Belçikalı yönetmen Cato Kusters'ın ilk uzun metrajlı filmi "Julian", izleyicileri, Fleur Pierets ve Julian P. Boom adlı lezbiyen bir çiftin, evlilik eşitliği için verdikleri ilham verici ve bir o kadar da yürek burkan mücadeleye tanık olmaya davet ediyor. Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF) kapsamında dünya prömiyerini yapacak olan bu yapım, sadece derin bir aşk hikayesi değil, aynı zamanda küresel insan hakları mücadelesinin de güçlü bir yansıması olarak öne çıkıyor.
"22 Projesi" ve Bir Aktivizmin Doğuşu
Film, Fleur Pierets'in kendi anılarından yola çıkarak, 2017 yılında Pierets (Nina Meurisse) ve Julian P. Boom'un (Laurence Roothooft) "22 Projesi" adını verdikleri cesur bir planı hayata geçirmelerini konu alıyor. Çift, o dönemde eşcinsel evliliğin yasal olduğu 22 ülkede düğün yaparak, bu alandaki küresel eşitsizliğe dikkat çekmeyi amaçlıyordu. Bu iddialı yolculuk, dünya genelinde evlilik eşitliği mücadelesine güçlü bir ses getirmeyi hedefliyordu. Ancak bu coşkulu girişim, Julian'ın ölümcül bir hastalığa yakalanmasıyla trajik bir dönüşüm yaşar ve hikayenin tonu derin bir melankoliye bürünür.
Duygusal Derinlik ve Yapısal Ustalık
Yönetmen Kusters, filmin duygusal geçişlerini ve non-lineer anlatımını Variety ile yaptığı röportajda şöyle açıklıyor: "Hikayenin merkezinde iki insanın arasındaki muazzam aşk var. Ancak bu hikayeyi bu kadar çılgın yapan şey, o kadar çok zıt unsuru barındırması. Birlikteki yaşamlarının zirvesinde, Julian'ın ölümcül bir hastalığa yakalandığı ortaya çıkıyor. Mutluluk ve kederin her zaman art arda gelmesini, birbirini etkilemesini ve renklendirmesini sağlayacak yapısal bir yol bulmak istedik. Bu yüzden sürekli zaman atlamaları yapıyoruz." Bu yaklaşım, izleyicinin hem çiftin coşkusunu hem de yaşadıkları acıyı derinlemesine hissetmesini ve hikayenin katmanlı yapısını anlamasını sağlıyor.
Küresel Evlilik Eşitliği Durumu ve "Julian"ın Güncel Mesajı
Filmin en çarpıcı yönlerinden biri, günümüz dünyasındaki eşcinsel hakları mücadelesine ayna tutmasıdır. Kusters, filmin "her zaman bir zaman kapsülü olacağını" belirtiyor.
Evlilik Eşitliğinde Küresel Durum: 2017'den Günümüze
Filmde 2017 yılında eşcinsel evliliğin yasal olduğu ülke sayısı: 22
Günümüzde eşcinsel evliliğin yasal olduğu ülke sayısı (yaklaşık): 38
Bu artışa rağmen, dünya genelinde hâlâ önemli bir eşitsizlik ve bazı bölgelerde haklar konusunda geriye gidiş endişeleri mevcut. "Julian" filmi, bu durumu duygusal bir derinlikle gözler önüne seriyor.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde queer haklarının geriye gitme korkularının yaşandığı bir dönemde, "Julian"ın 2025'te gösterime girmesi büyük önem taşıyor. Film, sadece bir geçmişi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut mücadelelere de güçlü bir ses oluyor. Kusters, "Julian" gibi küçük bir şok dalgasının sadece gerekli değil, aynı zamanda memnuniyetle karşılandığını görmekten mutluluk duyduğunu ifade ediyor. Bu tür hikayelerin sınırları aşarak daha fazla görünürlük kazanması, Fleur ve Julian'ın başlangıçtaki amacının bir devamı niteliğinde.
"Şu anda yaşadığınız yerlerde olup bitenleri izlemek korkutucu. Ancak filmin ilk gösterimini bu kıtada yapmaktan çok mutluyuz. 'Julian' gibi küçük bir şok dalgasının sadece orada gerekli olmakla kalmayıp, aynı zamanda hoş karşılandığını görmek güzel."
- Cato Kusters, Yönetmen
Eleştirel Bakış: Değişim Yeterli mi?
Her ne kadar eşcinsel evlilik haklarında küresel çapta bir ilerleme kaydedilmiş olsa da, 22 ülkeden 38 ülkeye çıkış, dünya genelindeki toplam ülke sayısının küçük bir kısmını temsil ediyor. Bu durum, hâlâ geniş coğrafyalarda LGBTİQ+ bireylerin temel haklardan mahrum bırakıldığını ve ayrımcılığa uğradığını gözler önüne seriyor. "Julian" gibi filmler, bu eşitsizliğin altını çizerken, aynı zamanda bu hakların ne kadar kırılgan olabileceğini ve kazanımların bile zaman zaman geri alınma riski taşıdığını hatırlatıyor. Film, bir yandan umut verirken, diğer yandan da mücadelenin bitmediği, aksine hala büyük bir kararlılıkla sürdürülmesi gerektiği mesajını veriyor. Bu bağlamda, "Julian" sadece bir belgesel drama olmaktan öte, küresel bir çağrı niteliği taşıyor ve insan hakları aktivizminin ne denli hayati olduğunu vurguluyor.
TIFF Deneyimi ve Yönetmenin Mesajı
Cato Kusters, Toronto Film Festivali'ndeki ilk gösterim için büyük bir heyecan duyduğunu belirtiyor. Festivalin "sıcak ve rekabetçi film festivalleri dünyasından çok farklı" bir deneyim sunduğunu ifade eden Kusters, filmin henüz hiçbir yerde gösterime girmemesine rağmen, aldığı geri dönüşlerin her şeye değdiğini söylüyor. Kusters için bu film, Fleur ve Julian'ın yıllar önce başlattığı projenin yeni bir bölümü gibi hissettiriyor. Bu, sadece bir film değil, aynı zamanda onların mirasını yaşatma ve devam ettirme çabasıdır.
Bu yılki Toronto Uluslararası Film Festivali'nin (TIFF 2025) genel seçkisi, yalnızca "Julian" gibi güçlü insan hakları hikayelerini değil, aynı zamanda festivalin açılışını yapan, Kanadalı komedi dehası John Candy'nin hayatına odaklanan ve Colin Hanks'in yönettiği, Ryan Reynolds'ın yapımcılığını üstlendiği "John Candy: I Like Me" belgeseli gibi önemli yapımları, Tayvan sinemasının yükselişini ve kadın yönetmenlerin öncü yapımlarını da kapsayan zengin ve çeşitli bir program sunuyor. Festivalin bu çok yönlü yaklaşımı, küresel sinema sahnesinde farklı seslerin ve temaların görünürlüğünü artırma misyonunu pekiştiriyor. TIFF 2025'in Tayvan sineması ve öne çıkan kadın yönetmenler hakkında daha fazla bilgi edinmek için Tayvan Sineması Toronto Film Festivali 2025: Kadın Yönetmenler Yükselişi haberimizi okuyabilirsiniz.
Daha fazla bilgi için Variety'deki orijinal haberi inceleyebilirsiniz.