İsviçre'nin Locarno kentinde düzenlenen ve sinema dünyasının nabzını tutan Locarno Film Festivali, 2015'ten bu yana genç yetenekleri sektörün devleriyle buluşturan Match Me! etkinliğine ev sahipliği yapıyor. Bu yıl da 14 farklı ülkenin sinema ajansının desteğiyle, Brezilya'dan Şili'ye, Finlandiya'dan Dominik Cumhuriyeti'ne uzanan geniş bir coğrafyadan 37 yapım şirketi, en yeni projelerini uluslararası ortak yapımcılara ve dağıtımcılara sunma fırsatı buldu.
Match Me!, sadece bir proje pazarı olmanın ötesinde, genellikle özgün ve auteur sinemasına yakın duran, cesur vizyonlara sahip genç yapımcılar için bir kuluçka merkezi görevi görüyor. Etkinlikte sunulan projeler, sinemanın evrensel dilini kullanarak günümüzün en yakıcı sorunlarına parmak basıyor: queer göçmenlerin varoluş mücadelesi, Amazon ormanlarındaki ekolojik ve sosyal adaletsizlikler, toplumsal hafızada iz bırakan tarihi olaylar ve modern insanın kimlik arayışı gibi temalar, genç sinemacıların radarında.
Etkinlikten Öne Çıkan Projeler ve Sesler
Bu yılki seçki, küresel sinemanın ne denli zengin ve çeşitli bir potansiyele sahip olduğunu gözler önüne seriyor. İşte farklı ülkelerden dikkat çeken bazı yapımcılar ve projeleri:
Brezilya: Amazon'un ve Toplumsal Cinsiyetin Sesi
Brezilya'dan katılan yapımcılar, ülkelerinin karmaşık sosyal dokusunu merkeze alıyor. Priscilla Brasil (Companhia Amazonica de Filmes), "Amazon'un temsilini ilerletmek ve Amazon'un seslerini ön plana çıkarmak çok önemli" diyerek "Valentina" projesini sunuyor. Film, Brezilya adalet ve medya sisteminin iç işleyişini gözler önüne seriyor. Akira Martins (Rodô Audiovisual) ise Netflix'in popüler dizisi "%3"ün yıldızı Bianca Comparato'nun yönetmenliğini üstleneceği, bir cinsiyet meselesi gizemi olan "A Night at the Roadside" ile dikkat çekiyor.
Proje Vurgusu: Remember Me
Yapımcı Fernanda Prestes (Fluxa) tarafından sunulan bu dramedi, yalnız ve cinsel kimliğini saklayan emekli bir kadının, ilk kız arkadaşıyla kaotik bir yolculuğa çıkmasını konu alıyor. Prestes'in deyişiyle proje, "toplumun yavaşlamanızı beklediği bir yaşam döneminde tatmin arayan kadınların orta yaş olgunlaşma hikayesi."
Şili: Hafıza, Doğa ve Hayaletler
Şilili yapımcılar, ülkenin coğrafyası ve tarihiyle iç içe geçmiş hikayeler anlatıyor. Rodrigo Díaz (Fiebre), IFFR Cinemart'ta büyük ödülü kazanan "Erratics" ile öne çıkıyor. Film, 1925'te çektiği yerli halkların izini sürmek için modern Tierra del Fuego'da dolaşan bir hayaletin fantastik öyküsünü anlatıyor. Bastian G. Monsalve (El Viento) ise "The Forest Breathes in Murmurs" adlı hibrit projesiyle, dünyanın en yaşlı ağacına ev sahipliği yapan bir milli parktan geçecek yeni bir yol planını ve bir dendroloğun ağacın halkalarıyla ilgili yapacağı keşfi konu alıyor.
Dominik Cumhuriyeti: Kimlik ve Unutuluş
Dominik Cumhuriyeti'nden Kryzz Gautier (Reclaimed Entertainment), queer, Afro-Latin ve engelli karakterleri merkezine alan cesur hikayeler geliştirmeyi hedefliyor. "Echoes" adlı projesi, Latin Amerika sinemasındaki "Siyahlığın, queerliğin ve Karayip kimliğinin silinmesine" bir tepki niteliği taşıyor. Mary Helen Ferreira (Cinefilms) ise "Dolore" projesiyle, cenazelerde para karşılığı ağlayan profesyonel bir yas tutucunun, kendi büyükannesi öldüğünde tek bir damla gözyaşı dökememesini anlatarak "halkımın unutulmuş kimliği" üzerine bir film sunuyor.
Estonya ve Finlandiya: Distopya ve Modern Babalık
Kuzeyden gelen sesler de bir o kadar çeşitli. Estonya'dan Olga Hartšuk (Nafta Films), kuzey kışının karanlığının tüm dünyaya yayıldığı bir bilim kurgu eko-antolojisi olan "The Murk" ile Locarno'da. Finlandiya'dan Paulina Maus (Making Movies) ise "Late" projesiyle, çocuklarının gelecekteki annesini bulmak için flört dünyasına atılan 33 yaşındaki bir avukatın hikayesini anlatıyor. Maus'a göre bu proje, "İskandinav sineması için nadir bir şekilde, modern babalığın erkek perspektifinden bir keşfi."
Sonuç: Sinemanın Geleceğine Yatırım
Match Me! etkinliğinde öne çıkan projeler, küresel sinemanın tek bir sese veya bakış açısına mahkum olmadığını kanıtlıyor. Bu platform, farklı kültürlerden gelen, anlatacak cesur hikayeleri olan ve sinemanın sınırlarını zorlamak isteyen yeni nesil yapımcılar için hayati bir rol oynuyor. Locarno'da atılan bu tohumların, yakın gelecekte dünya festivallerinde ve sinema salonlarında yeşererek izleyiciyle buluşması bekleniyor.