Donald Trump yönetiminin göçmenlik karşıtı politikaları, rekor sayıda sınır dışı etme vaadiyle göreve başlamıştı. Bu vaat, sadece fiziksel baskınlar ve operasyonlarla değil, aynı zamanda perde arkasında çalışan devasa bir teknolojik gözetim ağıyla gerçeğe dönüştürülüyor. ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) birimi, belgesiz göçmenleri tespit etmek, izlemek ve sınır dışı etmek için yüz tanıma, casus yazılımlar ve büyük veri analizi gibi en tartışmalı teknolojileri kullanıyor. Peki, bu dijital cephanelikte neler var ve bu durum bireysel özgürlükler için ne anlama geliyor?
Milyonlarca Dolarlık Anlaşmalar: ICE'ın Teknolojik Gözetim Ağı
ICE, operasyonel kabiliyetlerini artırmak için teknoloji devleriyle milyonlarca dolarlık anlaşmalar imzalıyor. Bu şirketler, hükümete sağladıkları araçlarla modern bir gözetim altyapısının temel taşlarını oluşturuyor. İşte öne çıkan bazı teknolojiler ve arkasındaki şirketler:
Şirket | Teknoloji | Anlaşma Değeri | Kullanım Amacı |
---|---|---|---|
Clearview AI | Yüz Tanıma | 3.75 Milyon Dolar (Yeni) | Çocuk istismarı vakalarında mağdur ve faillerin tespiti. |
Paragon Solutions | Telefon Casus Yazılımı | 2 Milyon Dolar | Hedef kişilerin telefonlarına sızarak veri toplama. |
LexisNexis | Kamu & Yasal Veri Tabanları | 4.7 Milyon Dolar (Yıllık) | Göçmenlerin geçmişini araştırma, 'suç öncesi' şüpheli aktivite tespiti. |
Palantir | Büyük Veri Analizi | 18.5 Milyon Dolar + 30 Milyon Dolar | Kapsamlı vaka yönetimi, hedef belirleme ve operasyon planlama. |
Her Yüzü Tanıyan Göz: Clearview AI
İnternetten milyarlarca fotoğraf 'kazıyarak' oluşturduğu devasa veri tabanıyla tanınan Clearview AI, belki de bu teknolojilerin en bilineni. Şirket, ICE'ın bir alt birimi olan İç Güvenlik Soruşturmaları'na (HSI) hizmet vermek üzere 3.75 milyon dolarlık yeni bir sözleşme imzaladı. Resmi gerekçe 'çocuk cinsel istismarı vakalarında mağdurların ve faillerin tespiti' olarak belirtilse de, Clearview AI'ın ICE ile geçmişteki milyonlarca dolarlık anlaşmaları, bu teknolojinin göçmen takibinde de kullanılabileceğine dair endişeleri artırıyor.
Eleştirel bir bakış açısıyla, bu tür teknolojilerin asıl amacının dışına çıkarak geniş çaplı bir gözetim aracına dönüşme potansiyeli, mahremiyet savunucularını endişelendiriyor. Bir kişinin sosyal medyadaki fotoğrafının, bir gün bir sınır dışı operasyonunda delil olarak kullanılması, dijital çağın en büyük ikilemlerinden birini oluşturuyor.
Telefondaki Casus: Paragon ve Etik Tartışmaları
İsrailli casus yazılım üreticisi Paragon Solutions ile yapılan 2 milyon dolarlık anlaşma, en tartışmalı olanlardan biri. Biden yönetimi tarafından 'durdurma emri' ile askıya alınan bu sözleşme, Trump yönetiminin göreve gelmesiyle yeniden aktive edildi. Paragon, telefonlara sızarak veri toplayabilen sofistike yazılımlar üretiyor.
Kendini 'etik' bir casus yazılım üreticisi olarak konumlandırmaya çalışan Paragon, İtalya'da gazetecileri ve göçmen aktivistlerini gözetlediği iddialarıyla gündeme gelmiş ve İtalyan istihbaratıyla bağlarını koparmıştı. Şimdi ise şirketin, Trump'ın ICE'ı ile çalışıp çalışmayacağı, hem şirket itibarı hem de ticari casus yazılımların geleceği açısından kritik bir dönemeç.
Veri Madenciliği ile 'Suç Öncesi' Takip: LexisNexis ve Palantir
Gözetim sadece yüz tanıma veya telefon dinleme ile sınırlı değil. Asıl güç, devasa veri tabanlarını analiz etmekten geliyor. LexisNexis, yasal ve kamuya açık kayıtları ICE'a sunarak göçmenlerin arka planını kontrol etmesine olanak tanıyor. Daha da endişe verici olanı, The Intercept'in ortaya çıkardığına göre bu verilerin, göçmenler herhangi bir suç işlemeden önce 'şüpheli faaliyetleri' tespit etmek için kullanılması. Bu durum, 'suç öncesi gözetim' olarak adlandırılan ve hukukun temel ilkelerini zorlayan bir yaklaşımı beraberinde getiriyor.
Palantir'in 'ImmigrationOS' Projesi
Veri analizi devi Palantir ise bu alandaki en büyük oyunculardan. 'Investigative Case Management' (ICM) adlı sistemi için milyonlarca dolarlık anlaşmaları bulunan şirket, göçmenleri vize türü, ülkeye giriş noktası, saç rengi gibi yüzlerce farklı kritere göre filtreleyebilen bir altyapı sunuyor. Şirketin ayrıca, yasa dışı göçmenlerin 'seçim ve yakalama operasyonlarını' kolaylaştırmak için tasarlanan 'ImmigrationOS' adlı 30 milyon dolarlık yeni bir proje üzerinde çalıştığı da biliniyor. Bu araçlar, bireyleri birer veri noktasına indirgeyerek kitlesel operasyonları mümkün kılıyor.
Sonuç: Teknoloji ve İnsan Hakları Dengesi
Trump yönetiminin sınır dışı politikaları, teknoloji şirketleri için kârlı bir pazar yaratırken, insan hakları ve mahremiyet konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor. Özel şirketlerin geliştirdiği güçlü gözetim araçlarının, hükümetler tarafından en savunmasız gruplar üzerinde kullanılması, teknoloji ve etik arasındaki ince çizgiyi bir kez daha gündeme getiriyor.
Bu teknolojik genişlemeye karşı yasal bir denge arayışı da yok değil. Örneğin, teknoloji endüstrisinin kalbi olan Kaliforniya'da, büyük yapay zeka şirketlerine şeffaflık ve güvenlik standartları getirmeyi amaçlayan SB 53 gibi yapay zeka güvenlik yasaları, bu tür güçlü araçların gelişim sürecini denetim altına alma çabasını gösteriyor. Bu tür düzenlemeler, inovasyon özgürlüğü ile kamusal güvenlik arasındaki hassas dengeyi kurma mücadelesinin bir parçası olarak öne çıkıyor.
Bu dijital ağın genişlemesi, sadece göçmenleri değil, gelecekte tüm vatandaşların özgürlüklerini tehdit edebilecek bir emsal teşkil etme potansiyeli taşıyor.
Bu haberde yer alan temel bilgiler, TechCrunch tarafından yayınlanan bir rapora dayanmaktadır.