Avrupa'da büyük ses getiren ve geçtiğimiz yıl Canneseries'de prömiyerini yapan 'Operation Sabre' dizisinin arkasındaki vizyoner isimlerden Vladimir Tagić, bu kez rotasını tamamen sinemaya çeviriyor. Tagić, yıllardır üzerinde çalıştığı ilk uzun metraj filmi 'Yugo Florida' ile prestijli Saraybosna Film Festivali'nde yarışmaya hazırlanıyor. Bu gelişme, sadece bir yönetmenin kariyerindeki yeni bir basamağı değil, aynı zamanda günümüzün en hararetli tartışmalarından birini de gündeme taşıyor: Dizilerin altın çağında sinemanın yeri neresi?
Televizyon dünyasında elde ettiği büyük başarıya rağmen Tagić'in sinemaya olan tutkusu ve bu yolda karşılaştığı zorluklar, sektörün dinamiklerini gözler önüne seriyor. Yönetmenin ifadelerine göre 'Yugo Florida' projesi, 'Operation Sabre'dan çok daha önce, yedi yıldan uzun bir süre önce başlamış. Ancak kişisel ve daha niş bir hikayeyi finanse etmenin, geniş kitlelere hitap eden bir TV dizisine kaynak bulmaktan çok daha meşakkatli olduğunu belirtiyor. Bu durum, bağımsız sinemacıların karşılaştığı en temel zorluklardan birini bir kez daha teyit ediyor.
Diziler Sinemayı Öldürüyor mu? Tagić'ten Farklı Bir Bakış Açısı
Doğu Avrupa yapımlarının ve genel olarak dizilerin yükselişi hakkındaki görüşleri sorulduğunda Vladimir Tagić, konuya iki farklı perspektiften yaklaşıyor. İlk ve yaygın görüş, dizilerin sinemayı gölgede bıraktığı yönünde. Ancak Tagić, madalyonun diğer yüzüne dikkat çekiyor ve daha derin bir analiz sunuyor:
İnsanların sinemaya gitme fikri, diziler yükselişe geçmeden önce bile alakasızlaşmaya başlamıştı. Festival filmleri ile Hollywood'un süper kahraman filmleri arasındaki makas giderek açıldı ve işte tam bu boşluğu televizyon dizileri doldurdu.
Tagić'in bu tespiti, suçu tamamen dizilere atmak yerine, sinema endüstrisinin kendi içindeki kutuplaşmanın yarattığı boşluğa işaret ediyor. Sanat sineması ve gişe canavarları arasında sıkışan izleyici, aradığı hikaye derinliğini ve karakter gelişimini modern dizilerde buldu. Bu, dizilerin sinemayı 'öldürdüğü' değil, sinemanın bıraktığı bir boşluğu 'doldurduğu' şeklinde yorumlanabilir.
Tagić'in işaret ettiği bu kutuplaşmaya karşı, bazı film festivalleri ise sanat ve ticaret arasında yeni bir denge kurmaya çalışıyor. Örneğin Locarno Film Festivali, Sanat Direktörü Giona A. Nazzaro'nun vizyonuyla, köklü sanat sineması geleneğini korurken, aynı zamanda daha geniş kitlelere hitap eden ve ticari potansiyeli yüksek olan 'tür' filmlerine de kapılarını açıyor. Bu yaklaşım, festivallerin sadece sanatsal kaleler olmakla kalmayıp, sinema endüstrisinin farklı kollarını bir araya getiren dinamik platformlara dönüşebileceğini gösteriyor.
'Yugo Florida': Modern Yalnızlığın ve Babayla Yüzleşmenin Hikayesi
Yönetmenin kişisel dokunuşlarını taşıyan 'Yugo Florida', ilk başta bir yol filmi olarak tasarlanmış. Ancak zamanla, modern insanın en büyük sorunlarından birine, yalnızlığa odaklanan daha katmanlı bir yapıya bürünmüş. Film, gece vardiyasında bir reality şov programında editör olarak çalışan Zoran'ın (Andrija Kuzmanovic) tekdüze hayatına odaklanıyor. Zoran'ın hayatı, duygusal olarak mesafeli babasına ölümcül bir teşhis konulmasıyla altüst olur ve babasının bakımını üstlenmek zorunda kalır.
Filmin en ilgi çekici yönlerinden biri, Zoran'ın mesleğinin yönetmenin kendi geçmişinden bir iz taşıması. Tagić, on yılı aşkın bir süre önce 'Big Brother' programında baş editör olarak çalışmış. Bu deneyim, filme otobiyografik ve gerçekçi bir katman ekliyor. Sırbistan'daki sıra dışı işlere de dikkat çeken yönetmen, bu karakter üzerinden küreselleşen dünyanın yarattığı absürt çalışma koşullarına da bir pencere aralıyor.
Zor Bir Karakter, Cesur Bir Oyuncu Seçimi
Tagić, başrol karakteri Zoran'ın pasif ve içe dönük yapısı nedeniyle canlandırılması zor bir karakter olduğunu kabul ediyor. Seyircinin bu melankolik karakterle bağ kurmasının zor olacağından endişe etmiş. Çözümü ise oldukça radikal bir yöntemde bulmuş: Sırbistan'ın en popüler komedi oyuncularından Andrija Kuzmanovic'i başrol için seçmek. Başta bu teklife şaşıran Kuzmanovic, rol için saçlarını kazıtıp kilo vererek inanılmaz bir dönüşüm geçirmiş ve yönetmenin takdirini kazanmış.
Sanatsal Dürüstlük ve Beklentiler
Saraybosna'daki dünya prömiyeri öncesi 'biraz korkmuş' ama 'huzurlu' olduğunu söyleyen Tagić, yaratım sürecinde hiçbir taviz vermediğinin altını çiziyor. 'Seyirciyi kazanmaya çalışmadım... Hissettiğim gibi yaptım ve bu kararın getireceği her şeyle yaşayacağım' diyerek sanatsal dürüstlüğe olan bağlılığını vurguluyor. Bu duruş, 'Yugo Florida'yı sadece bir film değil, aynı zamanda yaratıcısının sanat anlayışının bir manifestosu haline getiriyor.
Filmin uluslararası bir ortak yapım olması da dikkat çekici. Projenin arkasında Sırbistan, Bulgaristan, Fransa, Hırvatistan ve Karadağ'dan yapım şirketleri bulunuyor. Bu durum, Avrupa sinemasında sınır ötesi iş birliklerinin önemini bir kez daha gösteriyor.
Bu iş birlikleri, özellikle Balkan sinemasında hayati bir rol oynuyor. Zira bölgedeki bazı ülkelerde film yapımcıları ciddi yapısal sorunlarla karşılaşıyor. Nitekim 17 yıl aradan sonra yeni filmiyle Saraybosna'ya dönen yönetmen Srdan Vuletic, Bosna sinemasını "uzatılmış bir ötenazi durumunda" olmakla eleştirirken, Karadağ gibi komşu ülkelerin "çok daha sağlıklı" film endüstrilerine sahip olduğunu ve sanatçılara projelerinin her aşamasında destek olduğunu belirtiyor. Bu durum, 'Yugo Florida' gibi projelerin neden Karadağ gibi ülkelerle ortak yapımı tercih ettiğini de gözler önüne seriyor.
Filmin Künyesi ve Destekçileri
- Yapım: Marija Stojanovic (Sense Production, Sırbistan)
- Ortak Yapımcılar: Contrast Films (Bulgaristan), La Belle Affaire (Fransa), Eclectica (Hırvatistan), Adriatic Western (Karadağ)
- Destekçiler: Film Center Serbia, Hırvatistan Görsel-İşitsel Merkezi (HAVC), Bulgaristan Ulusal Film Merkezi
Bu haberin oluşturulmasında Variety'de yer alan orijinal makaleden faydalanılmıştır.
