Günümüz dünyasında, bireysel ve ilişkisel zorluklarla başa çıkmak için psikolojik desteğe olan ihtiyaç her zamankinden daha fazla hissediliyor. Bu ihtiyaca cevap veren ve büyük beğeni toplayan yapımlardan biri de Showtime'ın "Couples Therapy" (Çift Terapisi) dizisi. Dizinin merkezindeki isim, gerçek hayatta psikanalist olan Dr. Orna Guralnik, programın neden bu kadar yankı uyandırdığını ve kamera karşısında terapi yapmanın getirdiği etik sorumlulukları Variety podcast'i "Strictly Business"a anlattı. Dr.Guralnik'in açıklamaları, televizyonda ruh sağlığı hizmeti sunmanın potansiyel faydaları ile birlikte barındırdığı derin etik soruları da gündeme getiriyor.
"Çift Terapisi" Neden Bu Kadar Başarılı Oldu?
Dr. Guralnik'e göre, "Couples Therapy" dizisinin eleştirel başarı ve izleyici nezdindeki popülaritesinin temelinde, sadece terapiyi değil, aynı zamanda psikolojik düşünceyi teşvik etme amacı yatıyor. Guralnik, "İnsanların altında yatan motivasyonlara daha derinlemesine, daha yavaş bir düşünceyle bakmaya duyulan umutsuz bir ihtiyaca dokundu," diyerek dizinin bu boşluğu doldurduğunu belirtiyor. Dizinin, izleyicileri kendi iç dünyaları ve ilişkileri hakkında daha derinlemesine düşünmeye, kendilerini ve başkalarını daha iyi anlamaya teşvik etmesi, başarısının anahtarlarından biri olarak görülüyor.
Bir Mesleği Temsil Etme Sorumluluğu
Özel pratiğinin bir versiyonunu kamuya açma motivasyonlarına gelince, Dr. Guralnik bu görevin büyük bir sorumluluk getirdiğini vurguluyor. "Mesleği iyi bir şekilde temsil etmek zorunda hissediyorum. Ve bence dünya, günümüzde çok daha fazla psikolojik ve psikanalitik düşünceye ihtiyaç duyuyor," sözleriyle, sadece bir televizyon yüzü olmaktan öte, psikanaliz mesleğinin itibarını koruma ve yayma arzusunu dile getiriyor. Bu durum, onun sadece bir terapist değil, aynı zamanda bir eğitmen ve mesleki bir figür olarak rolünü de ortaya koyuyor.
Kamera Karşısında Terapi: Mahremiyet ve Gerçekçilik Arasındaki İnce Çizgi
Dr. Guralnik, sürecinin etik sonuçlarına derinlemesine değinerek, televizyon izleyicilerinin gördüklerinin gerçek terapi seanslarının birçok unsurunu barındırdığını, ancak tam olarak gerçeği yansıtmadığını açıkça belirtiyor. Kameraların odadaki dinamiği değiştirmesi ve mahremiyeti etkilemesi nedeniyle, seansların "gerçek şey" olmadığını kabul ediyor. Bu durum, "Çift Terapisi" gibi programların ruh sağlığı konusunda farkındalık yaratma potansiyeli ile, terapinin temel taşlarından olan gizlilik ve güvenli ortamın bozulma riski arasındaki kritik etik ikilemi gözler önüne seriyor.
Benzer etik tartışmalar, Norveçli usta yönetmen Benjamin Ree'nin hafıza, travma ve alternatif gerçeklik yaratma çabalarını konu alan yeni belgeseli 'En Büyük İllüzyon' (The Greatest Illusion) için de geçerli. Ree, travmatik bir deneyimin ardından hafızasının kilit parçalarını kaybeden illüzyonist Alexx Alexxander'ın hikayesini anlatırken, standart röportajlar yapmak yerine, bir terapistle çalışarak seansları filme alarak alışılmadık bir yöntem izlemiş. Bu yaklaşım, derinlemesine bir psikolojik inceleme sunarken, aynı zamanda kamera karşısında terapi yapmanın getirdiği etik sorumlulukları ve 'gerçeğin' sübjektif ve kırılgan doğasını bir kez daha gündeme taşıyor. Benjamin Ree'nin hafıza ve illüzyon üzerine bu çarpıcı belgeseli hakkında daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz.
Kameraların varlığı, katılımcıların doğal davranışlarını etkileyebilir ve terapötik sürecin özgür akışını engelleyebilir. Gerçek bir terapi ortamında, danışanlar kendilerini yargılanmadan ifade etme güvencesine sahipken, bir televizyon programında bu durum her zaman mümkün olmayabilir. Bu, televizyonda sunulan psikolojik içeriğin sadece bilgilendirici bir derleme olarak görülmesi, asla profesyonel bir terapi seansının yerine geçemeyeceğinin altını çiziyor.
Psikanalistin Başlangıçtaki Tereddütleri ve Bir "Deney" Olarak Yaklaşım
Psikanalistlerin genellikle çok özel insanlar olduğu düşünüldüğünde, Dr. Guralnik'in ilk başta programa katılmaya isteksiz olması şaşırtıcı değil. Ancak dizinin yaratıcıları onu ikna etti ve tüm ekip, terapinin kamera karşısında yeniden yaratılıp yaratılamayacağını görmek için bunu büyük bir deney olarak ele aldı. Bu "deney" yaklaşımı, hem cesur hem de riskli bir adım olarak kabul edilebilir; zira terapinin özü olan spontane etkileşim ve güven inşa etme süreci, kameraların gözetimi altında farklı bir boyut kazanmaktadır.
"Çift Terapisi"nin Geleceği: Dr. Guralnik Sonrası Ne Olacak?
Dr. Guralnik, dizinin geleceği hakkında da düşüncelerini paylaştı ve bir gün kendisi olmadan, farklı bir terapistle devam etme olasılığının bulunduğunu belirtti. Bu, programın bir format olarak kendi ayakları üzerinde durabileceğini ve psikolojik düşünceyi yayma misyonunun tek bir kişiye bağlı olmadığını gösteriyor. Ancak Dr. Guralnik'in kişisel dokunuşunun ve benzersiz yaklaşımının, dizinin bugünkü başarısında kritik bir rol oynadığı da yadsınamaz bir gerçek.
Sonuç: Bilinçlendirme mi, Yoksa Gerçeklikten Uzaklaşma mı?
"Couples Therapy" dizisi, kuşkusuz ruh sağlığı farkındalığını artırma ve psikolojik düşünceyi teşvik etme konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Dr. Orna Guralnik'in etik kaygılarını açıkça dile getirmesi, bu tür yapımların sorumluluk bilinciyle ele alınmasının ne denli önemli olduğunu gösteriyor. İzleyicilerin, ekranda gördüklerinin gerçek terapinin birebir yansıması olmadığını, kameraların ve kurgunun bir gerçekliği "yeniden yorumladığını" unutmaması gerekmektedir. Önemli olan, bu programların bir başlangıç noktası olarak görülmesi ve bireylerin gerçekten profesyonel yardıma ihtiyaç duyduklarında uzmanlara başvurmalarının teşvik edilmesidir.
Bu bağlamda, psikolojik derinlikleri ele alan sadece belgesel ve terapi odaklı yapımlar değil, aynı zamanda sinema ve tiyatro dünyasından da güçlü eserler bu alana katkı sağlamaktadır. Örneğin, İzlandalı ünlü yönetmen Baltasar Kormákur'un uzun bir aradan sonra yeniden oyunculuğa döndüğü 'Dark Ocean' filmi, 'hiper-erkek egemen bir dünyada hayatta kalmanın bedeli ve erkeklere, kendi denizcilerinden birini kaybettiklerinde bile ağlamamayı öğreten bir kültürün duygusal yükü' gibi temaları işleyerek erkek psikolojisi, travma ve toksik erkeklik üzerine cesur bir bakış açısı sunmaktadır. Bu tür filmler, farklı bir formatta da olsa, toplumsal cinsiyet rolleri ve duygusal bastırma gibi konular üzerinde düşünmeye teşvik ederek ruh sağlığı farkındalığının artmasına dolaylı yoldan destek olabilir. Baltasar Kormákur'un 'Dark Ocean' filmiyle ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Benzer şekilde, Tony ve Pulitzer ödüllü David Auburn klasiği 'Proof' gibi tiyatro eserleri de deha ile delilik arasındaki ince çizgiyi, baba-kız ilişkisinin karmaşıklığını ve aile içi zihinsel sağlık sorunlarını cesurca ele alarak bu tartışmalara farklı bir boyut katmaktadır. Özellikle Don Cheadle ve Ayo Edebiri gibi yıldız isimlerin Broadway'deki ilk canlandırmasıyla sahneye taşınacak olan 'Proof', modern toplumun giderek daha fazla görünür hale gelen zihinsel sağlık konusuna güçlü bir ışık tutmayı hedefliyor. Don Cheadle ve Ayo Edebiri'nin 'Proof' ile Broadway sahnesine çıkışı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Bu tür televizyon programları, ruh sağlığı konularını daha geniş kitlelere ulaştırarak stigma’yı azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak, bu faydanın, terapinin temel ilkelerinden olan mahremiyet ve güvenin potansiyel ihlali pahasına gelmemesi büyük önem taşımaktadır. Dr. Guralnik'in açtığı bu tartışma, medya ve ruh sağlığı profesyonelleri arasındaki iş birliğinin geleceği için değerli bir yol haritası sunuyor.
Detaylı Bilgi İçin: Variety'nin "Strictly Business" Podcast'i
Dr. Orna Guralnik'in etik ve psikolojik düşünce üzerine yaptığı bu derinlemesine değerlendirmeyi içeren podcast, Variety'nin medya ve eğlence sektörünün liderleriyle yaptığı haftalık sohbetleri içeren "Strictly Business" serisinin en son bölümünde yer alıyor. Her Çarşamba yeni bir bölümü yayınlanan bu podcast'i iTunes, Spotify, Stitcher ve SoundCloud gibi platformlardan dinleyebilirsiniz.
Kaynak
Bu haber, Variety.com tarafından yayınlanan "Dr. Orna Guralnik Reflects on the Ethics of Practicing ‘Couples Therapy’ on TV" başlıklı makaleden derlenmiştir.