Sinema dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olan Venedik Film Festivali'nin 'Venedik Günleri' bölümü, bu yıl İranlı yönetmenler Morteza Ahmadvand ve Firouzeh Khosrovani'nin ortak imzasını taşıyan ‘Past Future Continuous’ adlı belgesele ev sahipliği yapıyor. Film, Venedik'te dünya prömiyerini yapmaya hazırlanırken, uluslararası satış hakları bağımsız film dağıtımında önemli bir oyuncu olan Taskovski Films tarafından alındı. Bu gelişme, belgeselin küresel çapta geniş bir izleyici kitlesine ulaşacağının ilk sinyallerini veriyor. Sarajevo Film Festivali'nde 'Sarajevo'nun Kalbi Onur Ödülü'ne layık görülen usta aktör Willem Dafoe'nun da Venedik'e gelerek festivalin önemli isimleri arasında yer alması bekleniyor. Bu yılki festival aynı zamanda, kutsal kabul edilen figürlere derinlemesine ve alışılmadık bir bakış açısı sunan, ünlü oyuncu Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı 'Mother' filminin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışına ve Oscar ödüllü İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino'nun merakla beklenen 'La Grazia' (Lütuf) filmiyle de genel açılışına ev sahipliği yaparak zengin bir program sunuyor. "Muhteşem Güzellik" ve "Tanrı'nın Eli" gibi eserleriyle izleyiciyi renkli, hareketli ve duygusal yoğunluğu yüksek barok dünyalara taşıyan Sorrentino, bu kez alışılmadık derecede sade, dikkatli ve içsel bir dramayla karşımızda. Paolo Sorrentino'nun bu yeni filmi hakkında daha derinlemesine bir inceleme için buraya tıklayabilirsiniz.
Sürgün, Bellek ve Kopan Bağlar: 'Past Future Continuous' Ne Anlatıyor?
‘Past Future Continuous’, İran Devrimi'nin hemen ardından, henüz 20 yaşındayken koyun postuna sarılıp İran-Türkiye sınırındaki dağlık arazide bir sürü arasına gizlenerek ülkesinden kaçmak zorunda kalan Maryam'ın sarsıcı hikayesini merkeze alıyor. Politik olarak aktif arkadaşlarının hapsedilmesi veya idam edilmesi sonrası ailesinin tek amacı, Maryam'ı ne pahasına olursa olsun kurtarmaktı. Maryam, İran'ı terk etti ve bir daha asla geri dönemedi.
Şimdilerde Amerika'da yaşayan Maryam, arkadaşlarının yardımıyla, anne babasının hala yaşadığı İran'daki evine gözetleme kameraları kurar. Bu kameralar, onun geçmişle kurduğu titrek bir bağlantı, Amerikan evindeki ekrana yansıyan canlı bir köprü gibidir. Ancak İran'da internetin kesilmesiyle birlikte, bu görüntüler donar veya tamamen kaybolur; Maryam'ın vatanıyla olan bu dijital bağı acımasızca koparır.
Yönetmenler, filmi şu sözlerle özetliyor: “Film, aramızdaki mesafeye rağmen süregelen görünmez bağları, belleği ve sürgün temasını derinlemesine ele alıyor. Bu konular, ikimiz için de derinden yankı uyandıran meseleler.”
Uluslararası Arenada Tanınmış Bir Yönetmen: Firouzeh Khosrovani
Filmin yönetmenlerinden Firouzeh Khosrovani, 2020 yapımı ‘Radiograph of a Family’ adlı belgeseliyle uluslararası alanda büyük beğeni toplamış, aralarında IDFA'dan iki önemli ödülün de bulunduğu tam 34 ödül kazanarak adından sıkça söz ettirmişti. Bu başarı, ‘Past Future Continuous’ belgeselinin sanatsal kalitesi ve anlatım gücü hakkında da önemli ipuçları sunuyor.
Taskovski Films: "Küresel Acıya Bir Ayna"
Taskovski Films CEO'su ve satın alma sorumlusu Irena Taskovski, ‘Past Future Continuous’ filminin satın alınmasıyla ilgili şunları söyledi: “’Past Future Continuous’, sevdiklerini kaybetmenin ve onlara bir daha asla kavuşamamanın evrensel acısını yakalıyor. Günümüzün savaş, yerinden edilme ve son olarak İran'daki siyasi çalkantılarla dolu dünyasında, bu film özellikle güncel ve güçlü bir mesaj taşıyor.”
Sen,Nexus Yorumu: Dijital Çağda Sürgünün Yeni Yüzü
‘Past Future Continuous’ belgeseli, sadece politik sürgünün kişisel trajedisini değil, aynı zamanda dijital teknolojinin (gözetleme kameraları, internet) hem bir umut kaynağı hem de bir kopuş aracı olarak nasıl işleyebileceğini de gözler önüne seriyor. Maryam'ın hikayesi, günümüzde milyonlarca insanın yaşadığı, vatanlarından uzakta sevdikleriyle dijital köprüler kurmaya çalıştığı ancak bu köprülerin her an kesilebileceği gerçeğini yansıtıyor. Özellikle son dönemde İran'da yaşananlar gibi küresel çapta artan çatışma ve siyasi istikrarsızlık ortamında, bu tür filmlerin insanlık durumuna ışık tutması ve empati köprüleri kurması son derece önemli. Film, sadece bir kişisel hikaye anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda modern dünyanın karmaşık siyasi ve teknolojik manzarasında insan bağlarının nasıl sınandığını sorguluyor.
Sorrentino'nun Bilindik Tarzından Bir Sapma: 'La Grazia' Fark Yaratıyor
Paolo Sorrentino'nun filmleri genellikle görkemli kadrajları, abartılı karakterleri ve İtalyan ruhunu yansıtan canlı renk paletleriyle tanınır. Kimileri için bu tarz büyüleyiciyken, kimileri için dağınık ve aşırı bulunabilir. Son filmi "Parthenope"nin bile eleştirmenlerce "dağınık bir felaket" olarak nitelendirildiği düşünülürse, Sorrentino'nun kendi kalıplarını kırması beklenen bir durum değildi.
Ancak "La Grazia", yönetmenin kendi iç disiplinini şaşırtıcı ve ironik bir titizlikle ortaya koyduğu bir yapım. Fellini'nin 70'ler versiyonunun televizyona uyarlanmış hali benzetmeleri yapılan Sorrentino, bu kez bizi farklı bir sinematik yolculuğa çıkarıyor.
Venedik Film Festivali'nin Diğer Öne Çıkan Yapımları ve Gündemleri
Venedik Film Festivali, sadece İranlı yönetmenlerin dokunaklı belgesellerine değil, aynı zamanda dünya sinemasının önemli isimlerinin yeni eserlerini de ağırlayarak geniş bir yelpaze sunuyor. Oscar ödüllü ünlü İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino'nun "La Grazia" (Lütuf) adlı merakla beklenen filmi, festivalin genel açılışını yaparken, Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden Daniel Hendler'ın üçüncü uzun metraj filmi "A Loose End" (Un cabo suelto) gibi dünya prömiyerleri de dikkat çekiyor. Sorrentino, "Muhteşem Güzellik" ve "Genç Papa" gibi ikonik yapımlarıyla tanınan isim Toni Servillo ile bir kez daha işbirliği yapıyor. Servillo, Katolik bir İtalya'da ötanazi yasa tasarısını imzalamakla ilgili vicdani bir çatışma yaşayan kurgusal İtalyan cumhurbaşkanı Mariano De Santis'i canlandırıyor. Bu rolü, Sorrentino'nun vazgeçilmez oyuncularından, "Muhteşem Güzellik" ve "Gomorra" gibi filmlerden tanıdığımız büyük oyuncu Toni Servillo, titiz ve garip bir şekilde pasif-domine edici bir performansla hayat veriyor.
Siyasetin İdeal Yüzü ve Ahlaki İkilemler
Sorrentino, daha önceki filmlerinde İtalyan siyasetinin tartışmalı figürlerini (Giulio Andreotti, Silvio Berlusconi) keskin bir dille ele almıştı. Ancak "La Grazia" ile bambaşka bir yola sapıyor. Yönetmen, günümüz siyasetinde sıkça rastlanan fevri kararlar, güç gösterileri ve çarpık ekonomik yaklaşımlar yerine, 'bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini' tasvir etmek istediğini belirtiyor. Bu, yönetmenin siyasetle olan ilişkisinde bir evime işaret ediyor olabilir. Eleştirel bir gözle bakıldığında, ideal bir siyasetçi portresi çizmek, mevcut siyasi gerçekliklerin karmaşıklığını basitleştirme riski taşısa da, aynı zamanda topluma ilham verme ve beklenti çıtasını yükseltme potansiyeli de barındırıyor. Filmin temelini oluşturan ahlaki ikilemler, yönetmenin gerçek hayattaki bir olaydan ilham almasıyla başlıyor: Sorrentino, yıllar önce İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın Alzheimer hastası eşini öldüren yaşlı bir adamı affetmesiyle ilgili bir haberi okuduğunu ve buradan yola çıkarak, bir cumhurbaşkanının affetme yetkisini kullanmanın ne anlama geldiğini sorguladığını belirtiyor. Bu sorgulama, ötanazi yasa tasarısının imzalanması gibi daha büyük bir etik sorunsalla birleşiyor.
"Her gün haberlerde siyasetçilerin fevri, güç gösterisiyle ve ekonominin işleyişine dair tuhaf çarpık fikirlerle alınan kararlarını okuyoruz. Bunun yerine, bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini tasvir etmek istedim," diyerek filmine ilham veren düşünceyi açıklıyor.
- Yönetmen Paolo Sorrentino
Sen,Nexus Editör Yorumu: Güç ve Beklentiler
Günümüzde lider figürlerinin genellikle popülist söylemlerle ve güç gösterileriyle öne çıktığı bir dönemde, De Santis'in bu minimalist ve içe dönük portresi, izleyiciyi alışılageldik siyasi dram klişelerinden uzaklaştırıyor. Film, otoriter bir figür beklentisini kırarak, gücünü içsel bir disiplinle kullanan bir liderin psikolojisine odaklanıyor. Bu, günümüz siyasetine dair sessiz ama etkili bir yorum sunuyor ve liderlik makamının sadece iktidar değil, aynı zamanda ağır bir sorumluluk ve içsel çatışmalar alanı olduğunu hatırlatıyor.
Ötanazi Tartışması: Hayatın Kutsallığına Dair Zor Sorular
Ötanazi, dünya genelinde büyük toplumsal ve etik tartışmaları beraberinde getiren bir konu. Özellikle İtalya gibi güçlü Katolik değerlere sahip ülkelerde, yaşam hakkı ve bireysel özerklik arasındaki gerilim, yasal düzenlemeler kadar vicdani bir çıkmazı da ifade eder. 'La Grazia', bu hassas konuyu bir cumhurbaşkanının kişisel ve makamsal sorumlulukları üzerinden ele alarak, seyircilere kendi ahlaki pusulalarını sorgulama fırsatı sunuyor. Film, bir karar vericinin kişisel inançları ile kamusal görevleri arasındaki ince çizgide nasıl yürüdüğünü gözler önüne seriyor. Papa'nın (Rufin Doh Zeyenouin tarafından canlandırılıyor) bu konuda destek vermemesi yönündeki vaadi, başkanın iç çatışmasını derinleştiriyor. Bu, filmi otokratik çağımızın bir tür alegorisine dönüştürüyor; De Santis, sorununu çok hafif ve kararsız bir elle yöneten, bir duruş sergilemesi için zorlanan bir otokratın tam zıttı olarak karşımıza çıkıyor.
Servillo'nun Karizması, Baba-Kız Dinamiği ve Modern Kültürle Köprüler
Toni Servillo'nun başrolde yer alması, film için kritik bir önem taşıyor. Sorrentino, Servillo'yu canlandıracağı karakter için düşünmesinin nedenini, Servillo'nun "anında bir otorite hissi vermesi" olarak açıklıyor. Servillo'nun karizması ve doğal insanlığı, cumhurbaşkanının zorlu kararlar karşısında bile empati uyandıran bir figür olmasını sağlıyor. Yönetmen, Servillo'dan karakterini aşırı duygusallıktan uzak tutmasını, “yüzündeki büyük insanlığın yeterli olmasını” istemiş. Servillo'nun performansı, yüzündeki ifadesiz minimalist duruşuyla "betonarme" lakabını tam anlamıyla hak ediyor. 66 yaşındaki oyuncu, filmde 75 yaşında gibi görünüyor; kasvetli ama soylu, neredeyse donuk bir duruş sergiliyor. Bu yüz, yaşlı bir bankeri veya inancını kaybetmiş bir rahibi anımsatıyor. Filmin otobiyografik yönlerinden biri de cumhurbaşkanı ile kızı Anna Ferzetti arasındaki güçlü bağ. Sorrentino, kendi kızıyla olan ilişkisinden esinlenerek, yaşlı neslin günümüzü eleştirme ve geçmişi yüceltme eğilimine karşı, cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor. Bu, özellikle ötanazi yasası konusunda cumhurbaşkanının kızının düşüncelerine dayanarak yasayı imzalamasıyla belirginleşir; bu, geleceğin genç nesle ait olduğu mesajını veriyor.
Filmde Dikkat Çeken Detaylar ve Yardımcı Karakterler
- "Betonarme" Lakabı: De Santis'in mesafeli ve katı kişiliğini vurgulayan bu lakap, onun dramatik bir film karakteri olarak nasıl işleneceği sorusunu da beraberinde getiriyor. Sorrentino, Servillo'nun ustaca performansıyla bu 'donukluğun' ardındaki düşünceleri ve ruhu yavaşça aralamayı başarıyor.
- Beklenmedik Yönler: Başkanın İtalyan gangsta rap hayranı olması, Vogue editörünün kendisine ilgi göstermesi gibi detaylar, karakterin katı kabuğunun altında yatan insani ve bazen de çelişkili yönlerini ortaya koyuyor. Bu tür sıradışı eklemeler, De Santis'in sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda karmaşık duygulara sahip bir insan olduğunu vurguluyor.
- Eşinin Sırrı: De Santis'in eşinin bir ilişki yaşadığı takıntısı, eski arkadaşları Coco (Milvia Marigliano) aracılığıyla bu sırrı çözmeye çalışması, karaktere kişisel bir gerilim katıyor ve onun geçmişe olan bağlılığını gösteriyor.
"La Grazia", sadece siyasi ve etik temalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda modern İtalyan kültürüne de bir pencere açıyor. Ünlü İtalyan rapçi Guè'nin müziği, filmin hikaye örgüsüne ustaca işlenmiş. Sorrentino, eşi sayesinde keşfettiği Guè'nin şarkılarındaki "derin insanlıktan" ve "büyük acıdan" etkilendiğini belirtiyor. Özellikle Guè'nin "Le bimbe piangono" şarkısındaki "Chiedo dopo perdono, non prima per favore" (Af dileyeceğim sonra, lütfen daha önce değil) dizesi, yönetmen için bir tür mantra haline gelmiş. Bu işbirliği, yaşlı bir cumhurbaşkanının modern dünyayla uzlaşma çabasını ve genç neslin kültürüne açık oluşunu sembolize ediyor. Annamaria Morelli (Fremantle'a ait The Apartment) ve Sorrentino'nun kendi şirketi Numero 10 tarafından, PiperFilm ile birlikte yapımcılığı üstlenilen 'La Grazia', Mubi tarafından ABD ve diğer büyük bölgelerde dağıtılacak. Film, Paolo Sorrentino'nun onuncu uzun metrajlı filmi ve Toni Servillo ile yedinci ortak çalışması olarak dikkat çekiyor. Venedik Film Festivali gibi önemli etkinlikler, 'La Grazia' gibi ustalık eserlerinin yanı sıra, Daniel Hendler'ın "A Loose End" gibi farklı coğrafyalardan gelen ve yenilikçi bakış açıları sunan filmlerin de dünya çapında tanınmasına olanak tanıyor. Paolo Sorrentino'nun "La Grazia" filmi ve taşıdığı ahlaki ikilemler hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Yapım Künyesi ve Teknik Detaylar
- Vizyon Tarihi (Festival): 21 Ağustos 2025, Post Lab 1, New York (Venedik Film Festivali, Yarışma Bölümü)
- Süre: 131 dakika
- Yapım Şirketleri: Fremantle, The Apartment production, Numero 10, PiperFilm.
- Yapımcılar: Annamaria Morelli, Paolo Sorrentino, Andrea Scrosati, Massimiliano Orfei, Luisa Borella, Davide Novelli.
- Yönetmen ve Senaryo: Paolo Sorrentino
- Görüntü Yönetmeni: Daria D’Antonio
- Kurgu: Cristiano Travaglioli
- Oyuncular:
- Toni Servillo
- Anna Ferzetti
- Orlando Cinque
- Massimo Venturiello
- Milvia Marigliano
- Giuseppe Gaiani
- Giovanna Guida
- Alessia Giuliani
- Roberto Zibetti
- Vasco Mirandola
- Linda Messerklinger
- Rufin Doh Zeyenouin
Venedik Film Festivali'nde Gazze Gündemi ve Öne Çıkan Diğer Yapımlar
Venedik Film Festivali, sadece Rahibe Teresa gibi tarihi figürlere odaklanan yapımlara ev sahipliği yapmakla kalmıyor, aynı zamanda güncel ve evrensel insani meselelere ışık tutan filmleri de programına dahil ederek güçlü bir gündem oluşturuyor. Bu yılın en çok dikkat çeken ve tartışılan yapımlarından biri de Gazze'de yaşanan trajik bir olayı konu alan Kaouther Ben Hania'nın yönettiği ve Brad Pitt, Joaquin Phoenix gibi isimlerin yapımcılığını üstlendiği 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filmi oldu. Film, 6 yaşındaki Hind Rajab'ın İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan bir araçta mahsur kalışını ve yaşadıklarını gerçek acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak izleyiciye aktarıyor. Tunuslu yönetmen Kaouther Ben Hania, daha önce 'Dört Kız Kardeş' ve 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanmış olup, filmin evrensel bir acıya hitap ettiğini ve bir çocuğun yardım çağrısı yaptığı ancak kimsenin gelmediği bir dünyayı kabul edemediğini vurguluyor. "Bu acı, bu başarısızlık hepimize ait" diyerek filmin sadece Gazze hakkında değil, evrensel bir vicdan meselesi olduğunu belirtiyor.
Öte yandan, festivalin jüri başkanı ve Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in basın toplantısında sergilediği diplomatik duruş, 'sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?' tartışmasını bir kez daha alevlendirdi. Basın mensuplarının Gazze'deki duruma ilişkin kişisel görüşlerini sorması üzerine Payne, “Açıkçası, bu soruya biraz hazırlıksız yakalandığımı hissediyorum. Ben buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim. Siyasi görüşlerimin çoğunuzun görüşleriyle örtüştüğünden eminim” ifadelerini kullanarak festivalin sanatsal misyonuna odaklanma çabasını ve aynı zamanda küresel olaylar karşısında sanatçılardan beklenen duruş arasındaki hassas dengeyi gözler önüne serdi. Venedik Film Festivali'ndeki bu gerilimli atmosfer ve detaylı tartışmalar için daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Filmin yönetici yapımcıları arasında Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi A-list oyuncuların yanı sıra, 'Roma' filminin yönetmeni Alfonso Cuarón, aktris Rooney Mara, 'İlgi Alanı' yönetmeni Jonathan Glazer ve Pitt’in yapım ortağı Dede Gardner gibi sektörün önde gelen isimleri yer alıyor. Bu güçlü destek, filmin uluslararası arenadaki görünürlüğünü ve etkisini artırarak, Gazze'deki insani duruma dikkat çekmede önemli bir rol oynayacağını gösteriyor.
'Hind Rajab'ın Sesi' filmi, 3 Eylül'de Venedik'te dünya prömiyerini yaptıktan sonra Kuzey Amerika prömiyeri için Toronto Film Festivali'ne geçecek ve festival haftası içinde Filistin yanlısı bir gösterinin de yapılması bekleniyor. Bu durum, Venedik Film Festivali'nin hem güncel olaylara duyarlılığını hem de sanatsal derinliğini gözler önüne seriyor.
Payne'in diplomatik duruşu, festival öncesinde yüzlerce İtalyan ve uluslararası sinemacı ile sanatçının Venedik organizatörlerine gönderdiği açık mektubun gölgesinde yaşandı. Bu mektupta, İsrail hükümeti ve ordusu tarafından Gazze'de devam eden 'soykırım' ve 'etnik temizlik' kınanması talep ediliyor, ayrıca Julian Schnabel'in 'In the Hand of Dante' adlı dramasında rol alan ve İsrail'e açık destek veren Gal Gadot ve Gerard Butler gibi isimlerin festivalden davetlerinin geri çekilmesi isteniyordu. Bu tür çağrıların yanı sıra, Gazze gündeminin festivaldeki ağırlığı, yerel aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı bir gösterinin de festival haftası içinde yapılması planlanmasıyla daha da arttı.
Festival Başkanı Alberto Barbera'dan Yanıt: Sanat Özgürlüğü ve İnsani Durum Dengesi
Festivalin başkanı Alberto Barbera, açık mektuptaki taleplere ilişkin net bir yanıt verdi. Barbera, “Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır” diyerek, festivalin sanatçı özgürlüğüne ve kapsayıcılığa verdiği önemi vurguladı. Ancak Barbera, aynı zamanda Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki 'büyük üzüntülerini ve acılarını' açıkça dile getirmekten çekinmedi. Özellikle sivillerin ve çocukların ölümünü 'henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı' olarak nitelendirdi ve Biennale'nin bu konudaki duruşundan şüphe duyulmaması gerektiğini ekledi. Bu açıklama, festival yönetiminin sanatın bağımsızlığını korurken, insani krizlere karşı da duyarsız kalmadığını gösteren hassas bir dengeyi temsil ediyor.
“Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır. Öte yandan, Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki büyük üzüntümüzü ve acımızı açıkça ilan etmekten asla çekinmedik. Sivillerin ve özellikle çocukların ölümleri, henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararıdır. Biennale'nin bu konudaki pozisyonundan hiçbir şüphe olmadığını düşünüyorum.” — Alberto Barbera, Venedik Film Festivali Başkanı
Festival Jürisi: Sinemanın Uluslararası Yüzleri
- Alexander Payne (Başkan) - ABD, Yönetmen ('The Holdovers', 'Sideways')
- Fernanda Torres - Brezilya, Aktris ('I'm Still Here')
- Mohammad Rasoulof - İran, Yönetmen ('The Seed of the Sacred Fig')
- Cristian Mungiu - Romanya, Yönetmen ('4 Months, 3 Weeks and 2 Days')
- Stéphane Brizé - Fransa, Yönetmen ('Out of Season')
- Maura Delpero - İtalya, Yönetmen ('Vermiglio')
- Zhao Tao - Çin, Aktör-Yapımcı ('Caught by the Tides')
Basın toplantısında tüm jüri üyeleri hazır bulunsa da, panelde konuşan tek isim Alexander Payne oldu. Bu durum, festivalin odağını ve basın toplantılarındaki resmi sözcüleri belirleme stratejisini de yansıtıyor.
Sen,Nexus Perspektifi: Sanat ve Siyaset Arasındaki Çatışma
Venedik Film Festivali'nde yaşanan bu gelişmeler, sanat dünyasının küresel olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Bir yanda, festivallerin apolitik kalması, sadece sanatsal başarıya odaklanması gerektiği argümanı var. Bu görüşe göre, siyasi pozisyon almak, sanatsal özgürlüğü kısıtlayabilir ve farklı görüşteki sanatçılar için dışlayıcı olabilir. Diğer yanda ise, özellikle büyük insani krizler karşısında kültürel kurumların ve sanatçıların sorumluluk alması, seslerini yükseltmesi gerektiği savunuluyor. Gazze örneği, bu iki bakış açısı arasındaki gerilimin somut bir göstergesi. Festival yönetimi, hem sanatçıları koruma hem de insani acıyı görmezden gelmeme çabasıyla karmaşık bir denge arayışında olduğunu gösterdi. Bu durum, gelecekteki büyük kültürel etkinliklerin de benzer baskılarla karşılaşacağının ve 'sanat için sanat' ile 'sorumlu sanat' arasındaki tartışmanın süreceğinin işareti olabilir.
Bu tartışmanın bir başka somut örneği de, son dönemde sanat filmleri dağıtıcısı Mubi'nin Sequoia Capital'dan aldığı yatırım sonrası yaşadığı etik krizdir. Sequoia'nın, İsrail istihbarat birimlerinden veteranlar tarafından kurulan ve Gazze'deki işgalde aktif rol oynayan savunma teknolojileri şirketi Kela'ya yaptığı yatırım, Mubi'nin sanat ve etik değerlerle olan ilişkisini sorgulatan geniş çaplı bir sanatçı tepkisine yol açtı. Mubi CEO'su Efe Cakarel, eleştirilere yanıt olarak "Etik Fonlama ve Yatırım Politikası" ile "Sanatçı Danışma Konseyi" kuracaklarını ve Filistinli sinemacılar da dahil olmak üzere "Risk Altındaki Sanatçılar Fonu" oluşturacaklarını açıkladı. Ancak, Film İşçileri İçin Filistin (FWP) gibi kolektifler, Cakarel'in açıklamasını "soykırım" kelimesini kullanmaktan kaçınması ve İsrail'i fail olarak adlandırmaması nedeniyle yetersiz bularak eleştirdi. Sanatçılar, Mubi'den Sequoia Capital'ı kınamasını ve yönetim kurulundaki bağlantılı isimleri çıkarmasını talep ederken, imza atan sinemacı sayısı 100'ü aştı. Bu olay, kültürel kurumların finansal ortaklıklarının etik boyutlarını ve sanatçıların artan politik duyarlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Mubi'nin bu krizle ilgili detaylı tartışmaları buradan okuyabilirsiniz.
Willem Dafoe'dan Sinemanın Geleceği ve Perde Deneyimi Endişesi
Sinema dünyasının en kendine özgü ve karizmatik yüzlerinden, dört kez Oscar'a aday gösterilmiş usta aktör Willem Dafoe, Sarajevo Film Festivali'nde aldığı onur ödülü sonrası yaptığı değerlendirmelerde, sektörün geleceği ve özellikle 'tiyatro deneyiminin (perde deneyimi) değer kaybetmesi' konusundaki endişelerini dile getirdi. Dafoe, bu konuda şu çarpıcı ifadeyi kullanıyor: "Eğer dikkat etmezseniz, dikkatinizi gerektiren zorlayıcı filmlere gitmezseniz, özel bir deneyimle ödüllendirilmeyeceksiniz. Beni endişelendiren şey bu." Bu yorum, dijital platformların yükselişiyle birlikte izleyicilerin sinema salonlarından uzaklaşması ve kolektif izleme deneyiminin önemini bir kez daha gündeme getiriyor. Dafoe'nun bu değerli görüşleri ve sinema sektörüne dair kapsamlı bakış açısı hakkında daha fazla bilgi için buradaki yazımızı inceleyebilirsiniz.
Uluslararası Ortak Yapım ve Destek Ağları
Belgeselin yapımcılığını Fifi Film, Antipode Films, ZaLab Film ve Rai Cinema üstlenirken, ZDF/Arte ile iş birliği içinde hayata geçirildi. Film, uluslararası arenadan güçlü destekler almayı başardı. Bu destekçiler arasında şunlar bulunuyor:
- IDFA Bertha Fonu
- Visions Sud Est
- İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı
- Stichting Connected Vakfı
- FRITT ORD
- Viken Filmsenter
- Norveç Sanat Konseyi
- Norveç Film Enstitüsü
- TorinoFilmLab
- Avrupa Birliği Creative Europe – Media Programı
Filmin İtalya'daki dağıtımını ise ZaLab Film üstleniyor.
Venedik'ten Küresel Sahneye
‘Past Future Continuous’un Venedik Film Festivali'nin prestijli 'Venedik Günleri' bölümünde prömiyer yapması, belgeselin uluslararası alanda büyük yankı uyandıracağının ve sinema eleştirmenlerinden tam not alacağının güçlü bir göstergesi. Taskovski Films'in uluslararası satış haklarını almasıyla birlikte, bu dokunaklı hikaye çok daha geniş coğrafyalardaki izleyicilerle buluşma fırsatı bulacak. Venedik Film Festivali, 'La Grazia' gibi önemli yapımların yanı sıra, Latin Amerika sinemasının yükselişini temsil eden ve Daniel Hendler'ın yönettiği "A Loose End" gibi filmlere de uluslararası bir platform sunarak dünya sinemasına yön veriyor. "A Loose End" gibi filmler, festivaldeki dünya prömiyerinin ardından San Sebastian Film Festivali gibi prestijli etkinliklerde de yer alarak, uluslararası izleyiciyle buluşma yolculuğunu sürdürüyor. Ayrıca festivalin en çok beklenen yapımlarından biri olan, Kaouther Ben Hania'nın yönettiği ve Brad Pitt, Joaquin Phoenix, Alfonso Cuarón, Rooney Mara gibi önemli isimlerin yapımcılığını üstlendiği 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab), Gazze'de İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan 6 yaşındaki Hind Rajab'ın gerçek ve trajik hikayesini, Kızılhaç gönüllüleriyle yaptığı acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak aktarıyor. Film, yönetmen Ben Hania'nın ifadesiyle 'evrensel bir acıya' hitap ederek, sinemanın güncel insani krizlere ışık tutma gücünü vurguluyor. Daha önce 'Dört Kız Kardeş' ve 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanan Tunuslu yönetmen, sinemanın özellikle doğrulanmış, acı veren gerçek olaylardan beslendiğinde en güçlü araç olduğuna inanıyor ve filmin Hind Rajab'ın sesinin duyulmasını ve hafızanın korunmasını sağlamasını umuyor.
Noomi Rapace'ten Rahibe Teresa Portresi: "Mother" Filmi Ufuklar Bölümünü Açıyor
Venedik Film Festivali, genel açılış filmi "La Grazia"nın yanı sıra, kutsal kabul edilen figürlere derinlemesine ve alışılmadık bir bakış açısı sunan yapımlara da ev sahipliği yapıyor. Bu yıl festivalin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını, ünlü oyuncu Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi yapıyor.
Rahibe Teresa'nın Oluşum Dönemi ve Tartışmalı Bir Yaklaşım
Yönetmen Teona Strugar Mitevska'nın imzasını taşıyan "Mother", tarihin en karmaşık dini figürlerinden birinin oluşum dönemine ışık tutuyor. Ağustos 1948'de Hindistan'ın Kalküta şehrinde geçen film, Loreto Kız Kardeşleri Manastırı'nın başrahibesi olan Teresa'nın, manastırından ayrılma ve yeni bir dini düzen kurma iznini endişeyle beklediği yedi kritik günü ele alıyor. İngilizce çekilen drama, geleceğin azizesinin hırsını ve inancını sorgulatan zorlu bir ikilemle yüzleştiği bu dönüm noktasını merkezine alıyor.
"Filmin başkarakterini geleneksel bir azize olarak değil, neredeyse çok uluslu bir şirketin acımasız ve hırslı bir CEO'su olarak konumlandırıyorum."
- Yönetmen Teona Strugar Mitevska
Yönetmen Mitevska, Rahibe Teresa'nın hayatını daha önce "Teresa and I" adlı belgeselinde de ele almış, karakterini yakından tanıyan son hayatta kalan rahibelerle yaptığı kapsamlı araştırmalardan faydalanmış. Bu derinlemesine çalışma, Mitevska'ya, Teresa'yı alışılagelmiş azize anlatılarının ötesinde, daha gerçekçi ve belki de tartışmalı bir perspektifle sunma imkanı tanıyor. Mitevska, direktör açıklamasında Rahibe Teresa'nın özellikle kürtaj konusundaki duruşu gibi tartışmalı yönlerini de kabul ettiğini belirtiyor. Ancak film, onu dünya çapında tanınan bir azize haline gelmeden önceki kadın olarak incelemeyi tercih ediyor. Bu yaklaşım, seyircilere dini figürlerin de insani zaaflar ve motivasyonlarla dolu olabileceği gerçeğiyle yüzleşme fırsatı sunarken, 'şeytanın avukatı' bakış açısıyla konuyu farklı bir boyuta taşıyor. Bu cesur film, hem hayranlar hem de eleştirmenler arasında yoğun tartışmalara yol açma potansiyeli taşıyor. Mitevska'nın bu yaklaşımı, sadece Rahibe Teresa'nın geçmişini değil, aynı zamanda dini liderliğin ve kadınların kamusal alandaki rolünün karmaşıklığını da sorgulatıyor.
Öne Çıkan Detaylar: "Mother" Filmi
- Film Adı: Mother
- Yönetmen: Teona Strugar Mitevska
- Başrol: Noomi Rapace (Rahibe Teresa)
- Açılış Festivali: Venedik Film Festivali, Ufuklar (Horizons) Bölümü
- Konu: 1948 Kalküta'da Rahibe Teresa'nın yeni dini düzen kurma mücadelesi
- Öne Çıkan Tema: Teresa'nın ruhani yolculuğu, hırsı ve inancı arasındaki ikilem, tartışmalı yönleri
Uluslararası Bir Yapım ve Oyuncu Kadrosu
Başrolde Noomi Rapace'e, Sylvia Hoeks ve Nikola Ristanovski eşlik ediyor. Film, Belçika ve Kuzey Makedonya ortak yapımı olup, Entre Chien et Loup, Sisters and Brother Mitevski, Rainy Days Productions, Frau Film, SCCA/pro.ba ve Raging Films gibi uluslararası şirketleri bir araya getiriyor. Senaryo, Goce Smilevski, Teona Strugar Mitevska ve Elma Tataragić tarafından kaleme alınmış ve yönetmenin tabiriyle geleneksel şehitlik anlatılarından kaçınan "kadın hikayesi" olarak öne çıkıyor.
Noomi Rapace'in Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi hakkında daha fazla bilgi ve Venedik açılışına dair fragman detayları için buraya tıklayabilirsiniz.
Kaynak: Variety
Kaynak
Bu haber metni, Variety'de yayınlanan orijinal incelemeden derlenerek ve yorumlanarak hazırlanmıştır.
Bu haberin hazırlanmasında ayrıca Variety - Paolo Sorrentino 'La Grazia' Röportajı, Variety - Brad Pitt ve Joaquin Phoenix 'Hind Rajab'ın Sesi' Yapımcıları Arasında ve Variety.com - Alexander Payne Gazze ve Venedik Jüri Basın Toplantısı adresindeki orijinal metinler kullanılmıştır.
```