İnternet, bir nesli tanımlayan ikilemlerle dolu bir alan: bir yanda küresel ölçekte eşi benzeri görülmemiş bir eğitim ve bağlantı aracı, diğer yanda ise çocuklar için ciddi tehlikeler barındıran kontrolsüz bir dünya. Teknoloji liderleri ve politika yapıcılar, bu ikilemin ortasında, çocukları koruma amacıyla giderek daha katı düzenlemeleri hayata geçiriyor. Ancak bu iyi niyetli çabalar, yetişkinlerin dijital mahremiyetini ve özgürlüklerini tehdit eden bir gözetim mekanizmasına dönüşme riski taşıyor.
Çocuk güvenliği savunucuları bu yasaları bir zafer olarak görürken, birçok siber güvenlik uzmanı, kötü kurgulanmış uygulama planlarının tüm kullanıcılar için tehlikeli güvenlik açıkları oluşturduğu konusunda uyarıyor. ABD'de 25 eyalet yaş doğrulama yasalarını yürürlüğe koyarken, İngiltere'nin kapsamlı Çevrimiçi Güvenlik Yasası (Online Safety Act) ile dijital kimlik kanıtlama zorunluluğu geniş bir alana yayıldı. Peki, bu yeni düzenlemeler gerçekten bir çözüm mü, yoksa daha büyük bir sorunun başlangıcı mı?
Yeni Nesil Yaş Doğrulama: '13 Yaşından Büyüğüm' Kutusundan Çok Daha Fazlası
Geçmişte internet sitelerine kaydolurken tıkladığımız '13 yaşından büyüğüm' onay kutularını unutun. 2020'lerde ortaya çıkan yeni yasalar, çok daha fazlasını talep ediyor. Artık kullanıcılardan, belirli içeriklere erişmek için resmi kimlik belgelerini (pasaport, ehliyet vb.) üçüncü taraf bir doğrulama sistemine yüklemeleri veya iPhone'lardaki Face ID gibi biyometrik yüz taramalarını kullanmaları isteniyor.
Bu talebin arkasındaki motivasyon oldukça ciddi. Aileler ve yasa yapıcılar, çocukların pornografi, yasa dışı madde kullanımı hakkında bilgiler ve kötü niyetli yabancılarla karşılaşabilecekleri sosyal medya platformları gibi tehlikeli içeriklere erişmesinden endişe duyuyor. Facebook'ta satılan fentanil içerikli uyuşturucular yüzünden çocuğunu kaybeden ailelerin veya Snapchat'teki bitmek bilmeyen zorbalık nedeniyle intihar eden gençlerin trajik hikayeleri, bu endişelerin ne kadar haklı olduğunu gözler önüne seriyor.
Güvenlik Vaadi ve Mahremiyet Bedeli: Madalyonun İki Yüzü
Hiç şüphe yok ki, kimlik ve yaş doğrulama sistemlerinin güvenliği, tamamen nasıl uygulandıklarına bağlıdır. Örneğin Apple, Face ID gibi teknolojileri biyometrik verilerin cihazdan asla ayrılmamasını sağlayacak şekilde tasarlar. Bu, verilerin bulut üzerinden paylaşılmaması, bilgisayar korsanlarının erişim potansiyelini büyük ölçüde sınırlar.
Bu güvenlik odaklı tasarımlara ek olarak, dijital mahremiyeti güçlendirmeye yönelik başka adımlar da atılmaktadır. Hükümetlerin gözetim taleplerine ve veri ihlali risklerine karşı bir önlem olarak, büyük platformlar da kullanıcılarına daha fazla kontrol sunmaya başlamıştır. Bunun güncel bir örneği, X platformunun sunduğu XChat gibi uçtan uca şifreli mesajlaşma özellikleridir. Bu teknoloji sayesinde, mesajlar sadece gönderici ve alıcı tarafından okunabilir hale gelerek, platformun kendisinin bile içeriğe erişmesi engellenir. Bu tür gelişmeler, mahremiyetin bir lüks değil, temel bir güvenlik standardı olarak görüldüğünü göstermektedir.
Ancak işin içine ağ bağlantıları ve üçüncü taraf şirketler girdiğinde durum karmaşıklaşıyor. Geçmişteki örnekler, bu tür sistemlerin ne kadar kolay bir şekilde felakete yol açabileceğini gösteriyor. Örneğin, kadınların flört uygulamalarında tanıştıkları erkekler hakkında bilgi paylaştığı 'Tea' adlı bir uygulama, kullanıcı verilerini koruyamadı ve on binlerce kadının kimlik bilgileri, özel fotoğrafları ve mesajları internet forumlarında ifşa edildi. Bu olay, 'verileriniz anında siliniyor' vaatlerinin ne kadar boş olabileceğinin acı bir kanıtı oldu.
Elektronik Sınır Vakfı (EFF) bu durumu, 'Hiçbir yaş doğrulama yöntemi hem mahremiyeti koruyup hem de tamamen doğru olamaz. Bu yöntemlerin her biri, 'bir yönden tehlikeli' ile 'farklı bir yönden tehlikeli' arasında bir spektrumda yer alır.' sözleriyle özetliyor.
'Saklayacak Bir Şeyim Yok' Demek Neden Yeterli Değil?
Bu yasalara yönelik tepkiler, yalnızca insanların çevrimiçi alışkanlıklarının kimlikleriyle ilişkilendirilmesinden çekinmesinden kaynaklanmıyor. İnternet anonimliği, çok daha derin ve hayati bir amaca hizmet ediyor.
- Siyasi Muhalifler ve Aktivistler: Baskıcı rejimlerde yaşayan insanlar için anonimlik, misilleme korkusu olmadan fikirlerini ifade etmenin ve organize olmanın tek yoludur.
- Bilgi Uçuranlar (Whistleblowers): Şirketlerin veya hükümetlerin yasa dışı faaliyetlerini ifşa eden kişiler, kimliklerinin gizliliği sayesinde korunurlar.
- Şiddet Mağdurları: Aile içi şiddetten kaçan bir kişi için internet, kimliğini ifşa etmeden yardım arayabileceği ve güvenli bir sığınak bulabileceği bir yerdir.
Tüm çevrimiçi faaliyetlerin gerçek kimliğe bağlanması, bu koruma kalkanlarını ortadan kaldırarak en savunmasız kişileri daha da büyük bir tehlikeye atar.
Uygulamada Neler Oluyor: Pornhub'ın Radikal Kararı ve VPN Patlaması
ABD'de yaş doğrulama yasası çıkaran eyaletlerde, Pornhub gibi siteler ilginç bir strateji izledi. Kullanıcılardan hassas verilerini talep etmek yerine, bu eyaletlerden gelen trafiği tamamen engellemeyi seçtiler. Şirket, 'Hükümetler geçmişte bu tür verileri güvende tutmakta zorlandılar' diyerek bu kararlarının arkasındaki veri ihlali riskine dikkat çekti.
Bu yasaklara kullanıcıların tepkisi ise gecikmedi: VPN (Sanal Özel Ağ) kullanımı patladı. İngiltere'de Çevrimiçi Güvenlik Yasası yürürlüğe girdikten sonra App Store'daki en popüler 10 ücretsiz uygulamadan beşi VPN uygulaması oldu. Benzer bir artış, Fransa ve ABD'nin ilgili eyaletlerinde de yaşandı. Ancak bu durum yeni bir sorunu beraberinde getiriyor: Özellikle ücretsiz VPN'lerin çoğu, kullanıcı verilerini toplayıp satarak gizlilik vaatlerini ihlal edebiliyor.
Belirsiz Tanımlar ve Sansür Riski
Yasalardaki en büyük endişelerden biri de 'küçüklere zararlı cinsel materyal' tanımının muğlaklığıdır. Aktivistler, bu tanımın siyasi bir silah olarak kullanılabileceği ve temel cinsel sağlık bilgileri veya LGBTQ+ topluluğu hakkındaki pornografik olmayan içeriklerin sansürlenmesine yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Özellikle Teksas gibi eyaletlerde bu yasaların, LGBTQ+ haklarını kısıtlayan diğer düzenlemelerle aynı zamanda çıkarılması, bu endişeleri güçlendiriyor.
Devletlerin internet üzerindeki kontrolünü artırma eğilimi, sadece çocuk güvenliği argümanıyla sınırlı kalmıyor. Bunun en somut örneklerinden biri, yerel kayıt kurallarına uymadıkları gerekçesiyle Nepal'in Facebook, Instagram ve YouTube gibi dev sosyal medya platformlarına erişimi engellemesi oldu. Hükümet bu adımı yasal bir zorunluluk olarak sunsa da, insan hakları savunucuları kararı, ifade özgürlüğünü baltalayan ve dijital otoriterliğe kayan endişe verici bir sansür hamlesi olarak nitelendiriyor.
Bu düzenleyici müdahaleler sadece içerik denetimiyle kalmayıp, teknoloji devlerinin pazar gücünü hedef alan ekonomik yaptırımlara da dönüşebiliyor. Nitekim, Avrupa Birliği'nin Google'a reklam teknolojileri pazarındaki hakimiyetini kötüye kullandığı gerekçesiyle kestiği milyarlarca dolarlık antitröst cezası, devletlerin dijital ekosistemdeki büyük oyuncuların gücünü sınırlama konusundaki artan kararlılığının bir başka göstergesidir.
Sonuç olarak, interneti çocuklar için daha güvenli bir yer yapma hedefi evrensel olarak desteklense de, seçilen yöntemler dijital çağın en temel ilkelerinden olan mahremiyet ve ifade özgürlüğünü tehlikeye atıyor. Toplum olarak, koruma ve kontrol arasındaki ince çizgide nerede duracağımıza karar vermemiz gereken kritik bir dönemeçteyiz.
Bu haberin oluşturulmasında TechCrunch'ta yayınlanan analizden yararlanılmıştır.