Video oyunları dünyasında bazı bekleyişler efsaneye dönüşür. Team Cherry'nin geliştirdiği Hollow Knight: Silksong da tam olarak böyle bir fenomendi. Yıllarca süren sessizlik, ertelenmeler ve bitmek bilmeyen spekülasyonların ardından oyun nihayet oyuncularla buluştu. Peki, bu mitolojik bekleyişin sonunda karşımıza çıkan yapım, beklentileri karşılayabildi mi? Yoksa kendi yarattığı devasa beklenti dalgasının altında mı kaldı? İlk 15 saatlik deneyimlerimize dayanarak Silksong'un gizemli dünyasına dalıyoruz.
Hornet'in Büyüleyici Dansı: Tanıdık Ama Daha Çevik
Silksong'u elinize aldığınız ilk andan itibaren tanıdık bir his sizi karşılıyor, ancak bu hissin daha hızlı, daha akıcı ve daha 'baletik' bir versiyonu. İlk oyunun sessiz kahramanı Knight'ın aksine, bu kez yönettiğimiz Hornet, inanılmaz bir çevikliğe sahip. Havadaki kontrolü, anlık duruşları ve akrobatik hareketleri, oyunun platform ve dövüş mekaniklerine yepyeni bir dinamizm katıyor. Kontroller her zamanki gibi sıkı ve hassas, bu da zorlu platform bölümlerinde veya adrenalin dolu boss savaşlarında size tam bir hakimiyet hissi veriyor.
Team Cherry, ilk oyunu bu kadar özel kılan keşif ve merak duygusunu Silksong'da da korumayı başarmış. Hatta bu duyguyu daha da geniş ve dallanıp budaklanan bir dünya haritasıyla pekiştirmiş. Oyunun başlarında bile kendinizi 'nereye gitsem?' sorusuyla baş başa buluyorsunuz ve bu, bir metroidvania için en güzel hislerden biri.
Bir Devrim Değil, Bir Yoldaş: Beklentileri Yönetmek Şart
Burada dürüst olalım: Eğer Silksong'un Hollow Knight'ı tamamen unutturacak, metroidvania türünü yeniden tanımlayacak bir devrim olmasını bekliyorsanız, bir miktar hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Oyun, selefinin formülünü temel alıp onu geliştiren, genişleten ve zenginleştiren bir 'yoldaş' gibi hissettiriyor. Bu kesinlikle kötü bir şey değil; aksine, zaten mükemmele yakın olan bir formülün daha fazlasını sunuyor. Ancak yıllar süren bekleyişin yarattığı 'türünün tek örneği olacak' algısı, oyunun omuzlarına taşıması zor bir yük bindiriyor.
Nexus Yorumu: Hype'ın İki Ucu Keskin Bıçağı
Silksong, endüstrinin 'hype' kültürünün en belirgin örneklerinden biri. Team Cherry, ilk oyunun başarısıyla, adeta bir kült takipçi kitlesi oluşturdu. Bu durum, oyunun gelişim sürecinde onlara büyük bir özgürlük tanırken, aynı zamanda beklentileri arşa çıkardı. Silksong'un bu beklentiyi tam olarak karşılayamaması onun kötü bir oyun olduğu anlamına gelmiyor; sadece beklentinin gerçekliğin ötesine geçtiğini gösteriyor.
Şeytanın Avukatı: Pürüzsüz Olmayan Detaylar
Silksong'un büyüleyici atmosferi ve akıcı oynanışına rağmen, bazı tasarım kararları eleştiriyi hak ediyor. Özellikle yan görev sistemi, çoğu zaman modern RPG'lerde görmekten sıkıldığımız 'ilan panosu' mantığıyla işliyor. Hornet gibi asil bir karakterin, 'şu kadar eşya topla' gibi sıradan görevlerle uğraşması oyunun atmosferine biraz yabancı hissettiriyor. Ayrıca, sizi aniden bir odaya kilitleyip dalgalar halinde düşmanlarla savaştıran sekanslar, Hollow Knight'a kıyasla çok daha sık karşımıza çıkıyor ve bir süre sonra yaratıcılıktan uzak, sıkıcı bir hal alabiliyor.
- Tekrarlayan Görevler: 'Wishes' adı verilen yan görevler genellikle toplama görevlerinden ibaret. Örneğin, ilk bölgelerde karşınıza çıkan Kayıp Pireler görevi tam bir toplama maratonu gibi dursa da, tamamlandığında Greymoor gibi büyük bir bölgeyi atlamanızı sağlayan bir kestirme yol açarak kendini affettiriyor. Ne var ki, bu tarz anlamlı ödüller her görev için geçerli değil.
- Zorunlu Arenalar: Keşif akışını aniden kesen ve sizi aynı düşmanlarla savaşmaya zorlayan kapalı oda savaşları, tempoyu düşürüyor.
- Adaletsiz Hissettiren Anlar: Sersemlemiş bir düşmana dokunduğunuzda bile hasar almak gibi bazı mekanikler, zorluktan ziyade 'adaletsiz' hissettirebiliyor. Özellikle Pireler görevini tamamlayarak atlayabildiğiniz Moorwing boss'unun sersemlemişken bile temas hasarı vermesi, bu tasarım kararının en can sıkıcı örneklerinden biri.
Aslında bu zorluk, oyunun genelinde hissedilen bilinçli bir tasarım kararının bir parçası gibi duruyor ve lansmanıyla birlikte oyuncuları net bir şekilde ikiye bölmüş durumda. Oyunun ilk bölümü, pek çok oyuncu tarafından acımasız ve 'gaddar' olarak nitelendiriliyor; hatta bir oyuncunun durumu özetleyen 'Silksong önce sizi bıçaklıyor, sonra da ağladığınız için tekmeliyor' yorumu, bu hissiyatın sembolü haline geldi. Team Cherry, bu tasarımla oyuncuyu kaba kuvvete başvurmak yerine merakını, sabrını ve zekâsını kullanmaya itiyor gibi görünüyor. Eğer bir düşman veya bölüm sizi fazlasıyla zorluyorsa, muhtemelen farklı bir yol denemeniz veya doğru ekipmanı bulmanız gerekiyor. Nitekim, Silksong'un zorluğu Act 2'ye geçildiğinde önemli ölçüde kolaylaşıyor ve Hornet'in gerçek potansiyeli ortaya çıkıyor; bu da başlangıçtaki bu 'adaletsiz' hissin, aslında oyunun ilerleyen safhalarına bir hazırlık olduğunu düşündürüyor.
Sonuç: Beklemeye Değdi mi? Evet, Ama...
Silksong, şüphesiz muhteşem bir oyun. El işçiliğiyle hazırlanmış detayları, büyüleyici sanat tarzı, atmosferik müzikleri ve ödüllendirici keşif hissiyle türe damgasını vuracak bir yapım. Hollow Knight'ı sevenler için adeta bir ziyafet niteliğinde. Ancak bu, kusursuz olduğu anlamına gelmiyor. Yılların getirdiği devasa beklenti yükü altında, bir devrim yaratmak yerine, bildiği en iyi şeyi, yani harika bir metroidvania deneyimi sunmayı tercih ediyor. Eğer beklentilerinizi doğru ayarlarsanız, Silksong'un sunduğu eşsiz böcek dünyasında onlarca saati keyifle kaybetmeniz işten bile değil.
Bu haberin oluşturulmasında PCGamer'da yayınlanan ilk izlenimler referans alınmıştır.