Günümüz sinema dünyasında yapay zekanın artan etkisi, birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, genç İsviçre-Kenyalı yönetmen Damien Hauser, bu tartışmalara kendi filmiyle benzersiz bir boyut katıyor. Venedik Film Festivali'nin Venedik Günleri bölümünde prömiyerini yapan son eseri "Prenses Mumbi'nin Anıları" (Memory of Princess Mumbi), yapay zekayı sadece bir araç olarak değil, anlatının ve yaratıcılığın bir parçası olarak kullanıyor. Festival aynı zamanda, Çinli usta yönetmen Jia Zhangke'nin yapay zeka ve sinemanın geleceği üzerine düzenlediği masterclass'a da ev sahipliği yaparak bu tartışmaları farklı bir boyuta taşıdı. Jia Zhangke'nin Venedik'teki yapay zeka ve Çin film pazarı üzerine düşüncelerini buradan okuyabilirsiniz. Endonezya sinemasının yükselen yıldızı, ödüllü yönetmen Kamila Andini de “Four Seasons in Java” adlı yeni filmiyle Venedik Gap-Financing Market’ta dikkatleri üzerine çekti. Bu proje, modernleşmenin toplumsal bedelleri ve kadının direnişi gibi güncel temaları işleyerek festivalin çeşitliliğine önemli bir katkı sundu.
Geleceğin Afrikası'nda Geçen Bir Aşk ve Teknoloji Hikayesi
Film, felaket sonrası bir savaşın ardından, retro-fütüristik bir Afrika'da, 2093 yılında geçiyor. Genç belgeselci Kuve (Abraham Joseph), büyük savaşın sonuçlarını belgelemek üzere Umata Krallığı'na gider. Burada, onu yapay zeka kullanmadan film yapmaya zorlayan özgür ruhlu aktris Mumbi (Shandra Apondi) ile tanışır. Sanat, yaratıcılık ve teknoloji arasındaki ilişki üzerine başlayan bu eğlenceli tartışma, kaçınılmaz bir aşka ve genç prensesin trajik ölümüne yol açar.
Hauser, filmini yapay zeka olmadan çekemeyeceğini açıkça belirtirken, aynı zamanda "yapay zekanın asla yapamayacağı bir film" yapma amacını taşıdığını söylüyor. Bu paradoksal yaklaşım, filmin meta-kurmaca yapısını, hem bir aşk hikayesi hem de yarı-belgesel tadında sunan tatlı-acı ve esprili tonunu şekillendiriyor.
Kişisel Bir Trajediden Doğan Yaratıcılık
"Prenses Mumbi'nin Anıları" filminin kökenleri, Hauser'ın hayatındaki zorlu bir döneme dayanıyor. Küçük kardeşinin kaybının yasını tutarken, kardeşleriyle paylaştığı neşeli anların videolarını incelerken, kayıp ve hafıza kesişiminde bir şeyler yaratmaya karar verir. Bu, filmin ana fikrini, yani Kuve'nin de kaybettiği aşkını sinema aracılığıyla anıtlaştırma çabasını besler. Bu kişisel arka plan, filmin duygusal derinliğini ve yapay zekanın sadece bir araç olduğunu, asıl gücün insan deneyiminde yattığını vurguluyor.
Yapay Zeka ve Sinemanın Sınırlarını Zorlamak
Hauser, filminin büyük bir kısmını Kenya kıyılarında gerçek mekanlarda çekmiş olsa da, fütüristik dünyasının arka planını oluşturmak için yapay zekayı kullandı. "80'ler ve 90'lardan kalma, görüntünün içine resim çizdikleri eski teknikleri" yapay zeka ile birleştirerek, görsel bir şölen yaratmış. Yönetmen, görüntüler anında oluşsa da, bunları "sinematik bir bağlamda çalıştırmanın" çok daha zorlayıcı olduğunu ifade ediyor. Rotoscoping, kompozitleme ve durağan görüntüleri canlandırmak gibi süreçlerin haftalarını aldığını belirtiyor. Hauser, bu süreçte farklı araçları (üretim, büyütme, görüntüyü harekete dönüştürme) bir araya getiren bir "yama işi" süreci izlediğini dile getiriyor.
"Yapay zeka en güzel, en mükemmel sanatı bir gün yaratabilir" diyor Hauser, "ancak bu sadece daha önce yapılmış binlerce filmden yola çıkarak mümkün. Filmin mesajı, duygusal nüansın formülden daha önemli olduğudur."
Çinli usta yönetmen Jia Zhangke de benzer şekilde yapay zekayı bir araç olarak denediğini belirtirken, kendi deneyimini "Yapay zeka evde satranç oynamak gibi hissettirirken, kamerayla çekim yapmak dışarıda dağa tırmanmak gibi. Farklı yönetmenler farklı araçları seçecek ama ben hala kameraya ve gerçek dünyaya çekiliyorum" sözleriyle özetliyor. Bu, Hauser'ın yapay zekayı görsel bir şölen yaratmak için kullanmasına rağmen insan dokunuşunun önemine vurgu yapan duruşuyla örtüşüyor.
Demokratikleşen Sinema ve Afrika'nın Hikayeleri
Yapay zekanın hızla geliştiğini ve bugün başlasa post-prodüksiyonu yarı sürede bitirebileceğini tahmin eden Hauser, teknolojiye temkinli bir iyimserlikle yaklaşıyor. Yapay zekanın sunduğu parlak olanaklara rağmen, hiçbir makinenin taklit edemeyeceği bir "insan öğesi"nin sinema yapımında vazgeçilmez olduğuna inanıyor.
Hauser, yapay zekadan "korksa" da "potansiyelini" de kabul ediyor. Özellikle film yapımcılarının daha fazla "yaratıcı risk almasına" olanak sağlaması ve uzun süredir ayrıcalıklı azınlığın elinde olan sinema araçlarını Afrika'da ve ötesinde demokratikleştirmesi açısından önemli görüyor.
"Şimdiye kadar dünyadaki hikayeleri hep Hollywood anlatıyordu" diyen Hauser, "Bu teknoloji sayesinde, Afrikalı film yapımcıları kendi hikayelerini daha iyi anlatabilecekler. Sadece Afrika değil. Çok daha fazla farklı bakış açısı ve farklı hikaye anlatım türleri göreceğiz." Bu vizyon, yapay zekanın sadece teknik bir araç olmanın ötesinde, kültürel çeşitliliği ve küresel hikaye anlatımını zenginleştirme potansiyeline işaret ediyor.
Hauser'ın bu vizyonuna paralel olarak, Çinli usta yönetmen Jia Zhangke de kendi ülkesinde sinemanın demokratikleşmesi adına önemli adımlar atıyor. Unknown Pleasures Pictures adlı dağıtım şirketini kurarak uluslararası sanat filmlerini Çin pazarıyla buluşturmayı hedefleyen Zhangke, "Farklı kültürlerden eserleri Çinli izleyicilere ulaştırmak çok önemli, çünkü sinema evrensel bir kültürdür" diyerek, sinema aracılığıyla kültürel alışverişin ve farklı bakış açılarının yaygınlaşmasının küresel önemini vurguluyor.
"Prenses Mumbi'nin Anıları", sadece teknolojik bir başarı değil, aynı zamanda insan ruhunun direncini, kaybın yasını tutma biçimlerini ve sanatın dönüştürücü gücünü kutlayan derinlemesine kişisel bir film. Damien Hauser'ın bu yenilikçi yaklaşımı, sinemanın geleceğine dair umut verici bir pencere açıyor.
Endonezya'dan Yükselen Bir Ses: Kamila Andini ve "Four Seasons in Java"
Damien Hauser'ın yapay zeka ile sinemanın geleceğini sorgulayan yenilikçi yaklaşımına paralel olarak, Venedik Film Festivali aynı zamanda farklı coğrafyalardan yükselen güçlü seslere de ev sahipliği yaptı. Endonezya sinemasının önde gelen isimlerinden Kamila Andini, post-prodüksiyon aşamasındaki yeni filmi “Four Seasons in Java” ile Venedik Gap-Financing Market’ta büyük ilgi gördü. Andini, bu filmi “Şimdiye kadar yarattığım en zor hikaye” olarak tanımlarken, modernleşme adı altında yaşanan travmaları, iktidar mücadelelerini ve kadının direnişini büyülü gerçekçilikle harmanlayarak Endonezya’nın toplumsal yaralarına mercek tutuyor.
Filmin merkezinde, haksız yere hapis yatan ve köyüne elektrikle birlikte dönen Pertiwi adlı bir kadın yer alıyor. Endonezya dilinde “ana toprak” anlamına gelen Pertiwi’nin hikayesi, modernliğin gelişi ile kişisel travmanın çarpışmasını sembolize ediyor. Yönetmen, Pertiwi’nin dönüşüyle geçmişteki adaletsizliklerin yeni biçimlerde devam ettiğini keşfetmesini, toplumun dışlanmış kesimleriyle kurduğu bağı ve yerel mitoloji ile büyülü gerçekçiliği harmanlayarak küresel güneydeki feminizmin karmaşıklığını aydınlatmayı amaçlıyor. Andini, film aracılığıyla ülkesindeki kalkınmanın yüksek maliyetini ve arkasında bıraktığı travmaları ele alıyor:
“Ülkemizdeki kalkınma maliyeti çok yüksek. Bunu bedenimizle, gözyaşımızla, kanımızla ve canımızla ödüyoruz. Yine de çok gerideyiz. Kalkınmanın çoğu insanlara bir gelecek sunmuyor, aksine sadece iktidar arayan insanların siyasi ihtiyaçlarını karşılıyor ve arkasında sadece travma bırakıyor.”Bu güçlü anlatım, güncel elektrik kesintileri, cinsel taciz vakaları ve iktidar sahiplerinin bu tacizlerdeki rolü gibi acil Endonezya sorunlarından besleniyor.
Kamila Andini'nin yapımcı ve hayat arkadaşı Ifa Isfansyah ile üçüncü ortak projesi olan “Four Seasons in Java”, dağlık bir bölgede geçmesi sebebiyle lojistik ve teknik açıdan önemli zorluklar barındırıyor. Ancak ikilinin daha önce “Yuni” (Toronto 2021 Platform Ödülü) ve “Before, Now & Then” (Berlinale 2022 Gümüş Ayı) gibi uluslararası ödüllü yapımlardaki başarısı, bu projenin de potansiyelini gösteriyor. Venedik Film Festivali gibi ‘Büyük Üçlü’ olarak anılan prestijli bir platformda yer alması, Andini’nin hikayesine küresel bir vitrin sunarken, projenin Hollanda, Norveç, Fransa, Almanya ve Singapur gibi ülkelerden geniş bir ortak yapımcı ağına sahip olması, uluslararası iş birliğinin günümüz sinema endüstrisindeki kaçınılmazlığını vurguluyor. Bu tür ortaklıklar, artan yapım maliyetleri karşısında bağımsız yapımcılar için hayati bir önem taşıyor ve farklı bakış açılarının bir araya gelmesini sağlıyor.
Andini, sadece kendi filmleriyle değil, aynı zamanda Endonezya sinemasının geleceğine de yön veriyor. 2025 yılında Jakarta'da düzenlenecek olan Jakarta World Cinema Festival (JWC 2025)'in ilk uzun metraj film yarışmasında jüri üyeliği görevini üstlenecek. Bu, Andini'nin hem kendi ülkesinde hem de küresel arenada sinema sanatına olan bağlılığını ve etkisini gösteriyor.
Sinemanın Toplumsal Hafızadaki Rolü: "Four Seasons in Java"
Kamila Andini’nin “Four Seasons in Java” filmi, sadece Endonezya’ya özgü bir hikaye olmanın ötesinde, kalkınma, iktidar ve toplumsal adaletsizlik arasındaki ince çizgiyi sorgulayan evrensel bir yapım. Yoksullukla mücadele eden ülkelerde modernleşme vaatlerinin çoğu zaman nasıl iktidar sahiplerinin kişisel çıkarlarına hizmet ettiğini, doğal kaynakların ve insan emeğinin nasıl kolayca feda edildiğini ele almasıyla film, dünyanın birçok yerindeki benzer sorunlara ayna tutuyor. Yönetmenin özellikle cinsel taciz ve toprak sömürüsü gibi hassas konuları büyülü gerçekçilikle harmanlaması, izleyiciyi hem estetik bir yolculuğa çıkarıyor hem de gerçeklerin acımasızlığıyla yüzleştiriyor. Bu, sanatsal ifadenin toplumsal eleştiride ne kadar güçlü bir araç olabileceğini gösteriyor. Filmin Venedik gibi prestijli bir platformda destek araması, bağımsız sinemanın bu tür cesur ve derinlikli hikayeleri global arenaya taşıma misyonunun bir kanıtı niteliğinde. Umuyoruz ki bu yapım, hem sinematik başarısıyla hem de ele aldığı konularla geniş kitlelerde farkındalık yaratır ve önemli tartışmaları tetikler.
82. Venedik Film Festivali, Damien Hauser ve Kamila Andini gibi yenilikçi yönetmenlerin projelerinin yanı sıra, sinema dünyasının efsanevi isimlerini ve çeşitli öne çıkan yapımları bir araya getirdi. Francis Ford Coppola'nın Werner Herzog'a Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etmesi, jüri başkanlığını Alexander Payne'in üstlenmesi gibi unutulmaz anlara sahne oldu. Asya sinemasının tartışmasız en tanınmış yüzlerinden biri olan Shu Qi ise otuz yıllık oyunculuk kariyerinin ardından ilk yönetmenlik denemesi 'Girl' (Kız) ile Venedik'te rekabet bölümünde dünya prömiyerini yaparak ve ardından Toronto Uluslararası Film Festivali'nde 'Centrepiece' seçkisine dahil edilerek dikkatleri üzerine çekti. Qi'nin derin kişisel izler taşıyan bu projesi, Tayvan'ın 1988 yılına uzanan çocukluk travmalarının gölgesinde yeşeren bir dostluk hikayesi sunuyordu. Shu Qi'nin yönetmenlik deneyimi ve filminin temaları hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Oscar ödüllü yönetmen Charlie Kaufman da yeni kısa filmi 'How to Shoot a Ghost' ile festivalde yarışma dışı özel bir gösterimle dünya prömiyerini yaparak gündeme geldi. Zihin açıcı filmleriyle tanınan Kaufman'ın bu eseri, ölüm sonrası dünyada arzularıyla yüzleşen iki genç karakterin hikayesini işliyordu. Charlie Kaufman'ın filmi hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Kore sinemasının usta ismi Park Chan-wook'un son filmi 'No Other Choice' ise yönetmenin Yazarlar Birliği (WGA) grevi kurallarını ihlal ettiği iddialarıyla tartışmalara yol açtı. Park Chan-wook'un filmi ve WGA tartışması hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Gazze'deki trajik bir olayı konu alan 'Hind Rajab'ın Sesi' gibi dikkat çekici dünya prömiyerleri ve müzik dünyasının ikonik ismi Marianne Faithfull'ın hayatına odaklanan 'Broken English' belgeseli de festivalin öne çıkan yapımları arasında yer aldı. Julia Roberts'ın “After the Hunt” filmiyle katıldığı basın toplantısı ise #MeToo hareketi ve iptal kültürü üzerine yoğun tartışmaları beraberinde getirerek festivalin sadece sinematik değil, toplumsal gündemi de yakaladığını gösterdi. Bu sayede Venedik, bağımsız ve sanat filmlerine kapılarını açarken, küresel sinema dinamiklerini de etkilemeye devam ediyor.
Festivaldeki tüm bu gelişmeleri, eleştirileri ve kırmızı halı şıklığını coğrafi sınırlamalara takılmadan küresel bir kitleye ulaştıran Variety'nin dijital günlükleri gibi platformlar sayesinde Kamila Andini'nin projesi gibi önemli yapımların uluslararası görünürlüğü artıyor.
Kaynak: Variety - 'Prenses Mumbi'nin Anıları' ve Yapay Zeka Devrimi