Henrik Fisker Vakfı'nın Kısa ve Sessiz Sonrası: EV Başarısızlığı ve Hayırseverliğin Zorlukları

Haber Merkezi

29 August 2025, 19:11 tarihinde yayınlandı

Henrik Fisker'ın Elektrikli Araç Hayali Battı, Vakfı da Sessizce Kapanışa Gitti: Neler Oldu?
```html

Elektrikli araç (EV) dünyası, son yıllarda büyük bir iyimserlik ve yenilik dalgasıyla çalkalandı. Ancak her parlayan yıldız gibi, bazıları da hızla söndü. Bu sönen yıldızlardan biri de Fisker Inc. ve onun kurucusu Henrik Fisker'dı. Şirketinin çalkantılı iflas sürecinin ardından, Fisker ve eşi Geeta Fisker'ın 2021 sonunda kurduğu, "sağlık, eğitim, sürdürülebilirlik, mobilite ve gezegene destek veren tüm diğer alanlarda yeniliği teşvik etme" amacı taşıyan hayır kurumu da sessiz sedasız kapandı. Bu kapanış, başlangıçtaki cömert vaatler ile gerçekleşen küçük bağışlar arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.


Fisker Vakfı'nın Kısa Ömrü: Bir Zaman Çizelgesi

Geeta & Henrik Fisker Vakfı'nın hikayesi, Fisker Inc.'in Özel Amaçlı Satın Alma Şirketi (SPAC) birleşmesiyle halka açılmasından yaklaşık bir yıl sonra, 2021'in sonlarında başladı. İşte vakfın finansal yolculuğunun ve önemli gelişmelerin özeti:

Tarih/DönemOlayVakfın Hisse Senedi Değeri (Yaklaşık)Nakdi Katkı/Bağış
2021 Sonu (Kuruluş)Vakıf kuruldu. 229.000 adet Fisker Inc. hissesi bağışlandı.4 milyon $5.000 $ nakit
Şubat 2022Vakfın kuruluşu kamuoyuna duyuruldu.2.7 milyon $-
Eylül 2022 (İlk Mali Yıl Sonu)İlk mali yıl bağış yapılmadan sona erdi.1.7 milyon $-
Eylül 2023 (İkinci Mali Yıl Sonu)Tek bir bağış yapıldı: JP Morgan 'Charitable Gift Fund'a.1.4 milyon $9.500 $ nakit, 92.287 $ bağış
Son Mali YılVakfın kapanışı, tek bir bağış daha yapıldı: JP Morgan 'Charitable Gift Fund'a.Belirtilmemiş1.988 $ bağış
Toplam (Yaklaşık)Üç yıl boyunca yapılan toplam bağış miktarı.-100.000 $

Vakıf, kurulduğu anda 4 milyon dolar değerinde hisse senedi almasına rağmen, Fisker Inc. hisselerinin değerindeki dramatik düşüş, vakfın faaliyet alanını ciddi şekilde kısıtladı. Fisker'ın Ocean SUV modelinin üretimi ve teslimatları sırasında yaşanan aksaklıklar ve aracın satışlarındaki zorluklar, şirketin hisse değerini adeta buharlaştırdı. Bu durum, vakfın başlangıçtaki cömert vaatlerine rağmen sadece yaklaşık 100.000 dolarlık bağış yapabilmesine yol açtı.

Bir hayır kurumu olarak yola çıkan ancak kurucusunun ana şirketinin batmasıyla birlikte kendi sonunu da getiren Geeta & Henrik Fisker Vakfı, vaatlerin ve piyasa gerçeklerinin acımasız çarpışmasının çarpıcı bir örneği oldu.


Hayırseverliğin Farklı Yüzleri: Bağışçı Destekli Fonlar (DAF) ve Şeffaflık Tartışması

Henrik ve Geeta Fisker'ın tek hayırseverlik girişimi bu vakıf değildi. Çift, Aralık 2021'de kişisel varlıklarından 1.9 milyon dolar değerinde şirket hissesini bir "Bağışçı Destekli Fon (DAF)"a aktardı. Ancak hangi DAF'a yapıldığı kamuya açıklanmadı. İşte bu noktada modern hayırseverliğin karmaşık bir yönü ortaya çıkıyor.

DAF Nedir ve Neden Tartışmalıdır?

  • Tanım: DAF'lar, bireylerin veya şirketlerin para, hisse senedi gibi varlıkları bağışladığı, kamu yararına faaliyet gösteren fonlardır. Bağışçı, fonun nihai olarak hangi kuruluşlara gideceğine dair tavsiyelerde bulunabilir.
  • Vergi Avantajı: Bağışçılar, DAF'a yaptıkları katkılar için vergiden düşüş yapabilirler. Önemli bir nokta, hisse senedi bağışı yapıldığında, hissenin değeri düşse bile ilk bağış anındaki değeri üzerinden vergi indirimi alınabilmesidir.
  • Şeffaflık Eksikliği: DAF'lar, paranın nihai alıcısını kamuya açıklamak zorunda değildir. Bu durum, bağışların nereye gittiği konusunda şeffaflık endişelerine yol açar. Ayrıca, DAF'lar parayı belirsiz sürelerle tutabilir, bu da fonların ne zaman veya ne amaçla kullanılacağı konusunda belirsizlik yaratır.

Fisker örneğinde, 1.9 milyon dolarlık Fisker hissesinin DAF'a bağışlandıktan sonra değeri düşse bile, çiftin bağış anındaki vergi avantajından faydalanmış olması muhtemeldir. Ancak bu fonların hangi hayır kurumlarına aktarıldığı ve ne zaman kullanıldığı, kamuoyundan gizli kalmaktadır.


Başka Bir EV Girişimi, Başka Bir Yaklaşım: Rivian Vakfı

Fisker Vakfı'nın kaderi, elektrikli araç sektöründeki benzer bir hayırseverlik girişiminin, Rivian Vakfı'nın hikayesiyle ilginç bir tezat oluşturuyor. Rivian, 2021'deki halka arzında şirket hisselerinin %1'ini kendi vakfına ayıracağını duyurmuştu. Bu hisselerin değeri bir noktada 643 milyon dolara ulaşsa da, piyasa koşulları nedeniyle 100 milyon doların altına düşmüştü. Ancak Rivian Vakfı, faaliyetlerine devam etti. Geçen yıl ilk 10 milyon dolarlık bağışlarını gerçekleştiren vakıf, 2025 yılında da 2.2 milyon dolarlık ek bağışlar yaptığını açıkladı. Bu durum, bir şirketin başarısızlığının kurucusunun hayırseverlik girişimini de nasıl etkileyebileceğini ve stratejik planlamanın önemini gözler önüne seriyor.


Elektrikli Araç Girişimleri ve Yükseliş-Düşüş Döngüsü

2020'li yılların başlarında elektrikli araç sektöründe yaşanan 'boom', birçok girişimin Özel Amaçlı Satın Alma Şirketleri (SPAC) aracılığıyla halka açılmasıyla büyük bir iyimserlik dalgası yarattı. Bu iyimserlik, sadece teknolojik yeniliklere değil, aynı zamanda kurucuların hayırseverlik taahhütlerine de yansıdı. Fisker örneği, bu dalganın zirvesinde yapılan büyük vaatlerin, piyasa koşulları ve şirketin kendi performansı karşısında ne kadar kırılgan olabileceğini gösteriyor. Birçok EV girişimi gibi Fisker Inc. de, üretim zorlukları, finansal sıkıntılar ve rekabetçi piyasa koşulları nedeniyle beklentilerin altında kaldı. Bu türden olaylar, sektördeki genel iyimserliğin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulatırken, yatırımcılar ve kamuoyu nezdinde şeffaflık ve hesap verebilirlik beklentilerini de artırıyor.


Elektrikli Araç Sektöründeki Diğer Zorluklar: Şarj Standartları ve Adaptör Karmaşası

Elektrikli araç dünyası sadece şirketlerin finansal zorluklarıyla değil, aynı zamanda şarj altyapısı ve standartlarındaki karmaşayla da boğuşuyor. Özellikle Kuzey Amerika'da Tesla'nın Kuzey Amerika Şarj Standardı (NACS) bağlantı portunu diğer üreticilere açmasıyla başlayan süreç, EV sahipleri için önemli bir adaptör 'karmaşasını' beraberinde getiriyor. Başlangıçta GM gibi büyük üreticilerin Tesla Supercharger istasyonlarına NACS adaptörüyle erişimi desteklemesi sevinçle karşılanmış olsa da, bu durum beraberinde birçok farklı adaptör ihtiyacını doğurdu. Mevcut hızlı şarj için NACS-to-CCS adaptörüne ek olarak, piyasaya sürülen NACS-to-J1772 (Seviye 2 yavaş şarj için), J1772-to-NACS ve CCS-to-NACS gibi yeni adaptörler, tek bir hanede bile birden fazla adaptör bulundurma gerekliliğini ortaya koyuyor.

Bu durum, elektrikli araçlara geçişin vaat ettiği 'kolaylık' ve 'sürdürülebilirlik' hedeflerini gölgeliyor. Akıllı telefonlardaki adaptör değişiklikleriyle kıyaslandığında, otomotiv sektöründeki bu geçiş çok daha maliyetli ve yavaş ilerliyor. Ortalama 50.000 dolara yaklaşan bir otomobil için 200 doların üzerinde adaptörler almak ve bunları sürekli yanınızda taşımak, tüketiciler için hem maliyetli hem de pratik bir yük getiriyor. Özellikle şehirlerarası yolculuklarda 'menzil anksiyetesi'ne ek olarak 'adaptör anksiyetesi' de tetiklenebilir. Sektör, tüketicinin adaptörleri evde unuttuğu ya da yanlış adaptörü getirdiği senaryolar için hızlı ve kullanıcı dostu çözümler üretmek zorunda. Otomobil üreticilerinin NACS standardına geçişi yavaş ilerletmesi ve yeni modellerde bile henüz tam adaptasyonun sağlanmaması, bu geçişin uzun bir süre daha devam edeceğini ve tüketicilerin bu adaptör karmaşasıyla yaşamak zorunda kalacağını gösteriyor. Tek bir evrensel şarj standardına ulaşmak, elektrikli araç sahipleri için en iyi deneyimi sunsa da, bu hedefe ulaşana kadar üreticilerin daha proaktif ve tüketici odaklı çözümler geliştirmesi büyük önem taşıyor.


Sonuç: Vaatler, Piyasa Gerçekleri ve Kurumsal Sorumluluk

Henrik Fisker ve eşinin hayır kurumu, ne yazık ki kurucusunun ana şirketinin başarısızlığıyla birlikte kendi sonunu da getirdi. Başlangıçta 4 milyon dolarlık hisse senediyle yola çıkan vakfın, sadece yaklaşık 100.000 dolarlık bağış yapabilmesi, büyük beklentilerin ve piyasa gerçeklerinin çarpışmasının acı bir örneği. Bu durum, sadece elektrikli araç sektöründeki girişimlerin kırılganlığını değil, aynı zamanda yüksek profilli isimlerin hayırseverlik taahhütlerinin de nasıl yakından takip edilmesi gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Şeffaflık ve sürdürülebilirlik, sadece şirketlerin değil, aynı zamanda kurucularının kişisel ve hayırseverlik girişimlerinin de temelini oluşturmalıdır.


Kaynak: TechCrunch

```