Sinema dünyası, bildiğimiz gelecek tasvirlerini ve distopik anlatıları bir kenara bırakmaya hazırlanıyor. İngiliz avangart sinemasının öncü isimlerinden Ben Rivers, son eseri “Mare’s Nest” ile izleyiciyi, yetişkinlerin olmadığı, kuralların çocuklar tarafından yeniden yazıldığı şiirsel bir yolculuğa çıkarıyor. Locarno Film Festivali'nde Altın Leopar için yarışacak ve ardından Toronto Film Festivali'nin Wavelength bölümünün açılışını yapacak olan film, karanlık bir gelecekten çok, umut dolu bir anarşinin olasılığını araştırıyor.
Pandemi ve İklim Krizinden Doğan Bir Fikir
Rivers, filmin çıkış noktasını tek bir an'a bağlamıyor; bunun yerine, “yetişkinlerin çocuklara bıraktığı dünyaya dair biriken bir endişe hissi” olarak tanımlıyor. Pandemi döneminde evlerine kapanan, özgürce oynayamayan çocukların hali, yönetmenin kendi vahşi ve serbest çocukluğuyla keskin bir tezat oluşturmuş. Bu kişisel gözlem, iklim değişikliğinin yarattığı kaygı ve artan otorite kontrolü ile birleşince, ortaya “Mare’s Nest”in temel fikri çıkmış: Yetişkinlerin olmadığı, tamamen özgür ve pozitif bir anarşinin hüküm sürdüğü bir dünya.
Bu düşünsel zemine, hayranı olduğu yazar Don DeLillo'nun iklim değişikliği temalı oyunu “The Word for Snow” da eklenince, filmin anlatı katmanları zenginleşmiş. Film, bu oyundan serbestçe esinlenerek, gizemli bir dünyada tek başına yol alan Moon (Moon Guo Barker) adındaki bir kız çocuğunu takip ediyor.
“Moon, bu yolculukta bilgeye dönüşmüş bir alimle tanışır, başkalarının performanslarını izler, hediyeler alır ve yaşamanın farklı olasılıklarını görür. O, sadece gözlemler ve bilinmeyen bir geleceğe doğru ilerler.”
“Sineklerin Tanrısı”nın Tam Zıttı: Çatışmasız Bir Dünya
Yetişkinlerin olmadığı bir dünya denince akla hemen William Golding’in kült romanı “Sineklerin Tanrısı” ve onun vahşi kaos tasviri gelir. Ancak Ben Rivers, bu beklentiyi bilinçli olarak yıkıyor. Yönetmen, dünyadaki mevcut şiddet sarmalından o kadar etkilenmiş ki, filminde çatışmaya yer vermemeyi bir ilke edinmiş. “Mare’s Nest”, çocukların sorunlarını şiddet olmadan, kendi yöntemleriyle çözmeye çalıştığı bir dünya sunarak, distopya türüne iyimser bir alternatif getiriyor.
Bu yaklaşım, filmin yapım sürecine de yansımış. Üç yıla yayılan ve son derece düşük bir bütçeyle, parça parça çekilen filmin tamamı 6 ila 12 yaş arasındaki yaklaşık 25 çocuk oyuncuyla gerçekleştirildi. Rivers, bu süreci “ilham verici” olarak nitelendiriyor ve çocukların doğaçlamalarına alan açtığını, hatta kostümlerini yapmalarına ve kendi şarkılarını yazmalarına olanak tanıdığını belirtiyor. Bu kolektif yaratım süreci, filmin ruhuna işleyen samimiyetin de kaynağı olmuş.
Yönetmen | Ben Rivers |
Başrol | Moon Guo Barker |
Tür | Deneysel, Kurmaca, Belgesel, Fabl |
Teknik | 16mm film, grenli doku |
Gerçekliğin Katmanları ve Şiirsel Mekanlar
Rivers'ın imzası haline gelen gerçeklikle oynama arzusu, bu filmde de kendini gösteriyor. Yönetmen, kendi çektiği yedi dakikalık “The Minotaur” adlı kısa filmi, “Mare’s Nest”in içine yerleştirerek bir “film içinde film” katmanı oluşturuyor. Hikayeye göre bu kısa filmi de yine filmin çocukları kendileri çekmiştir. Bu tercih, izleyiciyi neyin gerçek neyin kurmaca olduğu konusunda tatlı bir belirsizlikte bırakıyor.
Filmin görsel dünyası, mekan seçimleriyle hayat buluyor. İspanya'nın Menorca adasındaki terk edilmiş bir taş ocağında yer alan labirent, filmin gizemli atmosferine hizmet ederken, kötü hava koşulları için Galler'in puslu manzaralarından faydalanılmış. 16mm kameranın yarattığı grenli ve dokulu görüntü, “Mare’s Nest”in sadece bir film değil, aynı zamanda geleceğe dair yazılmış dokunaklı bir mektup olduğu hissini güçlendiriyor. Bu film, endişe dolu bir çağda, en saf haliyle umudun ve yeniden kurmanın mümkün olduğunu fısıldıyor.