Sosyal medya devi Instagram'ın aylık 3 milyar aktif kullanıcı sayısına ulaşması ve Meta'nın Twitter rakibi Threads gibi platformlarda algoritma kontrolüne yönelik yeni geliştirmeleri gibi gelişmelerle de görüldüğü üzere, günümüzde dijital dünya, pek çok kişi için bir kaçış ve bağlantı noktası haline gelmiş durumda. Bu bağlamda, sosyal medya devi Meta'nın genç kullanıcıların çevrimiçi güvenliğini artırmaya yönelik adımları önem taşıyor. Özellikle Meta'nın "Genç Hesaplar" özelliğini Facebook ve Messenger platformlarında küresel çapta kullanıma sunması, gençleri istenmeyen içerik ve temaslardan korumayı hedefleyen entegre koruma mekanizmaları ve ebeveyn denetimlerini tüm dünyadaki ergen kullanıcıların erişimine açıyor. Ancak LGBTQ+ gençler için bu online alanlar, sadece birer sosyal platformdan öte, ruh sağlıklarını doğrudan etkileyen hayati bir destek sistemi sunuyor. Yapılan yeni araştırmalar, yüz yüze ortamlarda kendilerini güvende hissetmeyen bu gençlerin, online topluluklara erişimlerinin kısıtlanması durumunda daha yüksek depresyon, anksiyete ve intihar eğilimi oranlarıyla karşı karşıya kaldığını gözler önüne seriyor.
Güvenli Online Alanlara Duyulan Acil İhtiyaç
Trevor Project ve Hopelab/Born This Way Foundation tarafından yürütülen iki ayrı çalışma, LGBTQ+ gençlerin günlük yaşamlarında kendilerini güvende veya kabul görmüş hissetmediklerinde internete yöneldiğini gösteriyor. Trevor Project'in araştırmasına göre, LGBTQ+ gençlerin büyük çoğunluğu (%38 kısmen katılıyor, %36 tamamen katılıyor) günlük yaşamlarında bağlantı kurmakta zorlandıkları için online platformları kullanıyor. Hopelab araştırması ise bu gençlerin %44'ünün online alanlarda kendilerini 'çok güvende' hissettiğini, buna karşılık yüz yüze ortamlarda bu oranın sadece %9 olduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmalar, online aidiyetin özellikle trans gençlerin ruh sağlığı için kritik bir rol oynadığını belirtiyor. Çalışmada, "Trans gençlerin çoğu zaman fiziksel çevreleri veya yerel topluluklarındaki kabul seviyeleri üzerinde çok az kontrolleri vardır. Ancak online alanlar, duygusal bağ, onaylayıcı içerik ve faydalı bilgiler sağlayarak alternatif bir destek kaynağı sunabilir" ifadelerine yer veriliyor. Gerçekten de Hopelab verileri, trans gençlerin %74'ünün online olarak düzenli teşvik ve destek sağladığını gösteriyor.
Dijital Riskler ve Yasal Çıkmazlar: Şeytanın Avukatı Perspektifi
Sosyal medyanın gençler üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri, ABD'de yıllardır süregelen sıcak bir tartışma konusu. Ebeveynler ve yasa koyucular, gençlerin dijital platformlarda maruz kaldığı riskler konusunda haklı endişeler taşıyor. Ancak bu riskler göz önünde bulundurulduğunda bile, LGBTQ+ gençlerin online alanları bir topluluk, destek ve kaynak arayışı içinde kullanmaya devam ettiği gözlemleniyor. Trevor Project, "Bu risklere rağmen, LGBTQ+ gençlerin online alanları kullanmaya devam ettikleri bildiriliyor, çünkü bu platformlar bir topluluk hissi, destek ve kaynaklar gibi çeşitli faydalar sunabilir" yorumunu yapıyor.
Bu endişelere yanıt olarak Meta gibi platformlar, "Genç Hesaplar" adı altında bir dizi güvenlik özelliği sunuyor. Bu özellikler arasında, gençlerin sadece takip ettikleri veya daha önce mesajlaştıkları kişilerden mesaj alabilmesi, hikayelerinin sadece arkadaşları tarafından görülebilmesi, etiketleme ve yorumların takip edilen kişilerle sınırlı olması yer alıyor. Ayrıca, 16 yaşın altındaki gençler için hesap ayarlarını değiştirmek adına ebeveyn izni gerekliliği, günlük bir saatlik kullanımdan sonra hatırlatıcılar ve geceleri otomatik "Sessiz mod" gibi mekanizmalar da entegre edilmiş durumda. Bu önlemler, platformların genç kullanıcı deneyimini daha güvenli ve kontrollü hale getirme çabasını gösteriyor.
Bu kapsamda, Meta'nın yeni nesil sosyal medya platformu Threads'te kullanıcıların ana akışlarını kişisel tercihlerine göre şekillendirmelerini sağlayacak, algoritma etiketleme tabanlı bir aracı test etmesi dikkat çekiyor. Benzer şekilde Instagram da, kullanıcıların akışlarında daha fazla veya daha az görmek istedikleri konuları seçerek uygulamanın algoritmasını daha doğrudan kontrol etmelerine izin vereceğini duyurdu. Bu tür yenilikler, sosyal medya algoritmalarının şeffaflığı ve kullanıcı özerkliği konusundaki küresel trendin bir parçası olup, gençlerin dijital deneyimlerini kişiselleştirme ve böylece daha güvenli ve olumlu bir çevrimiçi ortam yaratma potansiyeli taşıyor. Bu gelişmeler, sadece zararlı içerikten koruma mekanizmalarının ötesine geçerek, kullanıcılara kendi dijital akışlarını şekillendirme gücü veriyor. Algoritma kontrolü ve kullanıcı deneyimi üzerindeki bu dönüşümler hakkında daha fazla bilgi edinmek için Threads algoritma kontrolü ve kullanıcı deneyimi haberimizi inceleyebilirsiniz.
Bu noktada, iyi niyetli yasal düzenlemelerin beklenmedik sonuçlar doğurabileceği endişesi ortaya çıkıyor. ABD'de LGBTQ+ bireyleri etkileyen 600'den fazla yasa tasarısı dolaşırken ve 12 eyalet okullarda cinsellik ve cinsel kimlik tartışmalarını kısıtlayan yasalar çıkarırken, online toplulukların önemi daha da artıyor. Ancak Kids Online Safety Act (KOSA) gibi yeni internet yasaları, bu destekleyici dijital alanlara gençlerin erişimini sınırlayabilir.
KOSA ve LGBTQ+ Gençlerin Geleceği
Mayıs ayında yeniden gündeme gelen KOSA, sosyal medya platformlarını reşit olmayanları zarardan yeterince koruyamadıkları takdirde yasal olarak sorumlu tutmayı hedefliyor. Yasanın ilk versiyonunda, bireysel eyalet başsavcılarının çocuklar için neyin zararlı içeriği oluşturacağına karar vermesine olanak tanıyan bir madde, LGBTQ+ savunucuları arasında ciddi endişelere yol açmıştı. Zira LGBTQ+ hakları üzerine eyalet düzeyindeki tartışmalar göz önüne alındığında, bu madde farklı eyaletlerde ayrımcı uygulamalara yol açabilirdi.
Daha sonra yapılan revizyonlarla yasanın uygulama yetkisi Federal Ticaret Komisyonu'na (FTC) devredildi ve bu, Biden yönetimi altındaki savunuculuk gruplarının endişelerini giderdi. Ancak metinde yer alan varsayımsal bir gelecek senaryosuna göre, 2024'te bir başkanlık değişikliği ve FTC liderliğinin değişmesi durumunda, LGBTQ+ online toplulukları üzerindeki potansiyel federal gözetimle ilgili endişelerin yeniden alevlenebileceği belirtiliyor. Bu durum, yasanın asıl amacının dışına çıkarak, gençlerin ihtiyaç duyduğu destekleyici platformlara erişimini kısıtlama riskini barındırıyor.
Ancak bu tür proaktif önlemlere rağmen, platformların gençleri çevrimiçi zararlardan yeterince koruyup koruyamadığına dair tartışmalar devam ediyor. Meta'daki bir 'ihbarcı' tarafından yürütülen araştırma, şirketin koruma önlemlerine rağmen çocukların ve gençlerin Instagram'da hala intihar ve kendine zarar verme içeriklerinin yanı sıra aşağılayıcı cinsel eylemleri tanımlayan paylaşımlarla karşılaşabildiğini iddia etmişti. Meta ise bu iddialara itiraz ederek, uyguladığı korumaların gençlerin zararlı içerikleri daha az görmesine yol açtığını savunuyor. Bu durum, sosyal medya şirketlerinin gençlerin çevrimiçi deneyimlerini daha sağlıklı ve güvenli hale getirme sorumluluğunun giderek arttığını gösteriyor.
Önemli Çıkarımlar:
- LGBTQ+ gençlerin ruh sağlığı, güvenli online topluluklara erişimleriyle doğrudan ilişkili.
- Trans gençler için online platformlar, fiziksel çevrede bulunamayan hayati bir destek ve onay kaynağı.
- KOSA gibi iyi niyetli yasal düzenlemeler, yanlış yorumlandığında veya uygulandığında, LGBTQ+ gençlerin ihtiyaç duyduğu online desteği kısıtlama riski taşıyor.
- Online erişimin kısıtlanması, gençlerde yalnızlığı artırabilir, ruh sağlığı sorunlarını ve intihar riskini daha da kötüleştirebilir.
Trevor Project çalışması, "Destekleyici olmayan ortamların ve deneyimlerin LGBTQ+ gençler üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, birçoğu ruh sağlığı sorunları yaşayabilir ve bağlantı ve destek için online platformlara yönelebilir" uyarısında bulunuyor. Bu nedenlerle online platformlara erişimin kısıtlanmasının, yalnızlığı artırarak ve destekleri azaltarak LGBTQ+ gençlerin ruh sağlığı sorunlarını ve intihar riskini daha da kötüleştirebilecek zararlı sonuçları olabileceği vurgulanıyor. Türkiye'de ve dünyada her geçen gün artan dijitalleşme ile birlikte, bu gençlerin güvenli ve destekleyici online alanlara erişim haklarının korunması, toplumsal bir sorumluluk olarak öne çıkıyor.
Kaynak: Daha fazla bilgi için TechCrunch'ın ilgili makalesini inceleyebilirsiniz.