Sinema dünyasının saygın isimlerinden Carlo Chatrian, bu yılki Tokyo Uluslararası Film Festivali'nin (TIFF) uluslararası yarışma jürisine başkanlık etmek üzere seçildi. Avrupa'nın önde gelen iki festivali olan Locarno'yu 2013-2018 yılları arasında, Berlin Film Festivali'ni ise 2020-2024 yılları arasında yönetmiş olan Chatrian'ın bu yeni görevi, festivalin küresel arenadaki konumunu ve sanatsal yönünü nasıl etkileyeceği merak konusu.
Bu önemli gelişmelerin yaşandığı dönemde, Asya sinemasının nabzını tutan Busan Uluslararası Film Festivali de 30. yıl dönümüne özel yepyeni bir yarışma bölümü başlatarak uluslararası dikkatleri üzerine çekti. Bu prestijli bölümün jüri başkanlığını, eleştirel başarılarıyla tanınan Koreli yönetmen Na Hong-jin üstlenirken, Tony Leung Ka-fai, Nandita Das ve Marziyeh Meshkiny gibi sinema dünyasının önde gelen isimlerinden oluşan yedi kişilik genişletilmiş bir jüri kadrosu, "yılın en seçkin Asya filmlerini" değerlendirmek üzere bir araya geldi.
Chatrian'ın Mirası: Cinsiyet Ayrımı Gözetmeyen Ödüller ve Yenilikçi Yaklaşım
Carlo Chatrian'ın Berlin Film Festivali'ndeki görev süresi, özellikle cinsiyet ayrımı gözetmeyen oyunculuk kategorilerinin kaldırılması ve bunların yerine tamamen performansa dayalı ödüllerin getirilmesi gibi kayda değer politika değişiklikleriyle damga vurdu. Bu hamle, uluslararası diğer festivallerde de benzer reformları tetikleyerek Berlin'in progressive endüstri uygulamaları konusundaki itibarını pekiştirdi. Bu tür yenilikçi yaklaşımlar, Chatrian'ın liderliğinde Tokyo Film Festivali'nin de benzer vizyoner adımlar atabileceği beklentisini doğuruyor.
Japon Sinemasıyla Köklü Bağlantılar
Chatrian'ın Japon sinemasıyla güçlü bağlantıları bulunuyor. Çeşitli programlama girişimleri ve festival için gerçekleştirdiği çoklu Tokyo ziyaretleri sayesinde bu bağlarını sürekli korudu. Kendisinin aynı zamanda bir film eleştirmeni ve akademisyen olarak geniş bir geçmişi var; belgesel yapımcıları ve İtalyan sineması üzerine yayınlanmış birçok eseri bulunuyor. Bu derin kültürel ve sanatsal birikim, Tokyo festivaline benzersiz bir perspektif katabilir.
“Özellikle yeni yönetimi altında sinema sanatının küresel düzeyde hayati bir buluşma noktası haline gelen Tokyo Uluslararası Film Festivali'nin jürisine başkanlık etmek büyük bir ayrıcalık. Programlama direktörü Ichiyama-san'a ve başkan Ando-san'a bu fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum. Seçkileri keşfetmeyi dört gözle bekliyorum, zira film yapımcılarının eserlerinden ilham alacağıma ve etkileneceğime eminim. Jüri üyelerimi tanımak ve onlarla zengin ve besleyici sohbetlere başlamak için de aynı derecede heyecanlıyım.” - Carlo Chatrian
TIFF Başkanı Ando Hiroyasu da Chatrian'ın atanmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi:
“Bay Chatrian, hem bir film eleştirmeni hem de Locarno ve Berlin gibi prestijli film festivallerinin direktörü olarak geniş bir deneyime sahiptir. En son 2021 ve 2023'te Tokyo Uluslararası Film Festivali'ne katılarak keskin içgörüsüne ve sinemaya olan sarsılmaz tutkusuna doğrudan tanık olma ayrıcalığına sahip olduk. Derin küresel dönüşümün yaşandığı bir dönemde, jüri başkanı rolüyle getireceği içgörüleri gerçekten dört gözle bekliyoruz.” - Ando Hiroyasu
Chatrian'ın Liderliğinde Tokyo Film Festivali'ni Neler Bekliyor?
Carlo Chatrian'ın Berlin'deki başarısı ve cinsiyet eşitliği konusundaki öncü adımları, Tokyo Film Festivali için yeni bir ufuk açabilir. Globalleşen sinema endüstrisinde, yerel yetenekleri uluslararası platforma taşırken aynı zamanda kapsayıcı ve yenilikçi bir dil benimsemesi beklenebilir. Japon sinemasının zenginliğini modern bir yaklaşımla harmanlayarak, festivalin Asya'daki ve dünyadaki etkisini daha da artırma potansiyeli taşıyor. Bu atama, sadece bir jüri başkanı değişikliği değil, aynı zamanda TIFF'in uluslararası sinema diyalogundaki konumunu güçlendirme ve çeşitliliği kucaklama yönünde önemli bir işaret olarak yorumlanabilir.
Şu anda Torino Ulusal Sinema Müzesi'nin direktörlüğünü yürüten Chatrian, hem Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi hem de İtalya Film Akademisi üyesidir. Gazetecilik kariyerinde ise La Stampa ve çeşitli film yayınlarında görev almıştır. Tokyo Uluslararası Film Festivali, 27 Ekim - 5 Kasım tarihleri arasında Tokyo'nun merkezi eğlence bölgesinde gerçekleşecek. Endüstri pazarı TIFFCOM ise 29-31 Ekim tarihlerinde düzenlenecek. Bu yılki 30. Busan Uluslararası Film Festivali ise 17-26 Eylül tarihleri arasında Busan Sinema Merkezi ve liman kentindeki diğer mekanlarda, eş zamanlı 20. Asya İçerik ve Film Pazarı (20-23 Eylül) ile birlikte düzenlenecek.
Asya sinemasının nabzını tutan Busan gibi festivallerin yanı sıra, sinema dünyasının 'Büyük Üçlü'sünden biri olan 82. Venedik Film Festivali de Oscar yarışının önemli bir başlangıç noktası olarak öne çıkıyor. Bu prestijli etkinlik, tıpkı Busan gibi, yeni yetenekleri ve özgün hikayeleri dünya sahnesine taşıyor.
Bu yılki Venedik Film Festivali'nin dikkat çeken yapımlarından biri de Çin sinemasının usta isimlerinden Cai Shangjun'un merakla beklenen yeni filmi 'The Sun Rises on Us All' (Biz Hepimizin Üzerine Güneş Doğar) oldu. Dünya prömiyerini burada yapan film, Venedik'teki yarışma bölümünün ardından Kuzey Amerika prömiyerini Toronto Film Festivali'nde, Asya prömiyerini ise Busan Uluslararası Film Festivali'nde gerçekleştirecek olmasıyla şimdiden uluslararası sinema çevrelerinin dikkatini çekti. Film, Meiyun (Xin Zhilei) karakterinin, işlediği bir suç yüzünden hapse giren eski sevgilisi Baoshu (Zhang Songwen) ile karşılaşmasıyla alt üst olan hayatını ve suçluluk duygusu ile affetme olasılığı üzerine yoğunlaşan bastırılmış bir dramayı konu alıyor. Cai Shangjun, 2011'de Venedik'te 'İnsan Dağ İnsan Deniz' filmiyle En İyi Yönetmen dalında Gümüş Aslan ödülünü kazanmış, ayrıca 'Kırmızı Alev' filmiyle Busan'da Fipresci Ödülü'nü almıştı. Yönetmen, yeni filminde dramatik olay örgüsü bükümlerinden kaçınarak, gündelik varoluşa ve "algılar ve duyguların mantığına" odaklandığını belirtiyor. Bu önemli yapım ve festivallerdeki yolculuğu hakkında daha fazla bilgi edinmek için Cai Shangjun'un 'The Sun Rises on Us All' filmi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Bu küresel sinema şölenine katılan bir diğer önemli etkinlik ise 50. Toronto Film Festivali oldu. Festival, Yönetmen Eimi Imanishi'nin merakla beklenen ilk uzun metrajlı filmi 'Nomad Shadow'un dünya prömiyerine ev sahipliği yaptı. Batı Sahra'nın benzersiz kültürel dokusu içinde geçen bu dram, sınır dışı edilmenin ve aidiyet arayışının zorluklarını cesurca ele alıyor. Film, yıllar önce terk ettiği topraklar olan Batı Sahra'ya İspanya'dan sınır dışı edilen genç bir kadının hikayesini konu alırken, protagonistin kaçmaya çalıştığı kültürel ortamdan ve ailesinden gelen çifte bir reddedişle yüzleşmesini gözler önüne seriyor. Bu durum, göçün sadece bir yer değiştirme değil, aynı zamanda derin bir psikolojik ve kültürel travma olduğunu çarpıcı bir şekilde işliyor. Başrolünde kendi yaşanmışlıklarından ilham alan Nadhira Mohamed'in yer aldığı 'Nomad Shadow', dünya genelinde milyonlarca insanın yaşadığı bu gerçeğe ayna tutarak, izleyicilere empati kurma ve göçmenlik olgusuna farklı bir pencereden bakma fırsatı sunuyor. Bu önemli yapım hakkında daha fazla bilgi için Nomad Shadow Toronto Film Festivali Batı Sahra Göç Filmi Kimlik Arayışı haberimizi ziyaret edebilirsiniz.
Toronto Film Festivali ayrıca, Faslı yönetmen Maryam Touzani'nin Venedik Film Festivali'nde büyük beğeni toplayan 'Calle Malaga' filminin de Kuzey Amerika prömiyerine sahne oldu. Bu tür güçlü bağımsız yapımlar, sinemanın küresel çaptaki etkileyiciliğini ve farklı coğrafyalardan gelen hikayelerin uluslararası platformlarda nasıl yankı bulduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Toronto Film Festivali bu yıl aynı zamanda, Hindistan sinemasının kadın yönetmenlerinin küresel sahnedeki temsilini güçlendirecek tarihi bir adımla dikkat çekiyor. Kadın Yönetmenler Toronto Film Festivali Delegasyonu hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Women in Film (WIF) India tarafından organize edilen ve ülke genelinden 200'den fazla başvurunun titizlikle değerlendirilmesiyle seçilen altı yetenekli kadın yönetmen, Hindistan'ı uluslararası platformda temsil etmek üzere Toronto'ya geliyor.
Hindistan Enformasyon ve Yayıncılık Bakanlığı'nın WAVES Bazaar platformunun bir parçası olan bu girişim, ülkenin sinematik peyzajını kolektif bir şekilde uluslararası arenaya taşımakla kalmayıp, kadın film yapımcılarına küresel iş birlikleri, finansman ve dağıtım fırsatları için uzun vadeli yollar açmayı hedefliyor. Akademi Ödüllü yapımcı Guneet Monga Kapoor gibi isimlerin de mentorluk desteğiyle, bu delegasyon sinema sektöründeki temsil boşluklarını kapatma yolunda önemli bir adım atıyor. Delegasyonda yer alan ve projeleriyle dikkat çeken isimler ve projeleri şunlar:
- Arshaly Jose: A Dandelion’s Dream
- Deepa Bhatia: Rabbit Hole
- Katyayani Kumar: Sons of The River
- Madhumita Sundararaman: The Guest House
- Paromita Dhar: Ulta
- Pramati Anand: A Late Autumn Dream
Örneğin, "Narcos: Mexico" dizisindeki performansıyla tanınan yetenekli oyuncu Mayra Hermosillo, ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi "Vanilla" ile Venedik Film Festivali'nde boy göstermeye hazırlanıyor. Hermosillo'nun kendi çocukluğundan ilham alan, 1980'lerin sonu Meksika'sında geçen ve tamamı kadınlardan oluşan ailesinin mücadelesini anlatan "Vanilla", 3 Eylül'de festivalin önde gelen bölümlerinden Venice Days kapsamında dünya prömiyerini yapacak. Bu tür filmler, sinemanın sadece eğlence değil, aynı zamanda kişisel iyileşme ve toplumsal meselelere ışık tutma aracı olabileceğini bir kez daha kanıtlıyor. Mayra Hermosillo'nun "Vanilla" filmi ve Venedik Film Festivali'ndeki diğer detaylar hakkında daha fazla bilgi edinmek için Mayra Hermosillo'nun Vanilla Filmi Venedik Film Festivali Yönetmenlik Debutu haberimize göz atabilirsiniz.
Benzer şekilde, Ekvador sinemasının dikkat çeken sesi Ana Cristina Barragán da üçüncü uzun metrajlı filmi "Hiedra" (The Ivy) ile 3 Eylül'de Venedik Film Festivali'nin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünde dünya prömiyerini yapmaya hazırlanıyor. Yönetmen, "Alba" ve "Octopus Skin" gibi önceki kişisel filmlerinde olduğu gibi, yine genç karakterlerin iç dünyasına odaklanarak, aidiyetsizlik ve geçmişin gölgeleri temalarını derinlemesine işliyor. Barragán'ın filmleri aile ve ergenlik temalarını ele alırken, utangaçlıkları, sosyal arka planları, yalnızlıkları veya terk edilmişlikleri nedeniyle çevrelerindeki dünyaya tam olarak uymayan karakterleri takip ediyor. Özellikle terk edilme temasının bedende nasıl iz bıraktığına ve travma sonrası stresin istismar deneyimlerinden sonra nasıl kalıcı olabileceğine odaklanarak, çocukluk yaralarını beden aracılığıyla keşfetmeyi amaçlıyor. Filmin ismi, Barragán'ın karakterlerine benzettiği, plansızca büyüyen, bazen istenmeyen ve hafif zehirli olabilen, ancak inkar edilemez derecede güzel, yenilenme yeteneğine sahip sarmaşık bitkisinden geliyor. Ana Cristina Barragán'ın "The Ivy" filmi ve çocukluk yaraları üzerine detaylı incelemesi hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.
Bu yılki Venedik Film Festivali, aynı zamanda birçok çarpıcı performansa ve dünya prömiyerine ev sahipliği yaptı. Başrolünde Amanda Seyfried'ın yer aldığı epik müzikal drama 'The Testament of Ann Lee', 15 dakikalık aralıksız alkış alarak festival rekoru kırdı ve Shaker hareketinin az bilinen kurucusu Ann Lee'nin hayatına ışık tuttu. Aksiyon filmlerinin yıldızı Dwayne 'The Rock' Johnson ise 'The Smashing Machine' ile dramatik bir role soyunarak UFC Ağır Sıklet Şampiyonu Mark Kerr'i canlandırdı ve Hollywood'un kendisini belirli bir kategoriye hapsetme eğilimine meydan okudu. Hollywood'un yükselen yıldızlarından Alan Ritchson da 'Motor City' filmiyle dünya prömiyerini yaparken, James Gunn'ın kendisiyle ilgili Batman dedikodularına da netlik getirdi ve DC Evreni'nde farklı bir rol için umutlu olduğunu belirtti.
Festival, aynı zamanda sinema dünyasının efsanevi isimlerini de onurlandırdı. 92 yaşındaki efsanevi aktris Kim Novak, Yaşam Boyu Başarı Altın Aslanı ile ödüllendirilirken, Oscar ödüllü yönetmen Guillermo del Toro tarafından yapılan duygu dolu bir övgü konuşmasıyla sahneye çıktı. Çinli usta yönetmen Jia Zhangke de düzenlediği kapsamlı masterclass ile sinemanın teknolojiyle evriminden yapay zekanın geleceğine kadar pek çok konuya değindi ve kendi dağıtım şirketi Unknown Pleasures Pictures ile uluslararası sanat filmlerini Çin pazarıyla buluşturma vizyonunu paylaştı. Bu tür etkinlikler, Venedik'in sadece bir film festivali olmakla kalmayıp, küresel sinema endüstrisinin geleceğini şekillendiren bir platform olduğunu bir kez daha gösterdi.
Daha fazla bilgi için kaynak: Variety'den Tokyo Uluslararası Film Festivali Haberleri