Sinema dünyasının en köklü ve prestijli etkinliklerinden biri olan Venedik Film Festivali, bu yıl da yıldızlar geçidine ev sahipliği yapıyor. İtalya'nın eşsiz güzellikteki kanallarına sahip Venedik şehri, dünyanın dört bir yanından gelen ünlü isimleri, vizyoner yönetmenleri ve merakla beklenen filmleri ağırlıyor. Bu yıl festivalin genel açılışı Oscar ödüllü yönetmen Paolo Sorrentino'nun "La Grazia" (Lütuf) filmiyle yapılırken, Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını ise Noomi Rapace'in Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi üstleniyor. Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden Daniel Hendler'ın merakla beklenen üçüncü uzun metraj filmi “A Loose End” (Un cabo suelto) gibi dikkat çekici dünya prömiyerleri de festival programında yer alırken, Meksika sinemasının güçlü seslerinden David Pablos’un “On the Road” adlı drama-gerilim filmi de 4 Eylül'de Ufuklar bölümünde dünya prömiyerini yapacak ve şimdiden İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından satın alınarak küresel bir yolculuğa çıkacağının sinyallerini verdi. Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi Hollywood yıldızlarının da desteklediği, Gazze'deki trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filminin dünya prömiyeri de sinema dünyasının dikkatini Gazze'deki insani krize çekiyor. Lido'da devam eden festival, sadece beyaz perdenin yeni yüzlerini değil, aynı zamanda kırmızı halı modasının en çarpıcı örneklerini de gözler önüne seriyor. Sen,Nexus olarak bu sinema şöleninin tüm detaylarını, eleştirel bir bakış açısıyla ve derinlemesine analizlerle sizlere sunuyoruz.
Gelecek Filmler ve Beklenen Yıldızlar
Festival programı, sinemaseverleri heyecanlandıran birçok önemli yapımı barındırıyor. Henüz prömiyerini yapacak filmler ve bu filmlerle Venedik'e gelecek yıldızlar şimdiden merak konusu. İşte festivalde izleyiciyle buluşması beklenen bazı önemli isimler ve projeleri:
- Julia Roberts, Andrew Garfield ve Ayo Edebiri: Luca Guadagnino'nun yönetmen koltuğunda oturduğu “After the Hunt” filmi için.
- George Clooney ve Adam Sandler: Noah Baumbach'ın “Jay Kelly” filmiyle sinema sahnesine geri dönecekler.
- Emma Stone: Yorgos Lanthimos'un merakla beklenen yeni filmi “Bugonia” ile festivalde yer alacak.
- Dwayne Johnson ve Emily Blunt: Benny Safdie imzalı “The Smashing Machine” filmiyle Venedik'te olacaklar.
- Jacob Elordi ve Oscar Isaac: Guillermo del Toro'nun fantastik yorumu “Frankenstein” için Venedik'e çıkarma yapacaklar.
Noomi Rapace'ten Rahibe Teresa Portresi: "Mother" Filmi Ufuklar Bölümünü Açıyor
Bu önemli yapımların yanı sıra, Venedik Film Festivali'nin Ufuklar (Horizons) bölümünün açılış filmi olan "Mother", sinema dünyasında dikkatleri üzerine çekiyor. Bu bölümde ayrıca, 4 Eylül'de Meksikalı yönetmen David Pablos'un merakla beklenen drama-gerilim filmi 'On the Road' da dünya prömiyerini gerçekleştirecek. Yönetmen Teona Strugar Mitevska'nın imzasını taşıyan bu Belçika-Kuzey Makedonya ortak yapımı filmde, ünlü oyuncu Noomi Rapace ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırıyor. Film, 1948 Kalküta'sında geçen ve Rahibe Teresa'nın yeni bir dini düzen kurma iznini beklediği yedi kritik günü ele alarak, onu geleneksel azize imajının ötesinde, yönetmenin de belirttiği gibi "neredeyse çok uluslu bir şirketin acımasız ve hırslı bir CEO'su" olarak konumlandırıyor. Yönetmen Mitevska, Rahibe Teresa'nın hayatını daha önce "Teresa and I" adlı belgeselinde ele almış, karakterini yakından tanıyan son hayatta kalan rahibelerle yaptığı kapsamlı araştırmalardan faydalanmıştır. Bu sayede, Teresa'yı alışılagelmiş azize anlatılarının ötesinde, daha gerçekçi ve 'şeytanın avukatı' bakış açısıyla, kürtaj konusundaki duruşu gibi tartışmalı yönlerini de içeren bir perspektifle sunuyor. Noomi Rapace'e, Sylvia Hoeks ve Nikola Ristanovski gibi isimler eşlik ediyor. Goce Smilevski, Teona Strugar Mitevska ve Elma Tataragić tarafından kaleme alınan senaryo, geleneksel şehitlik anlatılarından kaçınan "kadın hikayesi" olarak öne çıkıyor. Noomi Rapace'in Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi hakkında daha fazla bilgi ve fragmanı buradan izleyebilirsiniz.
Öne Çıkan Detaylar: "Mother" Filmi
- Film Adı: Mother
- Yönetmen: Teona Strugar Mitevska
- Başrol: Noomi Rapace (Rahibe Teresa)
- Açılış Festivali: Venedik Film Festivali, Ufuklar (Horizons) Bölümü
- Konu: 1948 Kalküta'da Rahibe Teresa'nın yeni dini düzen kurma mücadelesi
- Öne Çıkan Tema: Teresa'nın ruhani yolculuğu, hırsı ve inancı arasındaki ikilem, tartışmalı yönleri
Sorrentino'nun Bilindik Tarzından Bir Sapma: 'La Grazia' Fark Yaratıyor
Festivalin genel açılış filmi olan Paolo Sorrentino imzalı “La Grazia”, İtalyan sinemasının usta isminin kendi kalıplarını kırdığı, alışılmadık derecede sade, dikkatli ve içsel bir dramayla karşımıza çıkıyor. Genellikle görkemli kadrajları, abartılı karakterleri ve İtalyan ruhunu yansıtan canlı renk paletleriyle tanınan, kimileri için büyüleyici kimileri için dağınık bulunan Sorrentino, son filmi "Parthenope"nin bile eleştirmenlerce "dağınık bir felaket" olarak nitelendirildiği düşünülürse, bu kez şaşırtıcı bir iç disiplinle ilerliyor. Filmin başrolleri Toni Servillo ve Anna Ferzetti, yönetmen Sorrentino ile birlikte prömiyerde yer aldı.
Ancak "La Grazia", yönetmenin kendi iç disiplinini şaşırtıcı ve ironik bir titizlikle ortaya koyduğu bir yapım. Fellini'nin 70'ler versiyonunun televizyona uyarlanmış hali benzetmeleri yapılan Sorrentino, bu kez bizi farklı bir sinematik yolculuğa çıkarıyor.
Filmin merkezinde, İtalya'nın kurgusal Cumhurbaşkanı Mariano De Santis karakteri yer alıyor. Bu rolü, Sorrentino'nun vazgeçilmez oyuncularından, "Muhteşem Güzellik" ve "Gomorra" gibi filmlerden tanıdığımız büyük oyuncu Toni Servillo, titiz ve garip bir şekilde pasif-domine edici bir performansla canlandırıyor. Sorrentino'nun onuncu uzun metrajlı filmi ve Toni Servillo ile yedinci ortak çalışması olan "La Grazia", Katolik bir İtalya'da ötanazi yasa tasarısını imzalamakla ilgili vicdani bir çatışma yaşayan kurgusal İtalyan cumhurbaşkanı Mariano De Santis'in hikayesini işliyor. Yönetmen, günümüz siyasetinde sıkça rastlanan fevri kararlar, güç gösterileri ve çarpık ekonomik yaklaşımlar yerine, "bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini" tasvir etmek istediğini belirtiyor. Sorrentino, "Her gün haberlerde siyasetçilerin fevri, güç gösterisiyle ve ekonominin işleyişine dair tuhaf çarpık fikirlerle alınan kararlarını okuyoruz. Bunun yerine, bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini tasvir etmek istedim," diyerek filmine ilham veren düşünceyi açıklıyor. Servillo'nun "anında bir otorite hissi vermesi" nedeniyle tercih edildiğini belirten yönetmen, oyuncudan karakterini aşırı duygusallıktan uzak tutmasını, “yüzündeki büyük insanlığın yeterli olmasını” istemiş. Servillo'nun performansı, yüzündeki ifadesiz minimalist duruşuyla "betonarme" lakabını tam anlamıyla hak ediyor; 66 yaşındaki oyuncu, filmde 75 yaşında gibi görünüyor; kasvetli ama soylu, neredeyse donuk bir duruş sergiliyor. Filmin otobiyografik yönlerinden biri de cumhurbaşkanı ile kızı Dorotea (Anna Ferzetti) arasındaki güçlü bağdır; Sorrentino, kendi kızıyla olan ilişkisinden esinlenerek, yaşlı neslin eleştirisine karşı, cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor. Paolo Sorrentino'nun "La Grazia" filmi ve taşıdığı ahlaki ikilemler hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Sen,Nexus Editör Yorumu: Güç ve Beklentiler
Günümüzde lider figürlerinin genellikle popülist söylemlerle ve güç gösterileriyle öne çıktığı bir dönemde, De Santis'in bu minimalist ve içe dönük portresi, izleyiciyi alışılageldik siyasi dram klişelerinden uzaklaştırıyor. Film, otoriter bir figür beklentisini kırarak, gücünü içsel bir disiplinle kullanan bir liderin psikolojisine odaklanıyor. Bu, günümüz siyasetine dair sessiz ama etkili bir yorum sunuyor ve liderlik makamının sadece iktidar değil, aynı zamanda ağır bir sorumluluk ve içsel çatışmalar alanı olduğunu hatırlatıyor.
Ancak Servillo'nun canlandırdığı başkan, bunun tam tersi bir figür. Kendisini törensel bir lider olarak gören, dul ve Katolik bir adam. Gücünü de diğer her şey gibi içinde saklı tutuyor. Sorrentino, Toni Servillo'yu canlandıracağı karakter için düşünmesinin nedenini, Servillo'nun "anında bir otorite hissi vermesi" olarak açıklıyor. Yönetmen, Servillo'dan karakterini aşırı duygusallıktan uzak tutmasını, “yüzündeki büyük insanlığın yeterli olmasını” istemiş. Servillo'nun performansı, yüzündeki ifadesiz minimalist duruşuyla "betonarme" lakabını tam anlamıyla hak ediyor. 66 yaşındaki oyuncu, filmde 75 yaşında gibi görünüyor; kasvetli ama soylu, neredeyse donuk bir duruş sergiliyor. Bu yüz, yaşlı bir bankeri veya inancını kaybetmiş bir rahibi anımsatıyor.
De Santis, sekiz yıl önce kaybettiği eşi Aurora'nın yasını hala tutuyor ve mazide sıkışıp kalmış durumda. Görev süresinin son altı ayını "otomatik pilotta" tamamlıyor. Eski bir yargıç olması, onun kurallara bağlı ve mesafeli kişiliğini pekiştiriyor. Kızı Dorotea (Anna Ferzetti), onun günlük programını düzenliyor, sağlıklı beslenmeye (kinoa ve sade balık!) ve sigarayı bırakmaya zorluyor. Ancak başkan, tıpkı "Citizen Kane"deki Jed Leland gibi, gizlice sigara içmekten de geri durmuyor. Filmin otobiyografik yönlerinden biri de cumhurbaşkanı ile kızı arasındaki güçlü bağdır; Sorrentino, kendi kızıyla olan ilişkisinden esinlenerek, yaşlı neslin eleştirisine karşı, cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor.
'Grace'in Anlamı ve Liderlik Dilemmaları: Hukuk, İnanç ve Vicdan
Filmin adının "La Grazia" (Lütuf/İnayet) olması, De Santis'in karşı karşıya kaldığı temel ahlaki ikilemleri anlamak için bir anahtar sunuyor. Bir yandan ötanazi yasa tasarısına destek vermesi beklenirken, diğer yandan vicdanı ve inancı arasında gidip geliyor. Papa'nın (Rufin Doh Zeyenouin tarafından canlandırılıyor) bu konuda destek vermemesi yönündeki vaadi, başkanın iç çatışmasını derinleştiriyor. Aynı zamanda, eşlerini öldüren iki kişinin affedilme taleplerini değerlendirmek zorunda kalıyor. Filmin temelini oluşturan ahlaki ikilemler, yönetmenin gerçek hayattaki bir olaydan ilham almasıyla başlıyor. Sorrentino, yıllar önce İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın Alzheimer hastası eşini öldüren yaşlı bir adamı affetmesiyle ilgili bir haberi okuduğunu ve buradan yola çıkarak, bir cumhurbaşkanının affetme yetkisini kullanmanın ne anlama geldiğini sorguladığını belirtiyor. Bu ahlaki sorgulamalar hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Bu iki konu birbiriyle bağlantılı: Ölümü seçme özgürlüğünde hayatın kucaklanışını görebilir mi? Ve cinayet için geçerli nedenleri olabilecek birini affedebilir mi?
"La Grazia", otokratik çağımızın bir tür alegorisine dönüşüyor. De Santis, bir otokratın tam zıttı; sorunu, çok hafif ve kararsız bir elle yönetmesidir. Bir duruş sergilemesi için zorlanması gerekiyor.
Ancak film, karakterin içsel çekincelerine derin bir saygı duyuyor. Liderlerin megalomanilerini beslemek için "popülizm"e sarılmadığı, kendilerini gerçekten daha büyük bir bütünün parçası olarak gördüğü bir döneme duyulan nostaljiyi yansıtıyor. Filmin "lütuf"u da işte burada yatıyor: De Santis, kendisinden çok ülkesine (ve hatta merhum eşine) bağlı bir adam. Film, tansiyonunuzu yükseltmeyebilir; durağan. Ancak bu meditasyonunda bir ilham fısıltısı var ve izleyiciyi derinden etkileyen, düşündürücü bir ton yakalıyor.
Filmde Dikkat Çeken Detaylar ve Yardımcı Karakterler
- "Betonarme" Lakabı: De Santis'in mesafeli ve katı kişiliğini vurgulayan bu lakap, onun dramatik bir film karakteri olarak nasıl işleneceği sorusunu da beraberinde getiriyor. Sorrentino, Servillo'nun ustaca performansıyla bu 'donukluğun' ardındaki düşünceleri ve ruhu yavaşça aralamayı başarıyor.
- Beklenmedik Yönler: Başkanın İtalyan gangsta rap hayranı olması, Vogue editörünün kendisine ilgi göstermesi gibi detaylar, karakterin katı kabuğunun altında yatan insani ve bazen de çelişkili yönlerini ortaya koyuyor. Bu tür sıradışı eklemeler, De Santis'in sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda karmaşık duygulara sahip bir insan olduğunu vurguluyor.
- Eşinin Sırrı: De Santis'in eşinin bir ilişki yaşadığı takıntısı, eski arkadaşları Coco (Milvia Marigliano) aracılığıyla bu sırrı çözmeye çalışması, karaktere kişisel bir gerilim katıyor ve onun geçmişe olan bağlılığını gösteriyor.
Guè'nin Müziğiyle Beklenmedik Bir Köprü
Film, sadece siyasi ve etik temalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda modern İtalyan kültürüne de bir pencere açıyor. Ünlü İtalyan rapçi Guè'nin müziği, filmin hikaye örgüsüne ustaca işlenmiş. Sorrentino, eşi sayesinde keşfettiği Guè'nin şarkılarındaki "derin insanlıktan" ve "büyük acıdan" etkilendiğini belirtiyor. Özellikle Guè'nin "Le bimbe piangono" şarkısındaki "Chiedo dopo perdono, non prima per favor" (Af dileyeceğim sonra, lütfen daha önce değil) dizesi, yönetmen için bir tür mantra haline gelmiş. Bu işbirliği, yaşlı bir cumhurbaşkanının modern dünyayla uzlaşma çabasını ve genç neslin kültürüne açık oluşunu sembolize ediyor. Guè müziğinin filmdeki etkisi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Yapım Künyesi ve Teknik Detaylar
- Vizyon Tarihi (Festival): 21 Ağustos 2025, Post Lab 1, New York (Venedik Film Festivali, Yarışma Bölümü)
- Süre: 131 dakika
- Yapım Şirketleri: Fremantle, The Apartment production, Numero 10, PiperFilm.
- Yapımcılar: Annamaria Morelli, Paolo Sorrentino, Andrea Scrosati, Massimiliano Orfei, Luisa Borella, Davide Novelli.
- Yönetmen ve Senaryo: Paolo Sorrentino
- Görüntü Yönetmeni: Daria D’Antonio
- Kurgu: Cristiano Travaglioli
- Oyuncular:
- Toni Servillo
- Anna Ferzetti
- Orlando Cinque
- Massimo Venturiello
- Milvia Marigliano
- Giuseppe Gaiani
- Giovanna Guida
- Alessia Giuliani
- Roberto Zibetti
- Vasco Mirandola
- Linda Messerklinger
- Rufin Doh Zeyenouin
Sanatın Yargıçları: Venedik Jüri Heyeti
Bir film festivalinin kalbi, ödülleri belirleyen jüri üyeleridir. Venedik Film Festivali'nin bu yılki jüri heyeti, sinema dünyasının farklı coğrafyalarından gelen önemli isimlerden oluşuyor. Yönetmen Alexander Payne'in başkanlığındaki jüride, sinemanın çeşitliliğini yansıtan deneyimli isimler bulunuyor:
- Yönetmen Alexander Payne (Jüri Başkanı, ABD - 'The Holdovers', 'Sideways')
- Yönetmen-Senarist Stéphane Brizé (Fransa - 'Out of Season')
- İtalyan Yönetmen ve Senarist Maura Delpero (İtalya - 'Vermiglio')
- Rumen Yönetmen, Yazar ve Yapımcı Cristian Mungiu (Romanya - '4 Months, 3 Weeks and 2 Days')
- İranlı Yönetmen ve Yazar Mohammad Rasoulof (İran - 'The Seed of the Sacred Fig')
- Brezilyalı Aktris, Yazar ve Senarist Fernanda Torres (Brezilya - 'I'm Still Here')
- Çinli Aktris Zhao Tao (Çin - 'Caught by the Tides')
Bu isimler, Altın Aslan ve diğer önemli ödülleri hangi filmlerin kucaklayacağına karar verecekler. Jüri üyelerinin farklı kültürel ve sanatsal perspektifleri, festivaldeki ödül seçimlerine zenginlik katacaktır. Basın toplantısında tüm jüri üyeleri hazır bulunsa da, panelde konuşan tek isim Alexander Payne oldu.
Moda ve Sanatın Buluşma Noktası: Kırmızı Halıdaki İlk Bakışlar
Venedik kırmızı halısı, sinema kadar modanın da vitrini olmaya devam ediyor. Açılış gecesi ve sonraki gösterimlerde birçok yıldız, çarpıcı tarzlarıyla dikkatleri üzerine çekti. İşte festivalin ilk günlerinde kırmızı halıda boy gösteren bazı isimler ve stilleri:
- Cate Blanchett: “La Grazia” filminin kırmızı halısında zarafetiyle büyüledi.
- Leni Klum ve Heidi Klum: Anne-kız ikilisi, “La Grazia” prömiyerine katılarak dikkatleri çekti.
- Lena Herzog, Francis Ford Coppola ve Werner Herzog: Sinema tarihinin dev isimleri, “La Grazia” için bir araya geldi.
- Tilda Swinton: Her zamanki gibi özgün ve çarpıcı tarzıyla “La Grazia” kırmızı halısında yerini aldı.
- Rose Villain: İtalyan şarkıcı, turkuaz topuz detayı ve zincir zırh görünümlü elbisesiyle cesur bir moda ifadesi sergiledi.
- Adı açıklanmayan bir festival konuğu, altın yılan işlemeli elbisesiyle geceye damgasını vurdu ve kırmızı halıda farklı bir estetik sundu.
Venedik'in kırmızı halısı, sadece sinema dünyasının değil, aynı zamanda moda endüstrisinin de önemli bir buluşma noktası haline geldi. Tasarımcılar için birer podyum işlevi gören bu alan, bazen filmlerin önüne geçerek tartışmalara da yol açabiliyor.
Venedik Film Festivali'nde Gazze Gündemi ve Öne Çıkan Diğer Yapımlar
Venedik Film Festivali, sadece tarihi figürlere odaklanan yapımlara ev sahipliği yapmakla kalmıyor, aynı zamanda güncel ve evrensel insani meselelere ışık tutan filmleri de programına dahil ederek güçlü bir gündem oluşturuyor. Bu yılın en çok dikkat çeken ve tartışılan yapımlarından biri de Gazze'de yaşanan trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filmi oldu. Festivalin programında, Meksika sinemasının güçlü sesi David Pablos'un 4 Eylül'de dünya prömiyerini yapacak olan 'On the Road' gibi uluslararası ilgi gören diğer yapımlar da yer alarak programın zenginliğini gösteriyor.
Öte yandan, festivalin jüri başkanı ve Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in basın toplantısında sergilediği diplomatik duruş, 'sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?' tartışmasını bir kez daha alevlendirdi. Basın mensuplarının Gazze'deki duruma ilişkin kişisel görüşlerini sorması üzerine Payne, “Açıkçası, bu soruya biraz hazırlıksız yakalandığımı hissediyorum. Ben buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim. Siyasi görüşlerimin çoğunuzun görüşleriyle örtüştüğünden eminim” ifadelerini kullanarak festivalin sanatsal misyonuna odaklanma çabasını ve aynı zamanda küresel olaylar karşısında sanatçılardan beklenen duruş arasındaki hassas dengeyi gözler önüne serdi. Venedik Film Festivali'ndeki bu gerilimli atmosfer ve detaylı tartışmalar için daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Kaouther Ben Hania'nın yönetmenliğini üstlendiği ve daha önce 'Dört Kız Kardeş' ile 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanmış olan Tunuslu yönetmenin bu yeni eseri, 6 yaşındaki Hind Rajab'ın İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan bir araçta mahsur kalışını ve yaşadıklarını gerçek acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak izleyiciye aktarıyor. Filmin yönetici yapımcıları arasında Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi A-list oyuncuların yanı sıra, 'Roma' filminin yönetmeni Alfonso Cuarón, aktris Rooney Mara, 'İlgi Alanı' yönetmeni Jonathan Glazer ve Pitt’in yapım ortağı Dede Gardner gibi sektörün önde gelen isimleri yer alıyor. Bu güçlü destek, filmin uluslararası arenadaki görünürlüğünü ve etkisini artırarak, Gazze'deki insani duruma dikkat çekmede önemli bir rol oynayacağını gösteriyor.
Yönetmen Ben Hania, filmin evrensel bir acıya hitap ettiğini ve bir çocuğun yardım çağrısı yaptığı ancak kimsenin gelmediği bir dünyayı kabul edemediğini vurguluyor. "Bu acı, bu başarısızlık hepimize ait" diyerek filmin sadece Gazze hakkında değil, evrensel bir vicdan meselesi olduğunu belirtiyor. 'Hind Rajab'ın Sesi' filmi, 3 Eylül'de Venedik'te dünya prömiyerini yaptıktan sonra Kuzey Amerika prömiyeri için Toronto Film Festivali'ne geçecek ve festival haftası içinde Filistin yanlısı bir gösterinin de yapılması bekleniyor. Bu durum, Venedik Film Festivali'nin hem güncel olaylara duyarlılığını hem de sanatsal derinliğini gözler önüne seriyor.
Payne'in diplomatik duruşu, festival öncesinde yüzlerce İtalyan ve uluslararası sinemacı ile sanatçının Venedik organizatörlerine gönderdiği açık mektubun gölgesinde yaşandı. Bu mektupta, İsrail hükümeti ve ordusu tarafından Gazze'de devam eden 'soykırım' ve 'etnik temizlik' kınanması talep ediliyor, ayrıca Julian Schnabel'in 'In the Hand of Dante' dramasında rol alan ve İsrail'e açık destek veren Gal Gadot ve Gerard Butler gibi isimlerin festivalden davetlerinin geri çekilmesi isteniyordu. Bu tür çağrıların yanı sıra, Gazze gündeminin festivaldeki ağırlığı, yerel aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı bir gösterinin de festival haftası içinde yapılması planlanmasıyla daha da arttı.
Festival Başkanı Alberto Barbera'dan Yanıt: Sanat Özgürlüğü ve İnsani Durum Dengesi
Festivalin başkanı Alberto Barbera, açık mektuptaki taleplere ilişkin net bir yanıt verdi. Barbera, “Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır” diyerek, festivalin sanatçı özgürlüğüne ve kapsayıcılığa verdiği önemi vurguladı. Ancak Barbera, aynı zamanda Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki 'büyük üzüntülerini ve acılarını' açıkça dile getirmekten çekinmedi. Özellikle sivillerin ve çocukların ölümünü 'henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı' olarak nitelendirdi ve Biennale'nin bu konudaki duruşundan şüphe duyulmaması gerektiğini ekledi. Bu açıklama, festival yönetiminin sanatın bağımsızlığını korurken, insani krizlere karşı da duyarsız kalmadığını gösteren hassas bir dengeyi temsil ediyor.
“Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır. Öte yandan, Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki büyük üzüntümüzü ve acımızı açıkça ilan etmekten asla çekinmedik. Sivillerin ve özellikle çocukların ölümleri, henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararıdır. Biennale'nin bu konudaki pozisyonundan hiçbir şüphe olmadığını düşünüyorum.” — Alberto Barbera, Venedik Film Festivali Başkanı
Sen,Nexus Perspektifi: Sanat ve Siyaset Arasındaki Çatışma
Venedik Film Festivali'nde yaşanan bu gelişmeler, sanat dünyasının küresel olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Bir yanda, festivallerin apolitik kalması, sadece sanatsal başarıya odaklanması gerektiği argümanı var. Bu görüşe göre, siyasi pozisyon almak, sanatsal özgürlüğü kısıtlayabilir ve farklı görüşteki sanatçılar için dışlayıcı olabilir. Diğer yanda ise, özellikle büyük insani krizler karşısında kültürel kurumların ve sanatçıların sorumluluk alması, seslerini yükseltmesi gerektiği savunuluyor. Gazze örneği, bu iki bakış açısı arasındaki gerilimin somut bir göstergesi. Festival yönetimi, hem sanatçıları koruma hem de insani acıyı görmezden gelmeme çabasıyla karmaşık bir denge arayışında olduğunu gösterdi. Bu durum, gelecekteki büyük kültürel etkinliklerin de benzer baskılarla karşılaşacağının ve 'sanat için sanat' ile 'sorumlu sanat' arasındaki tartışmanın süreceğinin işareti olabilir.
Bu tartışmanın bir başka somut örneği de, son dönemde sanat filmleri dağıtıcısı Mubi'nin Sequoia Capital'dan aldığı yatırım sonrası yaşadığı etik krizdir. Sequoia'nın, İsrail istihbarat birimlerinden veteranlar tarafından kurulan ve Gazze'deki işgalde aktif rol oynayan savunma teknolojileri şirketi Kela'ya yaptığı yatırım, Mubi'nin sanat ve etik değerlerle olan ilişkisini sorgulatan geniş çaplı bir sanatçı tepkisine yol açtı. Mubi CEO'su Efe Cakarel, eleştirilere yanıt olarak "Etik Fonlama ve Yatırım Politikası" ile "Sanatçı Danışma Konseyi" kuracaklarını ve Filistinli sinemacılar da dahil olmak üzere "Risk Altındaki Sanatçılar Fonu" oluşturacaklarını açıkladı. Ancak, Film İşçileri İçin Filistin (FWP) gibi kolektifler, Cakarel'in açıklamasını "soykırım" kelimesini kullanmaktan kaçınması ve İsrail'i fail olarak adlandırmaması nedeniyle yetersiz bularak eleştirdi. Sanatçılar, Mubi'den Sequoia Capital'ı kınamasını ve yönetim kurulundaki bağlantılı isimleri çıkarmasını talep ederken, imza atan sinemacı sayısı 100'ü aştı. Bu olay, kültürel kurumların finansal ortaklıklarının etik boyutlarını ve sanatçıların artan politik duyarlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Mubi'nin bu krizle ilgili detaylı tartışmaları buradan okuyabilirsiniz.
Neden Venedik Film Festivali Sinema İçin Önemli?
Venedik Film Festivali, 1932 yılında başlayan tarihiyle dünyanın en eski film festivali unvanını taşır. Bu köklü geçmişi, onu sadece bir film gösterimi etkinliği olmaktan çıkarıp, sinema sanatının gelişimine yön veren bir platform haline getirir. Festival, yeni yetenekleri keşfetme, bağımsız sinemayı destekleme ve dünya sinemasına eleştirel bir bakış açısı sunma misyonunu üstlenir. Cannes ve Berlin gibi diğer büyük festivallerle birlikte "Büyük Üçlü" arasında yer alması, uluslararası alandaki prestijini ve etkisini pekiştirir. Burada ödül alan filmler, genellikle Oscar yarışında da güçlü adaylar arasında gösterilir.
Eleştirel Bakış: Kırmızı Halı İhtişamı ve Sanatsal Odak Dengesi
Festivalin kırmızı halı gösterişi, her yıl olduğu gibi bu yıl da sinema eleştirmenleri ve izleyiciler arasında bir tartışma konusu. Bir yandan bu ihtişam, festivalin global görünürlüğünü artırarak daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlarken, diğer yandan filmlerin sanatsal derinliğinin moda ve yıldız parıltısının gölgesinde kalma riski taşıdığı eleştirileri dile getiriliyor. Özellikle son yıllarda markaların ve ünlülerin festivallerdeki ağırlığı, kimi zaman ana odak noktası olan sinema eserlerinden dikkati dağıtabiliyor.
Ancak bu durumun bir denge meselesi olduğu da unutulmamalıdır. Ünlü isimlerin katılımı, finansal destek sağlayıcıların ilgisini çekerek bağımsız yapımların fon bulmasına yardımcı olabilir. Önemli olan, festival yönetiminin bu dengeyi iyi koruyarak hem görsel şöleni sunabilmesi hem de sinema sanatının özgünlüğünü ve deneyselliğini teşvik etmeye devam etmesidir.
Venedik Film Festivali, önümüzdeki günlerde dünya sinemasının en yeni ve iddialı yapıtlarına ev sahipliği yapmaya devam edecek. Ancak açılış konuşmaları, 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi politik ve insani odaklı yapımların programdaki yer alması ve genel tartışmalar, festivalin sadece filmlerle değil, aynı zamanda küresel vicdanın bir yansıması olarak da anılacağını gösteriyor. Sen,Nexus olarak bu özel etkinliği yakından takip etmeyi sürdüreceğiz.
Uluslararası Arenada 'La Grazia'
Annamaria Morelli (Fremantle'a ait The Apartment) ve Sorrentino'nun kendi şirketi Numero 10 tarafından, PiperFilm ile birlikte yapımcılığı üstlenilen 'La Grazia', Mubi tarafından ABD ve diğer büyük bölgelerde dağıtılacak. Bu, filmin sadece Venedik'te değil, dünya çapında geniş bir izleyici kitlesine ulaşacağını gösteriyor. Venedik Film Festivali, 'La Grazia' gibi önemli yapımların yanı sıra, Latin Amerika sinemasının yükselişini temsil eden ve Daniel Hendler'ın yönettiği "A Loose End" gibi filmlere de uluslararası bir platform sunarak dünya sinemasına yön veriyor. "A Loose End" gibi filmler, festivaldeki dünya prömiyerinin ardından San Sebastian Film Festivali gibi prestijli etkinliklerde de yer alarak, uluslararası izleyiciyle buluşma yolculuğunu sürdürüyor. Meksika sinemasının son dönemdeki önemli çıkışlarından biri olan David Pablos imzalı “On the Road” filmi de 4 Eylül'de Ufuklar (Horizons) Bölümü'nde dünya prömiyerini yapacak ve şimdiden İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından satın alındı. Film, Meksika'nın kuzeyindeki hiper-erkekçi uzun yol kamyonculuk dünyasında geçen bir drama-gerilim olarak öne çıkıyor. Hikaye, yol kenarı lokantalarında kamyon şoförleriyle takılan isyankar genç Veneno'nun (profesyonel olmayan aktör Victor Miguel Prieto), içine kapanık ve sert şoför Muñeco (Osvaldo Sánchez) ile tanışması ve ikili arasında başlayan beklenmedik yakınlaşmayı konu alıyor. Ancak Veneno'nun geçmişinden gelen gölgeler, ikisinin de hayatını riske atacak şekilde yeniden su yüzüne çıkıyor. Filmin yapımcılığını, Meksika sinemasının önde gelen figürlerinden Inna Payán ve 'Andor' dizisinin yıldızı Diego Luna gibi isimler üstleniyor. I Wonder Pictures, filmin dağıtımını üstlenerek, 'Cesur, auteur odaklı sinemayı, az temsil edilen sesleri yükselten ve baskın anlatılara meydan okuyan' bir yapımı destekleme vizyonunu bir kez daha ortaya koydu. David Pablos’un “On the Road” filmi ve I Wonder Pictures anlaşması hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca festivalin en çok beklenen yapımlarından biri olan, Kaouther Ben Hania'nın yönettiği ve Brad Pitt, Joaquin Phoenix, Alfonso Cuarón, Rooney Mara gibi önemli isimlerin yapımcılığını üstlendiği 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab), Gazze'de İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan 6 yaşındaki Hind Rajab'ın gerçek ve trajik hikayesini, Kızılhaç gönüllüleriyle yaptığı acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak aktarıyor. Film, yönetmen Ben Hania'nın ifadesiyle 'evrensel bir acıya' hitap ederek, sinemanın güncel insani krizlere ışık tutma gücünü vurguluyor. Daha önce 'Dört Kız Kardeş' ve 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanan Tunuslu yönetmen, sinemanın özellikle doğrulanmış, acı veren gerçek olaylardan beslendiğinde en güçlü araç olduğuna inanıyor ve filmin Hind Rajab'ın sesinin duyulmasını ve hafızanın korunmasını sağlamasını umuyor. Hollywood yıldızlarının desteklediği 'Hind Rajab'ın Sesi' filmi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Yönetmen David Pablos'un Etkileyici Filmografisi ve 'On the Road'un Arkasındaki Güçlü İsimler
David Pablos, 'On the Road' ile dünya çapında dikkat çekerken, önceki çalışmalarıyla da uluslararası alanda tanınan bir isimdir. İşte öne çıkan bazı yapımları:
- The Chosen Ones (Las Elegidas): Cannes Film Festivali (Un Certain Regard) ve San Sebastián Film Festivali (Horizontes Latinos) gibi büyük uluslararası festivallerde gösterildi ve En İyi Ibero-Amerikan Film dalında Goya adaylığı kazandı.
- Dance of the 41 (El Baile de los 41): Tarihi bir drama olarak beğeni topladı.
- The Head of Joaquín Murrieta: Amazon Western dizisinin ilk dört bölümünü yönetti.
'On the Road' filminin yapımcılığını ise, Meksika sinemasının önde gelen figürlerinden Inna Payán ve 'Andor' dizisinin yıldızı Diego Luna gibi güçlü isimler üstlendi. Inna Payán'ın yapımcılık kariyerindeki başarılar arasında Cannes'da 81 uluslararası ödül kazanan “The Golden Dream” (“La jaula de oro”), Berlinale'de prömiyer yapan “Devil’s Freedom” (“La libertad del diablo”) ve yine Berlinale'de Generation KPlus Büyük Ödülü'nü kazanan “Los Lobos” gibi filmler bulunuyor. Diego Luna ise Gael García Bernal ile birlikte kurduğu La Corriente del Golfo şirketiyle yapımcılıkta da aktif rol alıyor. Film, Payán'ın şirketi Animal de Luz'un yanı sıra La Corriente del Golfo, The Maestros Cine, EFD Studios, Terminal Films ve Producciones Año Bisiesto ortak yapımı olarak hayat buldu ve Meksika'nın Eficine vergi teşviki ve CNC desteğiyle finanse edildi. David Pablos ve Inna Payán gibi isimlerin uluslararası alanda kazandığı bu başarılar, Meksika sinemasının derinliğini ve çeşitliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Sonuç: Düşündüren Bir Sinema Deneyimi
"La Grazia", Paolo Sorrentino'nun imzasını taşıyan onuncu uzun metrajlı filmi ve Toni Servillo ile yedinci ortak çalışması olarak, filmografisinde özel bir yer edinecek, daha ölçülü ama bir o kadar da derin bir yapım. Toni Servillo'nun incelikli performansıyla hayat bulan Başkan De Santis, modern liderlik anlayışına, insanlığın içsel mücadelelerine ve vicdanın karmaşık yollarına dair değerli bir meditasyon sunuyor. Venedik Film Festivali'nin açılış filmi olarak, sinema dünyasına farklı bir bakış açısı getiriyor ve izleyiciyi sadece eğlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda düşünmeye sevk ediyor. Sorrentino'nun bu olgun eseri, sinema severlerin kaçırmaması gereken önemli bir yapım olarak öne çıkıyor. Venedik Film Festivali gibi önemli etkinlikler, 'La Grazia' gibi ustalık eserlerinin yanı sıra, Daniel Hendler'ın "A Loose End" ve David Pablos'un "On the Road" gibi farklı coğrafyalardan gelen ve yenilikçi bakış açıları sunan filmlerin de dünya çapında tanınmasına olanak tanıyor. Bu etkinlikler, sadece sanatsal başarıları değil, aynı zamanda 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi küresel vicdanı harekete geçiren ve zorlu gerçeklikleri sinema perdesine taşıyan filmlerin de dünya çapında yankı bulmasını sağlıyor.