Paolo Sorrentino'nun 'La Grazia'sı Venedik'i Açtı: Beklenenden Farklı Bir Başkanlık Dramı

Haber Merkezi

27 August 2025, 21:21 tarihinde yayınlandı

Paolo Sorrentino'nun Yeni Filmi 'La Grazia' Venedik Film Festivali'ni Açtı: Liderliğe Özgün Bir Bakış

Sinema dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olan Venedik Film Festivali, bu yıl açılışını İtalyan sinemasının usta ismi Paolo Sorrentino'nun yeni filmi "La Grazia" ile yaptı. "Muhteşem Güzellik" ve "Tanrı'nın Eli" gibi eserleriyle izleyiciyi renkli, hareketli ve duygusal yoğunluğu yüksek barok dünyalara taşıyan Sorrentino, bu kez alışılmadık derecede sade, dikkatli ve içsel bir dramayla karşımızda. Festival, genel açılış filmi olarak "La Grazia"ya ev sahipliği yapmasının yanı sıra, ünlü oyuncu Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filminin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını yapması, Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden Daniel Hendler'ın merakla beklenen üçüncü uzun metraj filmi “A Loose End” (Un cabo suelto) gibi dikkat çekici dünya prömiyerleri ve Brad Pitt ve Joaquin Phoenix'in yanı sıra Alfonso Cuarón, Rooney Mara ve Jonathan Glazer gibi Hollywood yıldızlarının da yapımcılığını veya desteğini üstlendiği, Gazze'deki trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filminin dünya prömiyerine de ev sahipliği yaparak sinema dünyasının dikkatini Gazze'deki insani krize çekiyor. Festivalin jüri başkanı Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in basın toplantısında sergilediği diplomatik duruş ve festival yönetiminin bu konudaki tutumu ise, sanat dünyasında devam eden "sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?" tartışmasını bir kez daha alevlendirmiş durumda. Basın mensuplarının Gazze'deki duruma ilişkin kişisel görüşlerini sorması üzerine Payne, oldukça ihtiyatlı bir yanıt vererek, “Açıkçası, bu soruya biraz hazırlıksız yakalandığımı hissediyorum. Ben buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim. Siyasi görüşlerimin çoğunuzun görüşleriyle örtüştüğünden eminim” ifadelerini kullandı. Bu açıklaması, festivalin sanatsal misyonuna odaklanma çabasını ve aynı zamanda küresel olaylar karşısında sanatçılardan beklenen duruş arasındaki hassas dengeyi gözler önüne serdi. Bu gerilimli ortam ve festivalin tutumu hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz. Daniel Hendler'ın Venedik Film Festivali'ndeki prömiyeri hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Sorrentino'nun Bilindik Tarzından Bir Sapma: 'La Grazia' Fark Yaratıyor

Paolo Sorrentino'nun filmleri genellikle görkemli kadrajları, abartılı karakterleri ve İtalyan ruhunu yansıtan canlı renk paletleriyle tanınır. Kimileri için bu tarz büyüleyiciyken, kimileri için dağınık ve aşırı bulunabilir. Son filmi "Parthenope"nin bile eleştirmenlerce "dağınık bir felaket" olarak nitelendirildiği düşünülürse, Sorrentino'nun kendi kalıplarını kırması beklenen bir durum değildi.

Ancak "La Grazia", yönetmenin kendi iç disiplinini şaşırtıcı ve ironik bir titizlikle ortaya koyduğu bir yapım. Fellini'nin 70'ler versiyonunun televizyona uyarlanmış hali benzetmeleri yapılan Sorrentino, bu kez bizi farklı bir sinematik yolculuğa çıkarıyor.

Film, yönetmenin alışılageldiği "göz alıcı kaos" stilinden sıyrılarak, karakter odaklı, daha sakin ve düşünsel bir yaklaşımla dikkat çekiyor. Bu, onun filmografisinde cesur ve olgunlaşmış bir adım olarak yorumlanabilir. Sorrentino, bu filmle sadece estetik bir dönüşüm değil, aynı zamanda anlatım biçiminde de derinlik arayışına girdiğini gösteriyor.

Demirden Bir Başkan: Toni Servillo'dan Unutulmaz Bir Performans

Filmin merkezinde, İtalya'nın kurgusal Cumhurbaşkanı Mariano De Santis karakteri yer alıyor. Bu rolü, Sorrentino'nun vazgeçilmez oyuncularından, "Muhteşem Güzellik" ve "Gomorra" gibi filmlerden tanıdığımız büyük oyuncu Toni Servillo, titiz ve garip bir şekilde pasif-domine edici bir performansla canlandırıyor. Film, İtalyan anayasasının cumhurbaşkanının geniş yetkilerini alıntılayan uzun bir metinle açılıyor. Çağimizin küresel liderlerin giderek daha fazla güç peşinde koştuğu ve İtalya'nın Mussolini'den Berlusconi'ye kadar uzanan güçlü liderler geçmişi düşünüldüğünde, otokratik bir hikaye bekleyebiliriz.

Daha önce 'Il Divo' filminde Giulio Andreotti ve 'Loro'da Silvio Berlusconi gibi İtalyan siyasetinin tartışmalı figürlerini keskin bir dille ele alan Sorrentino, 'La Grazia' ile bambaşka bir yola sapıyor. Yönetmen, günümüz siyasetinde sıkça rastlanan fevri kararlar, güç gösterileri ve çarpık ekonomik yaklaşımlar yerine, "bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini" tasvir etmek istediğini belirtiyor. Sorrentino, "Her gün haberlerde siyasetçilerin fevri, güç gösterisiyle ve ekonominin işleyişine dair tuhaf çarpık fikirlerle alınan kararlarını okuyoruz. Bunun yerine, bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini tasvir etmek istedim," diyerek filmine ilham veren düşünceyi açıklıyor. Bu ideal liderlik portresi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Sen,Nexus Editör Yorumu: Güç ve Beklentiler

Günümüzde lider figürlerinin genellikle popülist söylemlerle ve güç gösterileriyle öne çıktığı bir dönemde, De Santis'in bu minimalist ve içe dönük portresi, izleyiciyi alışılageldik siyasi dram klişelerinden uzaklaştırıyor. Film, otoriter bir figür beklentisini kırarak, gücünü içsel bir disiplinle kullanan bir liderin psikolojisine odaklanıyor. Bu, günümüz siyasetine dair sessiz ama etkili bir yorum sunuyor ve liderlik makamının sadece iktidar değil, aynı zamanda ağır bir sorumluluk ve içsel çatışmalar alanı olduğunu hatırlatıyor.

Ancak Servillo'nun canlandırdığı başkan, bunun tam tersi bir figür. Kendisini törensel bir lider olarak gören, dul ve Katolik bir adam. Gücünü de diğer her şey gibi içinde saklı tutuyor. Sorrentino, Toni Servillo'yu canlandıracağı karakter için düşünmesinin nedenini, Servillo'nun "anında bir otorite hissi vermesi" olarak açıklıyor. Yönetmen, Servillo'dan karakterini aşırı duygusallıktan uzak tutmasını, “yüzündeki büyük insanlığın yeterli olmasını” istemiş. Servillo'nun performansı, yüzündeki ifadesiz minimalist duruşuyla "betonarme" lakabını tam anlamıyla hak ediyor. 66 yaşındaki oyuncu, filmde 75 yaşında gibi görünüyor; kasvetli ama soylu, neredeyse donuk bir duruş sergiliyor. Bu yüz, yaşlı bir bankeri veya inancını kaybetmiş bir rahibi anımsatıyor.

De Santis, sekiz yıl önce kaybettiği eşi Aurora'nın yasını hala tutuyor ve mazide sıkışıp kalmış durumda. Görev süresinin son altı ayını "otomatik pilotta" tamamlıyor. Eski bir yargıç olması, onun kurallara bağlı ve mesafeli kişiliğini pekiştiriyor. Kızı Dorotea (Anna Ferzetti), onun günlük programını düzenliyor, sağlıklı beslenmeye (kinoa ve sade balık!) ve sigarayı bırakmaya zorluyor. Ancak başkan, tıpkı "Citizen Kane"deki Jed Leland gibi, gizlice sigara içmekten de geri durmuyor. Filmin otobiyografik yönlerinden biri de cumhurbaşkanı ile kızı arasındaki güçlü bağdır; Sorrentino, kendi kızıyla olan ilişkisinden esinlenerek, yaşlı neslin eleştirisine karşı, cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor.

'Grace'in Anlamı ve Liderlik Dilemmaları: Hukuk, İnanç ve Vicdan

Filmin adının "La Grazia" (Lütuf/İnayet) olması, De Santis'in karşı karşıya kaldığı temel ahlaki ikilemleri anlamak için bir anahtar sunuyor. Bir yandan ötanazi yasa tasarısına destek vermesi beklenirken, diğer yandan vicdanı ve inancı arasında gidip geliyor. Papa'nın (Rufin Doh Zeyenouin tarafından canlandırılıyor) bu konuda destek vermemesi yönündeki vaadi, başkanın iç çatışmasını derinleştiriyor. Aynı zamanda, eşlerini öldüren iki kişinin affedilme taleplerini değerlendirmek zorunda kalıyor. Filmin temelini oluşturan ahlaki ikilemler, yönetmenin gerçek hayattaki bir olaydan ilham almasıyla başlıyor. Sorrentino, yıllar önce İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın Alzheimer hastası eşini öldüren yaşlı bir adamı affetmesiyle ilgili bir haberi okuduğunu ve buradan yola çıkarak, bir cumhurbaşkanının affetme yetkisini kullanmanın ne anlama geldiğini sorguladığını belirtiyor. Bu ahlaki sorgulamalar hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Bu iki konu birbiriyle bağlantılı: Ölümü seçme özgürlüğünde hayatın kucaklanışını görebilir mi? Ve cinayet için geçerli nedenleri olabilecek birini affedebilir mi?

"La Grazia", otokratik çağımızın bir tür alegorisine dönüşüyor. De Santis, bir otokratın tam zıttı; sorunu, çok hafif ve kararsız bir elle yönetmesidir. Bir duruş sergilemesi için zorlanması gerekiyor.

Ancak film, karakterin içsel çekincelerine derin bir saygı duyuyor. Liderlerin megalomanilerini beslemek için "popülizm"e sarılmadığı, kendilerini gerçekten daha büyük bir bütünün parçası olarak gördüğü bir döneme duyulan nostaljiyi yansıtıyor. Filmin "lütuf"u da işte burada yatıyor: De Santis, kendisinden çok ülkesine (ve hatta merhum eşine) bağlı bir adam. Film, tansiyonunuzu yükseltmeyebilir; durağan. Ancak bu meditasyonunda bir ilham fısıltısı var ve izleyiciyi derinden etkileyen, düşündürücü bir ton yakalıyor.

Filmde Dikkat Çeken Detaylar ve Yardımcı Karakterler

  • "Betonarme" Lakabı: De Santis'in mesafeli ve katı kişiliğini vurgulayan bu lakap, onun dramatik bir film karakteri olarak nasıl işleneceği sorusunu da beraberinde getiriyor. Sorrentino, Servillo'nun ustaca performansıyla bu 'donukluğun' ardındaki düşünceleri ve ruhu yavaşça aralamayı başarıyor.
  • Beklenmedik Yönler: Başkanın İtalyan gangsta rap hayranı olması, Vogue editörünün kendisine ilgi göstermesi gibi detaylar, karakterin katı kabuğunun altında yatan insani ve bazen de çelişkili yönlerini ortaya koyuyor. Bu tür sıradışı eklemeler, De Santis'in sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda karmaşık duygulara sahip bir insan olduğunu vurguluyor.
  • Eşinin Sırrı: De Santis'in eşinin bir ilişki yaşadığı takıntısı, eski arkadaşları Coco (Milvia Marigliano) aracılığıyla bu sırrı çözmeye çalışması, karaktere kişisel bir gerilim katıyor ve onun geçmişe olan bağlılığını gösteriyor.

Guè'nin Müziğiyle Beklenmedik Bir Köprü

Film, sadece siyasi ve etik temalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda modern İtalyan kültürüne de bir pencere açıyor. Ünlü İtalyan rapçi Guè'nin müziği, filmin hikaye örgüsüne ustaca işlenmiş. Sorrentino, eşi sayesinde keşfettiği Guè'nin şarkılarındaki "derin insanlıktan" ve "büyük acıdan" etkilendiğini belirtiyor. Özellikle Guè'nin "Le bimbe piangono" şarkısındaki "Chiedo dopo perdono, non prima per favor" (Af dileyeceğim sonra, lütfen daha önce değil) dizesi, yönetmen için bir tür mantra haline gelmiş. Bu işbirliği, yaşlı bir cumhurbaşkanının modern dünyayla uzlaşma çabasını ve genç neslin kültürüne açık oluşunu sembolize ediyor. Guè müziğinin filmdeki etkisi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Yapım Künyesi ve Teknik Detaylar

  • Vizyon Tarihi (Festival): 21 Ağustos 2025, Post Lab 1, New York (Venedik Film Festivali, Yarışma Bölümü)
  • Süre: 131 dakika
  • Yapım Şirketleri: Fremantle, The Apartment production, Numero 10, PiperFilm.
  • Yapımcılar: Annamaria Morelli, Paolo Sorrentino, Andrea Scrosati, Massimiliano Orfei, Luisa Borella, Davide Novelli.
  • Yönetmen ve Senaryo: Paolo Sorrentino
  • Görüntü Yönetmeni: Daria D’Antonio
  • Kurgu: Cristiano Travaglioli
  • Oyuncular:
    • Toni Servillo
    • Anna Ferzetti
    • Orlando Cinque
    • Massimo Venturiello
    • Milvia Marigliano
    • Giuseppe Gaiani
    • Giovanna Guida
    • Alessia Giuliani
    • Roberto Zibetti
    • Vasco Mirandola
    • Linda Messerklinger
    • Rufin Doh Zeyenouin

Noomi Rapace'ten Rahibe Teresa Portresi: "Mother" Filmi Ufuklar Bölümünü Açıyor

Venedik Film Festivali, genel açılış filmi "La Grazia"nın yanı sıra, kutsal kabul edilen figürlere derinlemesine ve alışılmadık bir bakış açısı sunan yapımlara da ev sahipliği yapıyor. Bu yıl festivalin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını, ünlü oyuncu Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi yapıyor.

Rahibe Teresa'nın Oluşum Dönemi ve Tartışmalı Bir Yaklaşım

Yönetmen Teona Strugar Mitevska'nın imzasını taşıyan "Mother", tarihin en karmaşık dini figürlerinden birinin oluşum dönemine ışık tutuyor. Ağustos 1948'de Hindistan'ın Kalküta şehrinde geçen film, Loreto Kız Kardeşleri Manastırı'nın başrahibesi olan Teresa'nın, manastırından ayrılma ve yeni bir dini düzen kurma iznini endişeyle beklediği yedi kritik günü ele alıyor. İngilizce çekilen drama, geleceğin azizesinin hırsını ve inancını sorgulatan zorlu bir ikilemle yüzleştiği bu dönüm noktasını merkezine alıyor.

"Filmin başkarakterini geleneksel bir azize olarak değil, neredeyse çok uluslu bir şirketin acımasız ve hırslı bir CEO'su olarak konumlandırıyorum."
- Yönetmen Teona Strugar Mitevska

Yönetmen Mitevska, Rahibe Teresa'nın hayatını daha önce "Teresa and I" adlı belgeselinde de ele almış, karakterini yakından tanıyan son hayatta kalan rahibelerle yaptığı kapsamlı araştırmalardan faydalanmış. Bu derinlemesine çalışma, Mitevska'ya, Teresa'yı alışılagelmiş azize anlatılarının ötesinde, daha gerçekçi ve belki de tartışmalı bir perspektifle sunma imkanı tanıyor. Mitevska, direktör açıklamasında Rahibe Teresa'nın özellikle kürtaj konusundaki duruşu gibi tartışmalı yönlerini de kabul ettiğini belirtiyor. Ancak film, onu dünya çapında tanınan bir azize haline gelmeden önceki kadın olarak incelemeyi tercih ediyor. Bu yaklaşım, seyircilere dini figürlerin de insani zaaflar ve motivasyonlarla dolu olabileceği gerçeğiyle yüzleşme fırsatı sunarken, 'şeytanın avukatı' bakış açısıyla konuyu farklı bir boyuta taşıyor. Bu cesur film, hem hayranlar hem de eleştirmenler arasında yoğun tartışmalara yol açma potansiyeli taşıyor. Mitevska'nın bu yaklaşımı, sadece Rahibe Teresa'nın geçmişini değil, aynı zamanda dini liderliğin ve kadınların kamusal alandaki rolünün karmaşıklığını da sorgulatıyor.

Uluslararası Bir Yapım ve Oyuncu Kadrosu

Başrolde Noomi Rapace'e, Sylvia Hoeks ve Nikola Ristanovski eşlik ediyor. Film, Belçika ve Kuzey Makedonya ortak yapımı olup, Entre Chien et Loup, Sisters and Brother Mitevski, Rainy Days Productions, Frau Film, SCCA/pro.ba ve Raging Films gibi uluslararası şirketleri bir araya getiriyor. Senaryo, Goce Smilevski, Teona Strugar Mitevska ve Elma Tataragić tarafından kaleme alınmış ve yönetmenin tabiriyle geleneksel şehitlik anlatılarından kaçınan "kadın hikayesi" olarak öne çıkıyor.

Öne Çıkan Detaylar: "Mother" Filmi

  • Film Adı: Mother
  • Yönetmen: Teona Strugar Mitevska
  • Başrol: Noomi Rapace (Rahibe Teresa)
  • Açılış Festivali: Venedik Film Festivali, Ufuklar (Horizons) Bölümü
  • Konu: 1948 Kalküta'da Rahibe Teresa'nın yeni dini düzen kurma mücadelesi
  • Öne Çıkan Tema: Teresa'nın ruhani yolculuğu, hırsı ve inancı arasındaki ikilem, tartışmalı yönleri

Noomi Rapace'in Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi hakkında daha fazla bilgi ve Venedik açılışına dair fragman detayları için buraya tıklayabilirsiniz.

Festival Üzerindeki Siyasi Baskı ve Yönetimin Yanıtı

Venedik Film Festivali, sadece Alexander Payne'in diplomatik duruşuyla değil, aynı zamanda Gazze'deki duruma ilişkin artan siyasi baskılarla da gündeme geldi. Festival öncesinde yüzlerce İtalyan ve uluslararası sinemacı ile sanatçı, organizatörlere bir açık mektup göndererek İsrail hükümeti ve ordusu tarafından Gazze'de devam eden "soykırım" ve "etnik temizlik"in kınanmasını talep etti. Mektupta ayrıca, İsrail'e açık destek veren Julian Schnabel'in 'In the Hand of Dante' dramasında rol alan Gal Gadot ve Gerard Butler gibi isimlerin festivalden davetlerinin geri çekilmesi isteniyordu. Bu tür çağrılar, yerel aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı gösterilerin de festival haftası içinde yapılması planlanmasıyla daha da güçlendi. Bu gelişmeler, kültürel etkinliklerin politikleşmesi ve sanatçıların duruşlarının uluslararası arenada ne kadar mercek altına alındığını gözler önüne serdi.

Festival başkanı Alberto Barbera, açık mektuptaki taleplere ilişkin net bir yanıt verdi. Barbera, "Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır" diyerek, festivalin sanatçı özgürlüğüne ve kapsayıcılığa verdiği önemi vurguladı. Ancak, Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki "büyük üzüntülerini ve acılarını" açıkça dile getirmekten de çekinmedi. Özellikle sivillerin ve çocukların ölümünü "henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı" olarak nitelendirdi ve Biennale'nin bu konudaki duruşundan şüphe duyulmaması gerektiğini ekledi. Bu açıklama, festival yönetiminin sanatın bağımsızlığını koruma çabası ile insani krizlere karşı duyarlılık arasındaki hassas dengeyi yansıtıyor.

"Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır. Öte yandan, Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki büyük üzüntümüzü ve acımızı açıkça ilan etmekten asla çekinmedik. Sivillerin ve özellikle çocukların ölümleri, henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararıdır. Biennale'nin bu konudaki pozisyonundan hiçbir şüphe olmadığını düşünüyorum." — Alberto Barbera, Venedik Film Festivali Başkanı

Festival Jürisi: Sinemanın Uluslararası Yüzleri

Bu yılın Venedik Film Festivali jürisi, sinema dünyasının farklı coğrafyalarından önemli isimleri bir araya getiriyor. Alexander Payne başkanlığındaki jüri, festivalin ana yarışma bölümündeki filmleri değerlendirecek:

  • Alexander Payne (Başkan) - ABD, Yönetmen ('The Holdovers', 'Sideways')
  • Fernanda Torres - Brezilya, Aktris ('I'm Still Here')
  • Mohammad Rasoulof - İran, Yönetmen ('The Seed of the Sacred Fig')
  • Cristian Mungiu - Romanya, Yönetmen ('4 Months, 3 Weeks and 2 Days')
  • Stéphane Brizé - Fransa, Yönetmen ('Out of Season')
  • Maura Delpero - İtalya, Yönetmen ('Vermiglio')
  • Zhao Tao - Çin, Aktör-Yapımcı ('Caught by the Tides')

Basın toplantısında tüm jüri üyeleri hazır bulunsa da, panelde konuşan tek isim Alexander Payne oldu. Bu durum, festivalin odağını ve basın toplantılarındaki resmi sözcüleri belirleme stratejisini de yansıtıyor.

Sen,Nexus Perspektifi: Sanat ve Siyaset Arasındaki Çatışma

Venedik Film Festivali'nde yaşanan bu gelişmeler, sanat dünyasının küresel olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Bir yanda, festivallerin apolitik kalması, sadece sanatsal başarıya odaklanması gerektiği argümanı var. Bu görüşe göre, siyasi pozisyon almak, sanatsal özgürlüğü kısıtlayabilir ve farklı görüşteki sanatçılar için dışlayıcı olabilir. Diğer yanda ise, özellikle büyük insani krizler karşısında kültürel kurumların ve sanatçıların sorumluluk alması, seslerini yükseltmesi gerektiği savunuluyor. Gazze örneği, bu iki bakış açısı arasındaki gerilimin somut bir göstergesi. Festival yönetimi, hem sanatçıları koruma hem de insani acıyı görmezden gelmeme çabasıyla karmaşık bir denge arayışında olduğunu gösterdi. Bu durum, gelecekteki büyük kültürel etkinliklerin de benzer baskılarla karşılaşacağının ve 'sanat için sanat' ile 'sorumlu sanat' arasındaki tartışmanın süreceğinin işareti olabilir.

Bu tartışmanın bir başka somut örneği de, son dönemde sanat filmleri dağıtıcısı Mubi'nin Sequoia Capital'dan aldığı yatırım sonrası yaşadığı etik krizdir. Sequoia'nın, İsrail istihbarat birimlerinden veteranlar tarafından kurulan ve Gazze'deki işgalde aktif rol oynayan savunma teknolojileri şirketi Kela'ya yaptığı yatırım, Mubi'nin sanat ve etik değerlerle olan ilişkisini sorgulatan geniş çaplı bir sanatçı tepkisine yol açtı. Mubi CEO'su Efe Cakarel, eleştirilere yanıt olarak "Etik Fonlama ve Yatırım Politikası" ile "Sanatçı Danışma Konseyi" kuracaklarını ve Filistinli sinemacılar da dahil olmak üzere "Risk Altındaki Sanatçılar Fonu" oluşturacaklarını açıkladı. Ancak, Film İşçileri İçin Filistin (FWP) gibi kolektifler, Cakarel'in açıklamasını "soykırım" kelimesini kullanmaktan kaçınması ve İsrail'i fail olarak adlandırmaması nedeniyle yetersiz bularak eleştirdi. Sanatçılar, Mubi'den Sequoia Capital'ı kınamasını ve yönetim kurulundaki bağlantılı isimleri çıkarmasını talep ederken, imza atan sinemacı sayısı 100'ü aştı. Bu olay, kültürel kurumların finansal ortaklıklarının etik boyutlarını ve sanatçıların artan politik duyarlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Mubi'nin bu krizle ilgili detaylı tartışmaları buradan okuyabilirsiniz.

Uluslararası Arenada 'La Grazia'

Annamaria Morelli (Fremantle'a ait The Apartment) ve Sorrentino'nun kendi şirketi Numero 10 tarafından, PiperFilm ile birlikte yapımcılığı üstlenilen 'La Grazia', Mubi tarafından ABD ve diğer büyük bölgelerde dağıtılacak. Bu, filmin sadece Venedik'te değil, dünya çapında geniş bir izleyici kitlesine ulaşacağını gösteriyor. Venedik Film Festivali, 'La Grazia' gibi önemli yapımların yanı sıra, Latin Amerika sinemasının yükselişini temsil eden ve Daniel Hendler'ın yönettiği "A Loose End" gibi filmlere de uluslararası bir platform sunarak dünya sinemasına yön veriyor. "A Loose End" gibi filmler, festivaldeki dünya prömiyerinin ardından San Sebastian Film Festivali gibi prestijli etkinliklerde de yer alarak, uluslararası izleyiciyle buluşma yolculuğunu sürdürüyor. Ayrıca festivalin en çok beklenen yapımlarından biri olan, Kaouther Ben Hania'nın yönettiği ve Brad Pitt, Joaquin Phoenix, Alfonso Cuarón, Rooney Mara gibi önemli isimlerin yapımcılığını üstlendiği 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab), Gazze'de İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan 6 yaşındaki Hind Rajab'ın gerçek ve trajik hikayesini, Kızılhaç gönüllüleriyle yaptığı acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak aktarıyor. Film, yönetmen Ben Hania'nın ifadesiyle 'evrensel bir acıya' hitap ederek, sinemanın güncel insani krizlere ışık tutma gücünü vurguluyor. Daha önce 'Dört Kız Kardeş' ve 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanan Tunuslu yönetmen, sinemanın özellikle doğrulanmış, acı veren gerçek olaylardan beslendiğinde en güçlü araç olduğuna inanıyor ve filmin Hind Rajab'ın sesinin duyulmasını ve hafızanın korunmasını sağlamasını umuyor. Hollywood yıldızlarının desteklediği 'Hind Rajab'ın Sesi' filmi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Sonuç: Düşündüren Bir Sinema Deneyimi

"La Grazia", Paolo Sorrentino'nun imzasını taşıyan onuncu uzun metrajlı filmi ve Toni Servillo ile yedinci ortak çalışması olarak, filmografisinde özel bir yer edinecek, daha ölçülü ama bir o kadar da derin bir yapım. Toni Servillo'nun incelikli performansıyla hayat bulan Başkan De Santis, modern liderlik anlayışına, insanlığın içsel mücadelelerine ve vicdanın karmaşık yollarına dair değerli bir meditasyon sunuyor. Venedik Film Festivali'nin açılış filmi olarak, sinema dünyasına farklı bir bakış açısı getiriyor ve izleyiciyi sadece eğlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda düşünmeye sevk ediyor. Sorrentino'nun bu olgun eseri, sinema severlerin kaçırmaması gereken önemli bir yapım olarak öne çıkıyor. Venedik Film Festivali gibi önemli etkinlikler, 'La Grazia' gibi ustalık eserlerinin yanı sıra, Daniel Hendler'ın "A Loose End" gibi farklı coğrafyalardan gelen ve yenilikçi bakış açıları sunan filmlerin de dünya çapında tanınmasına olanak tanıyor. Bu etkinlikler, sadece sanatsal başarıları değil, aynı zamanda 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi küresel vicdanı harekete geçiren ve zorlu gerçeklikleri sinema perdesine taşıyan filmlerin de dünya çapında yankı bulmasını sağlıyor.

Kaynak

Bu haber metni, Variety'de yayınlanan orijinal incelemeden derlenerek ve yorumlanarak hazırlanmıştır.

Bu haberin hazırlanmasında ayrıca Variety - Paolo Sorrentino 'La Grazia' Röportajı, Variety - Brad Pitt ve Joaquin Phoenix 'Hind Rajab'ın Sesi' Yapımcıları Arasında ve Variety.com - Alexander Payne Gazze ve Venedik Jüri Basın Toplantısı adresindeki orijinal metinler kullanılmıştır.