Avrupa otomobil pazarı, son dönemde önemli bir dönüşümün eşiğinde. Yeni bir araştırma, kıta genelinde tüketicilerin Çinli otomobil markalarına olan ilgisinin kayda değer ölçüde arttığını ve bu artışın, geleneksel olarak güçlü kabul edilen Amerikan markalarına olan ilgiyi geride bıraktığını gösteriyor. Ancak bu yükselişin ardında yatan nedenler ve beraberindeki zorluklar, pazarın karmaşık yapısını ortaya koyuyor.
Escalent Araştırmasından Çarpıcı Sonuçlar
Pazar araştırma şirketi Escalent'in 2025 yılı için hazırladığı "Çin Otomotiv Etki Markaları" çalışmasının ön verileri, Avrupalı tüketicilerin algısındaki dramatik değişimi gözler önüne seriyor. Mayıs-Temmuz ayları arasında İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya'da yapılan anketler sonucunda elde edilen temel bulgular şöyle:
Tüketici Eğilimlerindeki Değişim (2024 vs. Mevcut Durum):
- Çinli Otomobil Düşüncesi: Potansiyel alıcıların %47'si bir Çinli otomobili değerlendirdiğini belirtirken, bu oran 2024'te sadece %31 idi. Bu, Çin markaları için büyük bir kazanım anlamına geliyor.
- Amerikan Otomobil Düşüncesi: Aynı tüketicilerin %44'ü Amerikan bir otomobili değerlendirirken, 2024'te bu oran %51 idi. Amerikan markaları için kayda değer bir düşüş yaşandı.
- Çin Ürünlerine Güven: Çin'den gelen ürünlere duyulan güven 2024'teki %12'den %19'a yükseldi.
- ABD Ürünlerine Güven: ABD'den gelen ürünlere duyulan güven ise 2024'teki %31'den %24'e geriledi.
Değişimin Perde Arkası: Jeopolitik Gerilimler ve Ürün Çeşitliliği
Peki, bu değişimin ardında ne yatıyor? Escalent yetkilileri, araştırmalarının doğrudan bu algı değişiminin nedenlerini sorgulamak üzere tasarlanmadığını belirtse de, jeopolitik gerilimlerin önemli bir rol oynadığına inanılıyor. Özellikle Trump yönetiminin göreve gelmesiyle artan karşılıklı tarifeler, ticaret anlaşmazlıkları ve ABD'nin Rusya/Ukrayna konusundaki duruşu gibi faktörler, Avrupalı alıcıların ABD ve ABD'li otomobil markalarına yönelik algısını olumsuz etkilemiş olabilir.
"Çalışma, Çin markaları dışındaki zaman içinde değerlendirmenin neden değiştiğini değerlendirmek için tasarlanmamış olsa da, jeopolitikanın (tarifeler, ticaret anlaşmaları, ABD'nin Rusya/Ukrayna'ya yönelik duruşu) Avrupalı alıcıların ABD ve ABD'li otomobil markalarına ilişkin duyarlılıklarında rol oynadığına inanıyorum."
Bu jeopolitik gerilimlerin yanı sıra, Avrupalı köklü markaların elektrikli araç stratejilerinde de önemli revizyonlar gözlemleniyor. Stellantis ve Volkswagen gibi otomotiv devleri, AB'nin 2035 emisyon hedeflerini "gerçekçi dışı" olarak nitelendirerek tamamen elektrikli araç hedeflerinden geri adım atma sinyalleri veriyor. Stellantis, 2030'a kadar Avrupa'da %100 elektrikli araç satışına ulaşma hedefinden vazgeçerken, Volkswagen de ABD pazarındaki EV hedeflerini %55'ten %20'ye düşürdü ve hibrit modellere daha fazla yöneleceğini açıkladı. Bu durum, elektrikli araç dönüşümünün yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda ekonomik gerçeklikler ve pazar dinamikleri tarafından da şekillendiğini gösteriyor. Bu bağlamda, Volkswagen CEO'su Oliver Blume, Almanya'daki IAA Mobility fuarında yaptığı açıklamada, ABD hükümetiyle tarifelerin finansal yükünü (özellikle %15'lik tarifelerin VW Grubu için 'milyarlarca dolarlık bir yük' oluşturduğunu belirtiyor) hafifletecek bir ticaret anlaşması üzerinde görüştüklerini dile getirdi. Blume, şirketin özellikle Audi markalı araçların ABD'de üretilmesi gibi önemli üretim yatırımları yapmayı düşündüğünü ve bu adımın hem istihdam yaratacağını hem de tedarik zincirlerini güçlendireceğini vurguladı. ABD hükümetinden teşvik ve vergi indirimleri gibi destekler beklediklerini de ekledi. Küresel otomotivdeki bu depremler hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.
Diğer bir etken ise ürün gamı olabilir. Tesla dışında Avrupa pazarında satış yapan Amerikan markaları, genellikle daha büyük ve pahalı elektrikli araç modelleri sunarken, Çinli markalar MG 4 ve BYD Dolphin gibi uygun fiyatlı ve kompakt elektrikli hatchback ve crossover modelleriyle Avrupa pazarında önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu durum, Avrupalı tüketicilerin "yeni, ucuz elektrikli araç ürünlerine" daha olumlu yaklaştığını gösteriyor. Bu bağlamda, BYD gibi önde gelen Çinli markalar, Avrupa pazarının özgün ihtiyaçlarına yönelik stratejik adımlar atıyor. Örneğin, Avrupa'nın station wagon tercihlerini göz önünde bulundurarak özel olarak tasarlanan plug-in hibrit modeli BYD Seal 6 DM-i Touring ile kıtadaki menzil kaygısı ve araç tipi beklentilerini karşılamayı hedefliyor. Yaklaşık 45.000 dolarlık başlangıç fiyatına sahip bu model, 1.300 kilometrelik (WLTP) etkileyici bir menzil sunarak elektrikli araçlara geçişte önemli bir köprü görevi görüyor. Ayrıca, BYD'nin tanıttığı megawatt hızlı şarj teknolojisi ('Flash' sistemi), sadece beş dakikada 400 kilometre menzil ekleyebilme kapasitesiyle elektrikli araçların şarj süreleri sorununa radikal bir çözüm vaat ederek Avrupalı tüketicilerin endişelerini gidermeye odaklanıyor.
Çinli Markalar İçin Fiyat Algısı Engel Teşkil Ediyor
Her ne kadar Çinli markalara ilgi artsa da, araştırmanın önemli bir detayı, Avrupalı tüketicilerin bu araçlara bir "premium" ödemeye pek istekli olmadığını gösteriyor. Anket yapılan kişilerin %72'si, bir Çinli otomobilin mevcut araçlarından daha ucuz olması gerektiğini düşünüyor. Hatta objektivite olarak daha üstün olsa bile, alıcıların yalnızca %13'ü Çinli bir otomobile daha fazla ödeme yapmaya razı. Çoğunluk, indirim bekliyor.
Bu durum, Çinli markaların Avrupa'da ilerleyişini zorlaştırabilecek önemli bir faktör. Özellikle Aito gibi premium EV'lerle Avrupa pazarına girmeye çalışan markalar için bu algı büyük bir engel teşkil ediyor. Zira Aito M9 gibi modeller Çin'de bile 80.000 dolara yaklaşan fiyatlarla satılırken, Avrupalıların alışık olmadıkları bir markaya bu denli yüksek bir meblağ ödemesi kolay olmayabilir. Rekabetin kızıştığı bu pazarda, fiyat-performans dengesi Çinli markalar için kritik bir başarı faktörü olmaya devam edecek. Bu fiyat algısının üstesinden gelmek ve Avrupa pazarında uzun vadeli bir yer edinmek isteyen BYD gibi markalar, aynı zamanda yerel üretim stratejilerine de odaklanıyor. Şirket, 2028 yılına kadar Avrupa'da satılan tüm BYD elektrikli araçlarının Avrupa'da üretileceğini duyurarak, anti-Çin tarifelerinden kaçınmanın yanı sıra 'Avrupalı gibi üretme' taahhüdüyle yerel ekonomiye entegre olmayı ve tüketici güvenini artırmayı hedefliyor. İlginç bir şekilde, BYD, tam elektrikli araç üretiminin tam kapasiteye ulaşana kadar PHEV (Plug-in Hibrit Elektrikli Araç) modellerinin EV'lerden daha fazla satmasını bekliyor. İlk fabrika Macaristan'da üretime başlarken, 2026 yılında Türkiye'de açılması beklenen bir fabrika da bu küresel üretim ağında kilit rol oynayacak. BYD'nin Avrupa pazarındaki iddialı adımları ve Türkiye'nin bu stratejideki rolü hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.
Geleceğe Bakış: Avrupa Otomobil Pazarında Yeni Dönem
Bu bağlamda, bir zamanlar elektrikli araç pazarının lideri olan Tesla'nın ABD'deki elektrikli araç pazar payı 2017'den bu yana en düşük seviyesine gerileyerek %38'e düştü; bu, markanın pazar payının ilk kez %40'ın altına inmesi anlamına geliyor. Bu düşüş, artan rekabet, yeni ve uygun fiyatlı EV modelleri yerine robotaksi ve insansı robot projelerine odaklanma stratejisi ve CEO Elon Musk'ın politik söylemlerinin markanın 'cool' imajını sarsması gibi faktörlere bağlanıyor. Cox Automotive endüstri içgörüleri direktörü Stephanie Valdez Streaty'nin Reuters'a yaptığı 'Bir otomobil şirketi olduğunuzda ve yeni ürünleriniz olmadığında, pazar payınız düşmeye başlar' yorumu da bu durumu destekliyor. Küresel otomotiv sektörü, ABD'nin stratejik batarya yatırımlarına yönelik baskıları ve bazı Avrupalı devlerin elektrikli araç hedeflerinden geri adım atması gibi belirsizliklerle dolu bir dönemden geçiyor. Çinli markalar, uygun fiyatlı ve modern elektrikli araçlarıyla önemli bir boşluğu doldururken, yerleşik markalar ve Amerikan rakipleri hem ürün stratejilerini hem de pazarlama yaklaşımlarını gözden geçirmek zorunda kalacak. Nitekim General Motors (GM), GMC Hummer EV ve Cadillac Escalade IQ gibi lüks elektrikli modellerinin üretimini geçici olarak durdururken, Porsche de ABD ve Çin pazarlarındaki talebin beklentilerin altında kalması nedeniyle kendi EV batarya hücrelerini üretme planlarını askıya aldı. Ayrıca, yüksek işlem fiyatları, uzun kredi süreleri, ikinci eldeki değer kaybı ve benzinli rakiplerine kıyasla ortalama %49 daha yüksek sigorta primleri gibi faktörler, elektrikli araç benimsenmesini yavaşlatan önemli etkenler arasında yer alıyor. ABD'nin 'ne pahasına olursa olsun' yerel üretimi teşvik etme politikalarının yarattığı baskı ve nitelikli işgücü eksikliği, bazı şirketleri zor durumda bırakabiliyor. Güney Koreli firmalar arasında 'açık sır' olarak bilinen vize suiistimali sorununu gün yüzüne çıkaran Hyundai'nin Georgia'daki EV Metaplant'ında ve yakındaki batarya tesisinde ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) tarafından yapılan baskınlar, bu karmaşık tablonun bir başka yüzünü gözler önüne seriyor. İddialara göre, bazı işçilerin belgesiz olduğu ve B-1 vizesi (iş amaçlı giriş sağlayan ancak ücretli çalışmaya izin vermeyen) ile ESTA sisteminin Hyundai'nin taşeronları tarafından yanlış kullanıldığı belirtiliyor. Güney Kore Uluslararası Ticaret Birliği araştırma başkanı Chang Sang-sik'in 'ABD hükümeti ikiyüzlü. Kore'den ABD'ye daha fazla yatırım yapmasını isterken, Koreli işçilere suçlu muamelesi yapıyor' eleştirisi de bu çelişkiyi gözler önüne seriyor. BYD'nin Avrupa'da Tesla'yı geride bırakarak satış liderliğini ele geçirmesi ve geniş ürün yelpazesi (uygun fiyatlı Dolphin Surf'ten premium Denza'ya kadar) ile her segmente hitap etme hedefi, bu rekabeti daha da kızıştırıyor. Şirketin megawatt hızlı şarj altyapısı kurma ve 2028'e kadar Avrupa'da yerel üretim yapma taahhüdü, kıtada uzun vadeli bir oyuncu olma niyetini açıkça ortaya koyuyor. Tüketici güveni ve fiyat algısı, önümüzdeki dönemde bu dinamik pazarda rekabetin anahtarı olmaya devam edecek. Avrupalı tüketicinin tercihlerindeki bu değişim, global otomotiv endüstrisi için uzun vadeli sonuçlar doğurabilir ve sektördeki güç dengelerini yeniden şekillendirebilir.
Kaynak: insideevs.com
```