Avrupa Otomotiv Sektörü İkilemde: 2035 Yasağı, Çin Rekabeti ve Elektrikli Gelecek

Haber Merkezi

10 September 2025, 17:13 tarihinde yayınlandı

Avrupa'nın 2035 Elektrikli Araç Hamlesi: Otomotiv Sektörü Bir Dönüm Noktasında mı?

Avrupa otomotiv endüstrisi, bir yandan iklim değişikliğiyle mücadele hedefleriyle, diğer yandan ise Çinli elektrikli araç üreticilerinin agresif pazar girişleriyle şekillenen tarihi bir dönemeçten geçiyor. Brüksel’in 2035 yılına kadar fosil yakıtlı araç satışını tamamen yasaklama kararı, kıtadaki otomotiv devlerini hem stratejik bir yeniden yapılanmaya hem de sert tartışmalara itiyor. Bu süreçte sektörün kaderi, iki kilit coğrafyada, Pekin ve Avrupa Birliği'nin kalbi Brüksel'de alınan kararlarla belirleniyor.

AB'nin 2035 Kararı: Otomotiv Sektöründe Büyük İkilem

Avrupa Birliği'nin (AB) 2035'ten itibaren yeni benzinli ve dizel otomobillerin satışını yasaklama hedefi, otomotiv dünyasının gündemindeki en sıcak konulardan biri olmaya devam ediyor. Bu radikal karar, Avrupa'nın önde gelen otomobil üreticilerini tamamen elektrikli mobiliteye geçiş için devasa yatırımlar yapmaya zorluyor. Mercedes-Benz CEO'su Ola Källenius'un devasa şarj altyapıları geliştirme çabalarıyla V12 motorlarını üretmeye devam etme sözünü aynı anda vermesi, sektördeki bu ikircikli durumu çarpıcı bir şekilde özetliyor.

"Avrupa'nın 2035 karbon hedefleri artık uygulanabilir değil. AB'nin emisyon azaltma planı, Avrupa'nın endüstriyel rekabet gücünü, sosyal uyumunu ve tedarik zincirlerinin stratejik direncini korumak için yeniden ayarlanmalıdır."

- Mercedes CEO'su Ola Källenius ve Schaeffler CEO'su Matthias Zink'in de imzasını taşıyan lobi gruplarının AB Komisyonu'na mektubundan alıntı.

Ancak sektör içinde bu konuda bir fikir birliği yok. Volvo ve Polestar gibi elektrikli araç üreticileri ile pil üreticileri ve şarj ağı operatörlerini içeren 150'den fazla sektör lideri, AB Komisyonu'na açık bir mektupla 2035 hedefine 'sadık kalması' ve 'daha cesur adımlar atması' çağrısında bulundu. Bu gruplar, hedefin yüz milyarlarca avroluk yeni yatırımı tetiklediğini vurguluyor. Bu, kararın yalnızca çevresel değil, aynı zamanda devasa bir ekonomik dönüşüm potansiyeli taşıdığının da bir göstergesi.

Diğer tarafta ise, BMW, Mercedes ve Volkswagen gibi devleri temsil eden lobi grupları, 2035 yasağının 'artık uygulanabilir olmadığını' savunuyor. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz de bu tartışmaya katılarak, 'belirli teknolojilere yönelik tek taraflı siyasi taahhütlerin, ekonomik açıdan temelde yanlış bir yol olduğunu' ifade etti. Bu açıklamalar, Almanya'nın otomotiv sektörünün ülke ekonomisi için taşıdığı kritik önemi ve olası istihdam kayıpları konusundaki endişeleri gözler önüne seriyor. Bu durum, iklim hedefleri ile endüstriyel gerçeklikler arasındaki karmaşık dengeyi de ortaya koyuyor.

Bu genel endişelere ek olarak, uluslararası fuarlardan gelen haberler, Stellantis ve Volkswagen gibi Avrupalı devlerin başlangıçtaki tamamen elektrikli araç hedeflerinden geri adım atarak hibrit modellere yöneldiği bu dönemde, bazı köklü markaların elektrikli araç (EV) hedeflerini yeniden değerlendirdiğini gösteriyor. Örneğin, Stellantis, başlangıçta 2030 yılına kadar Avrupa'da %100 elektrikli araç satışına ulaşma hedefine artık bağlı kalmayacağını duyurdu. Şirketin Avrupa Sorumlusu Jean-Philippe Imparato, AB'nin 2035 emisyon hedeflerini "gerçekçi dışı" olarak nitelendirerek, hiçbir markanın tamamen elektrikli olma hedefine ulaşmasının mümkün olmadığını savundu. Benzer şekilde, Volkswagen Grubu da ABD pazarındaki EV hedeflerini revize ederek, 2030 yılına kadar ABD'deki satışlarının %55'inin tamamen elektrikli olması hedefini %20 civarına düşürdüğünü açıkladı. Bu geri adımlara ek olarak, bir zamanlar pazar lideri olan Tesla da ABD'deki elektrikli araç pazar payının 2017'den bu yana en düşük seviyesine gerileyerek %38'e düştüğünü gördü. Bu düşüşte Elon Musk'ın odak noktasını araç üretiminden yapay zeka ve robotlara kaydırma stratejisi ile yeni ve uygun fiyatlı EV modellerindeki eksiklik etkili oldu. Bu gelişmelerde, elektrikli modellerin karlılığına dair endişeler, ABD'deki EV vergi kredilerinin sona ermesi ve pazarın elektrikli araçlara geçiş hızının beklentilerin altında kalması gibi faktörler etkili oldu. Bu gelişmeler, sektördeki elektrikli dönüşümün sanıldığı kadar düz bir yolda ilerlemediğini, küresel makroekonomik koşulların ve üretim maliyetlerinin hedefleri zorladığını gözler önüne seriyor.

Çinli Elektrikli Araçların Avrupa'ya Akını

Avrupa otomotiv fuarlarının sonuncusu olan IAA Münih, bir anlamda Şanghay Otomobil Fuarı'nın bir devamı gibiydi. Çinli elektrikli araç (EV) ve hibrit devi BYD de, Almanya'nın Münih kentinde düzenlenen Uluslararası Otomobil Fuarı (IAA) Mobility'de Avrupa pazarındaki varlığını güçlendirecek iddialı planlarını paylaştı. Avrupa'nın köklü otomotiv markaları henüz savunma pozisyonundayken, BYD agresif bir büyümeyi hedefleyerek kıtanın elektrikli ulaşım geleceğinde önemli bir oyuncu olmayı amaçlıyor. Bu durum, Avrupalı üreticilerin sadece iç dinamiklerle değil, küresel bir rekabet dalgasıyla da başa çıkmak zorunda olduğunu gösteriyor.

Örneğin, Çin'in Guangzhou hükümetine ait GAC, Avrupa için ilk elektrikli modeli Aion V'i piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Şirket, Avrupa'daki elektrikli araç satışlarını önümüzdeki iki yıl içinde tam 17 kat artırmayı hedefliyor ve hatta yerel üretim tesisleri kurma olasılığını değerlendiriyor. AB'nin Çin yapımı elektrikli araçlara uyguladığı tarifelere rağmen bu büyüme hedefi, Çinli üreticilerin Avrupa pazarına ne kadar kararlı bir şekilde girdiğini kanıtlıyor.

Bu akına liderlik eden Çinli devlerden BYD ise, Avrupa pazarındaki iddialı büyümesini sürdürüyor. AB'nin Çin yapımı EV'lere uyguladığı tarifelere rağmen şirket, Avrupa versiyonu Seagull olan Dolphin Surf modelini Macaristan'da üreteceğini duyurdu ve 2028'den itibaren tüm EV'lerini Avrupa'da üretmeyi planladığını belirtti. Bu plan, yakında faaliyete geçecek olan Türkiye'deki fabrikayı (2026'da) da kapsıyor. BYD'nin tam elektrikli araç üretimi tam kapasiteye ulaşana kadar Plug-in Hibrit Elektrikli Araç (PHEV) modellerinin EV'lerden daha fazla satmasını beklemesi ve Avrupa pazarı için bir PHEV station wagon modeli (Seal 06 DM-i Touring) tanıtması, pazara giriş stratejisindeki esnekliğini de gösteriyor. Kıtanın geleneksel araç tercihlerine uygun olarak tasarlanan yaklaşık 45.000 dolarlık başlangıç fiyatına sahip bu plug-in hibrit model, 1.5 litrelik atmosferik motoru 19 kWh LFP batarya paketiyle birleştirerek WLTP döngüsüne göre etkileyici bir 1.300 kilometrelik menzil sunuyor. Bu uzun menzil, Avrupa'da elektrikli araçlara geçişin hızlandığı ancak hala menzil kaygısı yaşayan tüketiciler için önemli bir alternatif oluşturuyor. BYD'nin bu kapsamlı stratejisi ve agresif pazar girişimi, pazarın dinamiklerini şimdiden değiştiriyor. Şirketin kıta genelinde Tesla'yı geride bırakarak satış liderliğini ele geçirmesi, Avrupalı üreticiler üzerindeki baskıyı artırıyor ve rekabet ortamını daha da kızıştırıyor.

Megawatt Şarj Devrimi ve Altyapı Gelişmeleri

BYD'nin Avrupa için sunduğu bir diğer önemli yenilik ise megawatt şarj teknolojisi. Şirketin Yönetici Başkan Yardımcısı Stella Li tarafından 'Flash' şarj sistemi olarak tanıtılan 1.000 kilovatlık bu hızlı şarj sistemi, sadece beş dakikada 400 kilometre menzil ekleyebilme kapasitesine sahip. BYD, 2026'nın ikinci çeyreğine kadar Avrupa'da 200 ila 300 megawatt şarj istasyonu kurmayı hedeflediğini belirtirken, tüm Denza ürünlerinin de Flash şarj özelliğine sahip olacağını açıkladı. Bu teknoloji, özellikle uzun yolculuklarda EV'lerin en büyük dezavantajlarından biri olan şarj süreleri sorununa radikal bir çözüm vaat ediyor. Bu alandaki tek oyuncu BYD değil. Otomotiv devlerinden Mercedes-Benz de benzer şekilde iddialı adımlar atarak elektrikli araç şarj altyapısını güçlendiriyor. Şirket, önde gelen şarj çözümleri sağlayıcısı Alpitronic ile iş birliğine giderek, 2025 yılından itibaren 600 kW kapasiteli ultra hızlı DC şarj istasyonlarını devreye almaya hazırlanıyor. Hatta Mercedes-Benz ve Alpitronic, tek bir elektrikli araca 1.000 kW (1 MW) güç sağlayabilecek gerçek bir megawatt DC hızlı şarj cihazı üzerinde de aktif olarak çalışıyor. Ayrıca, Avrupa'nın en büyük hızlı şarj operatörlerinden biri ve Mercedes-Benz'in de hissedarı olduğu Ionity'nin de gelecek yıldan itibaren istasyonlarında HYC 1000 sistemini kurmaya başlayacağı belirtiliyor. Bu kapsamlı ağ geliştirme çalışmalarına paralel olarak, elektrikli araç sektöründe farklı şarj standartları arasında bir yakınlaşma da gözleniyor; Ford, Rivian, Nissan, Hyundai, Toyota ve Mercedes gibi birçok büyük otomobil üreticisi, 2025'in sonuna kadar elektrikli araçlarına doğrudan Kuzey Amerika Şarj Standardı (NACS) portlarını entegre etme veya geçiş adaptörleri sunma planları yapıyor. Bu durum, elektrikli araç sahipleri için şarj seçeneklerini genişleterek menzil kaygısını daha da azaltma potansiyeli taşıyor.

Volvo CEO'sundan Radikal Bakış: "Bazı Şirketler Hayatta Kalamayacak"

2012'den 2022'ye kadar Volvo CEO'su olarak görev yapan Hakan Samuelsson, şirketin karşı karşıya olduğu zorluklarla mücadele etmek üzere yeniden göreve çağrıldı. Samuelsson'ın bu dönüşü, otomotiv sektöründeki değişimin ne denli kritik olduğunu gösteriyor. Samuelsson, Bloomberg'e verdiği demeçte, sektörün elektrikli bir geleceğe doğru geri dönülmez bir şekilde ilerlediğine inanıyor. Onun çarpıcı yorumu ise şu:

"Endüstri elektrikli olacak; geri dönüş yok. Bazı bölgelerde biraz daha uzun sürebilir, ancak yön açık. Yaklaşık 10 yıl içinde tüm otomobiller elektrikli olacak ve maliyetleri daha düşük olacak. Eski dünyada Ford, GM, Toyota ve Volkswagen'in olduğu gibi, yeni dünyada da iki veya üç çok güçlü Çin markası olacak. Bu, eski markalar için alanı daraltacak. Yani bu, bir yeniden yapılanma dalgasını tetikleyecek. Bazı şirketler yeni koşullara uyum sağlayacak ve hayatta kalacak. Diğerleri ise kalamayacak."

Bu açıklama, sadece Volvo'nun değil, tüm Avrupa otomotiv sektörünün karşı karşıya olduğu acı gerçekliği gözler önüne seriyor. Tarih, değişime ayak uyduramayan şirketlerin nasıl yok olduğunu gösteren örneklerle doludur. Samuelsson'un bu öngörüsü, sektördeki pek çok geleneksel markanın geleceğinin belirsizliğini artırıyor.

Öne Çıkanlar: Avrupa Otomotiv Sektörünün Ana Mücadele Alanları

  • 2035 Yasağı Tartışması: AB'nin fosil yakıtlı araç yasağı, iklim hedefleri ile ekonomik sürdürülebilirlik arasında gerilime neden oluyor. Sektör içinde hem destekçileri hem de karşıtları mevcut.
  • Çin Rekabeti: Çinli elektrikli araç üreticileri, agresif pazar girişleri ve yerel üretim hedefleriyle Avrupa pazarında hızla büyüyor, Avrupalı markalar üzerinde baskı oluşturuyor.
  • Altyapı ve Talep Sorunları: Elektrikli araç şarj altyapısının yetersizliği, yüksek enerji maliyetleri ve tüketici talebinin beklentilerin altında kalması gibi sorunların yanı sıra, elektrikli araçların yüksek işlem fiyatları, ikinci el piyasasındaki değer düşüşü, benzinli rakiplerine kıyasla ortalama %49 daha yüksek sigorta primleri ve %22 daha pahalı onarım giderleri de geçiş sürecini zorlaştırıyor.
  • Pazar Doygunluğu ve Üretim Kısıtlamaları: Küresel EV batarya üretim kapasitesinin tahmini talebin çok üzerinde kalması, sektörde devasa bir arz fazlası yaratıyor. General Motors ve Porsche gibi bazı büyük üreticilerin lüks elektrikli modellerinin üretimini geçici olarak durdurması, henüz kârlı olmayan Rivian gibi şirketlerin maliyetleri düşürmek amacıyla işten çıkarmalar yapması, pazarın mevcut EV geçiş hızına ilişkin endişeleri artırıyor.
  • Endüstriyel Yeniden Yapılanma: Volvo CEO'su Hakan Samuelsson'un da belirttiği gibi, sektörde büyük bir yeniden yapılanma dalgası bekleniyor; bazı markaların ayakta kalmakta zorlanacağı öngörülüyor.
  • Denge Arayışı: Düzenleyiciler, çevre endişeleri ile büyük bir endüstrinin sağlığı arasında zorlu bir denge kurmak zorunda.

Teknolojik Gelişmeler ve Gelecek Vizyonu: Solid-State Bataryalar

BYD gibi büyük oyuncuların batarya teknolojilerindeki liderliğini katı hal bataryaları vizyonuyla da pekiştirmesi, geleceğe yönelik önemli bir işaret. Şirket, bu ileri teknolojiye sahip bataryaların gösterimlerine 2027'de başlamayı ve seri üretimi ise 2030 sonrası hedefliyor. Bu alanda sadece BYD değil, Hırvatistan merkezli Rimac Technology de IAA Mobility Fuarı'nda çığır açan katı hal batarya paketini tanıttı. Rimac'ın 100 kilovat-saatlik bir katı hal batarya paketi, yalnızca 6 buçuk dakikada %10'dan %80'e kadar şarj olabilmesiyle gelecekte menzil kaygısını tamamen ortadan kaldırabilecek potansiyeli gösteriyor. Diğer üreticiler de benzer atılımlar yapıyor: Çinli Nio, yarı katı hal bataryalarıyla 1.000 km'den fazla menzil iddiasıyla dikkat çekerken, IM Motors L6 modeli 900 voltluk mimarisi sayesinde 12 dakikada 400 km menzil ekleyebiliyor. MG4 ise yarı katı hal bataryalarıyla bu yıl içinde uygun fiyatlı seri üretim bir EV olarak piyasaya sürülmeyi hedefliyor. Mercedes-Benz ve BMW gibi markalar da prototip modellerinde Factorial Energy ve Solid Power gibi şirketlerle işbirliği yaparak katı hal bataryalarının potansiyelini test ediyor. Toyota ise 2027-2028 döneminde 1.000 km'den fazla menzil ve 10 dakikadan kısa sürede %10-80 şarj vaat eden katı hal bataryalarının seri üretimine geçmeyi bekliyor. Bu gelişmeler, katı hal bataryalarının gelecekte menzil kaygısını tamamen ortadan kaldırabilecek potansiyeli olduğunu gösteriyor.

Avrupa Otomotiv Sektörünü Bekleyen Zorlu Dönemeç

Avrupa'nın otomotiv devleri, son yıllarda elektrikli araç talebindeki dalgalanmalar, yetersiz şarj altyapısı, yüksek enerji maliyetleri ve genel pazar yavaşlaması gibi pek çok sorunla boğuşuyor. Özellikle yüksek işlem fiyatları, uzun otomobil kredileri, ikinci el piyasasındaki değer düşüşü, benzinli rakiplerine kıyasla ortalama %49 daha yüksek sigorta primleri ve %22 daha pahalı onarım giderleri gibi faktörler, genel EV benimsenmesini yavaşlatıyor. Küresel EV batarya üretim kapasitesinin tahmini talebin çok üzerinde kalması da sektörde devasa bir arz fazlası olduğunu gösteriyor. İşçi sendikalarıyla yaşanan sorunlar ve ABD'nin Çinli elektrikli araçlara uyguladığı tarifeler gibi dış etkenler de durumu daha karmaşık hale getiriyor. Hatta General Motors ve Porsche gibi bazı büyük üreticiler, lüks elektrikli modellerinin üretimini geçici olarak durdurma kararı alırken, Porsche kendi EV batarya hücresi üretme planlarını da askıya aldı. Bu koşullar altında, 10 yıl gibi kısa bir sürede tamamen sıfır emisyona geçiş yapma zorunluluğu, birçok üretici için ciddi bir baskı unsuru oluşturuyor.

Ancak madalyonun diğer yüzünde, AB hükümetlerinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki kararlılığı yatıyor. Bilimsel veriler, ulaştırma ve imalat sektörlerinden kaynaklanan karbon emisyonlarının radikal bir şekilde azaltılması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu da AB'nin kararının sadece ekonomik değil, aynı zamanda gelecek nesiller için kritik bir çevresel zorunluluktan kaynaklandığını gösteriyor. Avrupalı markaların, hem iklim hedeflerini karşılayıp hem de Çinli rakiplerinin agresif yükselişine karşı ayakta kalma mücadelesi, kıtanın otomotiv geleceğini şekillendirecek en büyük sınav olacak. Bu çetin mücadele, sadece otomobillerin değil, aynı zamanda Avrupa ekonomisinin ve çevre politikasının geleceğini de belirleyecek.

Bu bağlamda, Tesla'nın Supercharger ağını işletmelere açma stratejisi, küresel şarj altyapısı sorununa yeni bir çözüm sunsa da, tek bir şarj noktasının ortalama 40.000 ila 45.000 dolarlık maliyeti ve uzun yatırım geri dönüş süreleri göz önüne alındığında, yüksek başlangıç yatırımını işaret ediyor. Ancak, hızlı şarj istasyonlarına yakın işletmelerin satışlarında artış olduğu yönündeki MIT çalışması, perakende ve yeme-içme sektörleri için ek gelir ve müşteri çekme potansiyeli sunuyor.

Kaynak: Daha fazla bilgi için Tesla EV Pazar Payı Düştü: Volkswagen, Hyundai Otomotiv Sektörü Analizi ve Küresel Otomotivde Depremler: Hyundai, Stellantis, BYD Gelişmeleri makalelerini inceleyebilirsiniz.