Kathryn Bigelow, Zero Dark Thirty ve The Hurt Locker gibi filmleriyle tanınan, modern çatışmaları gerilim dolu ve gerçekçi bir dille ele alan usta bir yönetmen. Ancak Bigelow'un son nükleer geri sayım gerilimi A House of Dynamite, Venedik Film Festivali'nde gösterime girdiğinde hem büyük övgü topladı hem de sert eleştirilerin hedefi oldu.
Filmi izleyen pek çok eleştirmen, yapımı 'nefes kesici', 'gergin' ve 'baş döndürücü' olarak nitelendirerek Bigelow'un sinema diline hayran kaldığını belirtti. Konu, Şikago'ya doğru ilerleyen ve 20 dakika içinde patlaması beklenen haydut bir nükleer füzenin durdurulması etrafında dönse de, bazı eleştirmenler bu senaryonun üç kez tekrarlanmasından ve 'fazla kafeinli' kamera hareketlerinden dolayı filmin bir sinema şaheserinden çok, yüksek bütçeli bir TV dizisini antığını savundu.
Nükleer Savaş Tehdidi: Gerçeklik Kontrolü mü, Duygu Sömürüsü mü?
Pek çok izleyici ve eleştirmen, A House of Dynamite'ın yarattığı yoğun kaygı ve dehşet hissinden etkilendi. Filmin en büyük başarısı, uzun süredir unutulmuş olan nükleer savaş olasılığını tekrar gündeme getirmesi ve bunun bir 'katartik gerçeklik kontrolü' işlevi görmesiydi. İnsanlar, nükleer kıyamet ihtimalinin düşündüklerinden çok daha yakın olduğunu hissettiler.
Ancak karşıt görüşler (şeytanın avukatı) bu etkiyi sorguluyor. Filmin, gerçekten de tehlikenin ne kadar yakın olduğunu kanıtlayıp kanıtlamadığı tartışma konusu. Eleştirmenler, yapımın elindeki verilerle tehlikenin boyutunu 'kanıtlamak' yerine, bunu sadece 'iddia' ettiğini öne sürüyor. Bu bakış açısına göre, A House of Dynamite, 70'lerin felaket filmleri gibi, izleyicinin kaygılarını tırmandırmak üzerine kurulu bir istismar filmi (exploitation film) olarak değerlendirilebilir. Film, ulusal güvenlik yanılsaması yaratan savunma sistemlerinin aslında bir 'Ponzi şeması' olduğunu iddia ederek bu korkuyu derinleştiriyor.
Sinema dünyasında sadece senaryo gerçekliği değil, aynı zamanda kullanılan teknolojilerin etik sınırları da tartışma konusu olmaya devam ediyor. Özellikle yapay zeka (AI), film yapım süreçlerinde hem büyük bir potansiyel hem de etik riskler barındırıyor. Örneğin, usta yönetmen Michael Mann, 1995 yapımı kült filmi 'Heat'in uzun zamandır beklenen devamı olan 'Heat 2'de, Robert De Niro ve Al Pacino gibi karakterlerin gençlik dönemlerini gösterebilmek için yapay zeka destekli de-aging (gençleştirme) teknolojilerini kullanmaya açık olduğunu belirtti. Mann'ın bu pragmatik yaklaşımı, teknolojiyi sadece 'gösteriş' için değil, anlatısal bir gereklilik olduğu için araştırdığını gösteriyor. Michael Mann'ın bu önemli projesi ve yapay zeka destekli gençleştirme teknolojilerinin Hollywood'daki yeri hakkında daha fazla bilgi edinmek için Michael Mann Heat 2 yapay zeka ve de-aging teknolojisi haberini okuyabilirsiniz.
Günümüz popüler kültüründe de bu tür küresel güvenlik krizlerinin siyasi manipülasyonu sıkça işlenmektedir. Örneğin, Netflix'in politik gerilim dizisi The Diplomat’ın 3. sezon finalinde, nükleer kapasiteli "Poseidon süper silahını" taşıyan bir Rus denizaltısının batışı krizi ele alınır. Ancak dizinin final şoku, bu silahın diplomat Hal Wyler ve Başkan Yardımcısı Grace Penn tarafından, kendi kariyer çıkarları ve uluslararası ilişkileri şekillendirmek adına soğukkanlılıkla çalınmasıdır. Bu, krizin kendisinden çok, küresel tehditlerin politikacılar tarafından nasıl bir güç aracı olarak kullanılabileceğini dramatik bir şekilde ortaya koyar. The Diplomat 3. Sezon finalinde yaşanan Poseidon silahı twist'i, Hal ve Kate Wyler arasındaki ihanet dinamikleri ve tüm krizin detayları için The Diplomat 3. Sezon Finali Analizi yazımızı inceleyebilirsiniz.
Plausibility Çıkmazı: Yüzde 61 mi, Sıfır mı?
Filmin inandırıcılığını zedeleyen en büyük nokta, füze savunma sistemlerinin etkinliğine dair sunduğu çelişkili verilerde yatıyor. Yönetmen Bigelow ve senarist Noah Oppenheim, Pentagon'dan uzak durarak emekli bir korgeneralden danışmanlık aldıklarını iddia etseler de, senaryo içerisindeki temel olasılık hesapları birbiriyle tutarsızlık gösteriyor.
Savunma Sistemi Çelişkisi
Senaryonun kilit anlarında, ABD'nin Kara Konuşlu Önleyici (GBI) füzelerinin haydut nükleeri havada durdurma şansına dair iki farklı ve çelişkili oran sunuluyor:
- İddia 1 (Rakam): İlk bölümde, GBI'nın füzeyi durdurma şansının tam olarak %61 olduğu belirtiliyor. Savunma Bakanı rolündeki Jared Harris'in bu duruma, “Bu bir yazı tura atmak mı demek oluyor? 50 milyar dolar bize bunu mu alıyor?” tepkisi, seyirciyi şoke etmek için kullanılıyor.
- İddia 2 (Metafor): Filmin bir sonraki bölümünde ise, başarılı bir önlemenin şansının “bir merminin başka bir mermiyi vurması” kadar düşük olduğu söyleniyor. Bu metafor, olasılığın neredeyse sıfır olduğu anlamına gelir.
Bu iki oranın (yüzde 61 ve sıfıra yakın) aynı filmde kullanılması, filmin nükleer gerçeği yansıtmaktan çok, izleyicide şok etkisi yaratmaya odaklandığını gösteriyor. Eleştirmenlere göre, ısı güdümlü füzelerin çalışma prensibi göz önüne alındığında, bu çelişkili anlatım, filmin gerçeklik iddiasını tamamen boşa çıkarıyor.
Tarihin En İyi Nükleer Gerilim Filmleriyle Karşılaştırma
Sinema tarihi, nükleer saldırı tehdidini zekice ve sanatsal bir derinlikle işleyen başyapıtlara sahiptir. Stanley Kubrick imzalı Dr. Strangelove (1964), kıyamete geri sayımı komedi unsurlarıyla işlerken, Sidney Lumet'in aynı yıl vizyona giren Fail Safe'i izleyiciyi hipnotize eden saf bir gerilim sunmuştur. 25 yıl önce çıkan Thirteen Days ise, Küba Füze Krizi'nin iç dinamiklerini ve ne kadar yakından dönüldüğünü politik ve psikolojik derinlikle anlatmıştır.
Bu klasik filmler, uyarı niteliğindeki korkusuz sanat eserleri olarak kabul edilir. Ancak A House of Dynamite, alarm düğmesine o kadar abartılı bir şekilde basmaktadır ki, asıl tehlike, izleyicinin bu aşırı kaygı pompalamasına kanmasıdır.
Öte yandan, gerçek tarihsel direniş hikayelerini ele alan filmler de farklı zorluklarla karşılaşıyor. Örneğin, 17 yaşındaki Alman genci Helmuth Hübener'in Nazi rejimine karşı gösterdiği cesur sivil direnişi konu alan biyografik yapım Truth and Treason, eleştirmenler tarafından hikayenin muazzam gücüne rağmen sanatsal açıdan çok 'güvenli' oynamakla eleştirildi. Film, karakterleri stereotipik olarak ayırması ve müdahaleci müzik kullanımı gibi konvansiyonel sinema sınırlarını aşamaması nedeniyle, Bigelow'un aşırı heyecan yaratan tarzının aksine, hikayenin doğal gücünü yitirdiği bir örnek olarak gösterilebilir. Helmuth Hübener’in inanılmaz Nazi direnişi hikayesi ve filmin eleştirel incelemesi hakkında daha fazla bilgi edinmek için Truth and Treason filmi incelemesini okuyabilirsiniz.
Sonuç olarak, A House of Dynamite teknik açıdan etkileyici anlar barındırsa da, sunduğu bilgilerin tutarsızlığı ve dramatik etki yaratma uğruna gerçekliği çarpıtması nedeniyle, küresel güvenlik konularına eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmak isteyen okuyucular için dikkatle izlenmesi gereken, tartışmalı bir yapım olarak kalıyor.
Bu haberin hazırlanmasında Variety yazarlarının A House of Dynamite filminin nükleer istismar olup olmadığına dair derinlemesine analizinden faydalanılmıştır.