Türkiye'nin önde gelen teknoloji ve gündem haber portalı SenNexus olarak, dizi ve film endüstrisindeki önemli bir konuyu mercek altına alıyoruz: Samimiyet sahnelerinde oyuncuların sınırları ve bu konudaki algı.
HBO'nun popüler dizisi 'House of the Dragon'ın yıldızı Olivia Cooke, geçtiğimiz günlerde The i Paper'a verdiği röportajda, sinema ve televizyon dünyasında samimiyet sahnelerinde sınırlarını belirten kadın oyuncuların hâlâ 'zor' veya 'cadı' olarak etiketlendiğini açıkladı. Cooke, bu tür sahnelerin oyuncuları 'gerçekten tehlikeli ve savunmasız durumlara' soktuğunun altını çizdi.
“Özellikle kariyerine yeni başlayanlar ve neye rahatsız olduklarını ifade edecek kelime dağarcığına sahip olmayanlar için (utanç) daha da artıyor” diyen Cooke, “Ve genellikle konuştuğu için 'zor' veya 'cadı' olarak etiketlenen kadınlar için iyi bir samimiyet koordinatörü tereddüdü sezer ve sizin sesiniz olur” ifadelerini kullandı.
Cooke, samimiyet sahnelerinin belirli projelerde önemli roller oynayabileceğini, çünkü 'yakınlığı, tutkuyu göstermenin insan deneyimini yansıtmanın ayrılmaz bir parçası olduğunu' kabul ediyor. Ancak, bu sahnelerin dikkatli bir şekilde çekilmemesi halinde, 'kendinizin bir parçasının elinizden alınmış gibi hissedilebileceğini' belirtiyor.
Samimiyet Koordinatörleri: Sektörün Gelişen Standardı
Samimiyet koordinatörleri, son yıllarda sektörde standart haline gelmiş önemli bir rol. Bu profesyoneller, oyuncuların cinsel içerikli veya samimi sahnelerde fiziksel ve duygusal sınırlarını korumalarına yardımcı olmak, set ortamını güvenli ve profesyonel tutmak için devreye girerler. Olivia Cooke'a göre, 'bu insanlar var olmadan önce insanların bu sahneleri bir şekilde idare etmek zorunda kalması inanılmaz'. Bu durum, koordinatörlerin ne kadar büyük bir boşluğu doldurduğunu gösteriyor.
Farklı Kuşaklardan Gelen Görüş Ayrılıkları: Otonomi mi, Güvenlik mi?
Ancak, samimiyet koordinatörlerinin sektördeki yükselişi, bazı deneyimli oyuncular arasında farklı yorumlara neden oluyor. Gwyneth Paltrow ve Michael Douglas gibi isimler, bu rolün sanatsal süreci kısıtlayıcı bulduklarını dile getirdiler.
Gwyneth Paltrow, Vanity Fair'e verdiği demeçte, yeni filmi 'Marty Supreme' için Timothée Chalamet ile birçok samimiyet sahnesi çekerken, samimiyet koordinatöründen biraz geri çekilmesini istediğini belirtti. Paltrow, kendi jenerasyonunun bu tür sahnelerde daha 'çıplak kal, yatağa gir, kamera açık' mantığıyla çalıştığını ve bir koordinatörün 'elini şuraya koyacak' gibi direktiflerinin bir sanatçı olarak kendisini 'kısıtlanmış' hissettireceğini ifade etti.
Benzer şekilde, Michael Douglas da geçen yıl The Telegraph'a yaptığı açıklamada, samimiyet koordinatörlerinin 'yönetici kadronun film yapımcılarından kontrolü alması gibi hissettirdiğini' savundu. Douglas, erkek olarak kadının rahat olduğundan emin olma sorumluluğunu üstlenmek gerektiğini, sahneleri konuşarak, 'Tamam, buraya dokunacağım, uygun mu?' diyerek yavaşça ama organik görünen bir şekilde çekilmesi gerektiğini belirtti.
SenNexus Analizi: Sınırlar ve Sanat Arasındaki Hassas Denge
Bu farklı görüşler, sektördeki iki önemli değeri, yani oyuncu refahı ve sanatsal özgürlüğü, dengede tutmanın ne kadar karmaşık olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle 'Me Too' hareketi sonrası, setlerdeki güvenli ortamın sağlanması ve rıza kültürünün yerleşmesi hayati önem taşıyor. Samimiyet koordinatörleri, bu yeni paradigmada kritik bir rol oynayarak, hem oyuncuların korunmasını sağlıyor hem de yönetmenlerin vizyonunu güvenli bir çerçevede gerçekleştirmelerine yardımcı oluyor.
Bu bağlamda, Hollywood'un önemli isimlerinden Blake Lively ve yönetmen Justin Baldoni arasındaki dava, #MeToo hareketinin hukuki alandaki etkilerini ve mağdurların korunmasına yönelik yasal düzenlemelerin ne denli kritik bir öneme sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Lively, Baldoni'ye karşı açtığı iftira davasının reddedilmesinin ardından Baldoni'den milyonlarca dolar avukatlık ücreti ve masraf talep ediyor. Bu talep, cinsel taciz mağdurlarının seslerini yükseltmelerini korumayı amaçlayan ve 'Mağdurları Silah Haline Getirilmiş İftira Davalarından Koruma Yasası' olarak bilinen çığır açıcı bir Kaliforniya yasasının kritik bir testine dönüşmüş durumda. Lively'nin avukatları, bu yasanın müvekkillerinin cinsel taciz ve misilleme iddialarının 'makul bir temele' dayandığını ve 'kötü niyet olmadan' yapıldığını savunuyor. Justin Baldoni ise, Lively'nin iddialarını filmin kontrolünü ele geçirmek için uydurduğunu iddia ederek, bu yasanın davaya uygulanmaması gerektiğini savunuyor. Bu dava, #MeToo hareketinin sadece bir 'hashtag' olmaktan öte, aktif bir toplumsal ve hukuki mücadele alanı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor ve gelecekteki cinsel taciz davalarında emsal teşkil edebilecek önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. Daha fazla bilgi için Blake Lively ve Justin Baldoni Davası: #MeToo Yasası Test Ediliyor başlıklı haberimizi okuyabilirsiniz.
Tecrübeli oyuncuların kendi özerkliklerini tercih etmesi anlaşılabilir olsa da, sektördeki genç ve daha savunmasız oyuncular için bir samimiyet koordinatörünün varlığı paha biçilmez bir destek sunuyor. Nihayetinde amaç, her iki tarafı da tatmin eden, sanatsal bütünlükten ödün vermeden güvenli ve saygılı bir çalışma ortamı yaratmaktır. Bu tartışma, Hollywood'un ve genel olarak sinema endüstrisinin, değişen toplumsal normlara nasıl ayak uydurduğunun önemli bir göstergesi.
Kaynak: Daha fazla bilgi için Olivia Cooke'un The i Paper'a verdiği röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.