Hollywood'un yükselen yıldızlarından Ayo Edebiri, son filmi 'After the Hunt'ın Venedik Film Festivali'ndeki tanıtımında, tartışmalı bir röportaj anıyla gündeme geldi. 'The Bear' dizisindeki performansıyla Emmy kazanan Edebiri, başrol arkadaşları Julia Roberts ve Andrew Garfield ile birlikte ArtsLife TV'ye verdiği demeçte, gazetecinin #MeToo ve Black Lives Matter (BLM) hareketlerinin Hollywood'daki durumu hakkındaki sorularını yalnızca beyaz oyuncu arkadaşlarına yöneltmesiyle rahatsız edici bir durum yaşadı.
Tartışma Yaratan Soru ve Julia Roberts'ın Şaşkınlığı
Röportajı yapan gazeteci, Andrew Garfield ve Julia Roberts'a, '#MeToo ve Black Lives Matter hareketleri bittikten sonra Hollywood'da ne beklemeli?' ve 'Siyasi doğruculuk döneminde bir şeyler mi kaybettik?' şeklinde bir soru yöneltti. Soru karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Julia Roberts, sorunun tekrar edilmesini ve kime yöneltildiğinin netleştirilmesini istedi. Gazetecinin sorusunu Garfield ve Roberts'a yönelik olarak tekrarlaması, ortamdaki gerginliği daha da artırdı.
Ayo Edebiri'den Güçlü ve Kararlı Yanıt: 'Bitmedi!'
Sorunun kendisine yöneltilmemesine rağmen duruma müdahale eden Ayo Edebiri, bu hareketlerin kesinlikle 'bitmediğini' net bir dille ifade etti. Gözle görülür şekilde şaşkınlığını gizleyemeyen genç oyuncu şu sözleri dile getirdi:
“Bana yönelik olmadığını biliyorum ve bunun kasıtlı olup olmadığını da bilmiyorum... [ama] ben bu hareketlerin bittiğini düşünmüyorum. Hiç de bitmediğini düşünüyorum. Hashtag'ler eskisi kadar kullanılmıyor olabilir ama aktivistlerin ve her gün insanların yaptığı güzel, önemli çalışmaların devam ettiğini düşünüyorum. Bu iş bitmedi, bu dünya gerçekten de gergin olduğu için çok ama çok aktif bir şekilde devam ediyor. Ve bu çalışma hiç bitmedi.”<4 class='text-base text-gray-800 leading-relaxed mb-4'>Edebiri'nin bu cesur çıkışı, sosyal medyada büyük övgü topladı. Genç oyuncu, toplumsal adalet ve aktivizm konusundaki duyarlılığını yalnızca bu röportajda değil, aynı zamanda sektördeki diğer önemli duruşlarda da sergilemekten çekinmiyor. Nitekim, aralarında Yorgos Lanthimos, Ava DuVernay, Adam McKay, Mike Leigh, Olivia Colman, Mark Ruffalo, Tilda Swinton, Javier Bardem ve Josh O’Connor gibi Oscar, BAFTA, Emmy ve Palme d’Or ödüllü isimlerin de bulunduğu 1200'den fazla sinema ve televizyon profesyonelinin imzaladığı ve İsrail'deki film kurumları ve şirketleriyle çalışmayı reddedeceklerini taahhüt eden bir bildiriye de imza atarak, "Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid" iddialarına ortak olmakla suçlanan bu kurumlarla iş birliğine karşı net bir duruş sergiledi. Bu geniş katılımlı kültürel boykot çağrısı hakkında daha fazla bilgi için Film ve TV Dünyası İsrail Film Kurumlarına Boykot Çağrısı haberimize göz atabilirsiniz. Andrew Garfield da Edebiri'yi destekleyerek her iki hareketin de 'kesinlikle hala canlı' olduğunu belirtti. Edebiri, belki ana akım medyada sekiz yıl öncesi kadar günlük manşetlerde yer almadıklarını ancak bunun işin bittiği anlamına gelmediğini sözlerine ekledi.
Neden Bazıları Bu Hareketlerin Bittiğini Düşünüyor Olabilir?
Gazetecinin sorusundaki 'bitti' ifadesi, medya görünürlüğünün azalmasıyla sosyal hareketlerin sona erdiğine dair yaygın bir yanılgıyı yansıtıyor olabilir. Oysa sosyal değişim süreçleri genellikle uzun soluklu olup, medya ilgisi azalsa bile tabandan gelen aktivizm ve toplumsal dönüşüm çabaları devam eder. Edebiri'nin vurguladığı gibi, 'hashtag' kullanımı azalsa da, aktivistler tarafından sürdürülen çalışmalar, kalıcı değişim için hayati önem taşımaktadır. Bu olay, özellikle söz konusu hareketlerin doğrudan hedeflediği gruplardan birinin temsilcisine (Ayo Edebiri) sorunun yöneltilmemesinin, farkındalık eksikliğini veya kasıtlı bir tavrı işaret edebileceği eleştirilerini de beraberinde getirdi.
'After the Hunt' Filmi ve #MeToo Bağlantısı
Ayo Edebiri, Andrew Garfield ve Julia Roberts'ın rol aldığı Luca Guadagnino'nun 'After the Hunt' filmi de Venedik'teki dünya prömiyerinin ardından karışık tepkiler aldı. Film, #MeToo hareketini doğrudan ele alıyor; bir üniversite profesörünün (Roberts) geçmişiyle yüzleşmesini konu alıyor. Bu yüzleşme, başarılı öğrencisi (Edebiri) üniversite arkadaşlarından birini (Garfield) cinsel tacizle suçladığında başlıyor. Filmin konusu, Edebiri'nin röportajdaki duruşuyla da paralel bir anlam taşıyor.
'After the Hunt', bu ay sonunda New York Film Festivali'nin açılışını yapacak ve 10 Ekim'de Amazon MGM aracılığıyla sinemalarda gösterime girecek.
Venedik Film Festivali'nde yalnızca 'After the Hunt' gibi doğrudan #MeToo temalı yapımlar değil, toplumsal cinsiyet dinamiklerini derinlemesine ele alan başka filmler de öne çıktı. İtalyan sinemasının dikkat çeken yönetmenlerinden Laura Samani'nin 'A Year of School' adlı eseri de bu festivalde Ufuklar (Horizons) bölümünde en iyi erkek oyuncu ödülünü (Giacomo Covi) kazanarak büyük beğeni topladı. Fred adında genç bir kadının tamamen erkeklerden oluşan bir teknik lise son sınıfına kaydolmasıyla başlayan film, cinsel politikalar ve toplumsal cinsiyet engelleri üzerinden gençlik dönemindeki karmaşık kimlik arayışlarını ve arzunun farklı bedenlerde nasıl deneyimlendiğini inceliyor. Samani, bu filmi kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak, erkek egemen bir ortamda kadın olmanın getirdiği zorlukları ve 'erkekleşme' baskısını gözler önüne seriyor. Laura Samani'nin 'A Year of School' filmi ve Venedik'teki cinsiyet dinamikleri üzerine daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Samani'nin Venedik'teki bu başarısı, küresel sinema sahnesinde kadın yönetmenlerin artan etkisinin ve bağımsız yapımların yükselişinin bir yansıması. Özellikle son dönemde Venedik Film Festivali, "A Dance in Vain" gibi yapımlarla öne çıkarken, 2025 Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF) de kadın yönetmenlerin güçlü temsiliyetiyle dikkatleri üzerine çekti. Bu kapsamda, Güney Afrikalı yönetmen Zamo Mkhwanazi'nin apartheid dönemindeki kişisel bir aile dramını ele alan ilk uzun metraj filmi 'Laundry' ('Uhlanjululo') da TIFF'te büyük ilgi gördü ve sanatın adaletsizlik karşısında şifa ve direniş aracı olabileceğini çarpıcı bir şekilde gösterdi. Zamo Mkhwanazi'nin 'Laundry' filmi, TIFF'teki yükselişi ve Güney Afrika sanatının şifa gücü hakkında daha fazla bilgi için Nexus Haber'i ziyaret edebilirsiniz.
Yönetmen Zamo Mkhwanazi, 'Laundry' filmini kendi ailesinin yaşadığı derin bir kişisel deneyimden yola çıkarak beyazperdeye taşıdı. Büyükbabasının çamaşırhanesinin apartheid hükümeti tarafından elinden alınması, Mkhwanazi için "kuşaklar arası servetin çalındığı" bir yer olarak her zaman zihninin bir köşesindeydi ve bugünkü kimliği üzerinde büyük bir etki bıraktı. 1968 yılı apartheid Güney Afrika'sında geçen film, beyazlara özel bir bölgede benzer bir aile işletmesini konu alıyor. Film, çamaşırhaneyle ilgilenmek istemeyen ve bir müzisyen olma hayali kuran 16 yaşındaki Khuthala'nın (Ntobeko Sishi) hikayesini anlatırken, sorumluluk sahibi babası (Siyabonga Shibe) ile yaşadığı çatışmayı da gözler önüne seriyor. Mkhwanazi, izleyicinin Khuthala ile birlikte umut etmesini ve hayal kurmasını istediğini belirtirken, aynı zamanda "belli bir ayrıcalık düzeyiniz yoksa, hayallerinizin inanılmaz derecede belirsiz olduğu" gerçeğini de aktarıyor. Yönetmen, "İnsanlara fırsatları inkar ettiğinizde, tüm insanlık kaybeder" sözleriyle filmin ana mesajını özetliyor. Film aynı zamanda, baskı altındaki insanların sistemle savaşma amacı gütmek yerine hayallerini gerçekleştirmek istediğini ve neşenin, müziğin ve yaratmanın şifa verici gücünü de vurguluyor.
Bu dönemde Ekvadorlu Ana Cristina Barragán'ın "Hiedra" ve Leonardo di Costanza'nın "Elisa" gibi filmleri Venedik'te prömiyer yaparken, Hollywood efsanesi Kim Novak'a Yaşam Boyu Başarı Altın Aslanı takdim edildi ve Çinli usta yönetmen Jia Zhangke'nin yapay zeka üzerine verdiği masterclass da büyük ilgi gördü. Öte yandan, Oscar ödüllü “Drive My Car” filmiyle adını dünya çapında duyuran Japon aktör Nishijima Hidetoshi ve Berlin Altın Ayı ödüllü “Kara Kömür, İnce Buz”un yıldızı Tayvanlı aktris Gwei Lun-Mei'nin başrollerini paylaştığı “Dear Stranger” adlı gerilim-drama da global sinema pazarında önemli bir adım atarak uluslararası prömiyerini Asya'nın en prestijli film etkinliklerinden Busan Uluslararası Film Festivali'nde yapmaya hazırlanıyor. New York'ta geçen ve bir çocuğun gizemli kayboluşunun çapraz kültürel bir evliliği yıkımın eşiğine getirmesini konu alan bu derinlemesine insani hikaye, özellikle Asya sinemasının uluslararası alandaki yükselişini ve EST N8 gibi şirketlerin Asya hikayelerini küresel pazarlara taşıma misyonunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Nishijima Hidetoshi'nin başrolünü üstlendiği ‘Dear Stranger’ filmi ve uluslararası satışları hakkında daha fazla bilgiye Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz. Laura Samani'nin elde ettiği bu başarı, dünya çapında yükselişte olan kadın sinemacıların ve özgün bağımsız hikayelerin giderek daha fazla takdir edildiğini gösteriyor. Toronto Film Festivali'nde Bob Odenkirk'ün başrolünde olduğu 'Normal' filmi ve diğer dikkat çeken yapımlarla ilgili daha fazla bilgiye Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Variety – Ayo Edebiri'nin #MeToo ve Black Lives Matter Açıklamaları