Arjantin sinemasının dikkat çeken yüzlerinden Luis Ortega, son filmi 'Kill the Jockey' ile Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan için yarışmasının ardından, bir sonraki iddialı projesi 'Magnetized' ile yeniden sinema gündemine oturdu. Yönetmen, 29-31 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek Venedik Gap-Financing Market'ta filminin finansman arayışlarını sürdürürken, projenin konusu ve sanatsal vizyonu şimdiden büyük merak uyandırıyor.
'Magnetized'ın Çarpıcı Konusu: Karanlığa Sürüklenen Bir Papazın Değişim Hikayesi
Ortega'nın 'çılgın bir aşk hikayesi' olarak tanımladığı 'Magnetized', genç ve özgür ruhlu papaz Ramón'un, sinir krizi geçirmekte olan oyuncu Eva ile yaşadığı tutkulu ama yıkıcı ilişkiyi merkezine alıyor. İlişkileri ilerledikçe, Ramón kendisini uyuşturucunun karanlık dünyasında bulur ve bu durum onu deliliğin eşiğine iter. Eva'nın aniden ortadan kaybolmasıyla papazın umutsuzluğu derinleşir ve bu durum, bir dizi şok edici ve şiddetli suça sürüklenmesine yol açar.
Ancak hikaye burada bitmiyor. İşlediği cinayetler garip bir şekilde Ramón'a esrarengiz bir hediye bırakır: Vücudunda manyetik güçler gelişir. Bu sıra dışı yeteneğiyle uzak bir maden kasabasına sürgün edilen papaz, burada yoksul, batıl inançlı ve çaresiz halk arasında Mesih benzeri bir takipçi kitlesi edinir. Kasabada gerçekleştireceği patlayıcı bir eylem, ya kendi yıkımına ya da kurtuluşuna yol açacaktır.
"Bu, gerçeküstü gibi geliyor ama aynı zamanda bir şiiri de içinde barındırıyor. Manyetize olma fikri birçok şeyi açıklıyor: kaderi, senkroniziteyi, neden belirli insanlara aşık olduğunuzu, neden belirli arkadaşlarınız olduğunu, neden belirli şeyler yaptığınızı..." - Luis Ortega
Gerçek Bir Hikayeden Perdeye: 'Magnetized'ın Kökenleri
'Magnetized', Carlos Busqued'in 1980'lerde Buenos Aires'te yaşanan bir dizi cinayete dayanan 'Magnetizado' adlı gerçek suç kitabından uyarlandı. Yönetmen Ortega, Cannes'da ses getiren ve yine gerçek olaylara dayanan seri katil filmi 'El Ángel' (2018) sonrası 'Magnetized' projesi kendisine teklif edildiğinde başlangıçta isteksiz olduğunu belirtiyor. Ancak 'Kill the Jockey' gibi absürt bir komediden sonra, hikayenin 'manyetik çekimini' birdenbire hissettiğini ifade ediyor.
Sen,Nexus'tan Eleştirel Bakış: Gerçek Suç ve Fantastik Birleşimi
Gerçek bir suç hikayesini, doğaüstü güçler ve papaz protagonist gibi tartışmalı unsurlarla harmanlamak, Ortega için cesur bir sanatsal tercih. Bu yaklaşım, hem filmin derinliğini artırabilir hem de izleyiciyi ahlaki ikilemlerle yüzleştirebilir. Ancak bu tür bir birleşim, hikayenin inandırıcılığı veya gerçek olaylara saygı noktasında bazı izleyicilerde soru işaretleri yaratabilir. Yönetmenin bu hassas dengeyi nasıl kuracağı, filmin başarısında kilit rol oynayacak.
Yönetmen Luis Ortega: Bir Tarz Değişiminin Eşiğinde
Luis Ortega, 19 yaşında çektiği bağımsız drama 'Black Box' ile sinema dünyasına adım atmış, 'El Ángel' ve 'Kill the Jockey' gibi filmlerle kendine özgü bir tarz geliştirmiş yetenekli bir yönetmen. 'El Ángel', 2018'de Cannes Film Festivali'nin Belirli Bir Bakış bölümünde prömiyer yapmış ve Arjantin'in Oscar adayı olmuştu. Son filmi 'Kill the Jockey' ise Venedik'te Altın Aslan için yarışmış, Variety tarafından 'karanlık ve tuhaf', 'rengarenk bir Arjantin tuhaflığı' olarak nitelendirilmişti.
'Magnetized' ile yönetmen, daha 'doğalcı' bir stile yöneldiğini belirtiyor. Ortega, filmin 'daha çiğ, daha az düzenli ve daha fiziksel' olacağını ifade ediyor. Yönetmen, "'Kill the Jockey'deki gibi kadraj ve stilistik unsurlarla daha seçici olmak yerine, burada Cassavetes tarzı bir ruh haliyle oyuncularla sonuna kadar gideceğim. Sadece daha güçlü bir hisle, tutkuyla ilerliyorum" diyerek sanatsal arayışını vurguluyor. Güvenli limanlardan uzaklaşma arzusunu "Kariyerim açısından bu tür intihara meyilli bir dürtüyü seviyorum. Bildiğin bir şeyi tekrarlamaktan veya dilden emin olmaktan daha ilham verici geliyor" sözleriyle özetliyor.
Oyuncu Kadrosu ve Yapım Detayları
Filmde Ramón karakterini, profesyonel olarak Wos adıyla tanınan Arjantinli şarkıcı ve hip-hop sanatçısı Valentín Oliva canlandıracak. Eva rolü için ise Luis Ortega'nın arayışları devam ediyor. Yönetmen, "Doğru yüzü, doğru enerjiye sahip doğru kişiyi arıyorum. Karakterlere ve yüzlere odaklanıyorum; sadece içgüdülerimin beni götürdüğü yere gidiyorum" şeklinde açıklıyor. 'Magnetized', Ortega ve Esteban Perroud tarafından Buenos Aires merkezli yapım şirketi El Despacho için üretiliyor.
Venedik Gap-Financing Market: Geleceğin Sinemasına Köprü
Venedik Gap-Financing Market, film yapımcılarının projeleri için kalan finansmanı (gap financing) bulmalarına yardımcı olan önemli bir platformdur. Bağımsız sinema projeleri için hayati önem taşıyan bu etkinlik, yönetmenlere ve yapımcılara uluslararası ortaklarla buluşma, projelerini tanıtma ve eksik bütçelerini tamamlama fırsatı sunar. Ortega'nın 'Magnetized'ı burada sunması, projenin uluslararası yatırımcılar tarafından ne kadar ciddiye alındığının bir göstergesidir.
Bu yılki festivalde, Macaristan film endüstrisi de ortak yapımlarla gösterdiği dikkat çekici gelişimle adından söz ettirdi. Oscar ödüllü yönetmen László Nemes'in "Orphan" ve Berlin Altın Ayı ödüllü yönetmen Ildikó Enyedi'nin "Silent Friend" adlı filmleri gibi çok uluslu ortak yapımlar, festivalin en prestijli ödülü Altın Aslan için yarışarak bu platformların bağımsız sinema için ne denli kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Macaristan'ın Venedik'teki bu yükselişi ve ortak yapım stratejileri hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız. Good Chaos'tan deneyimli yapımcı Mike Goodridge'in de belirttiği gibi, günümüzün zorlu ekonomik koşullarında çok uluslu işbirlikleri "vazgeçilmez"dir; zira "bu yılki Venedik yarışmasındaki filmlerin hiçbirinin Avrupa ortak yapımı olmadan orada olacağını" tahmin etmenin zor olduğunu ifade etmiştir.
Bu önemli Macar yapımlarının ortak noktası, her ikisinin de çok uluslu ortak yapımlar olmasıdır. Günümüz bağımsız sinema dünyasının zorlu ekonomik koşullarında, vergi teşvikleri, ulusal fonlama kuruluşlarından sağlanan 'yumuşak para' ve özel sermaye gibi finansman yapıları, projelerin hayata geçirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Bu durum, Macaristan'ın Ulusal Film Enstitüsü (NFI) tarafından beş yıl önce başlatılan stratejik yeniden yapılanmanın ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.
NFI'nin Stratejisi: Ortak Yapımlarla Genişleme ve Esneklik
Macaristan film komisyoneri Csaba Káel, Venedik prömiyerlerini, NFI'nin daha fazla fon ve esneklik sunan yeni sistemini tanıttığı beş yıl önceki stratejilerinin bir kanıtı olarak değerlendiriyor. Káel, ortak yapımların Macaristan film endüstrisinin canlılığı için vazgeçilmez olduğunu vurgulayarak, NFI'nin bugüne kadar yaklaşık 40 ortak yapımı desteklediğini belirtiyor. Bu ortaklıklar arasında Vietnam, Fas, Bhutan ve Moğolistan gibi geleneksel işbirliklerinin ötesine geçen yeni coğrafyalar da bulunuyor.
'Euro-Pudding'den Kaçınmak: Orijinallik ve Ortak Vizyon
Ortak yapımların başarısında en önemli faktörlerden biri, farklı ülkelerden gelen taleplerle bir 'Euro-pudding' (belirsiz ve tutarsız Avrupa yapımı) oluşturmaktan kaçınmak. Budapeşte merkezli Pioneer Stillking Films'ten deneyimli yapımcı Ildikó Kemény, "Orphan" filmi için ortaklarının aynı vizyonu paylaştığından emin olduklarını belirtiyor. Film büyük ölçüde Budapeşte çevresindeki mekanlarda ve NFI Stüdyoları'nda çekildi ve Macarca dilinde kaldı. Bu, hikayenin özgünlüğünü korumak adına atılan önemli bir adımdı.
"Orphan" Filminin Finansman Dağılımı ve Katkılar:
- Macaristan: Film bütçesinin %70'ini karşıladı.
- Birleşik Krallık: %10 katkı sağladı. Good Chaos, Automatik aracılığıyla post-prodüksiyon (VFX) ve Premier PR firmasıyla tanıtım desteği verdi.
- Fransa: %10 katkı sağladı. Başrol oyuncusu Gregory Gadebois, besteci Evgueni Galperine ve makyaj tasarımcısı Odile Fourquin gibi önemli yetenekleri projeye dahil etti.
- Almanya: %10 katkı sağladı. ARRI kamera ve ışık kiralama hizmetleri sundu.
Bu dağılım, ortak yapımların sadece finansal değil, aynı zamanda yaratıcı ve teknik destek açısından da ne kadar zenginleştirici olabileceğini gösteriyor.
Luis Ortega'nın 'Magnetized'ı, Arjantin sinemasından gelen cesur ve provokatif bir yapım olma potansiyeli taşıyor. Gerçek bir suç hikayesini, sıra dışı bir aşkı ve doğaüstü güçleri harmanlayan bu film, yönetmenin sanatsal sınırları zorlama arzusunun bir kanıtı niteliğinde. Film finansmanını tamamladıktan sonra, sinemaseverleri büyüleyici ve düşündürücü bir deneyimin beklediği kesin.
Venedik Film Festivali: Sanat, Politika ve Küresel Gündem
Venedik Film Festivali, Luis Ortega gibi yeteneklerin yanı sıra, dünya sinemasının ve güncel olayların da bir aynası olarak dikkatleri üzerine çekti. Festivalin açılış töreni, sinema dünyasının iki dev ismi, usta yönetmenler Francis Ford Coppola'nın Alman Yeni Sineması'nın öncülerinden Werner Herzog'a Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim ettiği unutulmaz anlara sahne oldu. İki usta ismin yarım asra yayılan dostluğunun da kutlandığı bu özel anlar hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayabilirsiniz. İtalyan sinemasının usta ismi Paolo Sorrentino'nun yeni filmi "La Grazia" ile açılışını yapan festival, Sorrentino'nun alışıldık barok dünyasından sıyrılarak daha sade ve içsel bir dramaya yöneldiği 'La Grazia' hakkında daha fazla bilgi edinmek için buradaki incelememizi okuyabilirsiniz. Aynı zamanda Ufuklar (Horizons) bölümünde Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı 'Mother' ve Meksikalı yönetmen David Pablos’un "On the Road" gibi dikkat çekici dünya prömiyerlerine ev sahipliği yaptı. "On the Road" filmi, I Wonder Pictures tarafından satın alınarak küresel bir yolculuğa çıkacağının sinyallerini verdi. David Pablos'un filmi ve I Wonder Pictures anlaşması hakkında detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Festival ayrıca, Brad Pitt, Joaquin Phoenix ve Alfonso Cuarón gibi Hollywood yıldızlarının desteklediği, 6 yaşındaki Hind Rajab'ın trajik hikayesini anlatan 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama ile sinemanın insani krizlere ışık tutma gücünü bir kez daha vurguladı. Bu yapımlar, festivalin sadece sanatsal başarıları değil, aynı zamanda küresel vicdanı harekete geçiren ve zorlu gerçeklikleri sinema perdesine taşıyan bir platform olduğunu gösterdi.
Gazze'deki duruma ilişkin artan siyasi baskılarla da gündeme gelen festivalde, Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in jüri başkanı olarak sergilediği diplomatik duruş ve festival başkanı Alberto Barbera'nın sanatçı özgürlüğünü vurgulayan açıklamaları, sanat ve siyasetin kesişim noktasında kültürel etkinliklerin rolünü bir kez daha tartışmaya açtı. Venedik Film Festivali'nin Gazze konusundaki tutumu, Alexander Payne'in duruşu ve sanat-siyaset gerilimi hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayabilirsiniz.
László Nemes'in 'Orphan': Tarihi Travmayı Yansıtmak
Oscar ödüllü Macar yönetmen László Nemes, Venedik Film Festivali'nde ilk gösterimini yapan son filmi 'Orphan' ile bir kez daha izleyicileri derin bir tarihi travmanın içine çekiyor. Nemes'in "Orphan" filmi, Berlin Altın Ayı ödüllü yönetmen Ildikó Enyedi'nin "Silent Friend" adlı yapımıyla birlikte, festivalin en prestijli ödülü olan Altın Aslan için yarışarak Macaristan'ın sinematik gücünü bir kez daha kanıtladı. 'Orphan' filminin Venedik Festivali incelemesine buradan ulaşabilirsiniz. Bu kez, 'Saul'un Oğlu'ndaki dehşet verici yakın plandan farklı olarak, 1950'lerin soğuk ve zorlu Macaristan'ında, bir çocuğun gözünden anlatılan uzak ama bir o kadar da iç burkan bir hikaye sunuyor. Filmin odak noktası olan 12 yaşındaki Andor (Bojtorján Barabás) aslında bir yetim değil; hayatta olan bir annesi var, ancak ailesinin gizemli geçmişiyle yüzleşiyor ve asıl babasının aslında hiç tanımadığı biri olduğunu öğreniyor. Babasının akıbeti, annesiyle olan kopuk bağları ve savaş sonrası paramparça olmuş bir ülkenin gerçekleri, Andor'u dünyada yapayalnız hissetmeye itiyor. Nemes, bu zorlu büyüme hikayesini yavaş, görkemli ve adeta bal sürülmüşçesine acı veren bir güzellikle işliyor; neredeyse katlanılmaz bir çocukluk ızdırabını uyuşturucu derecede büyüleyici bir görsellikle birleştiriyor.
Nemes'in Sanatsal Yolculuğu ve 'Orphan'daki Farklı Yaklaşımı
László Nemes, tarihi çalkantıların ortasında dayanılmaz acıları beyaz perdeye taşıma konusunda yabancı değil. Yönetmenin ilk filmi, Holokost'un dehşetini daha önce eşi benzeri görülmemiş, sarsıcı bir birinci şahıs bakış açısıyla sunan ve Oscar kazanan 'Saul'un Oğlu' (Son of Saul) idi. Ardından gelen 'Gün Batımı' (Sunset) ise Birinci Dünya Savaşı arifesinde geçen, yine sürükleyici bir teknik kullanan ancak dağınık bulunan bir melodrama yönelmişti.
'Orphan', daha disiplinli ve duygusal olarak daha anlaşılır bir anlatıyla Nemes'in rotasını bir ölçüde düzeltiyor gibi görünüyor. Ancak önceki iki işbirliğinde görülen şaşırtıcı, dinamik görsel öznellik, bu filmde büyük ölçüde terk edilmiş durumda. Bunun yerine, kahverengi ve ten renginin soluk bir gökkuşağında elde edilen, adeta cilalı ve mesafeli bir resimsellik dikkat çekiyor. Bu görsel tarz, 1957'deki Budapeşte'nin, yani Stalinist bir hükümete karşı öğrenci liderliğindeki bir ayaklanmanın Sovyet güçleri tarafından bastırılmasından sadece bir yıl sonraki, yoksul işçi sınıfı yaşamının ıssız açlığını başarıyla aktarıyor. Filmin geçtiği 1957 yılı, başarısızlıkla sonuçlanan Macar Ayaklanması'ndan sadece birkaç ay sonraki döneme odaklanarak, dönemin komünist baskısını Andor adında inatçı bir çocuğun gözünden anlatıyor.
Tarihin Gölgelerindeki Bir Aile Dramı
Filmin başlangıcı, 1949 yılında, dört yaşındaki Andor'un annesi Klára (Andrea Waskovics) ile temkinli bir şekilde yeniden bir araya gelmesini gösterir. Klára, Holokost sırasında saklanan Yahudi bir kadınken, kocası kamplara gönderilmiştir. Hayatını yeniden kurması zaman alan Klára'nın, sekiz yıl geçmesine rağmen oğluyla kopuk bağı asla tam olarak onarılamamıştır. Andor, bilmediği, muhtemelen çoktan ölmüş olan babasını idealize ederken, annesiyle arasında bir yabancılık duvarı örülmüştür.
Hikaye, Andor'un babalığına dair tarihi tarihlerle uyuşmayan matematiksel bir tutarsızlığı fark eden izleyici için daha karmaşık hale gelir. Sahneye, Andor'un hiç tanımadığı Berend (Grégory Gadebois) adında kaba ve acımasız bir kasap girer. Berend'in bu kırılgan iki kişilik haneye açıklanamayan bir hak sahipliği havasıyla girmesi, Andor için şaşırtıcıdır. Klára, ilişkilerini açıklamaktan kaçınsa da, Berend'in kocasından ayrıldıktan sonra kendisine sığınak olan adam olduğu yavaş yavaş ortaya çıkar. Andor gerçeği anladığında ise düşmanca bir inkarla tepki verir.
“Orphan”, yönetmenin kendi aile geçmişine dayandığı anlaşılan, derin ve yankılanan bir üzüntü hikayesi sunuyor. Ancak Nemes ve senarist Clara Royer tarafından anlatılan bu hikaye, yer yer dengesiz tempolu ve merak uyandırıcı olmaktan uzak bulunabiliyor. Filmin en kritik anlatım kartlarını yarı yoldan daha azında açması, sonrasında ise güçlü ama bunaltıcı bir etkiyle yerinde sayması eleştirilen noktalar arasında.
Yönetmen László Nemes, filmin kişisel ilham kaynağını şu sözlerle açıklıyor: "Babam, babasının aslında gerçek babası olmadığını öğrendi. Kapılarını çalan adam ise, beklediği kişi değildi. Bu kişisel travma ve üzerine İkinci Dünya Savaşı'nın hayatını dramatik bir şekilde şekillendirmesi onu adeta avladı. Sonrasında bu beni de avladı." Nemes, bu öyküde Oedipus veya Hamlet'in ikilemlerine benzer, neredeyse arketipsel evrensel temalar bulduğunu da belirtiyor.
Görsel Şölen ve Eleştirel Bakış
Márton Ágh'ın olağanüstü prodüksiyon tasarımı sayesinde 'Orphan', şehri günlük dehşetlerin (sokaklarda kavga eden çocuklardan, şiddet yanlısı otoriter polislere kadar) gerçek bir saldırı parkuru olarak canlı ve vurucu bir şekilde betimliyor. Film, savaş sonrası bir dönemi değil de sanki hala savaşın içindeymişçesine bir atmosfer yaratıyor. Ancak tüm bu dokulu çürümenin ortasındaki yaşamlar ve ilişkiler, bazı eleştirmenlere göre incelikten yoksun ve tekrarlayıcı kalıyor. Ortamdan etkilenmemek zor olsa da, film dramatik olarak izleyiciyi tam anlamıyla içine çekmekte zorlanabiliyor.
İlk kez kamera karşısına geçen Bojtorján Barabás, filmde büyük bir yük omuzluyor. Gergin, mücadeleci fiziği ve sarı buklelerinin altındaki sert bakışlarıyla dikkat çekiyor. Nemes, onu savunmacı ama aynı zamanda savunmasız bir duruşa sokarak filmin amacına hizmet ediyor. Görüntü yönetmeni Mátyás Erdély'in kamerası ise her zamanki gibi olağanüstü. Film tartışmasız derecede estetik, sıcak kumdan pas tonlarına kadar değişen bir paletle o kadar zarif bir şekilde aydınlatılıp bestelenmiş ki, en kötü zamanlara karşı yanlış yerleştirilmiş bir nostaljiyi çağrıştırma riski taşıyor. 'Saul'un Oğlu' klostrofobik bir tünel görüşüyle bir kabusun içine dalarken, 'Orphan' başka bir kabusa uzaktan bakıyor. Burada çok fazla dehşet ve çok fazla güzellik var, ancak ikisi arasında anlamlı bir gerilim yaratılmakta zorlanıldığı da belirtiliyor.
'Orphan' Filminden Öne Çıkanlar:
- Konu: 1957 Budapeşte'sinde, annesiyle yaşayan ancak kendini yetim hisseden 12 yaşındaki Andor'un savaş sonrası travmalar, aile sırları ve kimlik arayışı.
- Yönetmen: Oscar ödüllü László Nemes ('Saul'un Oğlu').
- Görsel Estetik: Yönetmenin önceki filmlerinden farklı olarak daha mesafeli, sepya tonlarında ve sanatsal bir resimsellik. Mátyás Erdély'in usta görüntü yönetimi.
- Tarihi Arka Plan: 1956 Macaristan Ayaklanması sonrası komünist dönem ve Holokost'un aileler üzerindeki kalıcı etkileri.
- Eleştirel Yaklaşım: Görsel gücüne ve atmosferine rağmen, bazı eleştirmenler filmin anlatım temposunu dengesiz, karakter gelişimi zayıf ve dramatik sürükleyiciliğini eksik buldu.
- Anahtar Temalar: Çocukluk travması, kimlik, kayıp, tarihle yüzleşme, hayatta kalma mücadelesi.
Yönetmen Nemes'in Sinema Felsefesi ve Eleştirel Bakış
László Nemes, kariyeri boyunca 'geçmişte olanın geçmişte kalmadığı' fikrini sinematik bir dille sorguluyor. Filmlerinde her zaman en karanlık yerlerde bile insanı yüceltecek ve insancıl kalmasını sağlayacak bir umut kırıntısı arıyor. Ancak Nemes'in çağdaş konulara yönelme konusundaki çekingenliği dikkat çekici. Teknoloji çağının hayatları istila etmesi nedeniyle güncel bir film çekmekten henüz hazır olmadığını belirtmesi, sanatsal üretimde teknolojinin rolü ve yönetmenlerin yeni gerçekliklere adaptasyonu konusunda da bir tartışma alanı yaratıyor. Bu durum, bir yandan geçmişin derinliklerine inerek evrensel dersler çıkarma arzusunu beslerken, diğer yandan günümüzün karmaşık dinamiklerine doğrudan temas etmekten kaçınma olarak yorumlanabilir.
Detaylı Bilgiler: Yapım ve Kadro
Filmin Künyesi:
- Orijinal Adı: Àrva
- İnceleme Tarihi: Venedik Film Festivali (Yarışma), 27 Ağustos 2025
- Süre: 132 Dakika
Yapım:
- Ülkeler: Macaristan-Birleşik Krallık-Almanya-Fransa
- Yapım Şirketleri: Pioneer Pictures, Good Chaos, AR Content, Mid-March Pictures (Lumen, Twenty Twenty Vision ile ortak yapım)
- Yapımcılar: Ildikó Kemény, Mike Goodridge, Alexander Rodnyansky, László Nemes, Ferenc Szále, Gregory Jankilevitsch, Alexander Bazarov
- Ortak Yapımcılar: Juliette Schrameck, Thanassis Karathanos, Martin Hampel
- Yürütücü Yapımcılar: Yoav Rosenberg, Michael Kupisk, Klaudia Smieja-Rostworowska, Gábor Sipos, Gábor Rajna, Judit Stalter, JD Zacharias, Ori Eisen, Alice Labadie, Jean Labadie
Uluslararası Satış:
- New Europe Film Sales
- Charades
Ekip:
- Yönetmen: László Nemes
- Senaryo: László Nemes, Clara Royer (András Jeles'in orijinal fikrinden)
- Görüntü Yönetmeni: Mátyás Erdély
- Kurgu: Péter Politzer
- Müzik: Evgueni Galperine, Sacha Galperine
Oyuncular:
- Bojtorján Barabás (Andor)
- Andrea Waskovics (Klára)
- Grégory Gadebois (Berend)
- Elíz Szabó
- Soma Sándor
- Hermina Fátyo
- Konrád Quintus
- Géza Perlmann
- Marcin Czarnik
- (Macarca Diyalog)
Gelecek Projeler ve Uluslararası Hedefler
'Orphan'ın ardından Nemes'in gündeminde Fransa Direnişi'nin kahramanlarından Jean Moulin'i konu alan 'Moulin' adlı yeni bir proje bulunuyor. Eylül ayında çekimlerine başlanacak ve Gilles Lellouche'un başrol oynayacağı bu film de yine 1943 yılında geçiyor. Nemes, bu filmin bir Holokost filmi değil, bir Direniş filmi olacağını ve Moulin'in Almanlar tarafından nasıl yakalandığını detaylı bir şekilde göstereceğini belirtiyor.
Uzun zamandır İngilizce bir film yapma arayışında olan Nemes, bu konuda zorluklarla karşılaştığını dile getiriyor. Sebebinin, materyali üzerindeki kontrolü elinde tutma arzusundan kaynaklandığını düşünen yönetmen, Avrupa sineması bağlamında film yapmaya devam etmekle birlikte, tanınmış aktörlerle İngilizce bir film yapmanın da planları arasında olduğunu vurguluyor. Bu, Avrupa sinemasının sanatsal özgürlüğü ile Hollywood'un geniş kitlelere ulaşma potansiyeli arasındaki denge arayışının tipik bir örneği olarak görülebilir.
Sinemanın Toplumsal Rolü ve Uzun Vadeli Etkisi
Nemes, bireyin kendi çağının koşullarıyla olan derin bağını vurguluyor ve sinemanın genellikle bireyin çok daha fazlasını yapabileceğini öne sürdüğünü, oysa gerçekte bireylerin tarihsel güçler karşısında sınırlı olduğunu düşünüyor. Yönetmen, bu duruma 'büyülü gerçekçilik' yerine 'büyülü sosyalizm' adını vererek, kendi özgün üslubunu ortaya koyuyor. Macaristan'daki siyasi istikrarsızlığa rağmen Nemes, günlük endişelerin ötesinde 'medeniyet düzeyinde ne anlama geldiğini' sorgulayan daha büyük eğilimlere odaklanıyor. 'Son of Saul' filminin Macaristan'da Holokost'u küçümseme eğiliminin aksine geçmişi kabullenme konusunda bir değişim yaratmış olması, sinemanın toplumsal psişik üzerindeki gücünü kanıtlıyor. Sinemanın bu 'büyük resmi' göstermede ne kadar etkili bir araç olduğuna inanıyor.
"İnternet tamamen anlık, anlık öfke ve çatışma üzerine kurulu. Ama benim temsil etmeye çalıştığım sinema, izleyiciye güvenebileceğiniz bir sinemadır. Onlara yeterince şey verirsiniz, ama aynı zamanda onlara biraz boşluk da bırakırsınız. Böylece bu, onlar için de kişisel bir yolculuk olabilir." — László Nemes
Nemes, izleyiciye alan bırakarak ve onlara güvenerek, her filmin kişisel bir keşif yolculuğuna dönüşebileceğine inanıyor. Bu felsefe, onun eserlerinin sadece bir hikaye anlatmaktan öteye geçip, izleyicinin kendi iç dünyasında da yankı bulmasını sağlıyor.
László Nemes'in 'Orphan'ı, eleştirel yorumlar ne olursa olsun, şüphesiz ki izleyiciyi düşünmeye sevk eden, görsel olarak çarpıcı ve derinlemesine hüzünlü bir yapım. Yönetmen, Holokost ve savaş sonrası Macaristan'ın gölgelerinde kaybolmuş bir çocuğun hikayesi aracılığıyla, kişisel ve kolektif travmaların nasıl iç içe geçtiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kaynak: Variety