Bob Odenkirk'ten Beklenmedik Bir Kahramanlık Hikayesi: Ben Wheatley'nin 'Normal' Filmi Toronto'yu Salladı

Haber Merkezi

08 September 2025, 11:32 tarihinde yayınlandı

Bob Odenkirk ve Ben Wheatley'den 'Normal': Küçük Kasaba, Büyük Sırlar ve Acımasız Bir Hesaplaşma | SenNexus

Sinema dünyasının kalbi bir kez daha Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF) ile atmaya hazırlanıyor. Her yıl olduğu gibi 2025'te de TIFF, hem ödül sezonunun ilk sinyallerini verecek hem de bağımsız yapımlardan büyük bütçeli projelere kadar geniş bir yelpazede filmlerin dağıtım hakları için kıyasıya bir pazar yeri olacak. Hollywood'un önde gelen stüdyoları ve yayın platformları, gelecek yılın izleyici listelerini şekillendirecek, potansiyel gişe rekortmenlerini ve eleştirel başarıları bulmak için Toronto'ya akın ediyor. Bu yıl festivalde, "Better Call Saul" ve "Nobody" filmlerinden tanıdığımız Bob Odenkirk'ün başrolde olduğu, yönetmen Ben Wheatley'nin (Free Fire, Kill List) yeni filmi 'Normal' büyük yankı uyandırdı. Sıradan gibi görünen ama aslında derin sırlarla dolu bir Minnesota kasabasında geçen bu aksiyon dolu gerilim, izleyicilere hem kara mizah hem de soluksuz bir mücadele vadediyor.

Festivalin öne çıkan diğer yapımlarından biri de, Güney Kore sinemasının yetenekli yönetmeni Yoon Ga-eun'un altı yıl aradan sonra gelen yeni filmi 'The World of Love' (Se-gye-ui Joo-in) oldu. Platform bölümünde 7 Eylül'de dünya prömiyerini yapan film, yönetmenin kariyerinde birinci şahıs anlatımından üçüncü şahıs bakış açısına radikal bir geçişi işaret etmesiyle dikkat çekti.

Festival aynı zamanda, son yıllarda Hollywood'da giderek azalan R-dereceli komedilerin geri dönüş sinyallerini de taşıyor. Bir zamanların gişe rekortmeni komedilerine imza atan usta yönetmen Bobby Farrelly, stüdyoların risk almaktan kaçınması ve 'politik doğruculuk' baskısı nedeniyle gerilediğini düşündüğü bu türü yeniden canlandırmak amacıyla 'Driver's Ed' adlı R-dereceli komedisiyle Toronto Film Festivali'nde yerini aldı. Lise öğrencisi Sam Nivola'nın (White Lotus) ehliyet öğretmeni Molly Shannon'ın arabasını çalması etrafında dönen bu bağımsız yapımda, Kumail Nanjiani gibi isimler de bulunuyor. Farrelly, 'Driver's Ed' ile izleyicilere 'terapi gibi bir kahkaha' vadederek komedinin özgür ruhunu geri getirmeyi hedefliyor.

Festivalde 'Normal', 'The World of Love' ve 'Driver's Ed' gibi filmlerin yanı sıra, Steven Soderbergh, Gus Van Sant ve Mona Fastvold gibi usta yönetmenlerin yeni projeleri; Angelina Jolie, Riz Ahmed, Michaela Coel ve Chris Evans gibi yıldızların başrolünde olduğu yapımlar da büyük ilgi gördü. Shakespeare'in "Hamlet"inin modern bir yorumu, Gazze'deki trajik bir hikayeyi anlatan "The Voice of Hind Rajab" ve Vince Vaughn'un kariyer dönemeçlerinden "Easy's Waltz" gibi çeşitli yapımlar, festivalin zengin programını oluşturdu. Toronto Film Festivali 2025'in dikkat çeken filmleri ve pazardaki beklentiler hakkında daha fazla bilgi edinmek için Toronto Film Festivali 2025: Buzzy Filmler ve Alışveriş Rehberi içeriğimizi ziyaret edebilirsiniz.

Sıradan Bir Kasaba, Olağanüstü Sırlar

Kasabanın adı "Normal" olsa da, 1.890 sakiniyle burası sıradanlıktan çok uzak. Her köşede bolca silahın bulunduğu, önceki şerifin şüpheli bir şekilde öldüğü bu yerde, geçici şerif olarak göreve başlayan Ulysses (Bob Odenkirk) kendini beklenmedik bir kaosun içinde bulur. Başlangıçta sakin ve uysal görünen Ulysses, kasabanın aslında yakuza'nın ABD'deki tüm servetini sakladığı bir merkez olduğunu keşfeder. Bu durum, onu tüm kasaba halkına karşı tek kişilik bir savaşa sürükler.

Ben Wheatley Dokunuşuyla Şiddetin Sınırları Yeniden Çiziliyor

Yönetmen Ben Wheatley, "Normal" filmiyle 'Free Fire'daki dinamik ve kaotik aksiyonu bir adım öteye taşıyor. John Wick'in yaratıcılarından Derek Kolstad'ın Bob Odenkirk ile birlikte yazdığı senaryo, koreografiden ziyade acımasız ve eğitimsiz bir çatışmayı merkeze alıyor. Mutfak gereçlerinden kesici aletlere kadar her şeyin silaha dönüştüğü bu filmde, Wheatley'nin 'Kill List'teki gibi şok edici anlara olan sevgisi belirgin bir şekilde hissediliyor. Özellikle filmin açılışındaki Japonya sahnesi, ileride yaşanacak kan banyosunun habercisi niteliğinde.

Bob Odenkirk: İsteksiz Kahramanın Yeni Yüzü

Odenkirk, "Normal"da 'Nobody' filmindeki Bruce Willisvari iç gücünü, istemeyen bir kahraman rolüyle harmanlıyor. Ulysses karakteri, banka soygunuyla başlayan olaylar zincirinde, soyguncuların safında yer alarak durumu daha da karmaşık hale getirir. Fırtınanın bastırmasıyla iletişimin kesildiği bu küçük kasabada, üç kişi (Ulysses ve iki soyguncu) tüm kasabaya karşı hayatta kalma mücadelesi veriyor. Odenkirk'ün bu isteksiz kahraman tasviri, hikayeye derinlik katarken, izleyiciyi de karakterin ahlaki ikilemlerine ortak ediyor.

Peki, Aşırı Şiddet Eleştirilebilir Mi?

"Normal" filminin en çok konuşulacak yönlerinden biri şüphesiz ki barındırdığı aşırı şiddet. Wheatley, karakterlerin gözlerinin oyulması, kafaların ezilmesi veya kanlı parçaların etrafa saçılması gibi sahnelerle şok etkisi yaratmayı seviyor. Bu durum, bazı eleştirmenler ve izleyiciler için filmin 'gereksiz' veya 'aşırı' bulunmasına yol açabilirken, diğerleri bunun yönetmenin kendine özgü anlatım dilinin bir parçası olduğunu savunacaktır. Bu tarz bir yaklaşım, filmi ya kült mertebesine çıkaracak ya da genel izleyici kitlesi için fazla niş hale getirecektir. Önemli olan, bu şiddetin bir amaca hizmet edip etmediği ve hikaye anlatımına katkısıdır.

Sinematik Miras ve Referanslar

Film, Coen Kardeşler'in "Fargo"suna göndermeler yapmaktan çekinmiyor; örneğin, önceki şerifin isminin "Gunderson" olması gibi. Ayrıca "Bad Day at Black Rock" ve "Red Harvest" gibi klasiklerin "herkesin yozlaşmış olduğu" temasını modern bir aksiyon gerilimiyle buluşturuyor. "Normal", adeta "Attack on Precinct 13" tarzı bir kuşatma gerilimi sunarak, eski western filmlerinin ruhunu günümüzün kara mizahıyla harmanlıyor. Bu zengin referanslar, sinemaseverler için filmin katmanlarını keşfetmeyi daha da keyifli hale getiriyor.

Toronto Film Festivali'nde 91 dakikalık süresiyle dikkat çeken 'Normal', Ben Wheatley ve Bob Odenkirk ikilisinden gelen taze, cesur ve alışılmışın dışında bir aksiyon deneyimi sunuyor. Küçük bir kasabanın kirli sırlarını ve hayatta kalma mücadelesini bu kadar karanlık ve mizahi bir dille ele alması, filmi 2025'in en merak uyandıran yapımlarından biri yapmaya aday.

Bağımsız Sinemanın Küresel Yükselişi ve Zorlukları

Güneydoğu Avrupa, sıkça siyasi istikrarsızlık ve ekonomik zorluklarla anılsa da, Balkan sineması son yıllarda şaşırtıcı bir yükseliş grafiği çiziyor. Devlet desteklerinin yetersizliğine ve bölgesel çalkantılara rağmen, bölge sinemacıları kendi özgün hikayelerini beyaz perdeye taşımak için mücadele ediyor. Bu direniş ruhu, uluslararası film festivallerinde yankı buluyor ve Balkan filmleri, hem deneyimli ustaların hem de yeni yeteneklerin cesur eserleriyle küresel sahnede adından söz ettiriyor. Balkan sinemasının yükselişi hakkında daha fazla bilgi edinin.

Lee Hong-chi gibi yetenekli Asyalı yönetmenlerin Venedik gibi büyük festivallerde yer bulması, küresel sinema sahnesinin çeşitliliğini ve zenginliğini gözler önüne seriyor. Ancak, festival başarısı garantili bir gişe başarısı anlamına gelmiyor. Bağımsız filmlerin geniş kitlelere ulaşması, özellikle de sanatsal ve derin temalara odaklanan yapımların, güçlü pazarlama stratejileri ve dağıtım ağları gerektiriyor. Minerva Pictures'ın bu tür yapımlara yatırım yapması, hem sinema sanatına olan bağlılığı hem de potansiyel riskleri göze alması açısından dikkat çekici. "A Dance in Vain" gibi filmler, bireyin modern kent yaşamındaki varoluşsal sorgulamalarını ele alarak, sadece estetik bir deneyim sunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal meselelere eleştirel bir bakış açısı getiriyor.

Son dönemde Balkan sinemasının gösterdiği çıkış da benzer festival başarılarıyla taçlandı. Venedik, Toronto, Sundance ve Rotterdam gibi prestijli festivallerde Romanyalı provokatör Radu Jude ("Dracula"), Slovenyalı Urška Djukić ("Little Trouble Girls"), Kuzey Makedonyalı Georgi M. Unkovski’nin Sundance ödüllü “DJ Ahmet”i ve Hırvat Igor Bezinović’in Rotterdam’da zafer kazanan belgesel-draması “Fiume O Morte!” gibi yapımlar dikkat çekti. Sonbahar festivallerinde, Venedik Film Festivali'nde Kuzey Makedonyalı yönetmenler Teona Strugar Mitevska (“The Happiest Man in the World”) ve iki kez Oscar adayı olan Tamara Kotevska (“Honeyland”) yeni filmlerini tanıtırken, Bulgaristanlı Stephan Komandarev (“Blaga’s Lessons”) ve Romanyalı Mihai Mincan (“To the North”) onlara eşlik etti. Ayrıca, Sırbistan’dan Goran Stanković Toronto Film Festivali'nde ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi “Our Father” ile prömiyer yaparken, Oscar adayı yönetmen Jan Komasa'nın İngilizce ilk filmi 'Good Boy' da Toronto'nun 'Centrepiece' bölümünde dünya prömiyerini yaparak izleyicileri insan doğasının karanlık yönlerine ve ahlaki sınırların muğlaklığına odaklanan rahatsız edici bir hikayenin içine çekti.

Bu yılki Venedik Film Festivali'nde "A Dance in Vain" gibi bağımsız yapımlar öne çıkarken, küresel sinema sahnesinde kadın yönetmenlerin yükselişine ışık tutan önemli gelişmeler yaşandı. Özellikle **2025 Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF)**, kadın yönetmenlerin ve Tayvan sinemasının güçlü bir temsiliyetiyle dikkat çekti. Festivalin prestijli 'Centrepiece' programı, Asyalı sinema ikonlarından Shu Qi'nin yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk filmi **"Girl"**ün Kuzey Amerika prömiyerine ev sahipliği yaparken, Shih-Ching Tsou'nun Tayvan, Fransa, ABD ve İngiltere ortak yapımı samimi aile draması **"Left-Handed Girl"** ve aile geçmişini araştıran belgesel **"Palimpsest: The Story of a Name"** de aynı bölümde yer aldı. Japon yönetmen Chie Hayakawa'nın Cannes'da da beğeni toplayan ikinci uzun metraj filmi **"Renoir"** da Centrepiece bölümünde Kuzey Amerika prömiyerini yaptı. Tayvan'ın TIFF'teki etkisi sadece 'Centrepiece' ile sınırlı kalmadı; TIFF'in avangart ve deneysel sinema bölümü olan 'Wavelengths'te, Lav Diaz'ın "Magellan" adlı tarihi destanında Tayvan prodüksiyon ortağı olarak yer alırken, 'Short Cuts' programında ise Joe Hsieh ve Yonfan'ın Tayvan-Hong Kong ortak yapımı animasyon kısa filmi "Praying Mantis" dikkat çekti. Festival ayrıca, Yönetmen Eimi Imanishi'nin Batı Sahra'da geçen ve sınır dışı edilme ile aidiyet arayışını ele alan ilk uzun metrajlı filmi **'Nomad Shadow'un** dünya prömiyerine de ev sahipliği yaptı. Pakistan'dan Seemab Gul'ün kırsal Pakistan'da eğitimin erişilebilirliği sorununa odaklanan ilk uzun metrajlı filmi **'Ghost School' (Hayalet Okul)** dünya prömiyerini 'Discovery' bölümünde gerçekleştirdi. Festival, Hint sinemasının kadın yönetmenlerinin küresel sahnedeki temsilini güçlendirecek tarihi bir adımla da dikkat çekti; Akademi Ödüllü yapımcı Guneet Monga Kapoor gibi isimlerin mentorluk desteğiyle seçilen altı yetenekli kadın yönetmen, Hindistan'ı uluslararası platformda temsil etmek üzere Toronto'ya geldi. Bu gelişmelerin yanı sıra, "Narcos: Mexico" dizisinden tanınan Mayra Hermosillo'nun kendi çocukluğundan esinlenen ve tamamı kadınlardan oluşan ailesinin mücadelesini anlatan ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi "Vanilla" ve Ekvadorlu Ana Cristina Barragán'ın genç karakterlerin iç dünyasına odaklanan üçüncü filmi "Hiedra" (The Ivy) Venedik'te dünya prömiyerlerini yaparak dikkat çekti. Ayrıca Leonardo di Costanza'nın yönettiği "Elisa" filmi de gerçek bir suç hikayesini ele alarak dikkatleri üzerine çekti. Genç bir kadının işlediği tüyler ürpertici suçun ardındaki "nasıl yapabildim" sorusuna odaklanan bu psikolojik drama, true crime türüne özgün bir soluk getirdi. Festivalin geniş yelpazesi içinde, Çin sinemasının usta ismi Cai Shangjun'un 'The Sun Rises on Us All' (Venedik'te dünya prömiyerinin ardından Toronto ve Busan'da da gösterildi) ve Maryam Touzani'nin Carmen Maura'nın başrolünde olduğu 'Calle Malaga' (Venedik'teki beğenisinin ardından Kuzey Amerika prömiyerini Toronto'da yaptı) gibi yapımlar da büyük ilgi gördü. Hollywood efsanesi Kim Novak'a Yaşam Boyu Başarı Altın Aslanı verilirken, Çinli usta yönetmen Jia Zhangke'nin yapay zeka ve sinemanın geleceği üzerine verdiği masterclass da festivalin öne çıkan etkinliklerindendi. Ayrıca, Gazze'deki trajik olayları konu alan Kaouther Ben Hania imzalı "The Voice of Hind Rajab" filmi, Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi isimlerin yapımcı kadrosunda yer almasıyla küresel yankı uyandırdı. Bu çeşitlilik, Venedik Film Festivali'nin sadece sanatsal başarıları değil, aynı zamanda güncel toplumsal meseleleri de ele alan güçlü bir platform olduğunu gösteriyor. Elisa filmi gerçek suç psikolojik drama Venedik haberimize göz atarak bu derinlikli yapım hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Mayra Hermosillo'nun "Vanilla" filmi hakkında daha fazla bilgi için Mayra Hermosillo'nun Vanilla Filmi Venedik Film Festivali Yönetmenlik Debutu haberimize, Ana Cristina Barragán'ın "The Ivy" filmi ve çocukluk yaraları üzerine detaylı incelemesi için ise Ana Cristina Barragán'ın "The Ivy" filmi ve çocukluk yaraları üzerine detaylı incelemesi haberimize göz atabilirsiniz.

Kaynak: Variety - 'Normal' İncelemesi