Müzik dünyasının sınırlarını zorlayan ve Billboard tarafından 2024'ün en büyük beşinci pop yıldızı olarak gösterilen Charli XCX, şimdi de sinema dünyasına iddialı bir giriş yapmaya hazırlanıyor. Daha önce sadece bir animasyon filminde (The Angry Birds Movie) seslendirme deneyimi olan sanatçı, önümüzdeki dönemde hem başrolünde yer aldığı iki filmin neredeyse eş zamanlı prömiyerleriyle, hem de yapımcılığını üstlendiği yedi yeni projeyle adından söz ettirecek.
Sürpriz Bir Keşif: "100 Nights of Hero" Filminin Perde Arkası
Charli XCX'i ilk büyük film rolü için kadrosuna katan Julia Jackman'ın yönettiği “100 Nights of Hero” filmi, Venedik Film Festivali'nin Eleştirmenler Haftası kapanış filmi olarak sinemaseverlerle buluşacak. Jackman, Charli'yi kadroya dahil ettiğinde, pop yıldızının oyunculuğa ilgi duyduğuna dair henüz hiçbir haberin sızmadığını belirtiyor. Yönetmen, “Biri bana onun bu filmle uyum sağlayabileceğini söylediğinde çok hoş bir sürpriz oldu” ifadelerini kullanıyor.
Jackman, Charli'nin dünya çapındaki şöhreti nedeniyle başlangıçta 'reklam amaçlı bir cast' olabileceği endişesini taşısa da, sanatçıyla Glastonbury Festivali öncesi yaptığı görüşmede Charli'nin notları ve iPad'iyle gelerek projeye olan ciddi yaklaşımından etkilendiğini dile getiriyor. Yönetmen, Charli'nin 'kuru mizah anlayışı, utangaç ve alçakgönüllü' tavrının onu efsanevi bir peri masalı figürünü canlandırmak için mükemmel kıldığını hissettiğini ekliyor.
Feminist Bir Fantazi ve Yıldızlar Geçidi
Isabel Greenberg'in çizgi romanından uyarlanan “100 Nights of Hero”, derinden ataerkil bir dünyaya meydan okuyan iki kadının hikayesini anlatan feminist bir queer fantazi filmi. Film, Charli XCX dışında da birçok ünlü ismi bir araya getiriyor. Başrollerde, Emma Corrin'in canlandırdığı keskin zekalı hizmetçisinin yardımıyla Nicholas Galitzine'in cazibeli ilerlemelerine karşı koymak zorunda kalan ihmal edilmiş bir eşi canlandıran Maika Monroe yer alıyor. Felicity Jones ise hikayenin anlatıcısı olan ay karakteriyle karşımıza çıkıyor.
Bağımsız Sinemanın Çekiciliği
Jackman, her bir büyük ismin projeye 'evet' demesine şaşırdığını ancak oyuncuların bu düşük bütçeli bağımsız filmin kendilerine daha önce yaptıkları stüdyo işlerine kıyasla 'samimi bir denge' sunduğunu fark ettiklerini belirtiyor. Yönetmen, oyuncuların 'yeni bir bölge keşfettiği' hissinin projeyi başarılı kıldığını ifade ediyor. Hatta Nicholas Galitzine'in He-Man rolüne hazırlanırken sürekli antrenman yapmasını filme dahil ederek, karakterinin yalnız kaldığında yapacağı şeyi yansıttığı yaratıcı bir dokunuş da sergiliyor.
Oyunculuk Kariyerinde Zirveye Yolculuk: Bir Yarışın İçinde
Öne Çıkanlar:
- Charli XCX'in ilk resmi oyunculuk rolünü aldığı film "100 Nights of Hero" olsa da, halkla buluşan ilk filmi olmayacak.
- Jeremy O. Harris ile başrolü paylaştığı "Erupcja" filmi, “100 Nights of Hero”dan bir ay sonra duyurulmasına rağmen, prömiyerini 4 Eylül'de Toronto'da yaparak “100 Nights of Hero”nun Venedik'teki 5 Eylül prömiyerinden bir gün önce izleyiciyle buluşacak.
- Charli XCX'in toplamda beş yeni filmi daha ufukta beliriyor, bunlardan biri kendi yapımcılığında.
Charli XCX'in müzikteki yaratıcılığını sinemaya taşıması, onun sanatçı kimliğinin ne denli çok yönlü olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Bağımsız bir filmle bu yola çıkması, ticari kaygılardan ziyade sanatsal bir derinlik arayışında olduğunu gösteriyor. Bu hamle, popüler kültür ikonlarının ana akım projeler yerine, anlatım gücü yüksek, cesur ve niş yapımları tercih etme eğilimini de destekliyor. Nitekim, gişe filmlerinin vazgeçilmez yıldızı Dwayne 'The Rock' Johnson da, Venedik Film Festivali'nde dikkat çeken 'The Smashing Machine' filmiyle bugüne kadarki en dramatik rolüne soyunarak kariyerine farklı bir yön verme arayışına girdiğini dile getirmişti. Johnson gibi isimler, kendilerini aksiyon ve komedi kategorisine hapseden Hollywood kalıplarından sıyrılarak, sanatsal derinliği olan, daha niş projelere yönelme isteğini açıkça ifade ediyor. Benzer bir şekilde, dünya sinemasının en saygın etkinliklerinden 82. Venedik Film Festivali'nde büyük ilgi gören ve bağımsız sinemanın sınırlarını zorlayan bir diğer yapım da, yönetmen Mona Fastvold ve senarist Brady Corbet'in imzasını taşıyan epik müzikal drama 'The Testament of Ann Lee' oldu. 18. yüzyılda Shaker tarikatının kurucusu Ann Lee'nin az bilinen ama etkileyici hikayesine odaklanan bu film, 'bir Shaker müzikali fikrini satmanın' zorluklarına rağmen yaratıcı özgürlükten ödün vermemeyi başardı. Başrolde Ann Lee'yi canlandıran Amanda Seyfried, rolünü 'aydınlatıcı ve inanılmaz derecede terapötik' olarak tanımlayarak, bu tür niş projelerin oyunculara ne denli farklı bir deneyim sunduğunu bir kez daha gösterdi. Seyfried, 'Mamma Mia 2'den bu yana ilk kez bu kadar farklı bir tarzda şarkı söylediğini, çoğu melodik seslerden ziyade hayvan sesleri gibi olduğunu' belirterek role ne kadar derinlemesine daldığını gözler önüne serdi. 82. Venedik Film Festivali, bu tür sanatsal keşiflerin yanı sıra, sinema teknolojisinin sınırlarını zorlayan yenilikçi projelere de kapılarını açtı. Genç İsviçre-Kenyalı yönetmen Damien Hauser, yapay zekayı sadece bir araç olarak değil, anlatının ve yaratıcılığın bir parçası olarak kullandığı 'Prenses Mumbi'nin Anıları' filmiyle festivalin dikkat çeken yapımları arasına girdi. Hauser, filmini yapay zeka olmadan çekemeyeceğini belirtirken, aynı zamanda 'yapay zekanın asla yapamayacağı bir film' yapma amacını taşıyarak teknolojinin sinemadaki rolüne dair derin tartışmaları tetikledi. Festival aynı zamanda, Çinli usta yönetmen Jia Zhangke'nin yapay zeka ve sinemanın geleceği üzerine düzenlediği masterclass'a da ev sahipliği yaparak bu teknolojik dönüşümün farklı boyutlarını ele aldı. Öte yandan, Endonezya sinemasının yükselen yıldızı, ödüllü yönetmen Kamila Andini de “Four Seasons in Java” adlı yeni filmiyle Venedik Gap-Financing Market’ta dikkatleri üzerine çekti. Bu proje, modernleşmenin toplumsal bedelleri ve kadının direnişi gibi güncel temaları işleyerek festivalin çeşitliliğine önemli bir katkı sundu.
Bu çeşitliliğin ve yenilikçiliğin yanı sıra, 82. Venedik Film Festivali, sinema dünyasının efsanevi isimlerini ve çeşitli öne çıkan yapımları da bir araya getirdi. Francis Ford Coppola'nın Werner Herzog'a Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etmesi, jüri başkanlığını Alexander Payne'in üstlenmesi gibi unutulmaz anlara sahne oldu. Asya sinemasının tartışmasız en tanınmış yüzlerinden biri olan Shu Qi ise otuz yıllık oyunculuk kariyerinin ardından ilk yönetmenlik denemesi 'Girl' (Kız) ile Venedik'te rekabet bölümünde dünya prömiyerini yaparak ve ardından Toronto Uluslararası Film Festivali'nde 'Centrepiece' seçkisine dahil edilerek dikkatleri üzerine çekti. Qi'nin derin kişisel izler taşıyan bu projesi, Tayvan'ın 1988 yılına uzanan çocukluk travmalarının gölgesinde yeşeren bir dostluk hikayesi sunuyordu. Shu Qi'nin yönetmenlik deneyimi ve filminin temaları hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Oscar ödüllü yönetmen Charlie Kaufman da yeni kısa filmi 'How to Shoot a Ghost' ile festivalde yarışma dışı özel bir gösterimle dünya prömiyerini yaparak gündeme geldi. Zihin açıcı filmleriyle tanınan Kaufman'ın bu eseri, ölüm sonrası dünyada arzularıyla yüzleşen iki genç karakterin hikayesini işliyordu. Charlie Kaufman'ın filmi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Kore sinemasının usta ismi Park Chan-wook'un son filmi 'No Other Choice' ise yönetmenin Yazarlar Birliği (WGA) grevi kurallarını ihlal ettiği iddialarıyla tartışmalara yol açtı. Park Chan-wook'un filmi ve WGA tartışması hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Gazze'deki trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi dikkat çekici dünya prömiyerleri ve müzik dünyasının ikonik ismi Marianne Faithfull'ın hayatına odaklanan 'Broken English' belgeseli de festivalin öne çıkan yapımları arasında yer aldı. Julia Roberts'ın “After the Hunt” filmiyle katıldığı basın toplantısı ise #MeToo hareketi ve iptal kültürü üzerine yoğun tartışmaları beraberinde getirerek festivalin sadece sinematik değil, toplumsal gündemi de yakaladığını gösterdi. Bu sayede Venedik, bağımsız ve sanat filmlerine kapılarını açarken, küresel sinema dinamiklerini de etkilemeye devam ediyor.
Festivaldeki tüm bu gelişmeleri, eleştirileri ve kırmızı halı şıklığını coğrafi sınırlamalara takılmadan küresel bir kitleye ulaştıran Variety'nin dijital günlükleri gibi platformlar sayesinde Kamila Andini'nin projesi gibi önemli yapımların uluslararası görünürlüğü artıyor.
Charli XCX'in sinema dünyasındaki bu hızlı yükselişi, müzik kariyerindeki başarısını taçlandırmanın yanı sıra, sanatçının farklı alanlarda da ne kadar etkili olabileceğini gözler önüne seriyor. Hayranları ve sinema eleştirmenleri, onun beyaz perdedeki performanslarını büyük bir merakla bekliyor.
Kaynak: Variety.com