemini meşgul etmeye devam edecek gibi görünüyor. 82. Venedik Film Festivali, açılış töreninde Francis Ford Coppola'nın Werner Herzog'a Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etmesi gibi unutulmaz anlara sahne olurken, aynı zamanda Hollywood'un karizmatik yüzü George Clooney'nin 'Jay Kelly' filminin basın toplantısına sinüs enfeksiyonu nedeniyle katılamaması gibi olaylarla da gündem yarattı. Basın toplantılarında yaşanan ilginç anlardan biri de, Julia Roberts'ın 'After the Hunt' filminin gergin geçen basın toplantısında, diğer oyunculara önlerindeki su şişelerini aynı anda açmalarını rica ederek 'böylece çıkaracağımız gürültü, söyleyeceğimiz inanılmaz şeyleri bölmez' demesiydi. Andrew Garfield'ın gülerek araya girip 'Sette her gün böyleydi. Onun şişesi açılacaksa, herkesinki açılmak zorundaydı. Julia Roberts'ın mikrokozmosu işte bu' sözleriyle aktardığı bu olay, festival dinamiklerinde ünlülerin özel yaşamı ile profesyonel sorumlulukları arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gözler önüne sererken, Venedik'in sadece filmlerle değil, aynı zamanda yıldızların insan halleriyle de gündem yarattığını gösteriyor. Macaristan gibi ülkelerin çok uluslu ortak yapımlarla festivalde zirveye çıkışı, bağımsız sinemanın zorlu ekonomik koşullarında finansman yapılarının kritik rolünü bir kez daha vurguladı. Telluride, Toronto ve New York gibi diğer sonbahar festivallerinin öncesinde gelmesiyle Venedik, distribütörler için Oscar kampanyalarının temelini atma fırsatı sunan kritik bir platform olma özelliğini taşıyor.

Kim Novak'ın Venedik'teki bu muhteşem dönüşü, sadece sinema dünyası için değil, aynı zamanda kişisel özgürlük ve kendini gerçekleştirme arayışındaki herkes için ilham verici bir hikaye sunuyor.

Kaynak: Daha fazla bilgi için Variety'nin ilgili makalesine göz atabilirsiniz.

Kaynak: Variety - Jia Zhangke Talks Distribution, AI and the Future of Cinema in Venice Masterclass