Tayvan, uluslararası sinema sahnesindeki etkisini artırmaya devam ediyor. Özellikle 2025 Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF), Tayvan sinemasının güçlü bir temsiliyetiyle boy gösterdiği, kadın yönetmenlerin ön planda olduğu bir platform haline geldi. Bu yılki seçki, ülkenin çeşitli hikaye anlatım yaklaşımları ve küresel işbirlikleriyle dikkat çekerek Tayvan'ın sanatsal gücünü gözler önüne seriyor. Bu gelişmeler, genel olarak Asya sinemasında kadın yönetmenlerin yükselişine dair umut verici bir işaret olarak öne çıkarken, Tokyo, Busan, Venedik ve Toronto gibi önde gelen uluslararası film festivallerindeki önemli gelişmelerle de destekleniyor.
Tayvan Sinemasının Merkez Üssünde Kadın Yönetmenler
TIFF'in prestijli Centrepiece programı, Tayvan sinemasından önemli yapımlara ev sahipliği yapıyor. Bu filmlerin merkezinde ise kadın yönetmenler var.
Shu Qi'nin Yönetmenlik Debut'u: "Girl"
Asyalı sinema ikonlarından Shu Qi, yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk filmi "Girl" ile Kuzey Amerika prömiyerini Centrepiece programında yapacak. Duygusal derinliği olan bu büyüme hikayesi, genç bir kadının kimlik arayışını ve kişisel dönüşümünü ele alarak festivalde şimdiden büyük ilgi görmeye başladı. Film, istismarcı eşler, nesiller arası travmalar ve cinsiyet ayrımcılığı gibi kadınların karşılaştığı sosyal sorunlara odaklanırken, Tayvan'ın 1980'lerin sonunda yaşadığı dikkat çekici ekonomik dönüşüm sürecinde büyüyen içe dönük bir genç kız olan Hsiao-lee'nin hikayesini anlatıyor. Bu dönemdeki değişen toplumsal yapı, filmdeki kadın ve kız çocuklarının hayatta kalma ve ilerleme mücadelelerine yansıtılıyor. Shu Qi, kariyerinde yeni bir sayfa açarken, Tayvan sinemasına yeni ve güçlü bir yönetmen sesi kazandırıyor. Bu ilk eser, Asya'daki kadın sinemacıların giderek zenginleşen film külliyatına önemli bir katkı sunuyor.
Shu Qi, sinema sektöründeki zorluklara dikkat çekerek, "Sadece Tayvan filmleri değil, tüm dünyadaki filmler piyasada aynı zorluklarla karşılaşıyor. Bu yüzden çok fazla düşünmeyin. Eğer bir film yapma fırsatınız varsa, onu yakalayın, hikayenizi anlatın ve doğru anlatın." sözleriyle cesaret veriyor.
Shih-Ching Tsou'dan "Left-Handed Girl" ve Uluslararası İşbirliği
Centrepiece programında yer alan bir diğer önemli yapım ise Shih-Ching Tsou'nun "Left-Handed Girl" filmi. Tayvan'ın canlı gece pazarı atmosferinde geçen bu samimi aile draması, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve kültürel dokusunu gözler önüne seriyor. Cannes'da ilk gösterimini yapan bu film, Tayvan, Fransa, ABD ve İngiltere ortak yapımı olmasıyla uluslararası işbirliğinin gücünü sergiliyor. Senaryosunu Tsou'nun Sean Baker ile birlikte yazdığı ve Baker'ın aynı zamanda yapımcılığını üstlendiği bu proje, farklı kültürlerin bir araya gelerek nasıl evrensel bir hikaye yaratabileceğinin en güzel örneklerinden.
"Palimpsest: The Story of a Name": Tarih ve Kimlik Keşfi
Yine Centrepiece seçkisinde yer alan "Palimpsest: The Story of a Name" adlı belgesel, sinemacının aile geçmişini ve Batılı soyadının sömürgeci kökenlerini araştırarak derin ve kişisel bir hikaye sunuyor. Tayvan'ın da ortak yapımcı olduğu bu belgesel, sadece bireysel bir arayışı değil, aynı zamanda ülkenin kültürel ve tarihsel katmanlarını da ele alıyor.
Chie Hayakawa'dan Japon Sinemasının Gücü: "Renoir"
TIFF'in Centrepiece programında dikkat çeken bir diğer uluslararası yapım ise Japon yönetmen Chie Hayakawa'nın ikinci uzun metrajlı filmi "Renoir". Cannes Film Festivali'nde büyük ilgi gören ve Hayakawa'nın daha önce 'Plan 75' ile Caméra d’Or özel ödülünü kazanarak uluslararası arenadaki gücünü pekiştirdiği festivaldeki başarısını sürdüren "Renoir", Kuzey Amerika prömiyerini Toronto'da yapacak. 1980'lerin sonlarında Tokyo banliyölerinde geçen bu derin aile draması, babasının ölümcül hastalığıyla mücadele ederken annesinin zorluklarını izleyen 11 yaşındaki Fuki'nin hikayesini merkeze alıyor. Fuki'nin hayal gücüne ve telepati yeteneğine sığınmasını anlatan film, keder, aile bağları ve çocukluktaki dayanıklılık gibi evrensel temaları incelikle işliyor. Filmin Kuzey Amerika dağıtım haklarını bağımsız sinemanın önemli temsilcilerinden Film Movement satın aldı ve 2026 yılında sinemalarda izleyiciyle buluşması bekleniyor. Film Movement başkanı Michael Rosenberg, "Renoir"ı 'lirik ve derinden etkileyici bir eser' olarak niteliyor. Chie Hayakawa'nın bu yeni başarısı ve 'Renoir'ın Film Movement ile Kuzey Amerika dağıtım hakları hakkında daha fazla bilgi edinmek için burayı ziyaret edebilirsiniz.
TIFF'in Diğer Seçkilerinde Tayvan Damgası
Tayvan'ın TIFF'teki etkisi sadece Centrepiece programıyla sınırlı değil:
- Wavelengths'te Küresel Auteur Sineması: TIFF'in avangart ve deneysel sinema bölümü olan Wavelengths'te, Lav Diaz'ın "Magellan" adlı efsaneleri yıkan tarihi destanında Tayvan, prodüksiyon ortağı olarak yer alıyor. Bu, Tayvan'ın sadece kendi hikayelerini anlatmakla kalmayıp, küresel auteur sinemasına da katkı sağladığının bir göstergesi.
- Short Cuts'ta Animasyon Başarısı: Festivalin Short Cuts programında ise Joe Hsieh ve Yonfan'ın Tayvan-Hong Kong ortak yapımı animasyon kısa filmi "Praying Mantis" dikkat çekiyor. Bu başarılı kısa film, Tayvan'ın kısa metrajlı ve animasyon sinemasındaki yükselen itibarını pekiştiriyor.
Tayvan Sinemasının Küresel Arenadaki Yeni Yüzleri: 2025 Taipei Golden Horse Film Festivali
Asya sinemasının en prestijli buluşmalarından biri olan 2025 Taipei Golden Horse Film Festivali, 6-23 Kasım tarihleri arasında sinemaseverleri ağırlamaya hazırlanıyor. Festival, açılışını "My Missing Valentine" ile Golden Horse ödüllerine layık görülen usta yönetmen Chen Yu-hsun'un yeni filmi 'A Foggy Tale' ile yapacak. Bu film, Tayvan'ın "Beyaz Terör" dönemi gibi siyasi baskıların ve toplumsal gerilimlerin yoğun yaşandığı hassas bir sürece ışık tutarak, ana metinde Shu Qi'nin ele aldığı toplumsal yaralarla örtüşen bir derinlik sunuyor. Kapanış filmi ise Japon yönetmen Mariko Tetsuya'nın gerilim dolu yapımı 'Dear Stranger' olacak; başrollerinde Hidetoshi Nishijima ve Tayvanlı aktris Gwei Lun-mei'nin yer aldığı bu yapım, New York'ta yaşanan bir kaçırılma olayının ardındaki sırları perdeliyor.
Bu önemli festival hakkında daha fazla bilgi edinmek için 2025 Taipei Golden Horse Film Festivali: 'A Foggy Tale' ve 'Dear Stranger' haberimize göz atabilirsiniz.
Asya ve Dünya Festivallerinde Kadın Yönetmenlerin Yükselişi
Carlo Chatrian Liderliğinde Tokyo Uluslararası Film Festivali
Sinema dünyasının saygın isimlerinden Carlo Chatrian, bu yılki Tokyo Uluslararası Film Festivali'nin (TIFF) uluslararası yarışma jürisine başkanlık etmek üzere seçildi. Avrupa'nın önde gelen iki festivali olan Locarno'yu 2013-2018 yılları arasında, Berlin Film Festivali'ni ise 2020-2024 yılları arasında yönetmiş olan Chatrian'ın bu yeni görevi, festivalin küresel arenadaki konumunu ve sanatsal yönünü etkileyeceği merak konusu. Chatrian'ın Berlin Film Festivali'ndeki görev süresi, özellikle cinsiyet ayrımı gözetmeyen oyunculuk kategorilerinin kaldırılması ve bunların yerine tamamen performansa dayalı ödüllerin getirilmesi gibi kayda değer politika değişiklikleriyle damga vurdu. Bu hamle, uluslararası diğer festivallerde de benzer reformları tetikleyerek Berlin'in progressive endüstri uygulamaları konusundaki itibarını pekiştirdi. Bu tür yenilikçi yaklaşımlar, Chatrian'ın liderliğinde Tokyo Film Festivali'nin de benzer vizyoner adımlar atabileceği beklentisini doğuruyor. Japon sinemasıyla güçlü bağlantıları bulunan ve programlama girişimleriyle bu bağları sürekli koruyan Chatrian'ın, TIFF'e benzersiz bir perspektif katması bekleniyor. Tokyo Uluslararası Film Festivali, 27 Ekim - 5 Kasım tarihleri arasında Tokyo'nun merkezi eğlence bölgesinde gerçekleşecek.
“Özellikle yeni yönetimi altında sinema sanatının küresel düzeyde hayati bir buluşma noktası haline gelen Tokyo Uluslararası Film Festivali'nin jürisine başkanlık etmek büyük bir ayrıcalık. Seçkileri keşfetmeyi dört gözle bekliyorum, zira film yapımcılarının eserlerinden ilham alacağıma ve etkileneceğime eminim.” - Carlo Chatrian
Bu önemli atama ve Carlo Chatrian'ın mirası hakkında daha fazla bilgi edinmek için Carlo Chatrian Tokyo Uluslararası Film Festivali Jürisine Başkanlık Ediyor başlıklı haberimize göz atabilirsiniz.
Busan, Venedik ve Toronto'dan Yeni Perspektifler
Asya sinemasının nabzını tutan Busan Uluslararası Film Festivali, 30. yıl dönümüne özel yepyeni bir yarışma bölümü başlatarak uluslararası dikkatleri üzerine çekti. Eleştirel başarılarıyla tanınan Koreli yönetmen Na Hong-jin'in jüri başkanlığını üstlendiği bu prestijli bölümün yedi kişilik genişletilmiş jürisinde Nandita Das ve Marziyeh Meshkiny gibi önde gelen kadın sinemacılar da yer aldı. Festival, 17-26 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek. Bu önemli gelişmelerin yanı sıra, sinema dünyasının 'Büyük Üçlü'sünden biri olan 82. Venedik Film Festivali ve 50. Toronto Film Festivali de özgün hikayelere ve yeni yeteneklere ev sahipliği yaparak küresel sinema sahnesinde kadınların yükselişine ışık tuttu.
Bu yılki Venedik Film Festivali'nde, "Narcos: Mexico" dizisindeki performansıyla tanınan yetenekli oyuncu Mayra Hermosillo, kendi çocukluğundan ilham alan ve 1980'lerin sonu Meksika'sında geçen, tamamı kadınlardan oluşan ailesinin mücadelesini anlatan ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi "Vanilla" ile boy gösterdi. Film, 3 Eylül'de festivalin önde gelen bölümlerinden Venice Days kapsamında dünya prömiyerini yaptı. Benzer şekilde, Ekvador sinemasının dikkat çeken sesi Ana Cristina Barragán da üçüncü uzun metrajlı filmi "Hiedra" (The Ivy) ile 3 Eylül'de Venedik Film Festivali'nin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünde dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Barragán, önceki kişisel filmlerinde olduğu gibi yine genç karakterlerin iç dünyasına odaklanarak, aidiyetsizlik ve geçmişin gölgeleri temalarını derinlemesine işledi. Bu yapımlar, sinemanın sadece eğlence değil, aynı zamanda kişisel iyileşme ve toplumsal meselelere ışık tutma aracı olabileceğini bir kez daha kanıtlıyor. Mayra Hermosillo'nun "Vanilla" filmi hakkında daha fazla bilgi için Mayra Hermosillo'nun Vanilla Filmi Venedik Film Festivali Yönetmenlik Debutu haberimize, Ana Cristina Barragán'ın "The Ivy" filmi ve çocukluk yaraları üzerine detaylı incelemesi için ise Ana Cristina Barragán'ın "The Ivy" filmi ve çocukluk yaraları üzerine detaylı incelemesi haberimize göz atabilirsiniz.
Toronto Film Festivali ise bu yıl, Yönetmen Eimi Imanishi'nin merakla beklenen ilk uzun metrajlı filmi 'Nomad Shadow'un dünya prömiyerine ev sahipliği yaptı. Batı Sahra'nın benzersiz kültürel dokusu içinde geçen bu dram, sınır dışı edilmenin ve aidiyet arayışının zorluklarını cesurca ele alıyor. Film, dünya genelinde milyonlarca insanın yaşadığı bu gerçeğe ayna tutarak, izleyicilere empati kurma fırsatı sunuyor. Bu önemli yapım hakkında daha fazla bilgi için Nomad Shadow Toronto Film Festivali Batı Sahra Göç Filmi Kimlik Arayışı haberimizi ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, Maryam Touzani'nin Venedik Film Festivali'nde büyük beğeni toplayan 'Calle Malaga' filmi de Kuzey Amerika prömiyerini Toronto'da yaptı. Festival, küresel sinemanın farklı seslerini bir araya getirirken, Pakistan'dan festivale resmi seçkiye giren tek yapım olma özelliğini taşıyan Pakistanlı yönetmen Seemab Gul'ün ilk uzun metraj filmi 'Ghost School' (Hayalet Okul)un dünya prömiyerine de Discovery bölümünde ev sahipliği yapıyor. Film, kırsal Pakistan'da eğitimin erişilebilirliği gibi yakıcı bir toplumsal sorunu, 10 yaşındaki Rabia'nın gözünden ele alıyor. Köy okulunun aniden kapanması ve öğretmenine cin musallat olduğu söylentileriyle başlayan hikaye, yetişkinlerin belirsiz açıklamalarının ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaya kararlı Rabia'nın, köy çocuklarını sözde lanetli okula götürerek doğaüstü varlıkla yüzleşme çabasını anlatıyor. Bu masalsı anlatım, Pakistan genelinde sadece kağıt üzerinde var olup 22 milyondan fazla çocuğu eğitimden mahrum bırakan yaklaşık 1.000 'hayalet okul' gerçeğinin yıkıcı bir alegorisi olarak hizmet ediyor. Yönetmen Gul, filmini sistemik yolsuzluğun bir keşfi olarak konumlandırıyor ve özellikle Güney Asya sinemasında dünyayı çocuk perspektifinden görmenin nadirliğini vurguluyor. Paris merkezli uluslararası satış ajansı MPM Premium'un küresel satış haklarını üstlendiği bu dikkat çekici yapım hakkında daha fazla bilgi edinmek için Pakistan'ın 'Hayalet Okul' filmi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
MPM Premium Genel Müdürü Jean-Charles Mille, 'Ghost School' ile ilgili olarak, 'Kolay cevapları kabul etmeyen 10 yaşındaki bir kızın portresinden derinden etkilendik. Onun durmak bilmeyen merakı bir cesaret eylemine dönüşüyor ve bizi en çok etkileyen şey, çocukluğa özgü hayal gücü kıvılcımıyla aydınlanan, yetişkin dünyasına karşı olgun duruşuydu. Şiirsel anlatımının ötesinde, film güçlü bir mesaj iletiyor: çocukların her yerde gelecek hayalleri kurabilmesi için eğitime acil erişim ihtiyacı.' ifadelerini kullandı.
Ayrıca, festival Hindistan sinemasının kadın yönetmenlerinin küresel sahnedeki temsilini güçlendirecek tarihi bir adımla da dikkat çekti. Women in Film (WIF) India tarafından organize edilen ve Akademi Ödüllü yapımcı Guneet Monga Kapoor gibi isimlerin mentorluk desteğiyle seçilen altı yetenekli kadın yönetmen, Hindistan'ı uluslararası platformda temsil etmek üzere Toronto'ya geldi. Bu delegasyonun üyeleri ve projeleri şunlardır:
- Arshaly Jose: A Dandelion’s Dream
- Deepa Bhatia: Rabbit Hole
- Katyayani Kumar: Sons of The River
- Madhumita Sundararaman: The Guest House
- Paromita Dhar: Ulta
- Pramati Anand: A Late Autumn Dream
Çin sinemasının usta isimlerinden Cai Shangjun'un merakla beklenen yeni filmi 'The Sun Rises on Us All' (Biz Hepimizin Üzerine Güneş Doğar) da dünya prömiyerini Venedik'te yaparak ardından Toronto ve Busan festivallerinde gösterildi. Film, suçluluk duygusu ve affetme temalarını işleyerek uluslararası sinema çevrelerinin dikkatini çekti. Cai Shangjun'un bu önemli yapımı ve festivallerdeki yolculuğu hakkında daha fazla bilgi edinmek için Cai Shangjun'un 'The Sun Rises on Us All' filmi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Venedik Film Festivali'nde Hollywood efsanesi Kim Novak'a Yaşam Boyu Başarı Altın Aslanı verilirken, Çinli usta yönetmen Jia Zhangke de düzenlediği kapsamlı masterclass ile sinemanın teknolojiyle evriminden yapay zekanın geleceğine kadar pek çok konuya değindi. Bu tür etkinlikler, küresel sinema endüstrisinin geleceğini şekilliren platformlar olduğunu bir kez daha gösterdi.
TAICCA'nın Stratejisi: Çeşitlilik, Uluslararasılaşma ve "Tayvan Dalgası"
Tayvan Yaratıcı İçerik Ajansı (TAICCA) başkanı Sue Wang, Tayvan sinemasındaki bu yükselişin arkasındaki stratejiyi açıklıyor.
Kadın Yönetmenlerin Yükselişi ve Çeşitliliğe Yatırım
Wang, Tayvan sinemasındaki kadın liderliğindeki bu dalganın önemini vurguluyor: "Çeşitliliğe değer veriyoruz ve geniş bir tür, tema ve perspektif yelpazesini kapsayan projelere yatırım yapıyoruz. Kadınlar tarafından yönetilen daha fazla Tayvan anlatısının uluslararası tanınırlık kazanmasından memnunuz. Bu sadece Tayvan'da cinsiyet farkındalığının ve kadınların güçlenmesinin yükselişini yansıtmamakla kalmıyor, aynı zamanda çeşitli cinsiyet perspektiflerini keşfeden çalışmaların burada nasıl geliştiğini de gösteriyor." Bu açıklama, Tayvan'ın sadece sanatsal değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün de parçası olduğunu işaret ediyor.
Uluslararası İşbirliği ve Kültürel Köprüler
TAICCA, Tayvanlı ve küresel ortaklar arasındaki işbirliklerini desteklemek için bir ortak yatırım programı sunarak, Güneydoğu Asya ve Avrupa'yı temel odak bölgeleri olarak belirliyor. Özellikle Güneydoğu Asya ile ortak kültürel bağlar, tarihsel bağlantılar ve yeni nesil göçmenlerin deneyimlerine dayanan işbirlikleri hedefleniyor. Bu yaklaşım, Tayvan'ın sadece ekonomik değil, kültürel bir köprü kurma arzusunu da gösteriyor.
Tayvan'ın Küresel Pazarda Benzersiz Konumu
Wang ayrıca Tayvan'ın küresel pazardaki eşsiz konumuna dikkat çekiyor: "Tayvan, sadece Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Kore ve ötesinden gelen etkilerle şekillenmekle kalmayıp, aynı zamanda büyük bir Güneydoğu Asyalı göçmen topluluğu tarafından da zenginleştirilmiş çeşitli kültürlerin bir kavşağıdır. Bu kültürel çeşitliliğin yanı sıra Tayvan, geniş küresel Çince konuşan nüfus içinde güçlü dilsel aşinalıktan da yararlanarak geniş bir potansiyel kitleye erişim sağlamaktadır." Bu demografik ve kültürel zenginlik, Tayvan'ın hikaye anlatma potansiyelini katlayarak artırıyor.
Geleceğe Bakış: "Tayvan Dalgası" Yaratmak
Eleştirel Bakış: Zorluklar ve Fırsatlar
Tayvan sinemasının bu yükselişi takdire şayan olsa da, küresel rekabetin yoğunluğu göz ardı edilmemeli. Bağımsız yapımların ve uluslararası ortaklıkların sürdürülebilirliği için sürekli yenilikçilik ve piyasa dinamiklerine uyum şart. Ancak, TAICCA gibi kurumların aktif desteği ve "kadınların öncülüğü" gibi güçlü temaların işlenmesi, Tayvan'ı bu rekabette avantajlı kılıyor. Özellikle çeşitliliğe yapılan vurgu, globalleşen dünyada daha geniş kitlelere ulaşmanın anahtarı olabilir. Cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık temaları, günümüz seyircisi için giderek daha önemli hale geliyor ve Tayvan bu alanda öncü bir rol üstleniyor.
Sue Wang'ın "ileri görüşlü, çevik ve sonuç odaklı bir destek platformu" vizyonu, Tayvan'ın sadece film üretmekle kalmayıp, küresel bir "Tayvan Dalgası" yaratma hedefini ortaya koyuyor. Beş yıl içinde Tayvan'ın "cesur, açık ruhlu, kültürlerarası köprü kurabilen ve kalplere dokunabilen" özgün, çeşitli ve derinden yankılanan hikayelerin kaynağı olarak görülmesini umut etmesi, ülkenin kültürel diplomasideki iddialı duruşunu gösteriyor. Bu dalga, Kore Dalgası (Hallyu) gibi bir etki yaratabilir mi, zaman gösterecek.
Asya Sinemasında Kadın Temsili: İlerleme ve Zorluklar
Asya sinema sektöründe kamera arkasındaki kadınlara yönelik farkındalık ve destek giderek artsa da, genel ilerleme yavaş kalıyor. Özellikle Japonya ve Hong Kong gibi büyük pazarlarda bu durum daha belirgin. Dünya genelinde yönetmenlik, yapımcılık ve senaristlik rollerinde kadın temsilinin hala %10 ila %20 civarında olduğu tahmin ediliyor. Asya'daki sansür uygulamaları ve sektör içi cinsiyet eşitsizlikleri, kadın sinemacılar için ek zorluklar teşkil ediyor.
"Zamanın ilerlemesiyle birlikte kadınlar artık erkeklere eklemlenmiş aksesuarlar değil, kademeli olarak daha fazla kimlik kazandılar. Bence dünya ilerliyor ve her yıl daha fazla mükemmel kadın yönetmen ve kadın film ekibi ortaya çıkıyor." - Shu Qi, Variety'ye verdiği demeçten.
Uluslararası Platformda Asyalı Kadınların Zaferleri
Son yıllarda Asyalı kadınların sinema dünyasındaki başarıları dikkat çekici bir tablo çiziyor. 2021'de Çin doğumlu Chloe Zhao, "Nomadland" ile En İyi Yönetmen Oscar'ını kazanan ilk Asyalı kadın ve tarihteki ikinci kadın yönetmen oldu. 2022'de Awkwafina, "The Farewell" filmindeki performansıyla Altın Küre'de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan ilk Asyalı kadın unvanını aldı. 2023'te ise Michelle Yeoh, "Everything Everywhere All at Once" filmiyle Oscar tarihinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan ilk Asyalı kadın olarak tarihe geçti. Celine Song'un "Past Lives" filmi de hem En İyi Film hem de En İyi Orijinal Senaryo dallarında Oscar adayı gösterilen ilk Asyalı kadın yönetmen eseri olarak sektördeki kadınlara ilham kaynağı oldu.
Güney Asya'dan Yükselen Sesler: Payal Kapadia'nın Cannes Başarısı
Güney Asya'da da benzer değişimler yaşanıyor. Geçen yılki Dharamshala Uluslararası Film Festivali'nde uzun metraj filmlerin yarısından fazlasının kadın yönetmenler tarafından çekildiği görüldü. Hint yönetmen Payal Kapadia, geçen yıl Cannes'da "All We Imagine as Light" filmiyle Grand Prix ödülünü kazandı. Film, üç kadının hayatı üzerinden çağdaş Mumbai işçi sınıfını ele alıyor ve genç Hint izleyicilerle güçlü bir bağ kurmayı başardı.
"Çalışmak ve finansal olarak bağımsız olmak için farklı bir yere gelen kadınlarla ilgileniyordum. Bu, çok sayıda kadının olduğu bir ailede büyürken gördüğüm bir şeydi. Hindistan'da finansal özgürlüğün bize bir tür özerklik sağlayabileceği fikri daha karmaşık." - Payal Kapadia, 2024 Cannes'da Variety'ye verdiği demeçten.
Shu Qi'den Kadın Sinemacılığının Vizyonu
Filmlere Derinlik ve Nüans Katan Kadın Vizyonu
"Kadınların varlığı daha fazla incelik veya daha karmaşık duygusal değişimler ekler. Değişkenlik kadınlara özgü bir özelliktir. Bu özellik filmin dilinde ve karakterlerinde mevcuttur, bu da karakterleri filmin ruhu haline getirir ve izleyiciyle daha ilişkilendirilebilir kılar." - Shu Qi.
Cinsiyetten Bağımsız Yatırım Kararları
"Yatırımcıların verimliliğe ve maliyet geri dönüşüne, hikayenin bir pazarı olup olmayacağına veya güncel bir tema olup olmadığına değer verdiğini düşünüyorum. Cinsiyet, yatırımı belirleyen bir faktör değildir." - Shu Qi.
Geleceğin Çeşitli Rolleri
Shu Qi, sinemanın "altın çağında" büyüdüğünü ve hem Doğu'da hem de Batı'da birçok kadın süperstarın doğduğunu belirtiyor. Günümüz kadın sinemacılarının sadece oyunculukla sınırlı kalmayıp, yönetmenlik, yapımcılık, oyunculuk eğitimi ve drama gibi farklı alanlarda da faaliyet gösterdiğini vurguluyor. Bu çeşitliliğin kadın sinemacılara büyük bir gelişim alanı sağladığını ve etkilerini artırdığını ifade ediyor.
TIFF 2025'teki bu güçlü ve çeşitli seçkiyle Tayvan, hem samimi kişisel hikayeler hem de geniş uluslararası ortak yapımlar üretebilen, aynı zamanda sinemada yükselen kadın seslerini destekleyen yaratıcı bir güç olarak konumlanıyor. Bu, Tayvan'ın sadece bir ada ülkesi olmaktan çıkıp, küresel kültürel haritada parlayan bir yıldız olma yolundaki kararlı adımlarını simgeliyor.
Bu haberin hazırlanmasında Variety'nin ilgili makalesi referans alınmıştır.