Sinema endüstrisinin dev bütçeli yapımlarla domine edildiği bir dönemde, Kanada'dan çıkan üç tutkulu sinemacı, her şeyi riske atarak çektikleri bir filmle tüm kuralları altüst etti. Bir yardım kuruluşundaki işlerini bırakıp hayallerinin peşinden giden bu üçlü, mikro bütçeli korku filmleri Dream Eater ile önce film festivallerinden ret cevabı aldı, ancak yılmadı. Sonunda sosyal medyanın gücüyle bir fenomene dönüşen yapım, korku sinemasının yaşayan efsanelerinden Eli Roth'un dikkatini çekmeyi başararak sinema salonlarına doğru yola çıktı.

Bu, sadece bir filmin değil, aynı zamanda azmin, tutkunun ve dijital çağın sinemayı nasıl yeniden şekillendirdiğinin de hikayesi.

Her Şeyi Arkada Bırakıp Kamerayı Eline Alan Üç Arkadaş

Blind Luck Pictures adını verdikleri yapım şirketinin kurucuları Jay Drakulic, Mallory Drumm ve Alex Lee Williams, sinema tutkusuyla bir araya gelmiş üç arkadaştı. Karanlık hikayelere olan ortak ilgilerini fark ettiklerinde, hayatlarını değiştirecek o radikal kararı aldılar. Önce Alex ve Jay, ardından Mallory, maaşlı işlerini bırakarak tüm zamanlarını ve enerjilerini film yapımına adadılar. Bu riskli yolculuğun meyvesi ise sadece dokuz günde, çoğunlukla soğuk ve uzun gecelerde çektikleri Dream Eater oldu.

Film, son yıllarda popülerliğini koruyan 'buluntu film' (found footage) formatında çekilmiş. Konusu ise oldukça rahatsız edici: Genç bir yönetmen olan Mallory (Mallory Drumm), erkek arkadaşı Alex'in (Alex Lee Williams) şiddetli uyku bozukluğunu belgelemek için ıssız bir yere tatile gider. Ancak bu belgesel projesi, geceler ilerledikçe korkunç ve açıklanamayan olayların merkezine dönüşür.

Reddedilmekten Viral Fenomene: TikTok'un Gücü

Ekibin filmi tamamladıktan sonraki süreci hiç de kolay olmadı. Başvurdukları on festivalin sekizinden ret cevabı aldıklarını belirten Mallory Drumm, bu sürecin ne kadar zorlu olduğunu vurguluyor. Ancak her şey, 2024 H.P. Lovecraft Film Festivali'nde 'En İyi Film' ödülünü kazanmalarıyla değişti.

Bu tür bir reddedilme, eğlence sektöründe kariyerleri bitirme potansiyeline sahip bir hayal kırıklığıdır. Nitekim benzer bir durumu yaşayan ünlü aktör Adam Scott, 2000'lerin başında HBO'nun kült dizisi Six Feet Under'daki başrolü kaybettikten sonra oyunculuğu bırakma noktasına geldiğini itiraf etmişti. Ancak bu büyük hayal kırıklığı, onun ilerleyen yıllarda Parks and Recreation ve Severance gibi yapımlarla dolu başarılı bir kariyere ulaşmasına engel olamadı. Hatta başrolünde yer aldığı Severance, Apple TV+'ın en beğenilen yapımlarından biri olmakla kalmayıp, bilim kurgu gibi türlerin Emmy Ödülleri'nde başrol oynamaya başladığının da en güçlü kanıtlarından biri haline geldi. Bu durum, bazen reddedilmenin yeni ve daha doğru yollar açabileceğinin bir kanıtı niteliğinde.

Bu ödül, filmin kaderini değiştiren kıvılcım oldu. Kısa sürede, TikTok'un korku içeriği üreten ve tüketen topluluğu olan HorrorTok'ta film hakkında övgü dolu yorumlar ve videolar paylaşılmaya başlandı. Hiçbir pazarlama bütçesi olmadan, tamamen organik bir şekilde yayılan Dream Eater, bir anda binlerce korku severin konuştuğu bir yapıma dönüştü.

Bu durum, günümüzdeki 'kulaktan kulağa' pazarlamanın en güçlü platformunun sosyal medya olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Geleneksel dağıtım kanallarının ve eleştirmenlerin radarından kaçan bir yapım, doğru kitleye ulaştığında bir anda sektörün en çok konuşulan işlerinden birine dönüşebiliyor.

Korku Ustası Eli Roth Sahneye Çıkıyor

TikTok'taki bu büyük ilgi, sonunda korku türünün en tanınan isimlerinden biri olan Otel (Hostel) ve Dehşetin Gözleri (Cabin Fever) gibi filmlerin yönetmeni Eli Roth'un kulağına kadar ulaştı. Ekiple Instagram üzerinden iletişime geçen Roth, filmi izlediğinde derinden etkilendiğini belirtiyor.

Roth'un filme dair yorumları oldukça çarpıcı: “Gerçekten çok, çok korktum. Film gittikçe daha da çılgınlaştı ve bir noktada 'Gördüklerime inanamıyorum' diyerek parmaklarımın arasından izlemeye başladım. Hiç paranız yokken ne kadar korkutucu olabileceğiniz, bir yetenek testidir.”

Bu ilginin sonucu olarak Roth, yeni kurduğu The Horror Section adlı dağıtım şirketi aracılığıyla Dream Eater'ın 24 Ekim'de ABD'de ulusal çapta vizyona girmesini sağladı. Bu, her şeylerini ortaya koyan üç genç sinemacı için hayallerin ötesinde bir başarıydı.

Şeytanın Avukatı: Peki Bu Başarı Kalıcı Olabilir mi?

Dream Eater'ın hikayesi ilham verici olsa da, madalyonun bir de diğer yüzü var. Sosyal medyada yaratılan anlık ve yoğun popülerlik, her zaman gişe başarısına dönüşmeyebiliyor. 'Buluntu film' türünün zaman zaman eleştirmenler ve izleyiciler tarafından klişe bulunması da bir diğer tartışma konusu. Filmin, TikTok'taki kısa ve çarpıcı anlarının ötesinde, tam bir sinema deneyimi olarak izleyiciyi tatmin edip edemeyeceği en büyük merak konusu. Eli Roth gibi bir ismin desteği şüphesiz büyük bir avantaj, ancak nihai kararı sinema salonlarını dolduracak olan izleyici verecek.

Travmayla Yüzleşme Aracı Olarak Korku Sineması

Yaratıcı ekip, filmin sadece korkutmakla kalmadığını, aynı zamanda kendi kişisel 'iblisleriyle' yüzleşmeleri için bir terapi aracı olduğunu ifade ediyor. Yönetmen Jay Drakulic, “Bu film aracılığıyla pek çok şeytanı dışarı attım. Sonunda kendimi yüklerimden arınmış, daha hafif hissettim,” diyor. Ekip, kasvetli sonları sevdiklerini, çünkü hayatın kendisinin de mutlu bir sonla bitmediğini, önemli olanın o sona giden yolculuk olduğunu savunuyor. Bu felsefe, Dream Eater'ın sadece basit bir korku filmi olmanın ötesinde, daha derin ve kişisel temalara dokunduğunun bir işareti.

Blind Luck Pictures ekibi, bu başarıdan sonra durmaya niyetli değil. Akıllarında izleyicileri yeniden koltuklarına çivileyecek birçok yeni korku projesi var. Dream Eater, onların sinema dünyasındaki ilk büyük adımı ve bu sarsıcı başlangıç, gelecekte kendilerinden daha çok söz ettireceklerinin en büyük kanıtı.

Bu haberin oluşturulmasında Variety'de yayınlanan makaleden alınan bilgilerden faydalanılmıştır.