Rock and roll devriminin belki de en kritik başlangıç hikayesi... Kendisine 'Albay' Tom Parker diyen ama bu askeri rütbeye hiç sahip olmamış bir adamın, Elvis Presley adında genç bir yeteneği nasıl keşfedip hayal bile edilemeyecek bir şöhret basamağına taşıdığının öyküsü. Bu konu hakkında sayısız film ve kitap bulunsa da, Albay Parker, mesleğini kelimenin tam anlamıyla sirklerde öğrenmiş bir illüzyon ustasıydı. Tüm yeteneğini, deneyimini ve sezgilerini Elvis'i bir süperstar yapmak ve orada tutmak için kullanırken, kendi gizemli geçmişini saklamak için de bir o kadar çaba harcadı.
Gizemli Menajerin Perde Arkası
Peki, Albay Tom Parker gerçekte kimdi? Aslında Hollanda doğumlu Andreas Cornelis van Kuijk olan Parker, kartlarını her zaman kapalı oynayan, sırlarla dolu bir karakterdi. Elvis biyografisti Peter Guralnick'in, Parker'ın daha önce gün yüzüne çıkmamış kişisel arşivlerine tam erişim sağlayarak kaleme aldığı yeni kitabı "The Colonel and the King" (Albay ve Kral), bu tek boyutlu ve hırslı menajer portresini insanileştirerek çok daha farklı bir tablo sunuyor. Guralnick, "Arşivdeki mektuplar, Albay hakkında daha önce sahip olduğumdan çok daha derin ve farklı bir resim çiziyordu," diyerek bu yeni perspektifin altını çiziyor.
Her Şeyin Başladığı An: O Kader Gecesi
Parker, Elvis'in varlığından ilk kez 1955 başlarında, Teksas'taki eski bir dostu olan DJ ve organizatör Ernest "Uncle Dudley" Hackworth sayesinde haberdar oldu. Hackworth, Memphisli bu gencin küçük bir kasabadaki okulda 800'den fazla kişiyi topladığını söylediğinde, bu, adı sanı duyulmamış bir sanatçı için inanılmaz bir rakamdı.
İşin garip yanı, Parker'a bu gençten iki ay önce başka bir meslektaşı olan Oscar Davis de bahsetmişti. Ancak şık giyimli, keskin zekalı ama güvenilmez biri olarak bilinen Davis'in sözlerine pek kulak asmamıştı. Fakat Uncle Dudley'nin telefonu her şeyi değiştirdi. Parker hiç tereddüt etmedi.
Üç gün sonra yardımcısı Tom Diskin ile birlikte Presley'i Louisiana Hayride'da sahnede izlemeye gitti. Müzikten ziyade, kalabalığın yarattığı inanılmaz coşku ve tepkiden adeta çarpılmıştı. Bu, Parker'ın aradığı şeydi. Derhal Elvis'in o dönemki menajeri olan Memphisli DJ Bob Neal ile temasa geçti ve bir hafta içinde onu Hank Snow'un turnesine dahil etti.
İlk Adımlar ve Engeller
Turnenin ilk günlerinden itibaren Elvis'in yeteneği, azmi ve özellikle de gelişim kapasitesi apaçık ortadaydı. Gittiği her yerde fırtınalar estiriyor, çoğu gece şovun asıl yıldızı olan Hank Snow'u bile gölgede bırakıyordu. Bu durum ikili arasında gerginlik yaratsa da, Parker durumu idare etmeye çalışıyordu.
Yıllar sonra Elvis'in eşi benzeri görülmemiş başarısında ne kadar payı olduğu sorulduğunda Albay, alışılmadık bir alçakgönüllülükle şöyle diyecekti: "Bence Presley, şov dünyasına adım attığı ilk günden itibaren bir yıldızdı. Ona yardım edebileceğimi biliyordum, ama bence şov dünyasından anlayan herkes ona yardım edebilirdi."
Ancak Parker'ın önündeki en büyük engel, Elvis'in menajeri Bob Neal'dı. Neal, Parker'ın tekliflerine ve vizyonuna karşı inanılmaz derecede dirençliydi. Parker, bu durum karşısında o kadar hayal kırıklığına uğradı ki, bir noktada asistanına "Onlar bize ihtiyaç duyana kadar Presley için daha fazla para ya da zaman harcamanın bir anlamı yok," diyerek pes etmeyi bile düşündü.
Nihayetinde Parker'ın ısrarı ve vizyonu galip geldi. Bu zorlu başlangıç, müzik tarihinin en ikonik ve en başarılı menajer-sanatçı ortaklıklarından birinin temelini attı. Sirklerde yetişmiş bir şovmenin sezgileri, ham bir yeteneği "Kral"a dönüştürerek rock and roll'un kaderini sonsuza dek değiştirdi.