Yunanistan'ın yükselen yönetmenlerinden Evi Kalogiropoulou, ilk uzun metrajlı filmi "Gorgonà" ile bu hafta Venedik Film Festivali'nde eleştirmenlerin dikkatini çekti. Film, geleceğin erkek egemen, distopik bir dünyasında geçen, türler arası sınırları zorlayan ve kadın gücünü merkeze alan benzersiz bir yapım olarak öne çıkıyor. Dünya prömiyerini Eleştirmenler Haftası bölümünde yapan "Gorgonà", sinema dünyasına cesur bir giriş yapıyor. Venedik Film Festivali bu yıl, Endonezyalı ödüllü yönetmen Kamila Andini'nin "Four Seasons in Java" adlı yeni projesini de ağırladı. Andini, günümüz Endonezya’sının toplumsal yaralarına mercek tutan bu filmiyle Venedik Gap-Financing Market’ta post-prodüksiyon aşamasındaki projesiyle büyük ilgi gördü. Bu projeye dair daha fazla bilgiye Kamila Andini: Four Seasons in Java Venedik Gap-Financing Market sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Gelişim Sürecinden Venedik Sahnesine
Kalogiropoulou'nun bu merakla beklenen projesi, daha geliştirme aşamasındayken bile önemli ödüllere layık görüldü. Rotterdam Film Festivali'nin CineMart ve Cannes Cinefondation'ın Atelier programlarında takdir toplayan film, yönetmenin önceki başarılı kısa filmleri "Motorway 65" (2021 Cannes Yarışması) ve "On Xerxes’ Throne" (2022 Cannes Eleştirmenler Haftası Ödülü) sonrasında geldi. Bu başarılar, "Gorgonà"nın beklentileri yükseltmesinde büyük rol oynadı.
Post-Apokaliptik Bir Dünyada Hayatta Kalma Mücadelesi
"Gorgonà", dünyanın geri kalanının iç karışıklıklar ve çevresel çöküşle boğuştuğu bir dönemde, petrolle ayakta kalan fakir bir şehir devletinde geçiyor. Bu küçük devlet, devasa bir rafineri tarafından domine ediliyor ve silahlı, aşırı maskülen bir ordu tarafından yönetiliyor. Ordunun lideri Nikos (Christos Loulis), ölümcül bir hastalığın pençesinde ve yerine geçecek birini belirlemek zorunda. Varisi olma yarışına, "Assassin’s Creed" oyuncusu Melissanthi Mahut'un canlandırdığı himayesindeki Maria'nın da dahil olmasıyla gerilim artıyor. Ancak Maria'nın kaderi, kasabanın barında sahne alan baştan çıkarıcı şarkıcı Eleni'nin (Aurora Marion) ani gelişiyle bambaşka bir hal alıyor.
Yönetmen Kalogiropoulou, "Gorgonà"yı çocukken hayran kaldığı kung-fu, Western ve Blaxploitation filmlerinden esinlenerek "türler arası, toplumsal cinsiyet akışkanlığını" yansıtan bir eser olarak tanımlıyor. Film, bu türlerin cesur bir harmanını sunarken, aynı zamanda eşcinsel bir romantizmi ve intikam fantezisini işliyor.
Antik Mitolojiden İlhamla Modern Bir Yorum
Film, Atina'nın dışındaki kirli sanayi şehri Eleusina'da çekildi. Bu kasabanın petrol rafinerileri, yönetmenin distopik evreni için kasvetli, post-apokaliptik bir fon oluşturuyor. Eleusina, aynı zamanda Antik Eleusina Gizemleri'ne ev sahipliği yapmasıyla biliniyor; Persephone'nin yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılması ve annesi Demeter'in onu bulma arayışı etrafında dönen pagan ritüeller. Kalogiropoulou, bu antik gizemleri – kadın gücünün bir kutlaması olarak – "ataerkillik ve çevresel yıkım" keşfi için bir sıçrama tahtası olarak kullandığını belirtiyor ve erkekliğin kelimenin tam anlamıyla zehirli olduğu kasvetli bir gelecek öngörüyor.
Filmin adı "Gorgonà", Batı anlatısının başlangıç noktası olarak kabul edilen Antik Yunan mitolojisindeki kanatlı canavar Gorgonlara, özellikle de Medusa'ya bir gönderme yapıyor. Kalogiropoulou, Medusa'yı "kadın öfkesinin ve dönüşümünün nihai figürü" olarak tanımlıyor. Yönetmen, bu figürü çizgi roman süper güçleriyle donatarak, hem tür hibriti hem de kadın gücünü anlatan bir aksiyon-gerilim hikayesi anlatmak için mükemmel bir araç bulmuş.
Sen,Nexus Editör Yorumu: Bir Filmden Ötesi
"Gorgonà" yalnızca bir aksiyon filmi ya da Yunanistan'ın "Fury Road" cevabı olmanın ötesine geçiyor. Film, sevgi ve kadınlık üzerine derin bir inceleme sunuyor; başka bir kadına duyulan aşkın süper güçleri açığa çıkarma ve hatta belki de dünyayı değiştirme potansiyeli taşıdığını gösteriyor. Kalogiropoulou'nun da belirttiği gibi, "Sevgi aracılığıyla, daha önce keşfetmediğim başka bir şey bulabilirim. Elbette çekim var. Ama aynı zamanda diğer insan aracılığıyla keşfedilen bir güç. Bu aynı zamanda kendinize duyulan sevgiyle de ilgili." Böylesine iddialı ve türler arası bir filmin ana akım izleyiciye ulaşmakta zorluklar yaşayabileceği düşünülse de, sinematik anlatımda yeni yollar arayanlar için "Gorgonà" kaçırılmaması gereken bir deneyim sunuyor. Bu tür filmler, toplumsal normlara meydan okuyarak ve eleştirel düşünceyi teşvik ederek sanatın dönüştürücü gücünü bir kez daha kanıtlıyor.
Yapım ve Dağıtım Ortakları
Evi Kalogiropoulou ve Louise Groult tarafından yazılan "Gorgonà", Yunanistan'dan Amanda Livanou liderliğindeki Neda Film tarafından üretildi. Yapımcılıkta ayrıca Blue Monday Productions, Kidam, Blonde, Onassis Culture, ERT ve Authorwave gibi önemli uluslararası ve yerel şirketler yer alıyor. Filmin dünya satışlarını ise Playtime üstleniyor.
Bu uluslararası iş birlikleri, bağımsız sinema projelerinin hayata geçirilmesi için kritik bir rol oynamaktadır. Örneğin, Kamila Andini'nin "Four Seasons in Java" projesi, Hollanda Film Fonu, Hubert Bals Fonu ve Sorfønd gibi önemli fonların yanı sıra Hollanda (Lemming Film), Norveç (Storm Films), Fransa (Ici et Là Prods.), Almanya (One Two Films) ve Singapur (Giraffe Pictures) gibi birçok ülkeden ortak yapımcıyla gücünü birleştirmiştir. Ifa Isfansyah, bu geniş ortaklığın her bir aşamada farklı bakış açıları getirdiğini ve Kamila’nın vizyonuna duyulan güvenin projenin temelini oluşturduğunu belirtiyor. Günümüz küresel film endüstrisinde, artan yapım maliyetleri ve ekonomik baskılar göz önüne alındığında, bağımsız yapımcılar için uluslararası ortak yapımlar ve farklı finansman kaynaklarına erişim giderek bir zorunluluk haline gelmektedir. Bu durum, filmlerin uluslararası alanda daha geniş kitlelere ulaşması ve hayata geçirilebilmesi için kritik bir öneme sahiptir.
Venedik Film Festivali, "Gorgonà" ve "Four Seasons in Java" gibi dikkat çekici yapımların yanı sıra, bu yıl sinema dünyasına damga vuran birçok olaya da sahne oldu. Çin sinemasının Gümüş Aslan ödüllü önemli isimlerinden Cai Shangjun ise, 2011'de "People Mountain People Sea" filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü kazandığı festivalde, bu yıl ana yarışma bölümünde "The Sun Rises on Us All" adlı yeni filmiyle boy gösteriyor. Suçluluk, ortaklık ve bağışlamanın zorlu ihtimallerini ele alan bu incelikli drama, yönetmenin COVID sonrası dönemde Çin halkının spiritüel yaşamına ve içsel mücadelelerine odaklanan sanatsal dönüşümünü yansıtıyor. Cai Shangjun'un bu dikkat çekici eseri hakkında daha fazla detaya Cai Shangjun: The Sun Rises on Us All Venedik Film Festivali sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Festivalde Potsy Ponciroli'nin 'Motor City', Yorgos Lanthimos'un 'Bugonia'sı, Noah Baumbach'ın 'Jay Kelly'si, Guillermo del Toro'nun 'Frankenstein'ı gibi iddialı yapımlar sinemaseverlerin beğenisine sunuldu. Asya sinemasının tanınmış yüzlerinden Shu Qi, neredeyse otuz yıllık oyunculuk kariyerinin ardından ilk yönetmenlik denemesi olan 'Girl' (Kız) filmiyle rekabet bölümünde dünya prömiyerini yaparak dikkat çekti ve ardından Toronto Uluslararası Film Festivali'nde 'Centrepiece' seçkisine dahil edildi. Shu Qi'nin 'Girl' filmi ve çocukluk travmalarıyla bağlantısı hakkında daha fazla bilgiyi burada bulabilirsiniz. Oscar ödüllü yönetmen Charlie Kaufman'ın psikolojik derinlikleri ve varoluşsal sorgulamaları işleyen yeni kısa filmi “How to Shoot a Ghost” da 1 Eylül’de yarışma dışı özel bir gösterimle dünya prömiyerini yaptı; projenin ilk fragmanı büyük ilgi gördü. Kaufman'ın bu yeni eseri hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz. Kore sinemasının usta ismi Park Chan-wook'un son filmi 'No Other Choice' ise yönetmenin Yazarlar Birliği (WGA) grevi kurallarını ihlal ettiği yönündeki iddialarla gündeme gelerek sektörde geniş yankı uyandırdı. Park Chan-wook'un filmi ve WGA tartışması hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Hollywood'un efsanevi isimlerinden Julia Roberts'ın yeni filmi “After the Hunt” ile katıldığı basın toplantısında #MeToo hareketi ve iptal kültürü üzerine yaptığı açıklamalar da büyük yankı uyandırdı ve hararetli tartışmalara neden oldu. Julia Roberts'ın Venedik Film Festivali'ndeki #MeToo tartışmaları hakkında daha fazla bilgi edinin. Francis Ford Coppola'nın Werner Herzog'a Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etmesi, jüri başkanlığını Alexander Payne'in üstlenmesi ve Gazze'deki trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi dünya prömiyerleri de festivalin zengin gündemini oluşturdu. Venedik, böylece bağımsız ve sanat filmlerine kapılarını açarken, küresel sinema dinamiklerini de etkilemeye devam ediyor.
Bu haberin kaynağı ve daha fazla detay için Variety'nin özel haberini inceleyebilirsiniz.