Sinema dünyasının en prestijli etkinliklerinden Venedik Film Festivali, bu yıl yine çok konuşulacak bir yapıma ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Afgan yönetmen Aboozar Amini'nin, bir Taliban askerinin hayatının derinliklerine inen yeni belgeseli “Kabil, Dualar Arasında” (Kabul, Between Prayers), dünya prömiyerini Venedik'te yapacak. Ancak film, daha gösterime girmeden önemli bir başarıya imza atarak Avrupa'nın önde gelen dağıtım şirketlerinden Mediawan Rights'ın radarına girdi ve dünya satış hakları anlaşmasıyla gündeme oturdu.
Bu belgesel, alışılagelmiş savaş ve çatışma anlatılarının çok ötesine geçerek, madalyonun diğer yüzünü, yani radikal bir ideolojiyle büyümüş bir bireyin insani çıkmazlarını mercek altına alıyor. Peki, bir Taliban askerini 'insan' olarak anlamaya çalışmak ne anlama geliyor ve bu film neden bu kadar önemli?
Şehitlik Vaadi ve Gündelik Hayat Arasında Bir Taliban Askeri
“Kabil, Dualar Arasında”, izleyiciyi 23 yaşındaki Samim'in dünyasına davet ediyor. Samim, doğduğu andan itibaren kaderini şekillendiren Taliban ideolojisine sıkı sıkıya bağlı bir asker. Ancak hayatı, ideolojinin ona sunduğu cazip şehitlik vaatleri ile bir eş ve çiftçi olarak sürdürmek zorunda olduğu sıradan gündelik yaşamın gerçekleri arasında sıkışıp kalmıştır.
Filmde aynı zamanda Samim'in 14 yaşındaki küçük kardeşi Rafi'yi de takip ediyoruz. Ağabeyine hayranlık duyan Rafi, ergenliğin karmaşası içinde oyun oynamayı geride bırakıp, on yıllardır süren askeri müdahaleler ve bunun sonucunda ortaya çıkan radikalleşmenin şekillendirdiği acımasız bir dünyaya adım atmaya hazırlanıyor. Bu iki kardeşin hikayesi üzerinden film, bir neslin nasıl şekillendiğine dair çarpıcı bir portre sunuyor.
Yönetmenin Gözünden: Kınamak Değil, Anlamak
Yönetmen Aboozar Amini, amacının popülist politikacıların dikte ettiği gibi basit bir kınama dürtüsünü aşmak olduğunu belirtiyor. Amini'nin kendi sözleriyle filmin felsefesi şu şekilde özetlenebilir:
“‘Kabil, Dualar Arasında’ sadece kimliksiz bir başka Taliban askerini göstermiyor. Aksine, onunla bir insan olarak ilişki kurmaya, onu kırk yıllık uluslararası askeri müdahalenin ve bunun sonucunda ortaya çıkan radikalleşmenin bir yansıması olarak anlamaya çalışıyor.”
Tartışmaları Beraberinde Getirecek Bir Bakış Açısı
Elbette, bir Taliban üyesini 'insanlaştırma' çabası, beraberinde ciddi etik tartışmaları da getirecektir. Bu yaklaşım, Taliban rejiminin özellikle kadınlara ve azınlıklara yönelik uyguladığı baskıcı politikaların ve şiddetin kurbanlarını göz ardı etmekle eleştirilebilir. Filmin, bir ideolojinin failini anlamaya çalışırken, o ideolojinin yarattığı acıları normalleştirme riski taşıyıp taşımadığı, Venedik'teki gösterimin ardından en çok konuşulacak konulardan biri olacak gibi görünüyor.
Ancak yapımcılar, filmin amacının aklamak değil, fanatizm ve insanlık arasındaki bulanık çizgileri sorgulamak olduğunu vurguluyor. Yapımcı Jia Zhao, Amini'nin yaklaşımını "izleyicileri yüzleşmeye zorlayan hem bir alarm hem de bir ilahi" olarak tanımlıyor. Bu hassas denge, filmin başarısı için kritik bir rol oynayacak.
Venedik Prömiyeri ve Global Pazarın İlgisi
Bir filmin henüz festival prömiyerini yapmadan büyük bir şirket tarafından satın alınması, içeriğine duyulan güvenin ve küresel çapta bir etki yaratma potansiyelinin en önemli göstergesidir. Mediawan Rights yetkilileri, Amini'nin sinematografik dilinin nadir bir hassasiyete sahip olduğunu, çünkü açıklamak yerine gözlemlediğini ve izleyiciyi Kabil'in gündelik hayatına filtresiz bir şekilde soktuğunu belirtiyor.
Bu durum, Hollywood dışı yapımların uluslararası pazarda artan etkisini gösteren tek örnek değil. Benzer bir başarıya imza atan İsveç yapımı gençlik draması 'Live a Little' da, Amerika pazarında önemli bir dağıtım anlaşması yaparak Avrupa sinemasının küresel çapta hala bir karşılığı olduğunu kanıtladı.
Benzer bir stratejik hamle de Hindistan sinemasından geldi. Oscar ödüllü yapımcı Guneet Monga Kapoor'un liderliğindeki bir girişimle Hindistanlı kadın sinemacıların projelerinin Toronto Film Festivali gibi prestijli bir platforma taşınması da ülkenin çeşitli seslerini ve anlatı gücünü uluslararası vitrine çıkarma amacı taşıyor. Bu tür girişimler, küresel sinema pazarının giderek daha çok sesli hale geldiğini gösteriyor.
Filmin Venedik'teki başarısı bununla da sınırlı kalmadı. Belgesel aynı zamanda, festival kapsamında bu yıl ilk kez verilecek olan ve toplumsal sorunlara dikkat çeken yapımları onurlandırmayı hedefleyen prestijli Altın Küre Belgesel Etki Ödülü (Golden Globes Impact Prize for Documentary) için yarışan yedi filmden biri olarak açıklandı. Bu adaylık, yapımın sadece sanatsal değerinin değil, aynı zamanda toplumsal etki potansiyelinin de ne denli yüksek görüldüğünün bir başka kanıtı niteliğinde.
Yönetmen Aboozar Amini, bu alanda yabancı bir isim değil. İlk uzun metrajlı belgeseli olan “Kabil, Rüzgardaki Şehir” (Kabul, City in the Wind), 2018'de prestijli belgesel festivali IDFA'nın açılışını yapmış ve birçok ödül kazanmıştı. Bu yeni filmiyle Amini, ülkesinin karmaşık gerçekliğini kişisel ve evrensel bir dille anlatma konusundaki kararlılığını sürdürüyor.
“Kabil, Dualar Arasında”, sadece bir belgesel olmanın ötesinde, savaşın ve ideolojilerin bireyler üzerindeki derin ve kalıcı etkilerini sorgulayan, kırılganlık, direniş ve insanlığını koruma mücadelesi üzerine şiirsel olduğu kadar politik bir yapım olarak öne çıkıyor. Venedik'te yaratacağı etki, şimdiden merakla bekleniyor.
Kaynak: Bu haberin oluşturulmasında Variety'de yayınlanan bu makaleden yararlanılmıştır.