George Clooney, 'Jay Kelly' Basın Toplantısını Kaçırdı: Venedik Film Festivali'nde Sinüs Enfeksiyonu Şoku

Haber Merkezi

28 August 2025, 15:43 tarihinde yayınlandı

George Clooney, 'Jay Kelly' Basın Toplantısını Kaçırdı: Venedik Film Festivali'nde Sinüs Enfeksiyonu Şoku
```html

Dünya sinemasının en köklü ve prestijli etkinliklerinden biri olan Venedik Film Festivali, bu yıl da yıldızlar geçidine sahne olurken, Oscar ödüllü İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino'nun, kendi kalıplarını kırarak alışılmadık derecede sade, dikkatli ve içsel bir dramayla karşımıza çıktığı merakla beklenen 'La Grazia' (Lütuf) filminin genel açılışıyla sinemaseverleri büyüledi. Festivalin önemli konuklarından George Clooney'den ise beklenmedik bir haber geldi. Hollywood'un karizmatik yüzü, Noah Baumbach'ın yönettiği ve başrolünde yer aldığı yeni dramedi filmi 'Jay Kelly'nin resmi basın toplantısına sağlık sorunları nedeniyle katılamadı.

Venedik'e Gölge Düşüren Sinüs Enfeksiyonu

Bu hafta başında İtalya'ya gelen ve festivalin atmosferine hızla ayak uyduran George Clooney'nin temsilcilerinden Variety'e yapılan açıklamada, aktörün sinüs enfeksiyonu teşhisiyle doktor tavsiyesi üzerine tüm faaliyetlerini kısıtladığı belirtildi. Bu durum, 'Jay Kelly' filminin ilk resmi tanıtımında büyük bir boşluk yaratırken, filmin basın toplantısında Clooney'nin yokluğu dikkatlerden kaçmadı.

"George'a sinüs enfeksiyonu teşhisi konuldu ve doktor tavsiyesiyle bugünkü tüm aktivitelerini kısıtlaması istendi."

- George Clooney'nin Temsilcileri

Basın toplantısının açılışında yönetmen Noah Baumbach, durumu esprili bir dille ele alarak "Film yıldızları bile hasta olur!" dedi. Clooney'nin yokluğunda filmi, yardımcı oyuncular Adam Sandler, Laura Dern, Billy Crudup ve Emily Mortimer temsil etti. Bu durum, festival dinamiklerinde sıkça rastlanan ancak her zaman ilgi çeken, ünlülerin özel yaşamı ile profesyonel sorumlulukları arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gözler önüne serdi.

'Jay Kelly': Bir Film Yıldızının Hesaplaşması

Noah Baumbach'ın kaleminden çıkan ve yönettiği 'Jay Kelly', kariyerinin sonbaharında kişisel ve profesyonel bir muhasebeyle yüzleşen yaşlı bir film yıldızını konu alıyor. George Clooney'nin canlandırdığı bu karakter, uzun süredir birlikte çalıştığı menajeri (Adam Sandler) ile Avrupa'da bir yolculuğa çıkarak hayat seçimlerini, ilişkilerini ve geride bırakacakları mirası sorguluyor. Filmin senaryosunu Baumbach, 'The Newsroom' dizisinden tanıdığımız Emily Mortimer ile birlikte kaleme aldı ve bu, Mortimer'ın uzun metrajlı senaristlikteki ilk deneyimi oldu.

Sorrentino'nun Bilindik Tarzından Bir Sapma: 'La Grazia' Fark Yaratıyor

Paolo Sorrentino imzalı “La Grazia”, İtalyan sinemasının usta isminin kendi kalıplarını kırdığı, alışılmadık derecede sade, dikkatli ve içsel bir dramayla karşımıza çıkıyor. Genellikle görkemli kadrajları, abartılı karakterleri ve İtalyan ruhunu yansıtan canlı renk paletleriyle tanınan Sorrentino, bu kez şaşırtıcı bir iç disiplinle ilerliyor. Filmin başrolleri Toni Servillo ve Anna Ferzetti, yönetmen Sorrentino ile birlikte prömiyerde yer aldı. Filmin merkezinde, İtalya'nın kurgusal Cumhurbaşkanı Mariano De Santis karakteri yer alıyor. Bu rolü, Sorrentino'nun vazgeçilmez oyuncularından Toni Servillo, titiz ve garip bir şekilde pasif-domine edici bir performansla canlandırıyor. Sorrentino'nun onuncu uzun metrajlı filmi ve Toni Servillo ile yedinci ortak çalışması olan "La Grazia", Katolik bir İtalya'da ötanazi yasa tasarısını imzalamakla ilgili vicdani bir çatışma yaşayan kurgusal İtalyan cumhurbaşkanı Mariano De Santis'in hikayesini işliyor. Yönetmen, günümüz siyasetinde sıkça rastlanan fevri kararlar yerine, "bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğini" tasvir etmek istediğini belirtiyor. Servillo'nun "anında bir otorite hissi vermesi" nedeniyle tercih edildiğini belirten yönetmen, oyuncudan karakterini aşırı duygusallıktan uzak tutmasını, “yüzündeki büyük insanlığın yeterli olmasını” istemiş. Servillo'nun performansı, yüzündeki ifadesiz minimalist duruşuyla "betonarme" lakabını tam anlamıyla hak ediyor; 66 yaşındaki oyuncu, filmde 75 yaşında gibi görünüyor; kasvetli ama soylu, neredeyse donuk bir duruş sergiliyor.

"La Grazia", otokratik çağımızın bir tür alegorisine dönüşüyor. De Santis, bir otokratın tam zıttı; sorunu, çok hafif ve kararsız bir elle yönetmesidir. Bir duruş sergilemesi için zorlanması gerekiyor. Ancak film, karakterin içsel çekincelerine derin bir saygı duyuyor. Liderlerin megalomanilerini beslemek için "popülizm"e sarılmadığı, kendilerini gerçekten daha büyük bir bütünün parçası olarak gördüğü bir döneme duyulan nostaljiyi yansıtıyor. Filmin "lütuf"u da işte burada yatıyor: De Santis, kendisinden çok ülkesine (ve hatta merhum eşine) bağlı bir adam.

Filmin otobiyografik yönlerinden biri de cumhurbaşkanı ile kızı Dorotea (Anna Ferzetti) arasındaki güçlü bağdır; Sorrentino, kendi kızıyla olan ilişkisinden esinlenerek, yaşlı neslin eleştirisine karşı, cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor. Filmin adının "La Grazia" (Lütuf/İnayet) olması, De Santis'in karşı karşıya kaldığı temel ahlaki ikilemleri anlamak için bir anahtar sunuyor. Bir yandan ötanazi yasa tasarısına destek vermesi beklenirken, diğer yandan vicdanı ve inancı arasında gidip geliyor. Papa'nın bu konuda destek vermemesi yönündeki vaadi, başkanın iç çatışmasını derinleştiriyor. Aynı zamanda, eşlerini öldüren iki kişinin affedilme taleplerini değerlendirmek zorunda kalıyor. Filmin temelini oluşturan ahlaki ikilemler, yönetmenin gerçek hayattaki bir olaydan ilham almasıyla başlıyor. Sorrentino, yıllar önce İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın Alzheimer hastası eşini öldüren yaşlı bir adamı affetmesiyle ilgili bir haberi okuduğunu ve buradan yola çıkarak, bir cumhurbaşkanının affetme yetkisini kullanmanın ne anlama geldiğini sorguladığını belirtiyor. Filmde ayrıca, Başkan De Santis'in İtalyan gangsta rap hayranı olması, Vogue editörünün kendisine ilgi göstermesi gibi beklenmedik detaylar karakterin insani yönlerini ortaya koyarken, ünlü İtalyan rapçi Guè'nin müziği de filmin hikaye örgüsüne ustaca işlenmiş. Sorrentino, eşi sayesinde keşfettiği Guè'nin şarkılarındaki "derin insanlıktan" ve "büyük acıdan" etkilendiğini belirtiyor. Özellikle Guè'nin "Le bimbe piangono" şarkısındaki "Chiedo dopo perdono, non prima per favor" (Af dileyeceğim sonra, lütfen daha önce değil) dizesi, yönetmen için bir tür mantra haline gelmiş. Bu işbirliği, yaşlı bir cumhurbaşkanının modern dünyayla uzlaşma çabasını ve genç neslin kültürüne açık oluşunu sembolize ediyor. Yapımcılığını Annamaria Morelli (Fremantle'a ait The Apartment) ve Sorrentino'nun kendi şirketi Numero 10 tarafından, PiperFilm ile birlikte üstlenilen 'La Grazia', Mubi tarafından ABD ve diğer büyük bölgelerde dağıtılacak.

Venedik'te Beklenen Yıldızlar ve Gelecek Filmler

Festival programı, sinemaseverleri heyecanlandıran birçok önemli yapımı barındırıyor. Henüz prömiyerini yapacak filmler ve bu filmlerle Venedik'e gelecek yıldızlar şimdiden merak konusu. İşte festivalde izleyiciyle buluşması beklenen bazı önemli isimler ve projeleri:

  • Julia Roberts, Andrew Garfield ve Ayo Edebiri: Luca Guadagnino'nun yönetmen koltuğunda oturduğu “After the Hunt” filmi için.
  • Emma Stone: Yorgos Lanthimos'un merakla beklenen yeni filmi “Bugonia” ile festivalde yer alacak.
  • Dwayne Johnson ve Emily Blunt: Benny Safdie imzalı “The Smashing Machine” filmiyle Venedik'te olacaklar.
  • Jacob Elordi ve Oscar Isaac: Guillermo del Toro'nun fantastik yorumu “Frankenstein” için Venedik'e çıkarma yapacaklar.

Venedik ve Netflix'in İddialı Buluşması

Venedik Film Festivali, dünya prömiyerleri ve Oscar yarışının ilk adımları için önemli bir platform. Bu yıl Netflix, Lido'da yarışan üç iddialı yapımla dikkat çekiyor. 'Jay Kelly'nin yanı sıra, Kathryn Bigelow'un 'A House of Dynamite' ve Guillermo del Toro'nun 'Frankenstein' filmleri de festivalin en çok konuşulan yapımları arasında yer alıyor. Ancak festivalin zengin programı sadece bunlarla sınırlı kalmıyor. İranlı yönetmenler Morteza Ahmadvand ve Firouzeh Khosrovani'nin sürgün, bellek ve kopan bağlar temasını işleyen ‘Past Future Continuous’ adlı belgeseli 'Venedik Günleri' bölümünde dünya prömiyerini yaparken, Teona Strugar Mitevska'nın yönettiği ve Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı, geleneksel azize imajının ötesinde "neredeyse çok uluslu bir şirketin acımasız ve hırslı bir CEO'su" olarak canlandırdığı 'Mother' filmi ise Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını gerçekleştirerek kutsal kabul edilen figürlere alışılmadık bir bakış açısı sunuyor. Bu bölümde ayrıca, Meksika sinemasının güçlü seslerinden David Pablos’un “On the Road” adlı drama-gerilim filmi de 4 Eylül'de dünya prömiyerini yapacak ve şimdiden İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından satın alınarak küresel bir yolculuğa çıkacağının sinyallerini verdi. Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden Daniel Hendler'ın merakla beklenen üçüncü uzun metraj filmi “A Loose End” (Un cabo suelto) gibi dikkat çekici dünya prömiyerleri de festival programında yer alıyor. Ayrıca, 'Sarajevo'nun Kalbi Onur Ödülü'ne layık görülen usta aktör Willem Dafoe'nun da Venedik'e gelerek festivalin önemli isimleri arasında yer alması bekleniyor. Netflix'in bu kadar güçlü bir seçkiyle Venedik'te yer alması, dijital platformların sinema dünyasındaki ağırlığının arttığının da bir göstergesi.

Festival, sadece yeni yapımlara değil, sinema tarihinin efsanevi isimlerine de ev sahipliği yapıyor. Bu yılın açılış töreni, usta yönetmenler Francis Ford Coppola ve Werner Herzog'un yarım asra yayılan dostluklarının ve sinemaya eşsiz katkılarının bir kutlamasına dönüştü. Coppola, 1992 yılında kendisinin de layık görüldüğü Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü Herzog'a takdim etti. Bu anlamlı anlar ve festivalin genel atmosferi hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, Francis Ford Coppola ve Werner Herzog: Venedik Yaşam Boyu Başarı Ödülü başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.

Yönetmen David Pablos'un Etkileyici Filmografisi ve 'On the Road'un Arkasındaki Güçlü İsimler

David Pablos, 'On the Road' ile dünya çapında dikkat çekerken, önceki çalışmalarıyla da uluslararası alanda tanınan bir isimdir. Film, Meksika'nın kuzeyindeki hiper-erkekçi uzun yol kamyonculuk dünyasında geçen bir drama-gerilim olarak öne çıkıyor. Hikaye, yol kenarı lokantalarında kamyon şoförleriyle takılan isyankar genç Veneno'nun (profesyonel olmayan aktör Victor Miguel Prieto), içine kapanık ve sert şoför Muñeco (Osvaldo Sánchez) ile tanışması ve ikili arasında başlayan beklenmedik yakınlaşmayı konu alıyor. Ancak Veneno'nun geçmişinden gelen gölgeler, ikisinin de hayatını riske atacak şekilde yeniden su yüzüne çıkıyor. İşte Pablos'un öne çıkan bazı yapımları:

  • The Chosen Ones (Las Elegidas): Cannes Film Festivali (Un Certain Regard) ve San Sebastián Film Festivali (Horizontes Latinos) gibi büyük uluslararası festivallerde gösterildi ve En İyi Ibero-Amerikan Film dalında Goya adaylığı kazandı.
  • Dance of the 41 (El Baile de los 41): Tarihi bir drama olarak beğeni topladı.
  • The Head of Joaquín Murrieta: Amazon Western dizisinin ilk dört bölümünü yönetti.

'On the Road' filminin yapımcılığını ise, Meksika sinemasının önde gelen figürlerinden Inna Payán ve 'Andor' dizisinin yıldızı Diego Luna gibi güçlü isimler üstlendi. Inna Payán'ın yapımcılık kariyerindeki başarılar arasında Cannes'da 81 uluslararası ödül kazanan “The Golden Dream” (“La jaula de oro”), Berlinale'de prömiyer yapan “Devil’s Freedom” (“La libertad del diablo”) ve yine Berlinale'de Generation KPlus Büyük Ödülü'nü kazanan “Los Lobos” gibi filmler bulunuyor. Diego Luna ise Gael García Bernal ile birlikte kurduğu La Corriente del Golfo şirketiyle yapımcılıkta da aktif rol alıyor. Film, Payán'ın şirketi Animal de Luz'un yanı sıra La Corriente del Golfo, The Maestros Cine, EFD Studios, Terminal Films ve Producciones Año Bisiesto ortak yapımı olarak hayat buldu ve Meksika'nın Eficine vergi teşviki ve CNC desteğiyle finanse edildi. David Pablos ve Inna Payán gibi isimlerin uluslararası alanda kazandığı bu başarılar, Meksika sinemasının derinliğini ve çeşitliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. David Pablos’un “On the Road” filmi ve I Wonder Pictures anlaşması hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Venedik'te Vicdanların Sesi: 'Hind Rajab'ın Sesi' Filmi

Festival, sadece yeni yapımlara değil, aynı zamanda güncel ve evrensel insani meselelere ışık tutan filmlere de kapılarını aralıyor. Bu yılın en çok dikkat çeken ve tartışılan yapımlarından biri, Gazze'de yaşanan trajik bir olayı konu alan, daha önce 'Dört Kız Kardeş' ile 'Derisini Satan Adam' filmleriyle iki Oscar adaylığı kazanmış Tunuslu yönetmen Kaouther Ben Hania'nın yönettiği ve Brad Pitt, Joaquin Phoenix, 'Roma' filminin yönetmeni Alfonso Cuarón, aktris Rooney Mara, 'İlgi Alanı' yönetmeni Jonathan Glazer ve Pitt’in yapım ortağı Dede Gardner gibi A-list isimlerin yapımcılığını üstlendiği 'Hind Rajab'ın Sesi' (The Voice of Hind Rajab) adlı drama filmi oldu. Film, İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan bir araçta mahsur kalan 6 yaşındaki Hind Rajab'ın ve yaşadıklarını, gerçek acil durum telefon görüşmelerinin ses kayıtlarını kullanarak izleyiciye aktarıyor. Yönetmen Kaouther Ben Hania, filmin evrensel bir acıya hitap ettiğini ve bir çocuğun yardım çağrısı yaptığı ancak kimsenin gelmediği bir dünyayı kabul edemediğini vurgulayarak, "Bu acı, bu başarısızlık hepimize ait" ifadelerini kullandı. Film, 3 Eylül'de Venedik'te dünya prömiyerini yaptıktan sonra Kuzey Amerika prömiyeri için Toronto Film Festivali'ne geçecek ve festival haftası içinde Filistin yanlısı bir gösterinin de yapılması bekleniyor. Hollywood yıldızlarının desteklediği 'Hind Rajab'ın Sesi' filmi hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Filmin prömiyerinde ve festival genelinde, 'sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?' tartışması da gündeme geldi. Festivalin jüri başkanı ve Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in diplomatik duruşu, sanat ve siyaset arasındaki hassas dengeyi gözler önüne serdi. Basın mensuplarının Gazze'deki duruma ilişkin kişisel görüşlerini sorması üzerine Payne, "Açıkçası, bu soruya biraz hazırlıksız yakalandığımı hissediyorum. Ben buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim. Siyasi görüşlerimin çoğunuzun görüşleriyle örtüştüğünden eminim" ifadelerini kullanarak, festivalin sanatsal misyonuna odaklanma çabasını dile getirdi. Payne'in diplomatik duruşu, festival öncesinde yüzlerce İtalyan ve uluslararası sinemacı ile sanatçının Venedik organizatörlerine gönderdiği açık mektubun gölgesinde yaşandı. Bu mektupta, İsrail hükümeti ve ordusu tarafından Gazze'de devam eden 'soykırım' ve 'etnik temizlik' kınanması talep ediliyor, ayrıca Julian Schnabel'in 'In the Hand of Dante' dramasında rol alan ve İsrail'e açık destek veren Gal Gadot ve Gerard Butler gibi isimlerin festivalden davetlerinin geri çekilmesi isteniyordu. Festival başkanı Alberto Barbera ise bu taleplere ilişkin "Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır” diyerek, festivalin sanatçı özgürlüğüne ve kapsayıcılığa verdiği önemi vurguladı. Ancak Barbera, aynı zamanda Gazze ve Filistin'de yaşananlar karşısındaki 'büyük üzüntülerini ve acılarını' açıkça dile getirmekten çekinmedi ve sivillerin ve çocukların ölümünü 'henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı' olarak nitelendirdi. Bu tür olaylar ve festivaldeki detaylı tartışmalar hakkında daha fazla bilgi edinmek için Venedik Film Festivali'nde Gazze Gündemi başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.

Sen,Nexus Perspektifi: Sanat ve Siyaset Arasındaki Çatışma

Venedik Film Festivali'nde yaşanan bu gelişmeler, sanat dünyasının küresel olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Bir yanda, festivallerin apolitik kalması, sadece sanatsal başarıya odaklanması gerektiği argümanı var. Bu görüşe göre, siyasi pozisyon almak, sanatsal özgürlüğü kısıtlayabilir ve farklı görüşteki sanatçılar için dışlayıcı olabilir. Diğer yanda ise, özellikle büyük insani krizler karşısında kültürel kurumların ve sanatçıların sorumluluk alması, seslerini yükseltmesi gerektiği savunuluyor. Gazze örneği, bu iki bakış açısı arasındaki gerilimin somut bir göstergesi. Festival yönetimi, hem sanatçıları koruma hem de insani acıyı görmezden gelmeme çabasıyla karmaşık bir denge arayışında olduğunu gösterdi. Bu durum, gelecekteki büyük kültürel etkinliklerin de benzer baskılarla karşılaşacağının ve 'sanat için sanat' ile 'sorumlu sanat' arasındaki tartışmanın süreceğinin işareti olabilir.

Venedik Film Festivali'nin Kalbi: Jüri Heyeti

Bir film festivalinin kalbi, ödülleri belirleyen jüri üyeleridir. Venedik Film Festivali'nin bu yılki jüri heyeti, sinema dünyasının farklı coğrafyalarından gelen önemli isimlerden oluşuyor. Yönetmen Alexander Payne'in başkanlığındaki jüride, sinemanın çeşitliliğini yansıtan deneyimli isimler bulunuyor:

  • Yönetmen Alexander Payne (Jüri Başkanı, ABD - 'The Holdovers', 'Sideways')
  • Yönetmen-Senarist Stéphane Brizé (Fransa - 'Out of Season')
  • İtalyan Yönetmen ve Senarist Maura Delpero (İtalya - 'Vermiglio')
  • Rumen Yönetmen, Yazar ve Yapımcı Cristian Mungiu (Romanya - '4 Months, 3 Weeks and 2 Days')
  • İranlı Yönetmen ve Yazar Mohammad Rasoulof (İran - 'The Seed of the Sacred Fig')
  • Brezilyalı Aktris, Yazar ve Senarist Fernanda Torres (Brezilya - 'I'm Still Here')
  • Çinli Aktris Zhao Tao (Çin - 'Caught by the Tides')

Bu isimler, Altın Aslan ve diğer önemli ödülleri hangi filmlerin kucaklayacağına karar verecekler. Jüri üyelerinin farklı kültürel ve sanatsal perspektifleri, festivaldeki ödül seçimlerine zenginlik katacaktır. Basın toplantısında tüm jüri üyeleri hazır bulunsa da, panelde konuşan tek isim Alexander Payne oldu.

Kırmızı Halı İhtişamı: Venedik'in Moda Şöleni

Venedik kırmızı halısı, sinema kadar modanın da vitrini olmaya devam ediyor. Açılış gecesi ve sonraki gösterimlerde birçok yıldız, çarpıcı tarzlarıyla dikkatleri üzerine çekti. İşte festivalin ilk günlerinde kırmızı halıda boy gösteren bazı isimler ve stilleri:

  • Cate Blanchett: “La Grazia” filminin kırmızı halısında zarafetiyle büyüledi.
  • Leni Klum ve Heidi Klum: Anne-kız ikilisi, “La Grazia” prömiyerine katılarak dikkatleri çekti.
  • Lena Herzog, Francis Ford Coppola ve Werner Herzog: Sinema tarihinin dev isimleri, “La Grazia” için bir araya geldi.
  • Tilda Swinton: Her zamanki gibi özgün ve çarpıcı tarzıyla “La Grazia” kırmızı halısında yerini aldı.
  • Rose Villain: İtalyan şarkıcı, turkuaz topuz detayı ve zincir zırh görünümlü elbisesiyle cesur bir moda ifadesi sergiledi.
  • Adı açıklanmayan bir festival konuğu, altın yılan işlemeli elbisesiyle geceye damgasını vurdu ve kırmızı halıda farklı bir estetik sundu.

Venedik'in kırmızı halısı, sadece sinema dünyasının değil, aynı zamanda moda endüstrisinin de önemli bir buluşma noktası haline geldi. Tasarımcılar için birer podyum işlevi gören bu alan, bazen filmlerin önüne geçerek tartışmalara da yol açabiliyor.

Neden Venedik Film Festivali Sinema İçin Önemli?

Venedik Film Festivali, 1932 yılında başlayan tarihiyle dünyanın en eski film festivali unvanını taşır. Bu köklü geçmişi, onu sadece bir film gösterimi etkinliği olmaktan çıkarıp, sinema sanatının gelişimine yön veren bir platform haline getirir. Festival, yeni yetenekleri keşfetme, bağımsız sinemayı destekleme ve dünya sinemasına eleştirel bir bakış açısı sunma misyonunu üstlenir. Cannes ve Berlin gibi diğer büyük festivallerle birlikte "Büyük Üçlü" arasında yer alması, uluslararası alandaki prestijini ve etkisini pekiştirir. Burada ödül alan filmler, genellikle Oscar yarışında da güçlü adaylar arasında gösterilir.

Sen,Nexus'tan Bakış: Bir Yıldızın İnsan Halleri

George Clooney gibi küresel bir ikonun dahi bir sinüs enfeksiyonu yüzünden önemli bir etkinliği kaçırması, aslında 'şeytanın avukatı' bakış açısıyla bakıldığında, şöhretin ve parıltılı yaşamın ardındaki insan doğasını hatırlatıyor. Medyanın sürekli spot ışıkları altında olan bu isimler için sağlık sorunları dahi bir haber konusu haline geliyor. Ancak bu durum, filmin kendisi için de beklenmedik bir 'buzz' yaratabilir; zira her ne kadar Clooney'nin yokluğu üzücü olsa da, bu tür olaylar festival gündeminde filmin adını daha da öne çıkarabilir. Asıl önemli olan, Clooney'nin galada kırmızı halıda olması ve filmin hak ettiği ilgiyi görmesi olacaktır.

George Clooney'nin perşembe akşamı gerçekleşecek 'Jay Kelly' filminin kırmızı halı galasında yer alması bekleniyor. Bu prömiyer, hem filmin hem de ünlü aktörün hayranları tarafından büyük bir merakla bekleniyor. Clooney'nin tam sağlığına kavuşup kavuşmadığı ise festivalin kalan günlerinde netlik kazanacak.

Venedik Film Festivali, önümüzdeki günlerde dünya sinemasının en yeni ve iddialı yapıtlarına ev sahipliği yapmaya devam edecek. Ancak açılış konuşmaları, 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi politik ve insani odaklı yapımların programdaki yer alması ve genel tartışmalar, festivalin sadece filmlerle değil, aynı zamanda küresel vicdanın bir yansıması olarak da anılacağını gösteriyor. Sen,Nexus olarak bu özel etkinliği yakından takip etmeyi sürdüreceğiz.

Kaynak: Variety - George Clooney Venedik Basın Toplantısını Kaçırdı

```