Dünya sinemasının en saygın etkinliklerinden 82. Venedik Film Festivali, bu yıl Tayvan'ın kültürel ve teknolojik gücünün sahnesi haline geldi. Venedik, Cannes ve Berlin ile birlikte 'Büyük Üçlü' festivaller arasında yer alarak, yeni yetenekleri keşfetme ve dünya sinemasına eleştirel bir bakış açısı sunma misyonuyla Oscar yarışının da önemli bir başlangıç noktasıdır. Sonbahar festival sezonunun hareketlenmesiyle birlikte, 98. Akademi Ödülleri'nin Uluslararası Uzun Metraj Film kategorisi için ülkelerin adaylarını açıklamaya başladığı bir döneme işaret ediyor. Ülke, hem geleneksel sinema alanında on yılı aşkın bir aradan sonra en üst kategoriye geri dönüş yapan iddialı yapımlarıyla hem de sürükleyici (XR) medya programındaki rekor katılımıyla festivalde adeta bir rüzgar estiriyor. Bu çifte atılım, Tayvan'ın sadece geçmişin mirasını taşımakla kalmayıp, aynı zamanda geleceğin hikaye anlatıcılığını da şekillendirme arzusunu güçlü bir şekilde ortaya koyuyor.
Shu Qi'nin 'Girl' Filmi ile Altın Aslan'a Dönüş
Tayvan'ın Venedik'teki en parlak yıldızlarından biri, şüphesiz ünlü oyuncu Shu Qi'nin ilk yönetmenlik denemesi olan 'Girl' filmi. 2013 yılında Tsai Ming-liang'ın 'Stray Dogs' filminin ardından, Altın Aslan için yarışan ilk Tayvan filmi olma özelliğini taşıyan 'Girl', ülkenin sinema arenasındaki prestijli geri dönüşünü simgeliyor. Bu yıl Altın Aslan yarışmasında öne çıkan diğer yapımlar arasında Oscar ödüllü Macar yönetmen László Nemes'in 'Orphan' filmi ve Berlin Altın Ayı ödüllü Ildikó Enyedi'nin 'Silent Friend' adlı yapımı da yer alarak festivalin rekabetçi atmosferini zenginleştirdi. Özellikle Nemes'in 'Orphan' filmi, 35mm renkli negatif işleme, tarama, dijital renk düzenleme ve analog görüntü ve ses kaydı için NFI Filmlab'ı tercih ederken, Enyedi’nin 'Silent Friend' filmi için de 65.000 feet’ten fazla 35mm ve yaklaşık 30.000 feet 16mm film stoğu geliştirildi. 1980'lerin Keelung'unda geçen, genç bir kızın büyüme hikayesini anlatan film, eleştirmenler tarafından merakla bekleniyor. Shu Qi, Variety'ye verdiği demeçte, sinema sektörünün küresel çapta karşılaştığı zorluklara rağmen hikaye anlatma tutkusunun önemini vurgulayarak, “Fırsatınız varsa, onu yakalayın, hikayenizi anlatın ve doğru anlatın” sözleriyle uluslararası alanda daha fazla Tayvanlı yaratıcının yer alması gerektiğinin altını çiziyor. Bu film, Tayvan sinemasının küresel izleyicilerle yeniden güçlü bir bağ kurma potansiyelini gözler önüne seriyor.
Julia Roberts ve "After the Hunt" Filmi: #MeToo Tartışmaları ve Diyalog Arayışı
Hollywood'un efsanevi isimlerinden Julia Roberts, 82. Venedik Film Festivali'nde yeni filmi “After the Hunt” ile fırtınalı bir basın toplantısına imza attı. Yüksek öğrenim dünyasında geçen gerilim türündeki film, Roberts'ın canlandırdığı saygın bir üniversite profesörünün hikayesini konu alıyor. Profesör, mentisi (Ayo Edebiri) tarafından arkadaşı ve meslektaşı (Andrew Garfield) hakkında 'sınırı aştığı' yönünde bir suçlamayla karşı karşıya kalınca, kişisel ve profesyonel bir yol ayrımına sürükleniyor. Filmin #MeToo hareketi ve iptal kültürü üzerine yaptığı çıkarımlar, toplantıda hararetli tartışmalara yol açarken, Roberts'ın “insanlık olarak konuşma sanatını kaybediyoruz” sözleri damga vurdu. Bu karmaşık senaryo, festivaldeki bazı eleştirmenlerin dikkatini çekti ve filmin feminist hareketin altını oyup atmadığı sorularını beraberinde getirdi.
#MeToo Eleştirileri ve Roberts'ın Savunması
Basın toplantısında bir gazeteci, “After the Hunt” filminin feminist hareketi baltalayıp baltalamadığına dair bir soru yöneltti. Filmin basın gösterimi sonrasında bazı izleyicilerin, hikayenin cinsel saldırı iddialarında kadınlara inanılması gerektiği konusundaki “eski argümanları yeniden canlandırdığı” yönündeki eleştirilerini dile getirdi. Julia Roberts bu soruya doğrudan bir yanıt vermekten kaçınsa da, filmin bu zorlu konular etrafında samimi ve derinlemesine tartışmalar yaratmasını istediğini açıkça belirtti. Julia Roberts'ın After the Hunt filmi ve #MeToo tartışmaları hakkında daha fazla bilgi edinin.
“Uyumsuz olmak istemem, çünkü bu benim doğamda yok,” diyen Roberts, gülerek ekledi, “Ama söylediğiniz şeyde sevdiğim nokta, 'eski argümanları yeniden canlandırması' oldu. Bunun sadece kadınların birbirine karşı düşürüldüğü veya birbirini desteklemediği bir tartışmayı canlandırdığını düşünmüyorum. Sohbet yaratan birçok eski argüman yeniden canlanıyor.”
Roberts sözlerine şöyle devam etti: “Sorunuzun en güzel yanı, hepinizin sinemadan film hakkında konuşarak çıkmanız. Tam da böyle hissetmenizi istedik. Sizin için her şeyi karıştırıyoruz ki neye güçlü bir şekilde inandığınızı fark edin. Yani, rica ederim.”
Konu hakkında tekrar sorulan bir soruda Roberts, filmin kasıtlı olarak tartışma yaratmaya çalışmadığını ve günümüz toplumunda “insanlık olarak diyalog sanatını kaybetmekte olduğumuzu” dile getirerek üzüntüsünü ifade etti. Julia Roberts, Andrew Garfield ve Ayo Edebiri'nin "After the Hunt" ile Venedik Film Festivali'ne ilk kez katıldığını da belirtmek gerekir.
“Açıklama yapmıyoruz; bu insanları, bu an içinde tasvir ediyoruz,” dedi. “Tartışma hakkında, öyle olsun demiyorum, ama insanları sohbete davet ediyoruz. Ona heyecanlanmak veya sinirlenmek size kalmış. Eğer bu filmi yapmak bir şeye yarıyorsa, herkesi birbirleriyle konuşturmak bence başarabileceğimiz en heyecan verici şeydir.”
Sen,Nexus Analizi: Diyalog Kültürünün Önemi
Julia Roberts'ın Venedik'teki çıkışı, sadece bir filmin tanıtımından öte, günümüz toplumunun en hassas konularından biri olan #MeToo hareketi ve genel olarak 'diyalog kurma' yeteneğimiz üzerine önemli bir tartışma başlatıyor. #MeToo'nun kadınların sesini duyurması ve toplumsal farkındalık yaratması açısından taşıdığı kritik öneme şüphe yok. Ancak her büyük toplumsal hareket gibi, bu hareketin de kendi içinde gri alanları, yanlış anlaşılmaları ve karşıt bakış açılarını barındırdığı bir gerçek.
Roberts'ın “konuşma sanatını kaybediyoruz” tespiti, dijital çağın getirdiği kutuplaşma ve anında yargılama kültürünün bir eleştirisi olarak okunabilir. Sanatın ve sinemanın rolü tam da burada devreye giriyor: tartışmalı konuları tek boyutlu bir 'doğru/yanlış' çerçevesinden çıkarıp, farklı perspektifler sunarak izleyiciyi düşünmeye ve empati kurmaya teşvik etmek. “After the Hunt” gibi filmler, belki de tartışmaya açık konuları yeniden gündeme getirerek, suskunluğu bozmanın ve zor olsa da açık iletişimin önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Geleneksel Sanattan Yenilikçi Animasyona
Tayvan'ın Venedik'teki varlığı, ana yarışmayla sınırlı kalmayarak çeşitliliğini de kanıtlıyor. Joe Hsieh ve Yonfan'ın animasyon kısa filmi 'Praying Mantis', Horizons kısa filmler uluslararası yarışmasına seçilen ilk Tayvan animasyon eseri olarak öne çıkıyor. Tayvan mitolojisinden beslenen ve Tayvan Hokkien dilinde sunulan bu kalem eskizi masal, ülkenin zengin kültürel mirasının modern sanat formlarıyla nasıl buluştuğunu gösteriyor. Ayrıca, usta yönetmen Tsai Ming-liang'ın yeni belgeseli 'Back Home' yarışma dışı özel gösterimle izleyiciyle buluşurken, 1994 tarihli Altın Aslan ödüllü 'Vive l'amour' filminin restore edilmiş versiyonu da Venedik Klasikleri bölümünde sinemaseverlerin beğenisine sunuluyor. Festival sadece Tayvanlı yapımlara değil, aynı zamanda müzik dünyasının efsanevi isimlerinden, asi ruhu ve ikonik duruşuyla bir döneme damga vuran Marianne Faithfull'ın yaşamına odaklanan 'Broken English' belgeseline de ev sahipliği yapıyor. BAFTA adayı Iain Forsyth ve Jane Pollard'ın yönettiği bu belgesel, Faithfull'ın hayatının son yıllarındaki samimi düşüncelerini, sanat, hayatta kalma ve miras üzerine yaptığı nadir ve korumasız anlarını izleyiciye aktarıyor ve yarışma dışı özel gösterimle prömiyer yapacak. Bu çarpıcı yapım hakkında daha fazla bilgi için Marianne Faithfull'ın 'Broken English' belgeseli Venedik Film Festivali'nde başlıklı haberimize göz atabilirsiniz. Festivalin açılış töreni ise sinema dünyasının iki dev ismi, usta yönetmenler Francis Ford Coppola ve Werner Herzog'un unutulmaz anlarına sahne oldu; efsanevi Coppola, Alman Yeni Sineması'nın öncülerinden Herzog'a, kendisinin de bir zamanlar layık görüldüğü Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etti. Bu seçki, Tayvan'ın hem yeni ve cesur yeteneklere destek verdiğini hem de sinema tarihine saygı duyduğunu gösteriyor.
Post-Prodüksiyonun Kalbi: NFI Filmlab ve Analog Sinemanın Yükselişi
Sinema dünyasının görünmez kahramanlarından biri olan post-prodüksiyon laboratuvarları, yönetmenlerin vizyonlarını beyaz perdeye aktarırken kritik bir rol oynar. Bu alanda öne çıkan merkezlerden Budapeşte merkezli NFI Filmlab, 1957'den bu yana sinema dünyasının en prestijli yapımlarına ev sahipliği yapıyor ve Venedik Film Festivali'ne damga vuran birçok filmin post-prodüksiyon süreçlerinde kilit rol oynuyor. NFI Filmlab başkanı Viktória Sovák'ın da belirttiği gibi, tesis 'Orta Avrupa'nın en eksiksiz ve en deneyimli film laboratuvarı' konumunda. Hem analog hem de kapsamlı dijital film post-prodüksiyon hizmetleri sunarak, film yapımcılarına A'dan Z'ye her türlü ihtiyacı karşılama imkanı tanıyor. Yorgos Lanthimos (Poor Things), Pablo Larraín (Maria) ve bu yılki Altın Aslan adayı ‘Orphan’ filmiyle Macar yönetmen László Nemes gibi eleştirmenlerce beğenilen birçok isim de NFI Filmlab’ın uzmanlığına güveniyor. Özellikle analog sinemaya olan ilgiyle dikkat çeken laboratuvar, Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan için yarışan Ildikó Enyedi’nin ‘Silent Friend’ filmi için 65.000 feet’ten fazla 35mm ve yaklaşık 30.000 feet 16mm film stoğu geliştirerek, Brady Corbet’in 215 dakikalık epik filmi ‘The Brutalist’ için ise yaklaşık 136 kilogram ağırlığında, 26 makara 70mm film stoğu kullanılması gibi iddialı projelere imza attı. Analog filmin dijital çağdaki bu yeniden doğuşu ve NFI Filmlab'ın bu süreçteki kritik rolü hakkında daha fazla bilgi için Budapeşte'nin NFI Filmlab'ı: Venedik Filmleri İçin Post-Prodüksiyonun Kalbi ve Analog Sinemanın Yeniden Doğuşu makalemize göz atın.
Analog Film Rönesansı: Dijital Çağda Klasik Bir Tercih
Dijital sinemanın tüm imkanlarına rağmen, neden birçok usta yönetmen hala 35mm ve 70mm analog filme yöneliyor? NFI Filmlab başkanı Sovák'a göre, analog kesinlikle bir rönesans yaşıyor. NFI Filmlab, Avrupa'da tam kapsamlı analog post-prodüksiyon hizmetleri sunan az sayıdaki laboratuvardan biri olarak öne çıkıyor. Bu durum, geleneksel film estetiğine ve dokusuna önem veren yönetmenlerin laboratuvara sürekli geri dönmesinin temel nedeni. Dijitalin sunduğu pratiklik ve maliyet avantajlarına rağmen, analog film; sunduğu derinlik, organik doku, eşsiz renk gamı ve kimi zaman 'gerçek' olarak adlandırılan hissiyatla sanatçıların ruhuna dokunmaya devam ediyor. Bu tercih, sadece nostaljik bir eğilimden ziyade, belirli bir sanatsal vizyonu en saf haliyle beyaz perdeye aktarma arzusunun bir yansıması olarak görülebilir.
XR Devrimi: Tayvan'ın Sürükleyici Medya Alanındaki Hızlı Yükselişi
Tayvan'ın Venedik'teki en belirgin ve geleceğe yönelik varlığı, kuşkusuz sürükleyici medya (XR) alanında yaşanıyor. Ülke, festivalin rekabetçi XR programına altı Tayvan liderliğindeki veya ortak yapımı projeyle katılarak bir rekor kırıyor. Bu projelerin çoğu, Tayvan Yaratıcı İçerik Ajansı (TAICCA) tarafından sağlanan hibe ve rezidans programlarıyla destekleniyor. Bu, Tayvan'ın sadece geleneksel sinema değil, aynı zamanda geleceğin dijital hikaye anlatıcılığında da iddialı olduğunu ve teknoloji ile sanatı birleştirme potansiyelini dünyaya gösterdiğini kanıtlıyor. Bu yenilikçi yaklaşımlar, Las Vegas Sphere gibi platformlarda artırılmış gerçeklik ve yapay zeka teknolojileriyle harmanlanmış, devasa ekranlar ve fiziksel efektlerle izleyiciyi hikayenin içine çeken gösterilerle sinema deneyimini yeniden tanımlıyor. Bu tür gelişmeler hakkında daha fazla bilgi için Las Vegas Sphere: Oz Büyücüsü Yapay Zeka Sinema Deneyimi Yeniden Tanımlıyor başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Venedik XR Programında Öne Çıkan Tayvan Projeleri:
- Blur: Görsel ve işitsel sınırları zorlayan sürükleyici bir deneyim.
- The Clouds Are Two Thousand Meters Up: Yüksek çözünürlüklü ve sanatsal derinliğe sahip bir keşif.
- Dark Rooms: Psikolojik gerilim ve interaktif hikaye anlatımını birleştiren bir yapım.
- Sense of Nowhere: Mekan ve aidiyet kavramlarını sorgulayan felsefi bir deneyim.
- The Shadow (L’Ombre): Geleneksel Tayvan hikaye anlatımına modern XR dokunuşu.
- La Magie Opéra: Opera sanatının sanal gerçeklik ile buluştuğu büyüleyici bir performans.
TAICCA Başkanı Sue Wang, bu başarıları yorumlarken, “Tayvan, animasyon ve sürükleyici hikaye anlatıcılığında güçlü yaratıcı ve üretim yetenekleri geliştirdi. Bu eserler, farklı temalar ve yüksek görsel incelikle öne çıkıyor; yerel kültüre kök salmış anlatılarıyla uluslararası izleyicilerin Tayvan'ı deneyimlemesi için önemli bir pencere görevi görüyor” ifadelerini kullanarak, kültürel köklerin küresel çekicilikle harmanlanmasının önemine dikkat çekiyor.
TAICCA'nın Stratejik Desteği: Zorluklardan Küresel Liderliğe
Tayvan'ın bu göz kamaştırıcı başarısının ardında, Tayvan Yaratıcı İçerik Ajansı (TAICCA) gibi stratejik bir kurumun güçlü desteği yatıyor. TAICCA, yalnızca hibe ve rezidans programları sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Venedik Prodüksiyon Köprüsü'nün Gap-Financing Market'inde uluslararası ortak finansman arayan üç sürükleyici projeye de (After Being Shattered Into Dust, The Amazon Gold, Poetics of Soil: The Wood Wide Web) aktif destek sağlayarak endüstrinin iş tarafındaki momentumunu hızlandırıyor. Arjantinli yönetmen Luis Ortega da Venedik Gap-Financing Market'ta finansman arayışlarını sürdürdüğü 'Magnetized' adlı yeni projesiyle dikkat çekiyor.
Ancak bu başarı hikayesinin arkasında göz ardı edilmemesi gereken zorluklar da mevcut. Sue Wang, Tayvan pazarının hala büyük ölçüde iç odaklı olduğunu, uluslararası alana açılacak ve değer zincirini güçlendirecek oyuncuların eksik olduğunu belirtiyor. Sektörün ağırlıklı olarak KOBİ'lerden oluşması ve proje bazlı üretimlerin finansal tablolarının tam olarak gelişmemiş olması, büyük ölçekli yatırım çekmeyi zorlaştırıyor. Bu gerçekçi eleştirel bakış, Tayvan'ın attığı adımların sadece yaratıcılıkla değil, aynı zamanda sağlam bir strateji ve uluslararası vizyonla desteklenmesi gerektiğini gösteriyor.
TAICCA, bu zorlukları aşmak için çok yönlü bir yaklaşım benimsiyor. Wang'a göre ajans, hem öz sermaye hem de proje yatırımı sunarak, ayrıca başvuru süreçleri boyunca danışmanlık desteği sağlayarak endüstrinin finansman ihtiyaçlarını karşılıyor. Ulusal Kalkınma Fonu aracılığıyla yapılan ortak yatırımlar ise özel yatırımcılar için riski azaltarak daha fazla sermayeyi sektöre çekiyor ve içerik üretimi için daha sağlıklı, sürdürülebilir bir ekosistem oluşturulmasına katkıda bulunuyor.
Teknoloji ve İçeriğin Kesişim Noktasında Tayvan'ın Gücü
Wang, Tayvan'ın XR alanındaki benzersiz avantajlarına da vurgu yapıyor: “Tayvan, eksiksiz bir teknoloji endüstrisi zincirine sahip. HTC, MSI, Gigabyte, ASUS ve Acer gibi markalar burada yerleşik. Tayvan, içerik ve teknolojinin kesişim noktasındaki yenilikleri keşfetmeye açık ve iyi konumlandırılmış durumda.” Bu güçlü teknolojik altyapı, ülkenin yaratıcı içerik üretimindeki başarısını doğal olarak besliyor. Özellikle son dönemde film ve dizi prodüksiyonlarında çığır açan 'volume' sahneleri gibi yenilikçi teknolojiler, Tayvan'ın bu alandaki yetkinliğini daha da ileri taşıma potansiyeli sunuyor. Bu teknolojiler sayesinde, yönetmenler devasa LED ekranlarla çevrili stüdyolarda gerçek zamanlı olarak değişebilen sanal arka planlar kullanarak, post prodüksiyon maliyetlerini düşürürken yaratıcı özgürlüklerini genişletiyor. Ancak, yapay zekanın klasik eserlerin yeniden yorumlanmasında veya sanatsal bütünlüğünde oynadığı rol, zaman zaman etik tartışmaları da beraberinde getirerek, geleceğin sinemasının sınırları üzerine düşündürüyor.
Volume Sahnesi Nedir ve Neden Önemlidir?
'Volume' sahnesi, devasa LED ekranlarla çevrili, sürükleyici bir sanal prodüksiyon ortamıdır. Gerçek zamanlı olarak değiştirilebilen arka planlar ve ortamlar sunarak, çekimlerin stüdyo içinde dahi tamamen farklı mekanlarda yapılmış gibi görünmesini sağlar. Bu teknoloji, yönetmenlere ve yapımcılara sınırsız yaratıcı özgürlük sunar, post prodüksiyon maliyetlerini düşürür ve özellikle hikaye anlatımında daha önce ulaşılamayan görsel zenginlikler yaratır.
Daha önceki başarılar arasında, Tayvan merkezli Flash Forward Entertainment'ın Fransa'dan Novaya ile yaptığı ve Cannes 2024'te en iyi sürükleyici eser ödülünü kazanan 'Colored' projesi ile yönetmen Singing Chen'in Venedik 2022'de en iyi VR deneyimi ödülünü alan 'The Man Who Couldn’t Leave' yer alıyor. Bu örnekler, Tayvan'ın sadece donanım değil, yazılım ve içerik konusunda da global bir lider olma yolunda ilerlediğini gösteriyor.
Küresel Ağlar Kuran ve Geleceğe Odaklanan Tayvan
TAICCA, Tayvan'ın küresel erişimini güçlendirmek için önemli uluslararası ortaklıklar da kurmuş durumda. Güney Kore'den CJ ENM, MBC Plus, Something Special; Japonya'dan Asmik Ace; Singapur'dan Mediacorp ve Fransa'dan Cinéfrance Studios gibi uluslararası stüdyolarla yapılan iş birlikleri, Tayvanlı yaratıcılar için çeşitli fırsatlar yaratıyor. Bu ortaklıklar, üretim kalitesini ve ölçeğini artırırken, yetenek alışverişini genişletiyor ve finansmana ve uluslararası kaynaklara erişimi kolaylaştırıyor. Bu stratejik hamleler, Tayvan'ın sadece içerik üretmekle kalmayıp, küresel bir içerik ekosisteminin aktif bir parçası olma hedefini pekiştiriyor.
Wang'ın da ifade ettiği gibi, Tayvan artık öncelikli olarak yerel gelişime odaklanmaktan, hem yurt içi büyümeyi hem de aktif uluslararası turne ve dağıtımı birleştiren çift yönlü bir modele geçiş yapıyor. New York'taki Museum of the Moving Image'da sergilenen 'Portals of Solitude' gibi başarılı uluslararası sergiler bu değişimin somut örnekleri arasında. Venedik'teki bu güçlü varlık, Tayvan'ın bölgesel bir sinema varlığından, geleneksel anlatı sineması, animasyon ve en son sürükleyici medya dahil olmak üzere çeşitlendirilmiş bir içerik gücüne evrildiğinin en net sinyallerini veriyor. Ülke, zengin kültürel köklerini koruyarak, kendisini sinemanın teknolojik geleceğinde kilit bir oyuncu olarak konumlandırmayı hedefliyor.
98. Oscar Uluslararası Film Yarışı: Türkiye Adayı ve Küresel Sinemanın Öne Çıkanları
Sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden Akademi Ödülleri'nin heyecanı şimdiden Venedik'in gölgesinde hissedilmeye başlandı. Sonbahar festival sezonunun hareketlenmesiyle birlikte, 98. Oscar töreninde Uluslararası Uzun Metraj Film kategorisinde yarışacak filmler birer birer açıklanıyor. Ülkelerin başvurularını yapmaları için son tarih 1 Ekim olarak belirlenirken, önümüzdeki haftalarda yeni adayların duyurulması bekleniyor. Akademi tarafından seçilecek 15 filmlik kısa liste 16 Aralık'ta açıklanacak, Oscar adayları ise 22 Ocak'ta tüm dünyaya ilan edilecek.
Türkiye'nin Gururu: 'Hemme Öldüğü Günlerden Biri' Filmi
Türkiye, bu prestijli yarışta adayını ilk açıklayan ülkelerden biri oldu. Yönetmen Murat Firatoğlu'nun ilk uzun metraj filmi olan 'Hemme Öldüğü Günlerden Biri', ülkemizi 98. Akademi Ödülleri'nde temsil edecek. Türkiye Oscar Komitesi tarafından 14 başvuru arasından seçilen film, Güneydoğu Anadolu'nun kavurucu sıcağında, domates hasadı yapan Eyüp adında bir tarım işçisinin hikayesini merkeze alıyor. Borç batağında olan Eyüp'ün, amiriyle yaşadığı bir tartışmanın ardından radikal çözümler aramak üzere şehre inmesini konu alan yapım, sınıf öfkesi ve adalet arayışı temalarını işliyor. Geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali'nin Orizzonti (Ufuklar) bölümünde Jüri Özel Ödülü'nü kazanarak uluslararası arenada dikkat çeken 'Hemme Öldüğü Günlerden Biri', Türkiye sinemasının toplumsal gerçekçi ve eleştirel damarını yansıtan güçlü bir örnek olarak öne çıkıyor. Bu adaylık, sadece filmin başarısını değil, aynı zamanda bağımsız Türk sinemasının küresel görünürlüğünü artırma potansiyelini de taşıyor.
Türkiye'nin yanı sıra birçok ülke de iddialı yapımlarıyla Oscar yarışına katıldı. Tunus'tan Kaouther Ben Hania'nın 'The Voice of Hind Rajab'ı, İsveç'ten Tarik Saleh'in 'Eagles of the Republic'i, İzlanda'dan Hlynur Pálmason'ın 'The Love That Remains'ı gibi önemli filmler, şimdiden dikkatleri üzerine çekiyor. Hatta Papua Yeni Gine bile ilk kez 'Papa Buka' adlı yapımıyla bu prestijli yarışa dahil oldu. Bu filmlerin ve 98. Oscar Uluslararası Film Yarışı'ndaki diğer öne çıkan adayların tüm detayları hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Venedik Film Festivali'nde Gazze Gündemi ve 'Hind Rajab'ın Sesi'
Venedik Film Festivali, sadece tarihi figürlere odaklanan yapımlara ev sahipliği yapmakla kalmıyor, aynı zamanda güncel ve evrensel insani meselelere ışık tutan filmleri de programına dahil ederek güçlü bir gündem oluşturuyor. Bu yılın en çok dikkat çeken ve tartışılan yapımlarından biri de Gazze'de yaşanan trajik bir olayı konu alan Kaouther Ben Hania'nın yönettiği ve Brad Pitt, Joaquin Phoenix gibi isimlerin yapımcılığını üstlendiği 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filmi oldu. Film, 6 yaşındaki Hind Rajab'ın İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan bir araçta mahsur kalışını ve yaşadıklarını gerçek acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak izleyiciye aktarıyor. Tunuslu yönetmen Kaouther Ben Hania, daha önce 'Dört Kız Kardeş' ve 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanmış olup, filmin evrensel bir acıya hitap ettiğini ve bir çocuğun yardım çağrısı yaptığı ancak kimsenin gelmediği bir dünyayı kabul edemediğini vurguluyor. "Bu acı, bu başarısızlık hepimize ait" diyerek filmin sadece Gazze hakkında değil, evrensel bir vicdan meselesi olduğunu belirtiyor.
Öte yandan, festivalin jüri başkanı ve Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in basın toplantısında sergilediği diplomatik duruş, 'sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?' tartışmasını bir kez daha alevlendirdi. Basın mensuplarının Gazze'deki duruma ilişkin kişisel görüşlerini sorması üzerine Payne, “Açıkçası, bu soruya biraz hazırlıksız yakalandığımı hissediyorum. Ben buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim. Siyasi görüşlerimin çoğunuzun görüşleriyle örtüştüğünden eminim” ifadelerini kullanarak festivalin sanatsal misyonuna odaklanma çabasını ve aynı zamanda küresel olaylar karşısında sanatçılardan beklenen duruş arasındaki hassas dengeyi gözler önüne serdi. Venedik Film Festivali'ndeki bu gerilimli atmosfer ve detaylı tartışmalar için daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Filmin yönetici yapımcıları arasında Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi A-list oyuncuların yanı sıra, 'Roma' filminin yönetmeni Alfonso Cuarón, aktris Rooney Mara, 'İlgi Alanı' yönetmeni Jonathan Glazer ve Pitt’in yapım ortağı Dede Gardner gibi sektörün önde gelen isimleri yer alıyor. Bu güçlü destek, filmin uluslararası arenadaki görünürlüğünü ve etkisini artırarak, Gazze'deki insani duruma dikkat çekmede önemli bir rol oynayacağını gösteriyor.
'Hind Rajab'ın Sesi' filmi, 3 Eylül'de Venedik'te dünya prömiyerini yaptıktan sonra Kuzey Amerika prömiyeri için Toronto Film Festivali'ne geçecek ve festival haftası içinde Filistin yanlısı bir gösterinin de yapılması bekleniyor. Bu durum, Venedik Film Festivali'nin hem güncel olaylara duyarlılığını hem de sanatsal derinliğini gözler önüne seriyor.
Festival Başkanı Alberto Barbera'dan Yanıt: Sanat Özgürlüğü ve İnsani Durum Dengesi
Festivalin başkanı Alberto Barbera, açık mektuptaki taleplere ilişkin net bir yanıt verdi. Barbera, “Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır” diyerek, festivalin sanatçı özgürlüğüne ve kapsayıcılığa verdiği önemi vurguladı. Ancak Barbera, aynı zamanda Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki 'büyük üzüntülerini ve acılarını' açıkça dile getirmekten çekinmedi. Özellikle sivillerin ve çocukların ölümünü 'henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı' olarak nitelendirdi ve Biennale'nin bu konudaki duruşundan şüphe duyulmaması gerektiğini ekledi. Bu açıklama, festival yönetiminin sanatın bağımsızlığını korurken, insani krizlere karşı da duyarsız kalmadığını gösteren hassas bir dengeyi temsil ediyor.
“Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır. Öte yandan, Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki büyük üzüntümüzü ve acımızı açıkça ilan etmekten asla çekinmedik. Sivillerin ve özellikle çocukların ölümleri, henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararıdır. Biennale'nin bu konudaki pozisyonundan hiçbir şüphe olmadığını düşünüyorum.” — Alberto Barbera, Venedik Film Festivali Başkanı
Sen,Nexus Perspektifi: Sanat ve Siyaset Arasındaki Çatışma
Venedik Film Festivali'nde yaşanan bu gelişmeler, sanat dünyasının küresel olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Bir yanda, festivallerin apolitik kalması, sadece sanatsal başarıya odaklanması gerektiği argümanı var. Bu görüşe göre, siyasi pozisyon almak, sanatsal özgürlüğü kısıtlayabilir ve farklı görüşteki sanatçılar için dışlayıcı olabilir. Diğer yanda ise, özellikle büyük insani krizler karşısında kültürel kurumların ve sanatçıların sorumluluk alması, seslerini yükseltmesi gerektiği savunuluyor. Gazze örneği, bu iki bakış açısı arasındaki gerilimin somut bir göstergesi. Festival yönetimi, hem sanatçıları koruma hem de insani acıyı görmezden gelmeme çabasıyla karmaşık bir denge arayışında olduğunu gösterdi. Bu durum, gelecekteki büyük kültürel etkinliklerin de benzer baskılarla karşılaşacağının ve 'sanat için sanat' ile 'sorumlu sanat' arasındaki tartışmanın süreceğinin işareti olabilir.
Bu tartışmanın bir başka somut örneği de, son dönemde sanat filmleri dağıtıcısı Mubi'nin Sequoia Capital'dan aldığı yatırım sonrası yaşadığı etik krizdir. Sequoia'nın, İsrail istihbarat birimlerinden veteranlar tarafından kurulan ve Gazze'deki işgalde aktif rol oynayan savunma teknolojileri şirketi Kela'ya yaptığı yatırım, Mubi'nin sanat ve etik değerlerle olan ilişkisini sorgulatan geniş çaplı bir sanatçı tepkisine yol açtı. Mubi CEO'su Efe Cakarel, eleştirilere yanıt olarak "Etik Fonlama ve Yatırım Politikası" ile "Sanatçı Danışma Konseyi" kuracaklarını ve Filistinli sinemacılar da dahil olmak üzere "Risk Altındaki Sanatçılar Fonu" oluşturacaklarını açıkladı. Ancak, Film İşçileri İçin Filistin (FWP) gibi kolektifler, Cakarel'in açıklamasını "soykırım" kelimesini kullanmaktan kaçınması ve İsrail'i fail olarak adlandırmaması nedeniyle yetersiz bularak eleştirdi. Sanatçılar, Mubi'den Sequoia Capital'ı kınamasını ve yönetim kurulundaki bağlantılı isimleri çıkarmasını talep ederken, imza atan sinemacı sayısı 100'ü aştı. Bu olay, kültürel kurumların finansal ortaklıklarının etik boyutlarını ve sanatçıların artan politik duyarlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Mubi'nin bu krizle ilgili detaylı tartışmaları buradan okuyabilirsiniz.
Festivaldeki Diğer Öne Çıkan Yapımlar ve Sektör Görüşleri
“After the Hunt” ve Tayvan yapımlarının yanı sıra, Venedik Film Festivali'nde sinema dünyasının en yeni ve çarpıcı örneklerini bir araya getiren zengin programıyla dikkat çekiyor. İşte festivalde öne çıkan bazı yapımlar ve sektör görüşleri:
- Yorgos Lanthimos'un 'Bugonia'sı: Emma Stone ve Jesse Plemons'ı bir araya getiren bu kaçırılma gerilimi, Lanthimos'un kendine özgü vizyoner ve nihilist tarzının zirvesi olarak tanımlanıyor. Eleştirmenler tarafından 'dünyada olup bitenlere dair yakıcı bir yorum' olarak nitelendirilen film, gündem yaratacak gibi görünüyor.
- Noah Baumbach'ın 'Jay Kelly'si: George Clooney'nin kendi versiyonunu canlandırdığı bu dramada, Hollywood'un iç yüzü Baumbach'ın alışılageldik samimi anlatımıyla buluşuyor. Film, açılış filmi olarak Lido'da dört dakika boyunca ayakta alkışlandı. Clooney'nin sinüs enfeksiyonu nedeniyle basın toplantısına katılamaması da dikkat çeken bir detaydı.
- Daniele Vicari'nin 'Ammazzare stanca'sı: Calabria merkezli suç örgütü 'Ndrangheta'nın eski suikastçısı Antonio Zagari'nin otobiyografisinden uyarlanan bu film, şiddetin yıkıcı etkilerini ve özgürlük arayışını evrensel bir dille sorguluyor. Vicari, filmde bir mafya filmi mitini yıkarak, Zagari'nin onur ve sadakat kavramlarını nasıl sarstığını gösteriyor. Daniele Vicari'nin 'Ndrangheta Suikastçısı filmi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
- David Pablos'un 'On the Road'u: Meksika'nın kuzeyindeki hiper-erkekçi uzun yol kamyonculuk dünyasına davet eden film, isyankar genç bir serseri olan Veneno ile içine kapanık kamyon şoförü Muñeco arasındaki beklenmedik yakınlaşmayı konu alıyor. Bu güçlü drama-gerilim, İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından satın alınarak küresel bir yolculuğa çıkacağının sinyallerini verdi. David Pablos imzalı 'On the Road' filmi hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
- Willem Dafoe'dan Sinemanın Geleceği Endişesi: Sinema dünyasının en kendine özgü yüzlerinden, dört kez Oscar'a aday gösterilmiş usta aktör Willem Dafoe, Sarajevo Film Festivali'nde aldığı onur ödülü sonrası yaptığı değerlendirmelerde, sektörün geleceği ve özellikle 'tiyatro deneyiminin (perde deneyimi) değer kaybetmesi' konusundaki endişelerini dile getirdi. Dafoe, "Eğer dikkat etmezseniz, dikkatinizi gerektiren zorlayıcı filmlere gitmezseniz, özel bir deneyimle ödüllendirilmeyeceksiniz. Beni endişelendiren şey bu." ifadeleriyle dijital platformların yükselişiyle azalan kolektif izleme deneyiminin önemini vurguladı. Dafoe'nun bu değerli görüşleri hakkında daha fazla bilgi için buradaki yazımızı inceleyebilirsiniz.
- Paolo Sorrentino'nun 'La Grazia'sı: Oscar ödüllü yönetmen Paolo Sorrentino'nun festivalin genel açılışını yapan bu filmi, Toni Servillo'nun başrolde ideal bir politikacı portresi çizme arayışıyla dikkat çekti. Film, Lido'da dört dakika boyunca ayakta alkışlandı.
- Guillermo del Toro'nun 'Frankenstein'ı: Ünlü yönetmenin gotik estetiği ve görsel zenginliğiyle klasik bir hikayeyi yeniden yorumlaması büyük bir merak uyandırıyor.
- Benny Safdie'nin 'The Smashing Machine'i: Dwayne “The Rock” Johnson'ın başrolünde yer aldığı bu UFC biyografisi, dövüş sporları dünyasının perde arkasına inerek güçlü bir hikaye sunmayı hedefliyor.
- Kathryn Bigelow'un 'The House of Dynamite'ı: Ünlü yönetmenin merakla beklenen yeni filmi de programdaki yerini aldı.
Festival Jürisi ve Stratejik Önemi
Bu yılki jüri başkanlığını, 'The Holdovers', 'Election' ve 'Sideways' gibi başarılı filmlerin yönetmeni Alexander Payne üstleniyor. Payne'in sinema dünyasındaki saygın konumu, festivalin değerlendirme sürecine derinlik katacağının bir işareti. Venedik'in ödül sezonunu başlatma rolü, onu Telluride, Toronto ve New York gibi diğer önemli sonbahar festivallerinden ayrı bir yere koyuyor. Dağıtımcılar, burada alınan eleştiriler ve oluşturulan 'buzz' sayesinde filmlerinin Oscar ve diğer ödüller için altyapısını kurmaya başlıyor. Ancak unutmamalı ki, festivaldeki coşku her zaman ödül başarısına dönüşmeyebilir; bazen bir filmin gerçek potansiyeli daha sonraki aşamalarda ortaya çıkar.
Sinemanın Uluslararası Yüzleri: 82. Venedik Film Festivali Jürisi
- Alexander Payne (Başkan) - ABD, Yönetmen ('The Holdovers', 'Sideways')
- Fernanda Torres - Brezilya, Aktris ('I'm Still Here')
- Mohammad Rasoulof - İran, Yönetmen ('The Seed of the Sacred Fig')
- Cristian Mungiu - Romanya, Yönetmen ('4 Months, 3 Weeks and 2 Days')
- Stéphane Brizé - Fransa, Yönetmen ('Out of Season')
- Maura Delpero - İtalya, Yönetmen ('Vermiglio')
- Zhao Tao - Çin, Aktör-Yapımcı ('Caught by the Tides')
Sen,Nexus'tan Eleştirel Bakış: Festivaldeki Dengeler
Venedik, dünya sinemasının bir vitrini olsa da, her yıl olduğu gibi bu yıl da 'star power' ile sanatsal derinlik arasındaki denge tartışılacaktır. Büyük bütçeli, yıldız oyuncuları barındıran yapımların festivalde yoğun ilgi görmesi kaçınılmazken, daha bağımsız veya deneysel filmlerin bu ilginin gölgesinde kalma riski de her zaman mevcuttur. Önemli olan, jürinin ve izleyicinin, Hollywood'un göz kamaştırıcı yapımları kadar, dünyanın farklı coğrafyalarından gelen ve cesur anlatımlara sahip filmlere de eşit derecede değer vermesidir. Bu, festivalin sadece bir eğlence platformu değil, aynı zamanda bir kültür köprüsü olma misyonunu da yerine getirmesini sağlar.
Venedik Film Festivali, sinemanın geleceğine yön veren yapımları ve eleştirel tartışmaları şimdiden başlatmış durumda. Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden Daniel Hendler'ın merakla beklenen üçüncü uzun metraj filmi “A Loose End” (Un cabo suelto) gibi önemli yapımlara da ev sahipliği yapan festival, Parallax Films'in küresel satış haklarını üstlenerek uluslararası arenadaki görünürlüğünü artıran Lee Hong-chi'nin 'A Dance in Vain'i gibi genç yeteneklerin eserlerini vitrine çıkarmanın yanı sıra, usta yönetmenler Coppola (Mike Figgis'in "Megadoc" belgeseli sunumu için) ve Herzog (Angolan yaylalarındaki "Ghost Elephants" belgeseli galası ve masterclass ile) gibi efsanevi isimleri onurlandırarak dünya sinemasına yön veriyor. Bu çeşitliliğe, İranlı yönetmenler Morteza Ahmadvand ve Firouzeh Khosrovani'nin ortak imzasını taşıyan ‘Past Future Continuous’ adlı belgesel de ekleniyor. Venedik Film Festivali'nin 'Venedik Günleri' bölümünde dünya prömiyerini yapacak olan bu dokunaklı yapımın uluslararası satış hakları ise bağımsız film dağıtımında önemli bir oyuncu olan Taskovski Films tarafından alındı. Önümüzdeki günlerde açıklanacak ödüller ve detaylı incelemelerle festivalin sinema dünyasındaki yankıları daha da büyüyecek. 16 Aralık'ta açıklanacak 15 filmlik kısa liste ve 22 Ocak'taki Oscar adaylıkları ise sinema tutkunları tarafından merakla bekleniyor.
Bu gelişmeleri ve sinema dünyasından daha fazlasını takip etmek için Sen,Nexus'u takipte kalın.
Kaynak: Variety
```