Paolo Sorrentino'nun 'La Grazia'sı Venedik'i Büyüledi: Siyaset, Ölüm ve Sanatın Kavşağı

Haber Merkezi

28 August 2025, 01:17 tarihinde yayınlandı

Paolo Sorrentino'nun 'La Grazia'sı Venedik'i Büyüledi: Siyaset, Ölüm ve Sanatın Kavşağı
```html

Sinema dünyasının en prestijli buluşmalarından 82. Venedik Film Festivali, İtalyan sinemasının yaşayan efsanelerinden Paolo Sorrentino’nun son filmi “La Grazia” ile perdelerini açtı. “Muhteşem Güzellik” ve “Tanrı’nın Eli” gibi eserleriyle izleyiciyi renkli, hareketli ve duygusal yoğunluğu yüksek barok dünyalara taşıyan Sorrentino’nun, bu kez alışılmadık derecede sade, dikkatli ve içsel bir dramayla karşımıza çıktığı “La Grazia” filminin detaylı incelemesine buradan ulaşabilirsiniz. Festivalin açılış gecesinde, yönetmenin bu derin draması, Lido’daki Sala Grande Tiyatrosu’nda büyük ilgi görerek tam dört dakika boyunca ayakta alkışlandı. Bu coşkulu karşılama, İtalyan izleyicisinin Sorrentino’ya olan bağlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Aralarında Tilda Swinton ve Cate Blanchett gibi Hollywood yıldızlarının yanı sıra çok sayıda İtalyan yetkili ve sektör temsilcisinin bulunduğu kalabalık, yönetmenin göğsünü tutarak hayranlarını selamlamasını izledi.

“La Grazia”: İdeal Bir Politikacının Portresi ve Etik İkilemler

Sorrentino, Oscar ödüllü “Muhteşem Güzellik” filminden bu yana vazgeçilmez ilham perisi ve başrol oyuncusu Toni Servillo ile “La Grazia”da yeniden bir araya geldi. Servillo, yönetmenin son on filminden yedisinde rol alarak bu iş birliğinin ne denli güçlü olduğunu kanıtlıyor. Filmde, Servillo, görev süresinin son günlerinde ölümle yüzleşen ve Katolik bir ülkede ötanaziye izin verecek bir yasa tasarısını imzalamak konusunda şüpheler içinde kalan kurgusal İtalyan başkanı Mariano De Santis’i canlandırıyor. Bu karakter, siyasetin etik ikilemlerini ve insani boyutunu mercek altına alıyor. Servillo, bu rolde titiz ve garip bir şekilde pasif-domine edici bir performans sergileyerek, karaktere "betonarme" lakabını kazandırıyor. Dul ve Katolik olan De Santis, gücünü de diğer her şey gibi içinde saklı tutuyor ve tıpkı "Citizen Kane"deki Jed Leland gibi gizlice sigara içmekten geri durmuyor. Kızı Dorotea (Anna Ferzetti), onun günlük programını düzenliyor, sağlıklı beslenmeye ve sigarayı bırakmaya zorluyor. Sorrentino, bu baba-kız ilişkisini kendi kızıyla olan bağından esinlenerek, yaşlı neslin eleştirisine karşı cumhurbaşkanının kızının fikirlerine güvenerek günümüzü daha iyi anlama çabasını aktarıyor.

Sorrentino, filmin prömiyeri öncesinde Variety’ye yaptığı açıklamada, “Her gün haberlerde politikacıların acelecilikten, güç gösterisinden ve ekonominin nasıl işlediğine dair tuhaf çarpık fikirlerden kaynaklanan kararlarını okuyoruz. Bunun yerine, bir politikacının nasıl olması gerektiğini tasvir etmek istedim” diyerek, mevcut siyasi tabloya karşı ideal bir duruş sergileme arzusunu dile getirdi. Daha önce ‘Il Divo’ filminde Giulio Andreotti ve ‘Loro’da Silvio Berlusconi gibi İtalyan siyasetinin tartışmalı figürlerini keskin bir dille ele alan Sorrentino, ‘La Grazia’ ile bambaşka bir yola saparak ideal bir politikacı portresi çiziyor.

Filmin adının “La Grazia” (Lütuf/İnayet) olması, De Santis’in karşı karşıya kaldığı temel ahlaki ikilemleri anlamak için bir anahtar sunuyor. Bir yandan ötanazi yasa tasarısına destek vermesi beklenirken, diğer yandan vicdanı ve inancı arasında gidip geliyor. Papa’nın (Rufin Doh Zeyenouin tarafından canlandırılıyor) bu konuda destek vermemesi yönündeki vaadi, başkanın iç çatışmasını derinleştiriyor. Aynı zamanda, eşlerini öldüren iki kişinin affedilme taleplerini değerlendirmek zorunda kalıyor. Filmin temelini oluşturan ahlaki ikilemler, yönetmenin gerçek hayattaki bir olaydan ilham almasıyla başlıyor. Sorrentino, yıllar önce İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın Alzheimer hastası eşini öldüren yaşlı bir adamı affetmesiyle ilgili bir haberi okuduğunu ve buradan yola çıkarak, bir cumhurbaşkanının affetme yetkisini kullanmanın ne anlama geldiğini sorguladığını belirtiyor. Bu iki konu birbiriyle bağlantılı: Ölümü seçme özgürlüğünde hayatın kucaklanışını görebilir mi? Ve cinayet için geçerli nedenleri olabilecek birini affedebilir mi?

Sen,Nexus Yorumu: Sinemanın Ayna Görevi ve Siyasi Ütopya

Sorrentino’nun bu idealize edilmiş politikacı tasviri, günümüz siyaset sahnesinin karmaşıklığı düşünüldüğünde hem umut verici hem de düşündürücü bir kontrast sunuyor. Film, özellikle Katolik bir ülkede ötanazi gibi hassas bir konuyu ele almasıyla, sadece siyasi bir drama olmanın ötesinde toplumsal bir tartışma başlatma potansiyeli taşıyor. Bu durum, sinemanın sadece mevcut gerçekliği yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda “olması gerekeni” de sorgulama gücünü gösteren önemli bir örnek teşkil ediyor. Ancak, gerçek siyasetin pragmatik ve çoğunlukla uzlaşmalara dayalı doğası göz önüne alındığında, bu tür bir idealizmin ne kadar gerçeğe dönüşebileceği de ayrı bir tartışma konusu.

Filmde Dikkat Çeken Detaylar ve Yardımcı Karakterler

  • "Betonarme" Lakabı: De Santis'in mesafeli ve katı kişiliğini vurgulayan bu lakap, onun dramatik bir film karakteri olarak nasıl işleneceği sorusunu da beraberinde getiriyor. Sorrentino, Servillo'nun ustaca performansıyla bu 'donukluğun' ardındaki düşünceleri ve ruhu yavaşça aralamayı başarıyor.
  • Beklenmedik Yönler: Başkanın İtalyan gangsta rap hayranı olması, Vogue editörünün kendisine ilgi göstermesi gibi detaylar, karakterin katı kabuğunun altında yatan insani ve bazen de çelişkili yönlerini ortaya koyuyor. Bu tür sıradışı eklemeler, De Santis'in sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda karmaşık duygulara sahip bir insan olduğunu vurguluyor.
  • Eşinin Sırrı: De Santis'in eşinin bir ilişki yaşadığı takıntısı, eski arkadaşları Coco (Milvia Marigliano) aracılığıyla bu sırrı çözmeye çalışması, karaktere kişisel bir gerilim katıyor ve onun geçmişe olan bağlılığını gösteriyor.

Guè'nin Müziğiyle Beklenmedik Bir Köprü

Film, sadece siyasi ve etik temalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda modern İtalyan kültürüne de bir pencere açıyor. Ünlü İtalyan rapçi Guè'nin müziği, filmin hikaye örgüsüne ustaca işlenmiş. Sorrentino, eşi sayesinde keşfettiği Guè'nin şarkılarındaki "derin insanlıktan" ve "büyük acıdan" etkilendiğini belirtiyor. Özellikle Guè'nin "Le bimbe piangono" şarkısındaki "Chiedo dopo perdono, non prima per favor" (Af dileyeceğim sonra, lütfen daha önce değil) dizesi, yönetmen için bir tür mantra haline gelmiş. Bu işbirliği, yaşlı bir cumhurbaşkanının modern dünyayla uzlaşma çabasını ve genç neslin kültürüne açık oluşunu sembolize ediyor.

Festivalin Kalbinden Öne Çıkanlar: Onur Ödülleri ve Beklenen Yapımlar

Açılış gecesi sadece Sorrentino’nun filmiyle sınırlı kalmadı. Sinema dünyasının iki dev ismi, usta yönetmenler Francis Ford Coppola ve Werner Herzog, bu yılki Venedik Film Festivali'nin açılış töreninde unutulmaz bir an yaşattı. "Baba" filminin efsanevi yönetmeni Coppola, Alman Yeni Sineması'nın öncülerinden Herzog'a, kendisinin de bir zamanlar layık görüldüğü Yaşam Boyu Başarı İçin Altın Aslan ödülünü takdim etti. Bu tören, sadece bir ödül takdiminden öte, iki büyük sanatçının yarım asra yayılan dostluğunun ve sinemaya eşsiz katkılarının bir kutlaması niteliğindeydi. Kalp ameliyatı geçirdikten sonra ilk kez kamuoyu önüne çıkan Francis Ford Coppola, Herzog’u “sinemanın her köşesinde çalışan sınırsız bir fenomen” olarak nitelendirerek büyük ustanın önemini vurguladı. Herzog’un “Yaşam Belirtileri”, “Nosferatu Vampir”, “Aguirre, Tanrı’nın Gazabı” ve “Fitzcarraldo” gibi eserleri sinema tarihinde önemli bir yer tutuyor. Bu sinema efsanelerinin buluşması ve Venedik'teki anlamlı anları hakkında daha fazla detaya sitemizden ulaşabilirsiniz.

Coppola, konuşmasında, "Buraya Werner Herzog'u övmeye geldim ve bu yeterli değil," dedi. "Onun gibi birinin var olabileceği gerçeğini kutlamak gerek. Eğer Werner'in sınırları varsa, ben ne olduklarını bilmiyorum." Konuşmasını iddialı bir notla bitiren Coppola, Herzog'un yaşamının ve varlığının herkese bir meydan okuma gönderdiğini belirtti: "Beni geçebilirseniz geçin. Ve hepimiz gerçekten birinin bunu yapıp yapamayacağını merak ediyoruz. Werner, eğer biri bunu başarırsa şapkamı yerim!"

Ayakta alkışlarla ödülünü alan Herzog, Coppola'nın tanıtımını "çok, çok nazik" bulduğunu dile getirdi ve "Baba" filminin yönetmeninin kariyerinin başlarında kendisine nasıl destek olduğunu anımsadı. "Francis bana karşı aşırı derecede nazik ve cömert davrandı. Neredeyse yarım asırdır birbirimizi tanıyoruz," diyen Herzog, parasız olduğu dönemlerde Coppola'nın San Francisco'daki evinde kaldığını ve "Fitzcarraldo" filminin senaryosunu orada yazdığını açıkladı. İkili, Azteklerin bakış açısından Meksika'nın fethi hakkında bir film çekmeye "çok yaklaştıklarını" ancak projenin hayata geçmediğini de belirtti. Herzog, bu planları yaparken geçirdikleri zamanı "harika" olarak nitelendirdi ve ekledi: "Francis olmasaydı, harika eşim Lena ile tanışamazdım."

Oscar ödüllü yönetmen Coppola, Venedik'te, Mike Figgis'in 2024 yapımı "Megadoc" filminin yapımını konu alan "Megadoc" adlı belgeselinin sunumu kapsamında bulunuyor. Werner Herzog ise Angolan yaylalarında gizemli bir fil sürüsünün peşine düşen "Ghost Elephants" adlı belgeselinin galası için Venedik'te. Herzog ayrıca festival kapsamında bir masterclass da verecek.

Sinema Tarihindeki Yerleri ve Venedik ile Bağları

Venedik Film Festivali ve Usta Yönetmenler: Önemli Anlar

  • Francis Ford Coppola: 1992 yılında Yaşam Boyu Başarı Altın Aslan Ödülü'nü almıştı.
  • Werner Herzog:
    • 1991: "Scream of Stone" prömiyeri
    • 2005: "The Wild Blue Yonder" prömiyeri
    • 2009: "Bad Lieutenant: Port of Call New Orleans" (kara komedi) ve "My Son, My Son, What Have Ye Done?" (suç draması) filmleriyle Altın Aslan için yarıştı.
  • Güncel Katılımlar: Coppola "Megadoc" belgeseliyle, Herzog ise "Ghost Elephants" belgeselinin galası ve bir masterclass ile festivalde yer alıyor.

Venedik’ten Beklenen Diğer Büyük Yapımlar:

Önümüzdeki on gün boyunca Lido, sinema dünyasının en parlak isimlerine ev sahipliği yapmaya devam edecek. Festival programında yer alan ve merakla beklenen bazı filmler:

  • Luca Guadagnino’nun “After the Hunt”: Julia Roberts, Andrew Garfield ve Ayo Edebiri’nin başrollerini paylaştığı gerilim filmi.
  • Noah Baumbach’ın “Jay Kelly”: George Clooney ve Adam Sandler’lı komedi draması.
  • Guillermo del Toro’nun “Frankenstein”: Jacob Elordi ve Oscar Isaac ile klasik hikâyeye modern bir yorum.
  • Yorgos Lanthimos ve Emma Stone İşbirliği “Bugonia”: Yenilikçi yönetmen ve başarılı oyuncunun yeni projesi.
  • Noomi Rapace’in ikonik Rahibe Teresa’yı canlandırdığı “Mother” filmi: Prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını yapıyor.
  • David Pablos’un “On the Road”: Venedik’in prestijli Ufuklar (Horizons) Bölümü'nde 4 Eylül'de dünya prömiyerini yapacak olan, Meksika'nın hiper-erkekçi uzun yol kamyonculuk dünyasını konu alan çarpıcı drama-gerilim. Film, İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından şimdiden satın alındı.
  • Daniel Hendler’ın “A Loose End” (Un cabo suelto): Latin Amerika sinemasının güçlü seslerinden merakla beklenen üçüncü uzun metraj filmi.
  • “Hind Rajab’ın Sesi” (The Voice of Hind Rajab): Gazze’deki trajik bir olayı konu alan, Brad Pitt, Joaquin Phoenix, Alfonso Cuarón, Rooney Mara ve Jonathan Glazer gibi Hollywood yıldızlarının da yapımcılığını veya desteğini üstlendiği dram filmi.

David Pablos'un "On the Road": Meksika Sinemasından Cesur Bir Bakış

Meksika sineması, dünya festivallerinde adından sıkça söz ettirmeye devam ederken, David Pablos imzalı "On the Road" filmi bu yükselişin son örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Film, Venedik Film Festivali'nin prestijli Ufuklar (Horizons) Bölümü'nde 4 Eylül'de dünya prömiyerini yapacak. Bu çarpıcı drama-gerilim, izleyiciyi Meksika'nın kuzeyindeki hiper-erkekçi uzun yol kamyonculuk dünyasına davet ediyor. Filmin merkezinde, yol kenarı lokantalarında kamyon şoförleriyle takılan isyankar genç bir serseri olan Veneno karakteri yer alıyor. Acilen bir yolculuğa ihtiyacımız varken, içine kapanık ve sert bir şoför olan Muñeco ile tanışır. Veneno, Muñeco'yu kendisini bu zorlu yolculuğa çıkarmaya ikna eder ve ikili arasında beklenmedik bir yakınlaşma başlar. Ancak Veneno'nun geçmişinden gelen gölgeler, ikisinin de hayatını riske atacak şekilde yeniden su yüzüne çıkar. Başrollerinde profesyonel olmayan aktör Victor Miguel Prieto ve deneyimli oyuncu Osvaldo Sánchez (“Pedro Páramo”) yer alıyor.

Arkasındaki Güçlü İsimler ve Yapımcılar

Filmin yapımcılığını, Meksika sinemasının önde gelen figürlerinden Inna Payán ve “Andor” dizisinin yıldızı Diego Luna gibi isimler üstleniyor. Inna Payán'ın yapımcılık kariyerindeki başarılar arasında Cannes'da 81 uluslararası ödül kazanan “The Golden Dream” (“La jaula de oro”), Berlinale'de prömiyer yapan “Devil’s Freedom” (“La libertad del diablo”) ve yine Berlinale'de Generation KPlus Büyük Ödülü'nü kazanan “Los Lobos” gibi filmler bulunuyor. Diego Luna ise Gael García Bernal ile birlikte kurduğu La Corriente del Golfo şirketiyle yapımcılıkta da aktif rol alıyor. “On the Road”, Payán'ın şirketi Animal de Luz'un yanı sıra La Corriente del Golfo, The Maestros Cine, EFD Studios, Terminal Films ve Producciones Año Bisiesto ortak yapımı olarak hayat buldu. Film, Meksika'nın Eficine vergi teşviki ve CNC desteğiyle finanse edildi.

I Wonder Pictures'ın Vizyonu: Bağımsız Sinemaya Cesur Destek

“On the Road” filminin İtalyan dağıtım şirketi I Wonder Pictures tarafından dünya prömiyeri öncesinde satın alınması, filmin uluslararası arenadaki potansiyelini gözler önüne seriyor. I Wonder Pictures gibi dağıtımcıların bu tür bağımsız ve sanatsal değeri yüksek filmleri portföylerine katması, sadece ticari bir hamle olmanın ötesinde, sinemanın çeşitliliği ve derinliği açısından büyük bir misyonu da temsil ediyor. Şirketin temsilcisi Giorgia Fassiano'nun Variety'ye yaptığı açıklama bu vizyonu net bir şekilde ortaya koyuyor:

“'On the Road', I Wonder Pictures'ın editoryal çizgisini mükemmel bir şekilde yansıtan, korkusuz ve duygusal açıdan çiğ bir yolculuk: Cesur, auteur odaklı sinema, az temsil edilen sesleri yükseltir ve baskın anlatılara meydan okur. Şiirsel yoğunluğu ve radikal dürüstlüğü, izleyiciyi etkileyen, rahatsız eden ve filmin bitiminden çok sonra bile akıllarda kalan filmlere olan bağlılığımızla örtüşüyor.”

Bu açıklama, filmin sadece bir hikaye anlatmadığını, aynı zamanda toplumsal normlara meydan okuyan ve marjinalize edilmiş seslere platform sunan bir sanat eseri olduğunu vurguluyor. I Wonder Pictures daha önce “Everything Everywhere All at Once,” “The Zone of Interest,” ve “Eddington” gibi eleştirel ve ticari başarılar elde etmiş yapımları da dağıtmıştı. David Pablos’un “On the Road” filmi ve I Wonder Pictures anlaşması hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Yönetmen David Pablos'un Etkileyici Filmografisi

David Pablos, önceki çalışmalarıyla da uluslararası alanda tanınan bir isim. İşte öne çıkan bazı yapımları:

  • The Chosen Ones (Las Elegidas): Cannes Film Festivali (Un Certain Regard) ve San Sebastián Film Festivali (Horizontes Latinos) gibi büyük uluslararası festivallerde gösterildi ve En İyi Ibero-Amerikan Film dalında Goya adaylığı kazandı.

  • Dance of the 41 (El Baile de los 41): Tarihi bir drama olarak beğeni topladı.

  • The Head of Joaquín Murrieta: Amazon Western dizisinin ilk dört bölümünü yönetti.

Festival Arenasında Siyasi Gerilimler ve Esprili Dokunuşlar

Festivalin açılış gecesi sunucusu, oyuncu ve komedyen Emanuela Fanelli, “Bu filmlerin hepsi buradaysa, bunun nedeni Cannes tarafından reddedilmiş olmalarıdır” diyerek, Avrupa’nın bir diğer önemli film festivali Cannes ile Venedik arasındaki tatlı rekabete esprili bir göndermede bulundu. Bu tür yorumlar, festivaller arasındaki dinamikleri ve film seçkisi süreçlerinin ardındaki görünmez rekabeti de gözler önüne seriyor. Festivalin jüri başkanı Oscar ödüllü yönetmen Alexander Payne'in basın toplantısında sergilediği diplomatik duruş ise, sanat dünyasında devam eden "sanat siyasetten bağımsız olabilir mi?" tartışmasını bir kez daha alevlendirmiş durumda.

Festival Üzerindeki Siyasi Baskı ve Yönetimin Yanıtı

Venedik Film Festivali, sadece Alexander Payne’in diplomatik duruşuyla değil, aynı zamanda Gazze’deki duruma ilişkin artan siyasi baskılarla da gündeme geldi. Festival öncesinde yüzlerce İtalyan ve uluslararası sinemacı ile sanatçı, organizatörlere bir açık mektup göndererek İsrail hükümeti ve ordusu tarafından Gazze’de devam eden "soykırım" ve "etnik temizlik"in kınanmasını talep etti. Mektupta ayrıca, İsrail’e açık destek veren Julian Schnabel’in ‘In the Hand of Dante’ dramasında rol alan Gal Gadot ve Gerard Butler gibi isimlerin festivalden davetlerinin geri çekilmesi isteniyordu. Bu tür çağrılar, yerel aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı gösterilerin de festival haftası içinde yapılması planlanmasıyla daha da güçlendi. Bu gelişmeler, kültürel etkinliklerin politikleşmesi ve sanatçıların duruşlarının uluslararası arenada ne kadar mercek altına alındığını gözler önüne serdi.

Festival başkanı Alberto Barbera, açık mektuptaki taleplere ilişkin net bir yanıt verdi. Barbera, "Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır" diyerek, festivalin sanatçı özgürlüğüne ve kapsayıcılığa verdiği önemi vurguladı. Ancak, Gazze ve Filistin’de yaşananlar karşısındaki "büyük üzüntülerini ve acılarını" açıkça dile getirmekten de çekinmedi. Özellikle sivillerin ve çocukların ölümünü "henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararı" olarak nitelendirdi ve Biennale’nin bu konudaki duruşundan şüphe duyulmaması gerektiğini ekledi. Bu açıklama, festival yönetiminin sanatın bağımsızlığını koruma çabası ile insani krizlere karşı duyarlılık arasındaki hassas dengeyi yansıtıyor.

"Sanatçılara gönderilen davetleri geri çevirmemiz istendi; bunu yapmayacağız. Eğer festivale katılmak isterlerse, burada olacaklardır. Öte yandan, Gazze ve Filistin’de yaşananlar karşısındaki büyük üzüntümüzü ve acımızı açıkça ilan etmekten asla çekinmedik. Sivillerin ve özellikle çocukların ölümleri, henüz kimsenin sona erdiremediği bir savaşın ikincil zararıdır. Biennale’nin bu konudaki pozisyonundan hiçbir şüphe olmadığını düşünüyorum." — Alberto Barbera, Venedik Film Festivali Başkanı

Eleştirel Bakış: Sanat ve Siyaset Arasındaki İnce Çizgi

Festivalin jüri basın toplantısı, güncel siyasi konuların sanatsal platformlara yansımasını açıkça gösterdi. Jüri başkanı Alexander Payne, Gazze’deki devam eden savaşla ilgili bir soruyu geçiştirerek, “Bu soruya biraz hazırlıksız yakalandım. Buraya sinemayı yargılamak ve konuşmak için geldim” dedi. Bu durum, sanat ve siyasetin iç içe geçtiği bir dünyada, festivallerin toplumsal meselelere ne kadar müdahil olması gerektiği konusunda tartışmaları beraberinde getiriyor. Payne’in “filmlere hem bir profesyonelin hem de ilk kez film gören bir çocuğun gözleriyle bakmak” çağrısı, sinemanın evrensel dilini ve saf izleyici deneyimini vurgulasa da, güncel olayların kültürel etkinlikler üzerindeki etkisini tamamen göz ardı etmenin veya bir festival platformunda bu tür bir duruş sergilemekten kaçınmanın, bazı kesimlerce eleştirel bir boşluk olarak algılanabileceğini de ortaya koyuyor.

Venedik Film Festivali’nde yaşanan bu gelişmeler, sanat dünyasının küresel olaylara nasıl tepki vermesi gerektiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Bir yanda, festivallerin apolitik kalması, sadece sanatsal başarıya odaklanması gerektiği argümanı var. Bu görüşe göre, siyasi pozisyon almak, sanatsal özgürlüğü kısıtlayabilir ve farklı görüşteki sanatçılar için dışlayıcı olabilir. Diğer yanda ise, özellikle büyük insani krizler karşısında kültürel kurumların ve sanatçıların sorumluluk alması, seslerini yükseltmesi gerektiği savunuluyor. Gazze örneği, bu iki bakış açısı arasındaki gerilimin somut bir göstergesi. Festival yönetimi, hem sanatçıları koruma hem de insani acıyı görmezden gelmeme çabasıyla karmaşık bir denge arayışında olduğunu gösterdi. Bu durum, gelecekteki büyük kültürel etkinliklerin de benzer baskılarla karşılaşacağının ve 'sanat için sanat' ile 'sorumlu sanat' arasındaki tartışmanın süreceğinin işareti olabilir.

Bu tartışmanın bir başka somut örneği de, son dönemde sanat filmleri dağıtıcısı Mubi’nin Sequoia Capital’dan aldığı yatırım sonrası yaşadığı etik krizdir. Sequoia’nın, İsrail istihbarat birimlerinden veteranlar tarafından kurulan ve Gazze’deki işgalde aktif rol oynayan savunma teknolojileri şirketi Kela’ya yaptığı yatırım, Mubi’nin sanat ve etik değerlerle olan ilişkisini sorgulatan geniş çaplı bir sanatçı tepkisine yol açtı. Mubi CEO’su Efe Cakarel, eleştirilere yanıt olarak "Etik Fonlama ve Yatırım Politikası" ile "Sanatçı Danışma Konseyi" kuracaklarını ve Filistinli sinemacılar da dahil olmak üzere "Risk Altındaki Sanatçılar Fonu" oluşturacaklarını açıkladı. Ancak, Film İşçileri İçin Filistin (FWP) gibi kolektifler, Cakarel’in açıklamasını "soykırım" kelimesini kullanmaktan kaçınması ve İsrail’i fail olarak adlandırmaması nedeniyle yetersiz bularak eleştirdi. Sanatçılar, Mubi’den Sequoia Capital’ı kınamasını ve yönetim kurulundaki bağlantılı isimleri çıkarmasını talep ederken, imza atan sinemacı sayısı 100’ü aştı. Bu olay, kültürel kurumların finansal ortaklıklarının etik boyutlarını ve sanatçıların artan politik duyarlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Mubi’nin bu krizle ilgili detaylı tartışmaları buradan okuyabilirsiniz.

Yapım Künyesi ve Teknik Detaylar

  • Vizyon Tarihi (Festival): 21 Ağustos 2025, Post Lab 1, New York (Venedik Film Festivali, Yarışma Bölümü)
  • Süre: 131 dakika
  • Yapım Şirketleri: Fremantle, The Apartment production, Numero 10, PiperFilm.
  • Yapımcılar: Annamaria Morelli, Paolo Sorrentino, Andrea Scrosati, Massimiliano Orfei, Luisa Borella, Davide Novelli.
  • Yönetmen ve Senaryo: Paolo Sorrentino
  • Görüntü Yönetmeni: Daria D’Antonio
  • Kurgu: Cristiano Travaglioli
  • Oyuncular:
    • Toni Servillo
    • Anna Ferzetti
    • Orlando Cinque
    • Massimo Venturiello
    • Milvia Marigliano
    • Giuseppe Gaiani
    • Giovanna Guida
    • Alessia Giuliani
    • Roberto Zibetti
    • Vasco Mirandola
    • Linda Messerklinger
    • Rufin Doh Zeyenouin

Noomi Rapace'ten Rahibe Teresa Portresi: "Mother" Filmi Ufuklar Bölümünü Açıyor

Venedik Film Festivali, genel açılış filmi "La Grazia"nın yanı sıra, kutsal kabul edilen figürlere derinlemesine ve alışılmadık bir bakış açısı sunan yapımlara da ev sahipliği yapıyor. Bu yıl festivalin prestijli Ufuklar (Horizons) bölümünün açılışını, ünlü oyuncu Noomi Rapace'in ikonik Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi yapıyor.

Rahibe Teresa'nın Oluşum Dönemi ve Tartışmalı Bir Yaklaşım

Yönetmen Teona Strugar Mitevska'nın imzasını taşıyan "Mother", tarihin en karmaşık dini figürlerinden birinin oluşum dönemine ışık tutuyor. Ağustos 1948'de Hindistan'ın Kalküta şehrinde geçen film, Loreto Kız Kardeşleri Manastırı'nın başrahibesi olan Teresa'nın, manastırından ayrılma ve yeni bir dini düzen kurma iznini endişeyle beklediği yedi kritik günü ele alıyor. İngilizce çekilen drama, geleceğin azizesinin hırsını ve inancını sorgulatan zorlu bir ikilemle yüzleştiği bu dönüm noktasını merkezine alıyor.

"Filmin başkarakterini geleneksel bir azize olarak değil, neredeyse çok uluslu bir şirketin acımasız ve hırslı bir CEO'su olarak konumlandırıyorum."
- Yönetmen Teona Strugar Mitevska

Yönetmen Mitevska, Rahibe Teresa'nın hayatını daha önce "Teresa and I" adlı belgeselinde de ele almış, karakterini yakından tanıyan son hayatta kalan rahibelerle yaptığı kapsamlı araştırmalardan faydalanmış. Bu derinlemesine çalışma, Mitevska'ya, Teresa'yı alışılagelmiş azize anlatılarının ötesinde, daha gerçekçi ve belki de tartışmalı bir perspektifle sunma imkanı tanıyor. Mitevska, direktör açıklamasında Rahibe Teresa'nın özellikle kürtaj konusundaki duruşu gibi tartışmalı yönlerini de kabul ettiğini belirtiyor. Ancak film, onu dünya çapında tanınan bir azize haline gelmeden önceki kadın olarak incelemeyi tercih ediyor. Bu yaklaşım, seyircilere dini figürlerin de insani zaaflar ve motivasyonlarla dolu olabileceği gerçeğiyle yüzleşme fırsatı sunarken, 'şeytanın avukatı' bakış açısıyla konuyu farklı bir boyuta taşıyor. Bu cesur film, hem hayranlar hem de eleştirmenler arasında yoğun tartışmalara yol açma potansiyeli taşıyor. Mitevska'nın bu yaklaşımı, sadece Rahibe Teresa'nın geçmişini değil, aynı zamanda dini liderliğin ve kadınların kamusal alandaki rolünün karmaşıklığını da sorgulatıyor.

Uluslararası Bir Yapım ve Oyuncu Kadrosu

Başrolde Noomi Rapace'e, Sylvia Hoeks ve Nikola Ristanovski eşlik ediyor. Film, Belçika ve Kuzey Makedonya ortak yapımı olup, Entre Chien et Loup, Sisters and Brother Mitevski, Rainy Days Productions, Frau Film, SCCA/pro.ba ve Raging Films gibi uluslararası şirketleri bir araya getiriyor. Senaryo, Goce Smilevski, Teona Strugar Mitevska ve Elma Tataragić tarafından kaleme alınmış ve yönetmenin tabiriyle geleneksel şehitlik anlatılarından kaçınan "kadın hikayesi" olarak öne çıkıyor.

Öne Çıkan Detaylar: "Mother" Filmi

  • Film Adı: Mother
  • Yönetmen: Teona Strugar Mitevska
  • Başrol: Noomi Rapace (Rahibe Teresa)
  • Açılış Festivali: Venedik Film Festivali, Ufuklar (Horizons) Bölümü
  • Konu: 1948 Kalküta'da Rahibe Teresa'nın yeni dini düzen kurma mücadelesi
  • Öne Çıkan Tema: Teresa'nın ruhani yolculuğu, hırsı ve inancı arasındaki ikilem, tartışmalı yönleri

Noomi Rapace'in Rahibe Teresa'yı canlandırdığı "Mother" filmi hakkında daha fazla bilgi ve Venedik açılışına dair fragman detayları için buraya tıklayabilirsiniz.

Festival Jürisi: Sinemanın Uluslararası Yüzleri

Bu yılın Venedik Film Festivali jürisi, sinema dünyasının farklı coğrafyalarından önemli isimleri bir araya getiriyor. Alexander Payne başkanlığındaki jüri, festivalin ana yarışma bölümündeki filmleri değerlendirecek:

  • Alexander Payne (Başkan) - ABD, Yönetmen ('The Holdovers', 'Sideways')
  • Fernanda Torres - Brezilya, Aktris ('I'm Still Here')
  • Mohammad Rasoulof - İran, Yönetmen ('The Seed of the Sacred Fig')
  • Cristian Mungiu - Romanya, Yönetmen ('4 Months, 3 Weeks and 2 Days')
  • Stéphane Brizé - Fransa, Yönetmen ('Out of Season')
  • Maura Delpero - İtalya, Yönetmen ('Vermiglio')
  • Zhao Tao - Çin, Aktör-Yapımcı ('Caught by the Tides')

Basın toplantısında tüm jüri üyeleri hazır bulunsa da, panelde konuşan tek isim Alexander Payne oldu. Bu durum, festivalin odağını ve basın toplantılarındaki resmi sözcüleri belirleme stratejisini de yansıtıyor.

82. Venedik Film Festivali, 6 Eylül’e kadar devam edecek ve sinema dünyasına damga vuracak birçok anıya ve tartışmaya ev sahipliği yapmaya devam edecek. Paolo Sorrentino’nun “La Grazia”sı ile başlayan bu sinema şöleni, Sorrentino’nun onuncu uzun metrajlı filmi ve Toni Servillo ile yedinci ortak çalışması olarak, filmografisinde özel bir yer edinecek, daha ölçülü ama bir o kadar da derin bir yapım olarak öne çıkıyor. Festival, ‘La Grazia’ gibi ustalık eserlerinin yanı sıra, Daniel Hendler’ın “A Loose End” ve David Pablos’un “On the Road” gibi farklı coğrafyalardan gelen ve yenilikçi bakış açıları sunan filmlerin de dünya çapında tanınmasına olanak tanıyor. Ayrıca ‘Hind Rajab’ın Sesi’ gibi küresel vicdanı harekete geçiren ve zorlu gerçeklikleri sinema perdesine taşıyan filmlerin de dünya çapında yankı bulmasını sağlayarak hem sanatsal başarıları ödüllendirmesi hem de toplumsal meselelere ayna tutmasıyla adından sıkça söz ettirecek gibi görünüyor.

Kaynaklar

Bu haber metni, Variety'de yayınlanan orijinal incelemeden derlenerek ve yorumlanarak hazırlanmıştır.

Bu haberin hazırlanmasında ayrıca Variety - Paolo Sorrentino 'La Grazia' Röportajı, Variety - Brad Pitt ve Joaquin Phoenix 'Hind Rajab'ın Sesi' Yapımcıları Arasında ve Variety.com - Alexander Payne Gazze ve Venedik Jüri Basın Toplantısı adresindeki orijinal metinler kullanılmıştır.

```