ABD Hükümeti Intel'e Ortak Oldu: Teknoloji Savaşlarında Stratejik Bir Hamle

Haber Merkezi

04 September 2025, 11:47 tarihinde yayınlandı

ABD Hükümeti Intel'e Ortak Oldu: Teknoloji Savaşlarında Yeni Bir Cephe mi Açılıyor?

Teknoloji ve jeopolitika arasındaki çizginin giderek bulanıklaştığı bir dönemde, Trump yönetimi ezber bozan bir hamleye imza attı. Yapay zeka alanında küresel liderliği hedefleyen Beyaz Saray, Amerika'nın teknoloji devlerinden Intel'in %10'luk hissesini satın alarak şirkete doğrudan ortak oldu. Yarı iletken üretimini yeniden ülke sınırlarına çekme politikasının bir parçası olan bu adım, özel sektör ve devlet ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olabilir.

Daha önce yerli üretimi teşvik etmek amacıyla sağlanan bir devlet hibesi, yapılan yeni bir anlaşmayla Intel'de %10'luk bir öz sermaye payına dönüştürüldü. Bu, sıradan bir finansal yatırım değil; Washington'ın teknoloji tedarik zincirindeki kritik rolü güvence altına alma ve Asya merkezli üretime olan bağımlılığı azaltma konusundaki kararlılığının net bir göstergesi.

Anlaşmaya Giden Çalkantılı Yol: Intel Neden Sahnedeydi?

Peki, ABD hükümetinin bu stratejik hamlesinde neden Intel başrolde? Cevap, şirketin son yıllarda yaşadığı zorluklarda ve stratejik dönüşüm çabalarında saklı. Intel, Mart 2021'de 20 milyar dolarlık bir yatırımla Arizona'da iki yeni çip fabrikası kurma sözü vererek döküm (foundry) işine iddialı bir giriş yapmıştı. Ancak bu süreç beklendiği kadar pürüzsüz ilerlemedi.

Şirket, özel çip üretimi sektöründeki konumunu güçlendirmek için 5.4 milyar dolara Tower Semiconductor'ı satın alma girişiminde bulunsa da, düzenleyici engeller nedeniyle bu birleşme Ağustos 2023'te iptal edildi. Döküm işinin büyük müşteriler kazanmakta zorlandığı söylentileri ve şirketin genel büyümesindeki yavaşlama, maliyet kesintileri ve toplu işten çıkarmalarla birleşince Intel için endişe çanları çalmaya başladı.

Kasım 2024'te, 2022 tarihli Çipler ve Bilim Yasası (Chips and Science Act) kapsamında sağlanan 7.86 milyar dolarlık federal hibe, şirket için bir umut ışığı oldu. Ancak bu gelişmeden sadece bir ay sonra, CEO Pat Gelsinger'ın aniden emekli olmasıyla şirket bir kez daha belirsizliğe sürüklendi.

Yeni CEO, Washington Baskısı ve Hissedarlık Anlaşması

Mart ayında şirketin eski yönetim kurulu üyesi Lip-Bu Tan'ın CEO olarak göreve geri dönmesi, bir dönüm noktası oldu. Tan, şirketi yeniden odaklamak, ana faaliyet alanı dışındaki birimleri elden çıkarmak ve iş gücünü önemli ölçüde azaltmak gibi radikal bir geri dönüş planıyla işe başladı. Ancak Tan'ın Washington ile ilişkileri de bir o kadar çetin geçecekti.

Ağustos ayının başlarında Cumhuriyetçi senatör Tom Cotton, Tan'ın Çin ile olan bağlarını sorgulayan bir mektubu yönetim kuruluna gönderdi. Hemen ertesi gün Başkan Trump, herhangi bir kanıt sunmadan Tan'ı 'çıkar çatışması içinde olmakla' suçlayarak derhal istifasını talep etti. Bu siyasi baskının ardından Tan, Washington'da Trump ile bir araya gelerek hükümetin hedefleri doğrultusunda iş birliği yollarını görüştü. Kısa bir süre sonra, 18 Ağustos'ta SoftBank'ın Intel'e 2 milyar dolar yatırım yapması ve ardından 22 Ağustos'ta hükümetin hisse alım anlaşmasını duyurması, olayların ne kadar hızlı geliştiğini gözler önüne serdi.

Şeytanın Avukatı: Bu Bir Kurtarma Operasyonu mu, Stratejik Ortaklık mı?

Trump yönetimi, bu yatırımda 'pasif' bir rolde olacaklarını ve şirketin çıkarları doğrultusunda oy kullanacaklarını iddia ediyor. Ancak bu durum, bazı kritik soruları da beraberinde getiriyor:

  • Özel Sektöre Müdahale: Devletin, serbest piyasanın en önemli oyuncularından birine doğrudan ortak olması, gelecekte diğer şirketler için bir emsal teşkil edebilir mi? Bu durum, şirketlerin bağımsız karar alma süreçlerini nasıl etkiler?
  • 'Pasif Yatırımcı' Söylemi: Özellikle ulusal güvenlik ve teknolojik rekabet gibi konularda hükümet gerçekten ne kadar 'pasif' kalabilir? Siyasi hedefler, şirketin ticari kararlarının önüne geçer mi?
  • Anlaşmanın Koşulu: Anlaşma, Intel'in döküm işindeki sahipliğinin beş yıl içinde %50'nin altına düşmesi durumunda ABD hükümetine ek hisse hakkı tanıyor. Bu madde, Intel'in gelecekteki stratejik esnekliğini kısıtlayan bir 'kontrol mekanizması' mı?

Bu hamle, bir yandan Intel'e zorlu döneminde kritik bir finansal ve siyasi destek sağlarken, diğer yandan şirketin omuzlarına ağır bir sorumluluk ve potansiyel bir siyasi yük bindiriyor. Bu ortaklığın Intel'in inovasyon gücünü artırıp artırmayacağı veya bürokratik bir engele dönüşüp dönüşmeyeceği zamanla netleşecek.

Gelecek Ne Getirecek?

ABD hükümetinin Intel hamlesi, şüphesiz küresel yarı iletken pazarında dalgalanmalara yol açacaktır. Bu durum, TSMC ve Samsung gibi rakiplerin stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden olabilir. Aynı zamanda, Çin ile ABD arasındaki teknoloji savaşlarında tansiyonu daha da yükselten bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Intel'in geleceği ve ABD'nin teknoloji politikalarının yönü, artık her zamankinden daha fazla birbirine bağlı. Bu tarihi ortaklığın sonuçları, önümüzdeki yıllarda tüm teknoloji endüstrisini şekillendirecek potansiyele sahip.

Bu küresel teknoloji rekabeti sadece yarı iletkenlerle sınırlı değil. Yapay zeka cephesinde de Avrupa, Amerika merkezli devlere karşı kendi şampiyonlarını yaratıyor. Örneğin, Fransa merkezli yapay zeka girişimi Mistral AI'ın dev bir yatırım turuyla değerlemesini 14 milyar dolara çıkarması, kıtanın bu alandaki artan iddiasını ve teknoloji savaşlarının ne kadar çok katmanlı hale geldiğini gösteriyor. Hatta bu rekabet, en çetin rakipleri bile iş birliğine zorlayabiliyor; Apple'ın, Siri'yi güçlendirmek için ezeli rakibi Google'ın Gemini yapay zekasını test etmesi, sektördeki pragmatik ve beklenmedik ittifakların en çarpıcı örneklerinden biri. Mistral'ın açık kaynak yaklaşımıyla OpenAI gibi devlere meydan okuması ise rekabetin sadece donanımda değil, aynı zamanda yazılım ve iş modelleri düzeyinde de yaşandığının altını çiziyor.

Yapay zeka altyapısı pazarında da benzer bir konsolidasyon ve stratejik derinleşme yaşanıyor. Bu alanda sadece ham işlem gücü sağlamak yeterli olmuyor; şirketler artık geliştirme sürecinin her aşamasını kapsayan bütünsel platformlar kurmaya odaklanıyor. Bunun en güncel örneklerinden biri, bulut bilişim sağlayıcısı CoreWeave’in yapay zeka ajanlarını eğitme konusunda uzmanlaşmış OpenPipe’ı satın alması oldu. Bu hamle, altyapı sağlayıcılarının değer zincirinde nasıl yukarılara tırmandığını ve pazarın birkaç büyük oyuncunun elinde toplanma riskini de beraberinde getirdiğini gösteriyor.

Bu haberin oluşturulmasında TechCrunch tarafından yayınlanan analizden yararlanılmıştır.