Hollanda'nın Amsterdam şehrinde her yıl düzenlenen ve belgesel sinemasının en prestijli etkinliklerinden biri olan Uluslararası Belgesel Film Festivali Amsterdam (IDFA), bu yıl da sinemaseverlere zengin bir program sunmaya hazırlanıyor. Dünya genelindeki diğer önemli film festivalleri arasında Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF) de dikkat çekiyor; ödül sezonunun ilk sinyallerini veren, bağımsız yapımlardan büyük bütçeli projelere kadar geniş bir yelpazede filmlerin dağıtım hakları için kıyasıya bir pazar yeri olarak öne çıkarken, birçok dikkat çeken yapıma da ev sahipliği yapıyor. 13-23 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek festivalin bu edisyonunda Portekizli usta yönetmen Susana de Sousa Dias onur konuğu olarak ağırlanacak ve 'Fordlandia Panacea' isimli yeni filminin dünya prömiyeri yapılacak. Festival ayrıca, 'Dead Angle: Kurumlar' ve 'IDFA DocLab: İnternetten Kopuş' gibi özel seçkilerle güncel meselelere derinlemesine bir bakış atacak.
Susana de Sousa Dias: Arşivlerden Yükselen Eleştirel Ses
Susana de Sousa Dias, arşiv görüntülerini ve sinematik biçimi benzersiz bir yaklaşımla ele almasıyla tanınan, uluslararası alanda büyük beğeni toplamış bir yönetmen. Çalışmaları; diktatörlükleri, sömürge miraslarını ve hafızanın kırılgan yapısını sorguluyor. Portekiz'in en uzun süreli faşist rejimi Estado Novo üzerine 'Still Life' (2005) ile imzası niteliğindeki tarzını ortaya koyan Dias, '48' (2009) filminde siyasi tutukluların arşiv fotoğraflarını yıllar sonra verilen ifadelerle yan yana getirerek her bir karedeki şiddeti gözler önüne sermişti. Yeni eseri 'Fordlandia Panacea' (2025) ise Henry Ford'un 1928'de Amazon yağmur ormanlarında kurduğu şirket kasabası Fordlandia'nın neo-kolonyal arşivlerini gün ışığına çıkarıyor.
IDFA yetkilileri, de Sousa Dias'ın çalışmalarının 'muhalif karşı-arşivler yaratmaya yönelik tavizsiz yaklaşımını ve kendine özgü görsel stilini' kapsamlı bir şekilde sunacaklarını belirtiyor. Yönetmenin eserleri, 'siyasi tarihin filmler aracılığıyla nasıl anlatıldığını ve geçmişin anlatımına nasıl yaklaştığımızı sorgulamamızı sağlıyor'.
SenNexus Analizi: Geçmişi Yeniden Okuma Cesareti
Susana de Sousa Dias'ın belgeselciliği, sadece tarihi olayları kaydetmekle kalmıyor, aynı zamanda resmi anlatıların ötesine geçerek unutulan, bastırılmış ve çarpıtılmış gerçekleri açığa çıkarma cesareti gösteriyor. Özellikle sömürgecilik ve diktatörlük gibi hassas konuları arşiv materyallerini yeniden bağlamlandırarak ele alması, günümüz dünyasında tarihin tarafsızlığını sorgulayan önemli bir entelektüel duruş sergiliyor. Bu türden çalışmalar, toplumsal hafızanın inşasında belgesel sinemanın ne kadar kritik bir role sahip olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Dead Angle: Kurumlar – Toplum Yapılarının Rönesansı
IDFA'nın çok yıllık odak programı 'Dead Angle'ın ikinci bölümü bu yıl 'Kurumlar' temasına odaklanıyor. Program, hayatımızı şekillendiren sistemik yapıları belgesel sinema aracılığıyla mercek altına alarak, gözden kaçan detayları gün yüzüne çıkarmayı hedefliyor. Kurumların nasıl işlediği, nerelerde aksadığı ve gelecekteki rolleri derinlemesine incelenirken, belgesel filmler onların tarihlerini ve çelişkilerini izleme, toplumu şekillendirmedeki rollerini sorgulama imkanı sunuyor.
Programda yer alan bazı önemli yapımlar:
- Frederick Wiseman'ın 'State Legislature' (2006): Idaho Eyalet Senatosu'nun gözlemci bir portresini sunarak yasa yapım sürecinin yavaş ve dikkatli ilerleyişini yakalıyor.
- Maia Lekow ve Christopher King'in 'How to Build a Library' (2025): Nairobi'deki eski bir sömürge kütüphanesinin Afrika edebiyatı merkezine dönüştürülme sürecini takip ediyor.
- Malek Bensmaïl'in 'Checks and Balances' (2015): Cezayir'in El Watan gazetesinin gazetecilerinin basın özgürlüğü için süregelen mücadelesine tanıklık ediyor.
IDFA'nın bu programları, sinemanın güncel toplumsal meselelere ve sistemik yapılara getirdiği eleştirel bakışın bir göstergesi olurken, genel film endüstrisinde de aktivizm ve sosyal hareketlerin devamlılığı büyük bir önem taşımaktadır. Nitekim, Hollywood'un yükselen yıldızlarından Ayo Edebiri, yakın zamanda Venedik Film Festivali'ndeki bir röportajda, #MeToo ve Black Lives Matter (BLM) hareketlerinin "bitmediğini" vurgulayarak bu konuların halen canlı olduğunu cesurca dile getirmiştir. Edebiri'nin, aktivistlerin ve insanların her gün sürdürdüğü "güzel, önemli çalışmaların" devam ettiğine dair sözleri, bu tür hareketlerin medya görünürlüğü azalsa dahi toplumsal alanda aktif rol oynamayı sürdürdüğünü gözler önüne sermektedir. Sanat dünyasının önde gelen isimlerinin bu tür meselelerdeki duruşları, belgesel sinemasının yanı sıra anlatı filmlerinin de toplumsal değişime nasıl katkı sağlayabileceğinin altını çizmektedir. Hatta, Edebiri'nin başrolünde yer aldığı 'After the Hunt' filmi de #MeToo hareketini doğrudan ele alarak, bir üniversite profesörünün geçmişiyle yüzleşmesini konu edinmektedir. Ayo Edebiri'nin bu konudaki duruşu ve güncel gelişmeler hakkında daha fazla bilgiye Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz.
Bu önemli festival atmosferinde, televizyon dünyasının kendine özgü ve cesur kalemlerinden Bryan Fuller da kariyerinde yepyeni bir sayfa açarak, ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi 'Dust Bunny' ile sinema dünyasına adım attı. Filmin dünya prömiyeri, prestijli Toronto Uluslararası Film Festivali'nin (TIFF) Midnight Madness bölümünde gerçekleşerek büyük merak uyandırdı. 'Hannibal' ve 'Pushing Daisies' gibi kült yapımlarla tanınan Fuller'ın bu yeni filmi, genç oyuncu Sophie Sloan'ın canlandırdığı Aurora adlı küçük bir kızın, yatağının altında yaşayan devasa, sihirli ve kana susamış bir canavarla karşı karşıya kalmasını ve sorunu çözmesi için Mads Mikkelsen'in canlandırdığı bir tetikçiyi işe almasını konu alıyor. Fuller, filmi 'Poltergeist' ve özellikle 'Gremlins' gibi 80'lerin travmatik çocukluk filmlerine bir övgü olarak gördüğünü ve ailelerin birlikte izleyebileceği mükemmel bir 'geçiş korku' filmi olmasını umduğunu belirtiyor. Toronto Film Festivali'nde Fuller'ın 'Dust Bunny'si kadar dikkat çeken diğer yapımlar arasında Oscar ödüllü usta yönetmen Guillermo del Toro'nun Mary Shelley'nin ikonik eseri 'Frankenstein'ın kendine özgü bir yorumu, Malezyalı yönetmen Woo Ming Jin'in 'The Fox King' filmi ve Pakistan'ın eğitim krizini ele alan Seemab Gul imzalı 'Hayalet Okul' gibi önemli eserler de yer aldı. Bryan Fuller'ın 'Dust Bunny' filmi ve yönetmenlik debut'u hakkında daha fazla bilgiye Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz.
Terence Davies'in Kayıp Kısa Filmi "Boogie" Gün Yüzüne Çıktı: BFI'da Dünya Prömiyeri
Usta yönetmen Terence Davies'in geçtiğimiz yılki vefatının ardından, sinema dünyasında önemli bir keşif yaşandı. Davies'in kişisel eşyaları arasında bulunan, 1980 yapımı 'Boogie' adlı kısa film, kariyerinin erken dönemlerine ışık tutan nadide bir eser olarak gün yüzüne çıktı. Yönetmenin Ulusal Film ve Televizyon Okulu'ndaki öğrenci projelerinden biri olan ve zoraki bir cinsel karşılaşmayı konu alan bu yapım, Britanya Film Enstitüsü (BFI) tarafından düzenlenen özel bir etkinlik kapsamında dünya prömiyerini yapacak. Bu kutlama, BFI Southbank'ta 20 Ekim - 30 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek olan 'Aşk. Seks. Din. Ölüm. Terence Davies'in Tüm Filmleri' başlıklı kapsamlı retrospektifin bir parçası olacak. Programda ayrıca, BFI'nin yenilenmiş 4K versiyonuyla sunduğu 'Distant Voices, Still Lives' (1988) ve 1992 tarihli 'The Long Day Closes' filminin yeni 35mm baskısı gibi Davies'in diğer önemli eserleri de yer alacak. Eleştirmenler tarafından kendi döneminin en büyük Britanyalı yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Davies'in bu kayıp filmi ve BFI'daki anma etkinliği hakkında daha fazla bilgiye Nexus Haber'den ulaşabilirsiniz.
IDFA DocLab: İnternetten Kopuş – Dijital Çağın Paradoksu
IDFA'nın yeni medya programı DocLab'in 19. edisyonu, 'İnternetten Kopuş' temasıyla dijital çağın paradokslarını keşfe çıkıyor. Teknoloji aracılığıyla sürekli bağlı olduğumuz bir dünyada, aynı araçlar tarafından kopukluk riskiyle karşı karşıya kalmamız, programın ana odağını oluşturuyor. Çevrimdışı olma arzusunun artması, aslında tamamen bağlantıyı kesmenin imkansızlığı ve çevrimdışı kalmanın içsel bir ayrıcalık olup olmadığı gibi konular, interaktif ve sürükleyici sanat eserleri aracılığıyla tartışılıyor.
İlk açıklanan eserler arasında fiziksel ve kolektif sürükleyici deneyimler öne çıkıyor:
- Celine Daemen'in 'Nothing to See Here'
- Ontroerend Goed'in 'Handle With Care'
IDFA 2024, belgesel sinemasının yalnızca geçmişi değil, aynı zamanda günümüzü ve geleceğimizi nasıl şekillendirdiğini gösteren kapsamlı bir program sunuyor. Festival, izleyicileri eleştirel düşünmeye, farklı bakış açılarını keşfetmeye ve dijital çağın getirdiği yeni gerçeklikleri sorgulamaya davet ediyor. Programın tam seçkileri ve detayları Ekim ayında duyurulmaya devam edecek.
Kaynak: Variety.com