Hollywood'un en köklü ve simgesel stüdyolarından biri olan Paramount Pictures, uzun ve çalkantılı bir satış sürecinin ardından yeni bir döneme yelken açtı. Teknoloji ve medya devi David Ellison'ın şirketi Skydance Media, Shari Redstone'un National Amusements Inc. ile anlaşarak stüdyonun kontrolünü resmen eline aldı. Bu devralma, Adolph Zukor'un kurduğu yüz yıllık mirasın geleceği ve Wall Street'in beklentileri hakkında önemli soruları da beraberinde getiriyor.
Yıldızlarla Yükselen Bir İmparatorluğun Kökleri
Wesleyan Üniversitesi'nden saygın film tarihçisi Jeanine Basinger'a göre, Paramount'u eşsiz kılan şey, kurucusu Adolph Zukor'un vizyonuydu. Zukor, stüdyoyu butik film markalarını (Famous Players, Jesse Lasky gibi) tek bir çatı altında toplayan, fabrika benzeri bir "Paramount sistemi" olarak tasarlamıştı. Basinger, bu sistemin başarısının sırrını şöyle özetliyor:
"Sadece harika filmler yapmak yetmezdi. Bu filmleri en ücra kasabalara kadar ulaştırmanız ve bir işletme olarak neye ihtiyacınız olduğunu öngörmeniz gerekiyordu. Zukor için bunun anahtarı yıldızlardı. O, yıldızların isimlerini satmanın ve onları izleyicinin istediği şeye dönüştürmenin başarının sırrı olduğunu anlamıştı. Stüdyonun o meşhur dağ logosunun etrafındaki 24 yıldız, Zukor'un akıllıca sözleşme imzaladığı 24 yıldızı temsil ediyordu."
Zukor'un bu öngörüsü, Büyük Buhran yıllarında stüdyoyu iflastan kurtaran hamleyle kanıtlanmıştı. O dönemde New York'ta sansasyonel sahne şovlarıyla manşetlerden düşmeyen Mae West ile yaptığı anlaşma, tartışmalı olsa da Paramount'u yeniden ayağa kaldıran ticari bir deha örneğiydi.
Yaratıcı Miras ve Geleceğe Bir Çağrı
Peki, Paramount'un sanatsal kimliği neydi? Variety'nin baş film eleştirmenleri Owen Gleiberman ve Peter Debruge'a göre, stüdyonun Warner Bros. (gangster filmleri) veya Universal (korku) gibi belirgin bir "ev tarzı" yoktu. Ancak bu, onun en büyük gücüydü. Gleiberman, stüdyonun iki parlak dönemine dikkat çekiyor:
1970'ler (Robert Evans Dönemi): "Rosemary's Baby", "The Godfather" ve "Chinatown" gibi hem eleştirmenlerin hem de izleyicinin gönlünde taht kuran cüretkar ve unutulmaz filmlerin doğduğu dönem.
1980'ler (Yüksek Konsept Dönemi): "Saturday Night Fever", "Indiana Jones" serisi ve "Friday the 13th" gibi filmlerle "yüksek konseptli" ticari sinemanın icat edildiği laboratuvar.
Eleştirmen Peter Debruge ise yeni yönetime net bir mesaj gönderiyor: "Geçmişin markalarını (Top Gun, Star Trek) sömürmekle yetinmeyin. Francis Ford Coppola gibi denenmemiş yönetmenlere yatırım yaparak o markaları yaratan risk alma ruhuna geri dönün." Bu, stüdyonun geleceği için geçmişten gelen en önemli ders olarak öne çıkıyor.
Wall Street'in Gözü Kulağı Paramount+'ta
Stüdyonun sanatsal mirası kadar finansal geleceği de merak konusu. MoffettNathanson medya analisti Robert Fishman, Wall Street'in yeni yönetimden net bir yol haritası beklediğini belirtiyor. Önceki yönetimin şirketi finansal olarak düzlüğe çıkardığını kabul etse de, yatırımcıların asıl odaklandığı konu sürdürülebilir kârlılık.
Yatırımcının En Kritik Sorusu
"Wall Street'in anlamak istediği en önemli şey, şirketin yeni yönü. Listenin başında ise Paramount+ platformunun geleceği var. Yeni yönetim, yayıncılık hizmetine ne kadar yatırım yapacak? Zararlar durduruldu, ancak içerik yatırımı kısılarak ulaşılan bu noktanın sürdürülebilirliği büyük bir soru işareti."
Sonuç olarak Paramount Pictures, zengin bir geçmişle belirsiz bir gelecek arasında bir yol ayrımında duruyor. David Ellison ve Skydance ekibinin, stüdyonun cüretkar yaratıcı ruhunu onurlandırmak ile Wall Street'in acımasız kârlılık taleplerini dengelemek gibi zorlu bir görevi var. Atacakları ilk adımlar ve özellikle Paramount+ için çizecekleri rota, Hollywood'un bu devinin gelecekteki kaderini belirleyecek.