Ralph Fiennes'in Orkestra Şefliğinde Bir Başyapıt: 'The Choral', Savaşın Yaralarını Sanatla Sarıyor

Haber Merkezi

20 October 2025, 09:18 tarihinde yayınlandı

Ralph Fiennes'li The Choral: Savaşın Gölgesinde Sanatın Direnişi ve Eleştirisi | SenNexus

Birinci Dünya Savaşı'nın en karanlık döneminde, 1916 İngiltere'sinde geçen ‘The Choral’, bir köy korosunun hikayesini merkeze alıyor. Ancak bu hikaye, sıradan bir “zorluklara rağmen gösteri yapalım” temalı İngiliz filmi olmanın ötesine geçiyor. Usta senarist Alan Bennett'ın 40 yılı aşkın süredir yazdığı ilk orijinal senaryo olarak dikkat çeken film, savaşın ve vatanseverliğin baskısı altında ezilen ruhları, sanatın yüceltici gücüyle iyileştirme arayışını işliyor.

Yönetmen koltuğunda Nicholas Hytner'ın oturduğu ve Ralph Fiennes'in başrolde olduğu bu eser, basit bir ulusal marş coşkusuna karşı, Edward Elgar’ın karmaşık ve derin ‘The Dream of Gerontius’ oratoryosunu sahnelemeyi amaçlayan Dr. Henry Guthrie’nin (Ralph Fiennes) mücadelesini anlatıyor. Film, vatanseverlik hissinin sanatsal bütünlüğe karşı ne kadar sığ kalabileceğini eleştirel bir dille irdeliyor.

Guthrie ve Toplumsal Çatışma: Sanat mı, Sadakat mi?

Film, Yorkshire'ın şirin ama savaş nedeniyle erkek nüfusu tükenmekte olan kurgusal Ramsden kasabasında geçiyor. Cepheye giden gençlerin boşalttığı koro, kasaba halkının tepkisini çeken, kentli ve dahi bir şef olan Dr. Henry Guthrie'yi göreve çağırır. Guthrie’nin karmaşık kişiliği, filmin temel çatışma noktalarından birini oluşturuyor.

Guthrie, sadece sanatın vatanseverlikten daha önemli olduğunu düşünmekle kalmaz; Almanya’da eğitim görmüş olması, açık ateizmi ve o dönemin toplumu tarafından ‘tuhaflık’ olarak nitelendirilen cinsel yönelimi nedeniyle yerel muhafazakâr kesim tarafından sürekli olarak dışlanır. Ralph Fiennes, bu melankolik ve zarif karakteri içe dönük bir hüzünle canlandırarak, görünürde gururlu İngiliz cephesinin altında yatan kişisel acıları ve gizli kimlikleri başarıyla yansıtıyor.

Savaşın Travması ve Gençlerin Çaresizliği

‘The Choral’, sadece Guthrie’nin sanatsal mücadelesini değil, aynı zamanda savaşın eşiğindeki gençlerin yaşadığı karmaşık duygusal dünyayı da gözler önüne seriyor. Postacı Lofty (Oliver Briscombe) ve arkadaşı Ellis (Taylor Uttley) gibi gençler, her an askere alınma korkusuyla yaşarken, hayatlarını kaybetmeden önce 'yaşama' telaşına düşerler. Bu durum, özellikle genç karakterlerin trajik ve bazen de mizahi flörtleşmelerinde belirginleşir.

Film, savaşın fiziksel yaralarından ziyade, genç ruhlarda bıraktığı derin duygusal tahribatı ele alır. Yaralı olarak geri dönen asker Clyde'ın travması ve sevgilisi Bella’nın bu durumla başa çıkma çabaları, dönemin çay ve çörek nostaljisinin altındaki çürümeyi sertçe gösterir. Bennett’ın senaryosu, İngiliz