ABD'nin önde gelen komedyenlerinden Jimmy Kimmel'ın, 'Jimmy Kimmel Live' programının ani bir kararla belirsiz süreliğine yayından kaldırılması, ülkedeki ifade özgürlüğü ve medya bağımsızlığı tartışmalarını alevlendirdi. Bu gelişme, Amerikan medya ortamında siyasi mizah, ifade özgürlüğü ve medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki güç mücadelesi konularında endişeleri artırdı. Kararın merkezinde, Federal İletişim Komisyonu (FCC) Başkanı Brendan Carr'ın ABC'nin lisanslarını iptal edebileceği yönündeki tehdidi ve Kimmel'ın Donald Trump yönetimini hedef alan eleştirel yorumları yatıyor. Bu ani karar, programın bağlı yayın istasyonları tarafından beklenmedik bir şekilde yayından kaldırılmasını da beraberinde getirerek, medya devleri ile yerel yayıncılar arasındaki güç mücadelesinin de fitilini ateşledi. Donald Trump yönetimi ve MAGA medyası tarafından yürütülen baskı kampanyaları sonrasında Disney ve ABC'nin bu kararı alması, yüzlerce kişinin sokaklara dökülerek protesto gösterileri düzenlemesine neden oldu. Bu süreçte, meslektaşı Jimmy Fallon'dan Kimmel'a güçlü bir destek gelirken, Fallon sansür endişelerine rağmen Donald Trump'ı hedef alan eleştirel yayınlarına devam edeceğinin sinyallerini verdi.
Kimmel Neden Hedef Oldu? Tartışmaların Arka Planı
Jimmy Kimmel, uzun süredir eski Başkan Donald Trump'ın en keskin eleştirmenlerinden biri olarak biliniyor. Ancak olaylar, Kimmel'ın Pazartesi gecesi yayınlanan monoloğunda, 10 Eylül'de Utah'ta hayatını kaybeden aktivist Charlie Kirk ve 'MAGA' hareketi hakkındaki yaptığı sert yorumlarla başladı. Kimmel, monoloğunda 'MAGA çetesi'nin, Kirk'ü öldüren çocuğu 'kendilerinden biri' olarak göstermeye çalıştığını söylemişti. Kimmel ayrıca eski Başkan Donald Trump'ın Amerikan bayraklarını yarıya indirme emrini ve olayla ilgili siyasi yorumları tiye almıştı. Bu yorumlar nedeniyle FCC Başkanı Brendan Carr, bazı ABC bağlı istasyon sahipleri ve Başkan Trump'ın sert eleştirilerine maruz kaldı. Federal İletişim Komisyonu (FCC) Başkanı Brendan Carr da Kimmel'ın bu açıklamalarını 'saldırgan' bularak ABC hakkında yeni bir soruşturma başlatma tehdidinde bulunmuş, hatta ABC'nin yayın lisanslarını iptal edebileceği yönündeki potansiyelden bahsetmişti. Bu durum, ifade özgürlüğü savunucuları tarafından, Carr'ın FCC'nin düzenleyici yetkisini siyasi rakiplerine zarar vermek için bir 'çekiç' gibi kullandığı eleştirilerine yol açtı. ABD'nin en büyük yerel televizyon yayıncısı gruplarından Nexstar ve Sinclair Broadcast Group liderliğindeki kanalın bağlı kuruluşları programı yayından çekme kararı alırken, Çarşamba ve Perşembe akşamları Kimmel'ın yayınlandığı 23:35 slotunda 'Celebrity Family Feud' programının tekrar bölümlerinin yayınlanacağı belirtildi. Kısa süre sonra ABC de bu karara uydu. Bu eleştiriler, Kimmel'a yönelik 'MAGA medyası kaynaklı' olarak tanımlanan bir baskı kampanyasına dönüştü. Programın aniden yayından çekilmesi, özellikle muhafazakar kesimden gelen tepkilerin bir sonucu olarak görüldü. Eski Başkan Donald Trump da Truth Social platformu üzerinden duruma hızla müdahil olarak, Kimmel'ın programının iptal edildiğini iddia etti (ki bu doğru değildi, sadece askıya alınmıştı) ve ABC'yi 'nihayet yapılması gerekeni yaptığı için' tebrik etti. Trump, Kimmel'ı 'sıfır yetenekli' olmakla ve düşük izlenme oranlarına sahip olmakla eleştirdi.
“Dürüst olmak gerekirse, neler olduğunu bilmiyorum ve kimse de bilmiyor. Ama Jimmy Kimmel'ı tanıyorum, o iyi, komik ve sevecen bir adam ve umarım geri döner. Birçok kişi istediğimizi söyleyemeyeceğimizden veya sansürleneceğimizden endişeleniyor ama ben başkanın İngiltere gezisini her zamanki gibi ele alacağım.” - Jimmy Fallon
“Uygunsuzluk suç değildir. Aslında uygunsuzluk, en iyi komedinin kaynağı olabilir – en azından ifade özgürlüğünü temel bir hak ve erdem olarak anladığımız bir toplumda.”
Bu karara ilk tepkilerden biri, ülkenin en büyük yazarlar birliği olan Amerika Yazarlar Birliği Batı (WGA West) ve Sinema Oyuncuları Sendikası – Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) cephesinden geldi. Her iki sendika da, ABC'nin bu hamlesini 'misilleme' olarak değerlendirerek kınadı ve sanatçıların sesinin kısılmasının demokratik değerlere aykırı olduğunu belirtti.
'Fikirlerimizi özgürce dile getirme, birbirimizle hemfikir olmama – hatta rahatsız etme hakkı – özgür bir halk olmanın tam kalbinde yer alır. Bu inkar edilemez. Ne şiddetle, ne hükümet gücünün kötüye kullanılmasıyla, ne de kurumsal korkaklık eylemleriyle.' - Amerika Yazarlar Birliği Batı (WGA West) Basın Açıklaması
SAG-AFTRA da benzer bir tonla, toplumun ifade özgürlüğüne dayandığını ve 'kamuoyunu ilgilendiren önemli konularda konuşma özgürlüğünün bastırılması ve misillemenin hepimizin dayandığı temel haklara aykırı olduğunu' vurguladı.
Protesto Dalgaları: "Eğer O Susturulursa, Ben de Susturulurum"
Perşembe günü, Burbank ve New York'taki Disney merkezleri ile Hollywood'daki Kimmel'ın stüdyosu önünde aceleyle organize edilen gösterilerde yüzlerce kişi bir araya geldi. Katılım küçük ancak tutkuluydu. Protestocular, Kimmel'ın programının ülke genelindeki önemli pazarlarda (Nashville, New Orleans, Salt Lake City gibi) yayından kaldırılmasının, ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit olduğunu vurguladılar. Taşıdıkları pankartlarda Disney, ABC, FCC ve Kimmel'ın programını yayınlamama kararı alan TV istasyon sahipleri eleştirildi. Bu durum, ABD tarihinde siyasi figürlerin medya üzerindeki baskısının yeni bir örneği olarak yorumlanırken, Bill Maher gibi sunucuların siyasi yorumları daha önce de tepki çekmiş ancak doğrudan devlet kurumlarının lisans iptali tehdidiyle karşılaşılmamıştı.
Hollywood sakini Deborah Short, Kimmel'ı savunarak, "Yanlış bir şey söylemedi. Beni temsil ediyor. Eğer o susturulursa, ben de susturulurum. Bu kadar basit." ifadelerini kullandı. Ventura'dan gelen Bobbi adlı bir öğretmen ise, "Bu sabah işe giderken ülkede ifade özgürlüğümüzü kaybettiğimizi fark edince midem bulandı. Anayasaya değer veririm. Her şeyin kayıp gittiğini görüyorum" diyerek endişelerini dile getirdi.
Demokrasi ve Medya Bağımsızlığına Yönelik Endişeler
Protestocuların çoğu, Kimmel olayını, Trump yönetiminin demokrasi ve sivil özgürlükler üzerindeki geniş kapsamlı etkisinin bir parçası olarak gördü. CBS'in 'The Late Show With Stephen Colbert' programının da 10 yıllık yayın hayatının ardından mevcut sezon sonunda iptal edileceğinin duyurulması, bu endişeleri daha da artırdı. Los Angeles'tan emekli polis memuru Oscar Villanueva, durumu ırksal profilleme ve göçmen karşıtı operasyonlara benzeterek, Trump'ın ifade özgürlüğünü susturmaya çalıştığını ve bunun bir diktatörlüğe yol açabileceğini belirtti. Villanuvea, Disney ve ABC'nin 'ceplerini düşünerek' doğru olanı yapmadığını savundu.
ABC'nin bu kararı, ülkenin en büyük TV istasyonu sahiplerinden Nexstar Media'nın da Kimmel'ın yorumları nedeniyle programı bünyesindeki 32 ABC bağlı istasyonunda yayımlamayacağını açıklamasının hemen ardından geldi. Sinclair Broadcast Group da benzer bir kararla Kimmel'ı program akışından çıkardığını teyit etti. Bu durum, bağlı istasyonların ana ağa karşı bu denli açık bir cephe almasının nadir görülen bir durum olduğunu ve büyük medya şirketlerinin siyasi baskılar veya kamuoyu tepkileri karşısında program içeriklerine müdahale etme potansiyelini bir kez daha gözler önüne serdi. Bir zamanlar bağlı istasyonlara ödeme yapan büyük ağların aksine, günümüzde yerel istasyonların maliyetli spor yayın hakları gibi durumlar için ağlara 'ters tazminat' ödeyerek yayın dengesini değiştirmesi de dikkat çekiyor. Kimmel'ın, ABC'nin yıllarca Oscarlar ve Emmy'ler için güvendiği bir 'şirket adamı' olmasına rağmen hedef olmaktan kurtulamaması, durumun ciddiyetini artırdı.
Ayrıca, Kimmel olayı, Nexstar'ın Federal İletişim Komisyonu (FCC) nezdinde mevcut televizyon istasyonu sahipliği sınırlarını yeniden gözden geçirmesi için yoğun bir baskı uyguladığı bir döneme denk geldi. Nexstar, geçtiğimiz ay Tegna adlı rakip bir istasyon grubunu 6 milyar dolarlık bir işlemle satın alma niyetini açıklamış, bu da mevcut kurallar altında sahiplik sınırını aşacağı için FCC'nin kuralları gevşetmesini zorunlu kılmıştı. Bu durum, medya dünyasında güçlülerin ve dengeleyici unsurların nasıl konumlandığını, yerel yayıncıların hala ne denli bir etki yaratabileceğini ve ifade özgürlüğünün medya politikaları içindeki hassas yerini bir kez daha gündeme getiriyor.
"Trump'ın yapmaya çalıştığı şey, ifade özgürlüğümüzü kapatmak. Seslerimizi susturmak istiyor ve bu adil değil. Bu yüzden savaşmak zorundayız, aksi takdirde bir diktatörlükle karşılaşacağız" diyen Villanueva, Kimmel'ın doğruyu söylediği için halk tarafından sevildiğini ekledi.
Öne Çıkanlar: Medya Özgürlüğünün Geleceği
Jimmy Kimmel'ın yayından kaldırılması, sadece bir TV programının iptali olmaktan öte, ABD medyasının siyasi baskılara ne kadar açık hale geldiğini gösteren bir emsal teşkil ediyor. Bir yayın televizyonu yöneticisinin durumu '17 Eylül'ü hatırlayın – Amerika'da Birinci Değişikliği kaybettiğimiz gün' sözleriyle değerlendirmesi, olayın ifade özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkisine dikkat çekmektedir. Özellikle Nexstar gibi istasyon gruplarının FCC nezdinde milyarlarca dolarlık bir birleşme incelemesinin bulunması ve bu durumun kararı etkilediği iddiaları, medya devlerinin bağımsız duruşlarını koruma kapasiteleri hakkında soru işaretleri yaratıyor. Bu olay, 'late-night' TV'nin siyasi mizah ve eleştiri için bir platform olarak geleceğini de sorgulatıyor. Stephen Colbert'ın programının gelecek baharda sona erecek olması da düşünüldüğünde, Jimmy Fallon'ın 'The Tonight Show' ile bu kuşakta neredeyse tek başına kalabileceği konuşuluyor. Fallon'ın, Kimmel veya Colbert kadar politik olmaktan kaçınan, daha risksiz ve genel olarak eğlence odaklı mizahıyla bilinmesine rağmen, yakın zamanda Donald Trump'ın İngiltere gezisini alaya alan bir segment sunarak eleştirel yorumlarını komik seslendirmelerle değiştirip sonrasında eleştirilerine geri dönmesi, kendi duruşunu net bir şekilde ortaya koydu. Bu durum, gelecekte gece yarısı şovlarının daha az eleştirel, daha az politik içerikle yoluna devam edeceği yönünde güçlü bir sinyal olarak algılansa da, Fallon'ın bu cesur çıkışı önemli bir direniş örneği teşkil ediyor. Jimmy Fallon'ın Jimmy Kimmel'a verdiği destek ve Trump sansürüne karşı direnişi hakkında daha fazla bilgi için bu haberimizi okuyabilirsiniz. Eleştirel seslerin bu denli sert bir şekilde cezalandırıldığı bir ortamda, komedyenlerin 'kabak' hikayeleri gibi masum şakalara sığınması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu durum, Sindrella'nın saati gece yarısını vurduğunda her şeyin değiştiği masalını anımsatıyor; özgür konuşma hakkı gibi alışılmış hakların bir anda ortadan kaybolabileceği uyarısını içeriyor. Medyanın kurumsal veya siyasi baskılara boyun eğmesi, yaratıcı özgürlüğü kısıtlama, farklı görüşleri bastırma ve otosansürü teşvik etme riski taşırken, kamuoyunu bilgilendirme ve farklı bakış açılarını sunma görevindeki medyanın, bu tür baskılara karşı duruşu demokratik tartışma ortamının güvencesidir.
Gece yarısı şovlarının geleceği ve bu olayla ilgili daha detaylı analizler için Jimmy Kimmel Sahneden Çekildi: Gece Yarısı Şovlarının Geleceği başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Avukat Bret Hembd ise, Trump'ın "otoriter bir oyun planı" izlediğini ve konuşma özgürlüğü dahil temel hakları aşındırdığını ifade etti. Vatandaşları sokağa çıkıp hükümete 'bunun kabul edilemez olduğunu' bildirmeye çağırdı. Julian Kelly ve Erin McHale gibi diğer protestocular da FCC'nin eylemlerinin ve hükümetin medya üzerindeki kontrolünün endişe verici boyutlara ulaştığını vurguladılar.
Bu gelişmeler, ABD'de medyanın siyasi güç karşısındaki konumunu ve ifade özgürlüğünün geleceğini ilgilendiren geniş çaplı bir tartışmayı tetikleyerek, kurumsal bağımsızlık ve siyasi hassasiyetler üzerine yeni tartışmaların başlangıcı olarak görülüyor. Protestocular, sessiz kalmanın sonuçlarının ağır olabileceği uyarısında bulunarak, halkın sesini duyurması gerektiğini belirtiyor.
Kaynak: Variety – Jimmy Kimmel Olayı