Sinema ve televizyon dünyasının önde gelen isimleri, aralarında Oscar, BAFTA, Emmy ve Palme d’Or ödülü sahiplerinin de bulunduğu 1200'den fazla sektör temsilcisi, İsrail'deki film kurumları ve şirketleriyle çalışmayı reddedeceklerine dair bir taahhüt imzaladı. 'Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid' iddialarına ortak olmakla suçlanan bu kurumlarla iş birliği yapmayı reddeden sanatçılar, uluslararası alanda dikkat çeken bir duruş sergiliyor.
Geniş Katılımlı Bir Protesto Dalgası
'Filistin İçin Film Çalışanları' adlı kuruluş tarafından Pazartesi günü yayınlanan bu taahhüt metni, sektördeki pek çok önemli figürü bir araya getirdi. Bildiriyi imzalayanlar arasında yönetmenler Yorgos Lanthimos, Ava DuVernay, Adam McKay ve Mike Leigh gibi isimlerin yanı sıra, Olivia Colman, Ayo Edebiri, Mark Ruffalo, Tilda Swinton, Javier Bardem ve Josh O’Connor gibi tanınmış oyuncular da bulunuyor. (Ruffalo, HBO Max'te yayınlanan ve 'Mare of Easttown'ın yaratıcısı Brad Ingelsby'den gelen yeni dizi 'Task'ta eski bir rahipken FBI ajanı olan Tom Brandis karakterine hayat veriyor. Bu heyecan verici yapım hakkında daha fazla bilgi ve ilk bölüm incelemesi için HBO Max Task dizisi ilk bölüm incelememizi okuyun.) Bu geniş katılımlı liste, kültürel boykot çağrısının sektörde ne denli yankı bulduğunu gözler önüne seriyor.
Pledge'in Gerekçesi ve Kapsamı
Taahhüt metninde, İsrail'in apartheid sisteminde faaliyet gösteren film şirketlerinin ve kurumlarının, Filistin halkının uluslararası alanda tanınan haklarını hiçbir zaman tam olarak onaylamadığı belirtiliyor. Metinde, iş birliğinin 'soykırımı ve apartheidi aklama veya meşrulaştırma ve/veya bunları işleyen hükümetle ortaklık kurma' gibi eylemleri içerdiği vurgulanıyor. Kudüs Film Festivali gibi etkinlikler de bu tür ortaklıkların örnekleri arasında gösteriliyor.
“Dünya genelindeki hükümetlerimizin Gazze'deki katliamı desteklediği bu acil kriz anında, bu bitmek bilmeyen dehşete ortaklığı gidermek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.” - Film Çalışanları İçin Filistin bildirisi
Tarihsel Bir Benzerlik ve Uluslararası Hukuk
Bu kitlesel bildiri, 1987 yılında Jonathan Demme, Martin Scorsese ve diğer 100 önde gelen sinemacı tarafından kurulan 'Apartheid Karşıtı Sinemacılar Birliği'nden ilham alıyor. O dönemde, ABD film endüstrisinden apartheid Güney Afrika'da film dağıtımını reddetmesi talep edilmişti. Bu tarihsel bağlamda, güncel sanat dünyasından da benzer temaları işleyen eserler öne çıkıyor. Örneğin, Güney Afrikalı yetenekli yönetmen Zamo Mkhwanazi'nin Toronto Film Festivali'nde (TIFF) izleyiciyle buluşan ilk uzun metraj filmi 'Laundry' ('Uhlanjululo'), apartheid rejiminin kendi ailesi üzerindeki derin etkisini ve kuşaklar arası çalınan servetini kişisel bir hikaye üzerinden ele alıyor. Mkhwanazi, filminin kökenlerini "Büyükbabamın bir çamaşırhanesi vardı ve apartheid hükümeti geldiğinde işini kaybetti. Bunun ilk filmim olması gerektiğini biliyordum. O çamaşırhane, kuşaklar arası servetimin çalındığı bir yer olarak her zaman zihnimin bir köşesindeydi. Bugün kim olduğum üzerinde çok büyük bir etkisi oldu" sözleriyle açıklayarak, apartheid'ın kişisel ve toplumsal bedelini sanatsal bir dille gözler önüne seriyor. Film, 1968'de apartheid Güney Afrika'sında geçen ve beyazlara özel bir bölgede benzer bir aile işletmesini konu alan, hayaller ve direnişin öyküsünü işliyor. Güncel taahhüt metninde, Uluslararası Adalet Divanı'nın Gazze'de 'muhtemel bir soykırım riski' olduğuna ve İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü işgal ve apartheid politikasının yasa dışı olduğuna hükmettiği de hatırlatılıyor.
Değer Kat: Kültürel Boykotların Etkisi
Sanat ve kültür alanındaki bu tür boykotlar, kamuoyu bilincini artırmanın ve uluslararası baskı oluşturmanın önemli bir aracı olarak görülüyor. Geçmişte apartheid Güney Afrika'ya karşı uygulanan kültürel boykotlar, rejimin izolasyonunda ve nihai çöküşünde etkili olmuştur. Benzer şekilde, Filistin meselesine dikkat çekmeyi amaçlayan bu tür eylemler, İsrail film endüstrisi ve kültürel etkinlikleri üzerinde ekonomik ve itibari baskı yaratma potansiyeli taşıyor. Ancak bu durum, sanatsal özgürlük ve diyaloğun sınırları konusunda da tartışmaları beraberinde getirebiliyor.
Sanatçıların Vicdanı ve Eylemi
Bildiriyi imzalayanlardan Hannah Einbinder, bir Yahudi-Amerikalı vatandaş olarak İsrail'in Gazze saldırısını kendi vergi dolarlarının finanse etmesinden rahatsızlık duyduğunu belirtti. Einbinder, liderlerin başarısız olduğu bu dönüm noktasında, sanatçıların devreye girerek ortaklığı reddetmeleri gerektiğini vurguladı. Geçtiğimiz yıl da benzer bir taahhüt, Sally Rooney ve Viet Thanh Nguyen dahil 7000'den fazla yazar ve kitap çalışanı tarafından imzalanarak İsrailli yayıncıları boykot etmişti. Bu tür eylemlerin ve sanatsal ifadelerin gücü, son dönemde ortaya çıkan diğer yapımlarla da pekişiyor. Örneğin, Toronto Film Festivali 2025'te büyük yankı uyandıran Kaouther Ben Hania imzalı 'The Voice of Hind Rajab' filmi, Gazze'deki 5 yaşındaki Filistinli bir kızın trajik hikayesini ele alarak, adaletsizliğin insani bedelini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Brad Pitt ve Joaquin Phoenix gibi ünlü isimlerin yapımcı kadrosunda yer almasıyla küresel çapta dikkat çeken bu drama, festivalde derin bir etki yaratmaya aday filmler arasında yer alıyor.
Bu gelişme, Gazze'deki insani krizin küresel sanat ve kültür arenasındaki yankılarını bir kez daha gösterirken, sanatçıların vicdani duruşlarının uluslararası politikalar üzerindeki potansiyel etkisini de gözler önüne seriyor.
Kaynak: Variety - Film ve TV Yıldızlarından İsrail Kurumlarına Karşı Boykot Çağrısı