Meksika sineması, dünya festivallerinde ve dağıtım anlaşmalarında adından sıkça söz ettirmeye devam ediyor. Bu yükselişin son örneklerinden biri de ünlü yönetmen David Pablos imzalı “On the Road” filmi oldu. Venedik Film Festivali'nin prestijli Ufuklar (Horizons) Bölümü'nün açılışını Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi yapmaya hazırlanırken, “On the Road” filmi de 4 Eylül'de aynı bölümde dünya prömiyerini yapacak. Bu çarpıcı drama-gerilim, daha şimdiden İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından satın alınarak küresel bir yolculuğa çıkacağının sinyallerini verdi. Festival ayrıca, ünlü İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino'nun yeni filmi 'La Grazia' (Lütuf) ile genel açılışını yapmaya hazırlanırken, Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden Daniel Hendler'ın merakla beklenen üçüncü uzun metraj filmi “A Loose End” (Un cabo suelto) gibi dikkat çekici dünya prömiyerlerine de ev sahipliği yapıyor.
Ancak bu yılki Venedik Film Festivali, sadece sinematik başarılarla değil, aynı zamanda küresel gündemin en yakıcı konularından biri olan Gazze'deki insani kriz ve sanat-siyaset gerilimiyle de konuşuluyor. Özellikle, Hollywood yıldızları Brad Pitt ve Joaquin Phoenix'in yanı sıra Alfonso Cuarón, Rooney Mara ve Jonathan Glazer gibi önemli isimlerin yapımcılığını veya desteğini üstlendiği, 6 yaşındaki Hind Rajab'ın trajik gerçek hikayesini anlatan ve Kızılhaç gönüllüleriyle yaptığı acil durum telefon görüşmelerinin gerçek ses kayıtlarını kullanan 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filminin Venedik'teki prömiyeri, bu tartışmaların odağına yerleşti. Yönetmen Kaouther Ben Hania'nın ifadesiyle 'evrensel bir acıya' hitap eden film, "Bir çocuğun yardım çağrısı yaptığı ve kimsenin gelmediği bir dünyayı kabul edemem. Bu acı, bu başarısızlık hepimize ait. Bu hikaye sadece Gazze hakkında değil, evrensel bir acıya hitap ediyor." sözleriyle sinemanın güncel insani krizlere ışık tutma gücünü vurguladı. Festivalin jüri başkanı ve Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in basın toplantısında sergilediği diplomatik duruş ve festival yönetiminin bu konudaki tutumu, sanat dünyasında devam eden 'sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?' tartışmasını bir kez daha alevlendirdi.
Ufuklar Bölümü Açılış Filmi: Noomi Rapace'ten "Mother"
Venedik Film Festivali'nin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını yapan "Mother" filmi, tarihin en karmaşık dini figürlerinden biri olan Rahibe Teresa'nın oluşum dönemine odaklanıyor. Yönetmen Teona Strugar Mitevska'nın imzasını taşıyan bu yapımda, ikonik Rahibe Teresa'yı ünlü oyuncu Noomi Rapace canlandırıyor. Film, Ağustos 1948'de Hindistan'ın Kalküta şehrinde geçiyor ve Loreto Kız Kardeşleri Manastırı'nın başrahibesi olan Teresa'nın, manastırından ayrılma ve yeni bir dini düzen kurma iznini endişeyle beklediği yedi kritik günü ele alıyor. İngilizce çekilen bu drama, geleceğin azizesinin hırsını ve inancını sorgulatan zorlu bir ikilemle yüzleştiği bir dönüm noktasını merkezine alıyor.
"Filmin başkarakterini geleneksel bir azize olarak değil, neredeyse çok uluslu bir şirketin acımasız ve hırslı bir CEO'su olarak konumlandırıyorum."
- Yönetmen Teona Strugar Mitevska
Yönetmen Mitevska, Rahibe Teresa'nın hayatını daha önce "Teresa and I" adlı belgeselinde de ele almış ve karakterini yakından tanıyan son hayatta kalan rahibelerle yaptığı kapsamlı araştırmalardan faydalanmış. Bu derinlemesine çalışma, Mitevska'ya, Teresa'yı alışılagelmiş azize anlatılarının ötesinde, daha gerçekçi ve belki de tartışmalı bir perspektifle sunma imkanı tanıyor. Mitevska, Rahibe Teresa'nın özellikle kürtaj konusundaki duruşu gibi tartışmalı yönlerini de kabul ederken, filmin onu dünya çapında tanınan bir azize haline gelmeden önceki kadın olarak incelemeyi tercih ettiğini vurguluyor. Bu yaklaşım, seyircilere dini figürlerin de insani zaaflar ve motivasyonlarla dolu olabileceği gerçeğiyle yüzleşme fırsatı sunuyor.
Başrolde Noomi Rapace'e, Sylvia Hoeks ve Nikola Ristanovski eşlik ediyor. Belçika ve Kuzey Makedonya ortak yapımı olan filmin senaryosu Goce Smilevski, Teona Strugar Mitevska ve Elma Tataragić tarafından kaleme alınmış olup, yönetmenin tabiriyle geleneksel şehitlik anlatılarından kaçınan "kadın hikayesi" olarak öne çıkıyor. Rahibe Teresa gibi dünya çapında tanınan ve hakkında güçlü duygular barındıran bir figürü sinemaya taşımak her zaman büyük bir risktir ve yönetmenin 'CEO' benzetmesiyle sunduğu bu karakter, izleyicide farklı beklentiler yaratarak yoğun tartışmalara yol açma potansiyeli taşıyor. Bu eleştirel çerçeve, filmi sadece bir biyografi olmaktan çıkarıp, güncel toplumsal tartışmalara da bir pencere açmasını sağlıyor.
Bu stratejik anlaşma, sadece filmin geleceği için değil, aynı zamanda bağımsız ve sanat filmlerinin uluslararası arenadaki görünürlüğü açısından da büyük önem taşıyor. “On the Road”, sinema dünyasının dikkatini çekmeyi başaran güçlü bir yapım olarak öne çıkıyor.
“On the Road” Ne Anlatıyor? Bağımsız Sinemanın Cesur Temaları
David Pablos’un yönetmenliğini üstlendiği “On the Road”, izleyiciyi Meksika'nın kuzeyindeki hiper-erkekçi uzun yol kamyonculuk dünyasına davet ediyor. Filmin merkezinde, yol kenarı lokantalarında kamyon şoförleriyle takılan isyankar genç bir serseri olan Veneno karakteri yer alıyor. Acilen bir yolculuğa ihtiyaç duyarken, içine kapanık ve sert bir şoför olan Muñeco ile tanışır. Veneno, Muñeco'yu kendisini bu zorlu yolculuğa çıkarmaya ikna eder ve ikili arasında beklenmedik bir yakınlaşma başlar. Ancak Veneno'nun geçmişinden gelen gölgeler, ikisinin de hayatını riske atacak şekilde yeniden su yüzüne çıkar. Başrollerinde profesyonel olmayan aktör Victor Miguel Prieto ve deneyimli oyuncu Osvaldo Sánchez (“Pedro Páramo”) yer alıyor.
Arkasındaki Güçlü İsimler ve Yapımcılar
Filmin yapımcılığını, Meksika sinemasının önde gelen figürlerinden Inna Payán ve “Andor” dizisinin yıldızı Diego Luna gibi isimler üstleniyor. Inna Payán'ın yapımcılık kariyerindeki başarılar arasında Cannes'da 81 uluslararası ödül kazanan “The Golden Dream” (“La jaula de oro”), Berlinale'de prömiyer yapan “Devil’s Freedom” (“La libertad del diablo”) ve yine Berlinale'de Generation KPlus Büyük Ödülü'nü kazanan “Los Lobos” gibi filmler bulunuyor. Diego Luna ise Gael García Bernal ile birlikte kurduğu La Corriente del Golfo şirketiyle yapımcılıkta da aktif rol alıyor. “On the Road”, Payán'ın şirketi Animal de Luz'un yanı sıra La Corriente del Golfo, The Maestros Cine, EFD Studios, Terminal Films ve Producciones Año Bisiesto ortak yapımı olarak hayat buldu. Film, Meksika'nın Eficine vergi teşviki ve CNC desteğiyle finanse edildi.
Venedik'in Açılış Filmi: Paolo Sorrentino'dan "La Grazia"
Ünlü İtalyan yönetmen **Paolo Sorrentino**, 'Muhteşem Güzellik' ve 'Genç Papa' gibi yapımlarıyla tanınan, Venedik Film Festivali'nin açılışını yapacak yeni filmi 'La Grazia' (Lütuf) ile sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Sorrentino, bu onuncu uzun metrajlı filminde, ikonik oyuncusu **Toni Servillo** ile yedinci kez güçlerini birleştiriyor. Servillo, Katolik bir İtalya'da ötanazi yasa tasarısını imzalamakla ilgili vicdani bir çatışma yaşayan, kurgusal bir İtalyan cumhurbaşkanı Mariano De Santis'i canlandırıyor.
Film, sadece bir siyasetçinin portresini çizmekle kalmıyor, aynı zamanda günümüz dünyasının en karmaşık ahlaki sorularına da cesurca bir pencere açıyor. Sorrentino, daha önce 'Il Divo' filminde Giulio Andreotti ve 'Loro'da Silvio Berlusconi gibi İtalyan siyasetinin tartışmalı figürlerini keskin bir dille ele almıştı. Ancak 'La Grazia' ile bambaşka bir yola sapıyor; yönetmen, günümüz siyasetinde sıkça rastlanan fevri kararlar, güç gösterileri ve çarpık ekonomik yaklaşımlar yerine, 'bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini' tasvir etmek istediğini belirtiyor.
Sorrentino, "Her gün haberlerde siyasetçilerin fevri, güç gösterisiyle ve ekonominin işleyişine dair tuhaf çarpık fikirlerle alınan kararlarını okuyoruz. Bunun yerine, bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini tasvir etmek istedim," diyerek filmine ilham veren düşünceyi açıklıyor.
Filmin temelini oluşturan ahlaki ikilemler, yönetmenin gerçek hayattaki bir olaydan ilham almasıyla başlıyor. Sorrentino, yıllar önce İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın Alzheimer hastası eşini öldüren yaşlı bir adamı affetmesiyle ilgili bir haberi okuduğunu ve buradan yola çıkarak, bir cumhurbaşkanının affetme yetkisini kullanmanın ne anlama geldiğini sorguladığını belirtiyor. Bu sorgulama, ötanazi yasa tasarısının imzalanması gibi daha büyük bir etik sorunsalla birleşiyor. Katolik bir ülkede, hayatın kutsallığına inanan bir cumhurbaşkanının bu tür bir kararla yüzleşmesi, filmi sadece siyasi değil, aynı zamanda felsefi bir tartışma platformuna dönüştürüyor.
Toni Servillo'nun karizması ve doğal insanlığı, cumhurbaşkanının zorlu kararlar karşısında bile empati uyandıran bir figür olmasını sağlıyor. Ayrıca, filmin otobiyografik yönlerinden biri de cumhurbaşkanı ile kızı (Anna Ferzetti) arasındaki güçlü bağdır. Sorrentino, kendi kızıyla olan ilişkisinden esinlenerek, yaşlı neslin günümüzü eleştirme ve geçmişi yüceltme eğilimine karşı, cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor. Bu, özellikle ötanazi yasası konusunda cumhurbaşkanının kızının düşüncelerine dayanarak yasayı imzalamasıyla belirginleşir; bu, geleceğin genç nesle ait olduğu mesajını veriyor.
Film, sadece siyasi ve etik temalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda modern İtalyan kültürüne de bir pencere açıyor. Ünlü İtalyan rapçi Guè'nin müziği, filmin hikaye örgüsüne ustaca işlenmiş. Sorrentino, eşi sayesinde keşfettiği Guè'nin şarkılarındaki "derin insanlıktan" ve "büyük acıdan" etkilendiğini belirtiyor. Bu işbirliği, yaşlı bir cumhurbaşkanının modern dünyayla uzlaşma çabasını ve genç neslin kültürüne açık oluşunu sembolize ediyor. Paolo Sorrentino'nun "La Grazia" filmi, Venedik Film Festivali'nde sergilenecek en çok beklenen yapımlardan biri olarak, yönetmenin sanatsal derinliğini ve güncel ahlaki ikilemlere bakış açısını bir kez daha gözler önüne seriyor. Paolo Sorrentino'nun "La Grazia" filmi ve Toni Servillo'nun ahlaki ikilemleri hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
I Wonder Pictures'ın Cesur Seçimi ve Bağımsız Sinemanın Önemi
I Wonder Pictures gibi dağıtımcıların bu tür bağımsız ve sanatsal değeri yüksek filmleri portföylerine katması, sadece ticari bir hamle olmanın ötesinde, sinemanın çeşitliliği ve derinliği açısından büyük bir misyonu da temsil ediyor. Şirketin temsilcisi Giorgia Fassiano'nun Variety'ye yaptığı açıklama bu vizyonu net bir şekilde ortaya koyuyor:
“'On the Road', I Wonder Pictures'ın editoryal çizgisini mükemmel bir şekilde yansıtan, korkusuz ve duygusal açıdan çiğ bir yolculuk: Cesur, auteur odaklı sinema, az temsil edilen sesleri yükseltir ve baskın anlatılara meydan okur. Şiirsel yoğunluğu ve radikal dürüstlüğü, izleyiciyi etkileyen, rahatsız eden ve filmin bitiminden çok sonra bile akıllarda kalan filmlere olan bağlılığımızla örtüşüyor.”
Bu açıklama, filmin sadece bir hikaye anlatmadığını, aynı zamanda toplumsal normlara meydan okuyan ve marjinalize edilmiş seslere platform sunan bir sanat eseri olduğunu vurguluyor. I Wonder Pictures daha önce “Everything Everywhere All at Once,” “The Zone of Interest,” ve “Eddington” gibi eleştirel ve ticari başarılar elde etmiş yapımları da dağıtmıştı.
Sen,Nexus Editör Yorumu: Bağımsız Sinemanın Küresel Yükselişi
David Pablos’un “On the Road” filminin I Wonder Pictures tarafından erken aşamada dağıtım anlaşması yapması, Venedik Film Festivali gibi prestijli platformların bağımsız sinema için ne denli kritik olduğunu bir kez daha gösteriyor. Günümüzde ana akım Hollywood yapımlarının domine ettiği sinema pazarında, bu tür cesur ve özgün anlatımların kendilerine yer bulabilmeleri, güçlü distribütörlerin ve uluslararası festivallerin desteğiyle mümkün oluyor. Film, Meksika'nın kültürel zenginliğini ve sosyal dinamiklerini cesur bir şekilde ele alırken, aynı zamanda evrensel temaları işleyerek global izleyiciyle buluşma potansiyelini artırıyor. Bu anlaşma, sinemanın sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda farklı coğrafyalardan gelen sesleri duyurma ve toplumsal meselelere eleştirel bir bakış sunma gücünü de pekiştiriyor.
Ancak bu tür filmlerin, geniş kitlelere ulaşma konusunda hâlâ bazı zorluklarla karşılaştığını da göz ardı etmemek gerekir. I Wonder Pictures gibi şirketlerin misyonu, bu tür değerli yapımların niş bir kitleye sıkışıp kalmadan daha fazla sinemasevere ulaşmasını sağlamak. “On the Road”un başarısı, diğer bağımsız yapımcılar için de ilham verici bir örnek teşkil edecektir.
Bu yılki Venedik Film Festivali'nin açılış günlerinde yaşanan gelişmeler, sinema ve siyaset arasındaki kadim tartışmayı bir kez daha gündeme getirdi. Festival jüri başkanı Alexander Payne'in Gazze'deki duruma ilişkin kişisel görüşlerini sorması üzerine "Açıkçası, bu soruya biraz hazırlıksız yakalandığımı hissediyorum. Ben buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim. Siyasi görüşlerimin çoğunuzun görüşleriyle örtüştüğünden eminim" şeklindeki diplomatik yanıtı, festivalin sanatsal misyonuna odaklanma çabasını gözler önüne serdi.
Ancak bu durum, yüzlerce sinemacı ve sanatçının Gazze'deki olayları kınama ve İsrail hükümeti ile ordusu tarafından devam eden "soykırım" ve "etnik temizlik"in kınanmasını talep eden açık mektubu ile festival yönetiminden İsrail'e açık destek veren bazı isimlerin (Gal Gadot ve Gerard Butler gibi) davetlerinin geri çekilmesini talep etmesi gibi baskıların gölgesinde yaşandı. Festival Başkanı Alberto Barbera ise bu taleplere karşılık, "Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır" diyerek sanatçı özgürlüğüne vurgu yaptı. Bununla birlikte, Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki 'büyük üzüntülerini ve acılarını' dile getirmekten de çekinmedi. Özellikle sivillerin ve çocukların ölümünü "henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı" olarak nitelendirdi ve Biennale'nin bu konudaki duruşundan şüphe duyulmaması gerektiğini ekledi. Bu hassas denge arayışı, kültürel etkinliklerin küresel insani krizler karşısında nasıl bir duruş sergilemesi gerektiği konusunda önemli bir tartışma zemini sunuyor. Bu gelişmeler, Venedik Film Festivali'nin Gazze, Alexander Payne ve sanat-siyaset gerilimi üzerine yoğunlaştığı haberimizde detaylıca ele alınmıştır.
Yönetmen David Pablos'un Etkileyici Filmografisi
David Pablos, önceki çalışmalarıyla da uluslararası alanda tanınan bir isim. İşte öne çıkan bazı yapımları:
The Chosen Ones (Las Elegidas): Cannes Film Festivali (Un Certain Regard) ve San Sebastián Film Festivali (Horizontes Latinos) gibi büyük uluslararası festivallerde gösterildi ve En İyi Ibero-Amerikan Film dalında Goya adaylığı kazandı.
Dance of the 41 (El Baile de los 41): Tarihi bir drama olarak beğeni topladı.
The Head of Joaquín Murrieta: Amazon Western dizisinin ilk dört bölümünü yönetti.
David Pablos ve Inna Payán gibi isimlerin uluslararası alanda kazandığı bu başarılar, Meksika sinemasının derinliğini ve çeşitliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. “On the Road”, bu değerli mirasın yeni ve heyecan verici bir parçası olarak Venedik'te sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanırken, festival aynı zamanda Daniel Hendler'ın **"A Loose End"** gibi Latin Amerika sinemasının yükselişini temsil eden yapımlarına, Noomi Rapace'in başrolünde yer aldığı **"Mother"** gibi kutsal figürlere eleştirel bir bakış sunan filmlere ve Kaouther Ben Hania'nın **'Hind Rajab'ın Sesi'** gibi küresel vicdanı harekete geçiren filmlerine de uluslararası bir platform sunuyor. Venedik Film Festivali, 'La Grazia' gibi ustalık eserlerinin yanı sıra, farklı coğrafyalardan gelen ve yenilikçi bakış açıları sunan filmlerin de dünya çapında tanınmasına olanak tanıyor.
Kaynak: Variety
```