Sinema dünyasından gelen önemli bir haberde, iki yılı aşkın bir süre Palm Springs Uluslararası Film Festivali'nin başkanlığını yürüten vizyoner iş insanı ve büyük hayırsever Harold Matzner, 4 Eylül'de Palm Springs'te kısa süren bir hastalığın ardından 88 yaşında vefat etti. Matzner'in vefatı, sinema ve filantropi dünyasında derin bir üzüntüye yol açarken, onun Hollywood ödül sezonunun vazgeçilmez bir durağı haline getirdiği Palm Springs Uluslararası Film Festivali'ne yaptığı eşsiz katkılar mirası olarak kaldı. Harold Matzner'ın sinema dünyasına ve Palm Springs Film Festivali'ne olan mirası hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.
Netflix'in sevilen dizisi 'Tek Başına' (One Day) ile adından sıkça söz ettiren genç yetenek Leo Woodall, son filmi 'Tuner' ile izleyicilerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Özellikle dünya prömiyerini Telluride Film Festivali'nde yapan ve Toronto Film Festivali'nde büyük ilgi gören bu yapımda Woodall, nadir görülen bir rahatsızlığa sahip, olağanüstü işitme duyusuna sahip bir piyano akortçusunu canlandırıyor. Toronto Film Festivali'nin bu yılki programı, sadece 'Tuner' gibi iddialı yapımlara değil, aynı zamanda Kanada sinemasının ikonik isimlerinden John Candy'nin hayatını konu alan 'John Candy: I Like Me' belgeselinin dünya prömiyerine de ev sahipliği yaparak festivalin zenginliğini gözler önüne serdi. Özellikte son yıllarda **Balkan sineması**, devlet desteklerinin yetersizliğine ve bölgesel çalkantılara rağmen kendi özgün hikayelerini beyaz perdeye taşıyarak Venedik, Toronto, Sundance ve Rotterdam gibi prestijli festivallerde büyük başarılar elde etti. Hem deneyimli ustaların hem de yeni yeteneklerin cesur eserleriyle küresel sahnede adından söz ettiren bu bölge filmleri, festival programlarının önemli bir parçası haline geldi. Balkan sinemasının yükselişi ve uluslararası festivallerdeki başarıları hakkında daha fazla bilgi için tıklayın. Ryan Reynolds yapımcılığında gerçekleşen bu özel belgesel hakkında daha fazla bilgi için tıklayın. Bu zengin programda ayrıca, Oscar adayı yönetmen Jan Komasa'nın İngilizce ilk filmi 'Good Boy' dünya prömiyerini yaparken, Jan Komasa'nın 'Good Boy' filmi hakkında detaylı bilgi için tıklayın. Tayvan sineması da özellikle kadın yönetmenlerin liderliğindeki dikkat çekici yapımlarla güçlü bir varlık gösterdi. Örneğin, Asyalı sinema ikonu Shu Qi'nin yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk filmi "Girl" ve Shih-Ching Tsou'nun "Left-Handed Girl" filmleri Centrepiece programında öne çıktı. Tayvan sinemasının Toronto'daki güçlü temsiliyeti ve kadın yönetmenlerin yükselişi hakkında daha fazla detay burada. SenNexus olarak, Woodall'ın Variety'ye verdiği röportajdan yola çıkarak, onun bu sıra dışı karaktere nasıl hayat verdiğini, efsanevi Dustin Hoffman ile kamera arkası deneyimlerini ve filmin derinliklerini mercek altına aldık.
Niki Karakteri: Piyanonun Yankısı ve Hiperakuzi'nin Gölgesi
'Tuner' filminde Leo Woodall'ın canlandırdığı Niki, keskin işitme duyusu sayesinde bir piyano akortçusu olarak eşsiz bir yeteneğe sahip. Ancak bu aynı zamanda onun için zaman zaman felç edici bir durum, zira bu hassasiyet onu bir piyanist olma hayalinden alıkoymuş. Öte yandan, Niki'nin bu özel yeteneği, kendini bir hırsız çetesinin ortasında bulduğunda kasa hırsızlığı için de biçilmiş kaftan oluyor. Film, Niki'nin yetenekli müzisyen Ruthie (Havana Rose Liu) ile yaşadığı aşk ilişkisi ve suç dünyası arasındaki ince çizgide ilerleyişini ele alıyor.
Değer Katan Bilgi: Hiperakuzi Nedir?
Hiperakuzi, bireylerin normalde rahatsız edici bulmadığı sesleri aşırı derecede yüksek veya ağrılı bulduğu, nadir görülen bir işitme rahatsızlığıdır. Bu durum, günlük yaşamı ciddi şekilde etkileyebilir ve sosyal izolasyona yol açabilir. 'Tuner' filmi, bu özel durumu bir gerilim hikayesinin merkezine koyarak, izleyicilere hem duyusal bir deneyim sunuyor hem de farkındalık yaratıyor.
Woodall, Niki'nin durumuna empati kurmanın kendisi için çok önemli olduğunu belirtiyor. Senaryoyu okuduğunda adeta bir solukta bitirdiğini ve karakterin tutkusu ile engeli arasındaki çelişkinin onu etkilediğini dile getiriyor. Oyunculuğun hayatından çıktığı senaryoda ne olacağını sorguladığını, bu sayede Niki'ye anında bağlandığını ifade ediyor. Karakterin alışılmadık durumu için hiperakuzi hastası bir kişiyle (Alex) konuştuğunu, onun deneyimlerinin Niki'yi anlamasında kilit rol oynadığını ekliyor.
Mekanik Bir Piyano Virtüözü: Niki'nin Farklı Yüzü
Niki karakteri, klasik bir konser piyanisti imajından oldukça uzakta. Dövme, sert ve kasvetli bir görünüme sahip, daha çok bir araba tamircisini anımsatıyor. Woodall, yönetmen Daniel Roher'ın bu karakteri alışılmadık bir şekilde yazmasının ve Niki'nin görünümünü bu yönde geliştirmelerinin 'ilginç' ve 'özgün' bir risk olduğunu düşünüyor. Bu seçim, karakterin caz tutkusunu ve sokakla olan bağını vurgulayarak, ona daha gerçekçi ve katmanlı bir boyut katıyor.
Piyano çalmayı bilmeyen Woodall, rol için Havana Rose Liu ile birlikte iki ay boyunca her gün saatlerce pratik yapmış. Amacının enstrümanda ustalaşmak yerine, bir virtüöz gibi görünmek, piyanisti doğru tutuşu, duruşu ve beden dilini yansıtabilmek olduğunu belirtiyor. Bu detaycılık, filmin gerçekçiliğine önemli katkı sağlıyor.
Dustin Hoffman ile Büyülü Doğaçlamalar
Filmin en dikkat çekici yönlerinden biri şüphesiz Leo Woodall'ın, sinema tarihinin efsanevi isimlerinden Dustin Hoffman ile aynı seti paylaşması. Hoffman, filmde Niki'nin esprili ama sert mentorunu canlandırıyor. Woodall, bu deneyimi 'başka bir dünyadan gelmiş gibi' tanımlıyor ve başlangıçta büyük bir korku yaşadığını itiraf ediyor: 'Dustin Hoffman gibi birinin yanında kötü olmak istemezsiniz.'
'Başlarda felç edici bir korku yaşadım. Çünkü Dustin Hoffman gibi biri için kötü olmak istemezsiniz. Çok daha güvensiz ve bilinçli oluyorsunuz. İlk birkaç gün kendimi tamamen buna verdim, ilk gün çok doğaçlama yaptık. Ama onunla 15-20 dakikalık doğaçlamalar yapmak için rahat, kendime güvenli ve heyecanlı hissetmem birkaç çekim günü sürdü. Çekimlere başlamadan önce bana Dustin Hoffman ile 20 dakikalık doğaçlamalar yapacağımı söyleselerdi, muhtemelen filmden ayrılırdım. Çok korkardım ama oyunculuk yaparken yaşadığım en eğlenceli deneyimdi.'
Hoffman'ın doğaçlama yeteneği ve hikaye anlatıcılığı, setteki herkesi büyülemiş. Woodall, sadece üç satırlık bir diyalogdan yola çıkarak 20 dakikalık çekimler yaptıklarını anlatıyor. Hoffman'ın alakasız görünen hikayeleri anlatıp sonra konuyu zekice asıl meseleye bağlaması, onun dehasını ortaya koymuş. Bir keresinde köpekbalıkları ve cıva üzerine 15 dakikalık bir hikaye anlatırken, Woodall'ın kahkahalara boğulduğu an, bu büyülü anlardan sadece biri.
Belgeselciden Kurmaca Yönetmene: Daniel Roher'ın Cesur Adımı
Oscar ödüllü belgeselci Daniel Roher ('Navalny'), 'Tuner' ile ilk kurmaca filmine imza atıyor. Woodall, 31 yaşındaki Roher'ın zekasına ve doğrudanlığına hayran kaldığını belirtiyor. Roher'ın oyuncularla çalışmanın ne kadar farklı olduğunu başta tam kavrayamadığını itiraf etmesi, belgesel dünyasından kurmacaya geçişin zorluklarını gözler önüne seriyor. Ancak Woodall, Roher'ın bu geçişi başarıyla yönettiğini, doğal bir hikaye anlatıcısı ve işbirlikçi bir yönetmen olduğunu vurguluyor. Bu, belgesel yönetmenlerinin kurmaca sinemaya getirdiği taze bakış açısının bir kanıtı niteliğinde.
'Tuner', hem konusu hem de oyuncu kadrosuyla sinema dünyasında merak uyandıran bir yapım olarak öne çıkıyor. Leo Woodall'ın Niki karakterine getirdiği derinlik, Dustin Hoffman ile olan kimyası ve Daniel Roher'ın cesur yönetmenlik denemesi, filmi izlenmesi gerekenler arasına sokuyor. Nadir bir rahatsızlığın bir gerilim hikayesine nasıl entegre edildiğini görmek, izleyiciler için benzersiz bir deneyim vaat ediyor.
Kaynak: Variety - Leo Woodall on 'Tuner' and Working With Dustin Hoffman